Ali BADEMCİ
Modern çağda sosyoloji ve ekonomi her bakımdan tarihin önüne geçmiştir, artık kuru tarih eğitiminde musahabe zevki bile yoktur. Haydi arkadaşlar cennet ülkemiz sizleri bekliyor! Bilgi çağını gerektiği ölçülerde değerlendirin. Okuyun, kaliteli yapıtlar okuyun bir ömrü araya vermeyin.
HÜMANİZMA
Kamu oyunda “hümanizma” deyiminin sâdece “insancılık” anlamında kullanıldığı bir gerçek! Hattâ bizim sağ cenâh uzun yıllar bu deyimi komünizme açılan kapı veya onun sloganı olarak değerlendirilmiştir. Halbûki sadece ansiklopedik anlamı ile “”hümanizma”, toplumsal niteliklerin geliştirilmesini amaç edinen zihni ve felsefi akımların tümüdür (Meydan Larousse). Demek ki deyim ağırlıklı olarak sosyolojik istilâhtır. Filolog M.Şükrü Akkaya “Kültür tarihinde emsalsiz bir şekilde yüksek değer taşıyan bir hareketin hiçbir kayda bağlı olmaksızın mükemmel bir şekilde yetişmesini, ideal insanlığa erişmesini gözetleyen cereyanın ifâdesidir.” şeklinde benzer bir açıklama ortaya koymaktadır. Emel Esin, ”Hümanizma insanı kâinatın merkezi ve tercümanı addeden ve kâinatı insan vasıtasiyle tefsir eden bir düşünce sistemidir.” demektedir.
“Hümanizma” deyimine geniş bir anlam yükleyip adetâ asrımızın ideolojisi “modernite”nin ilk ve son basamağı olarak gören bilim adamımız Suat Sinanoğlu, 1966’larda üç ciltlik Türk Hümanizmi adlı eserini yayımlamış ve deyimin hiç de “Hristiyan” mahreçli olmadığını, aksine ilk tezahürlerin “Antik Yunan”da görüldüğünü ortaya koymuştur.(Suat Sinanoğlu, Türk Humanizmi I-III, Yenigün Haber Ajansı Yayını, İstanbul 1969.) O günlerde bu yayını Cumhuriyet Gazetesi yayımlayarak bedava dağıtmıştı. Lâkin ne “Cumhuriyet” okur kitlesi ne de “Sağcılar” bu kitap ve görüşlere hakkettiği değeri vermediler. 1980’lerde düşünce tekrar gündeme gelip de kutup tarihçimiz Halil İnancık sahip çıkınca Hanya’yı Konya’yı öğrendik.( Halil İnalcık, Rönesans Avrupası, Türkiye’nin Batı Medeniyetiyle Özdeşleşme Süreci, İş Bankası Yayınları, İstanbul 2011.)
Halil İnalcık zikrettiğimiz eserinin son sayfalarında Suat Sinanoğlu’ndan geniş alıntılar yaparak, düşüncelerin tarih bilimindeki değerini adam akıllı ortaya koymuştur. ”Hümanist değerler sistemi, tarih bilincinin ışığında değerlendirilir ya da başka bir deyimle, yeni kuşaklara batılı dünyanın yüzyıllar boyunca edindiği deneyimin doğrudan doğruya tanınmasına dayanan bir eğitim verilirse, ülkenin tümüyle batılılaşmasının sağlanabileceğini gördüm.” şeklindeki iktibas işte bu tarihi persfektifin doktriner ifâdesidir. Türkiye’de ağırlıklı bir kesim hâlâ aklî tesbitler yerine geleneksel inançları hareket noktası görüp biraz da siyasi mülâhazalarla işi çağın dışına taşıması cidden bir handikaptır! Onlar düşünce ve kültü,r tarihimizde zirve yaptığımız yılları hiç hatırlamıyor. Dolayısiyla ya tarihi ve felsefi düsturlarmızdan olan “aklî”yola kendimizi uyduracağız veya iletişim imkânlarını ile gözünü açan halkın baskıları ile bu yola gireceğiz. Bilimsel yolları görmemezlikten gelip toplum baskısı ile aklî yolların kavranması bir içtimai “reset”le de sonuçlanabilir. İşte “Hümanizma” bu kadar önemli, en iyi Sinanoğlu ve İnalcık kitaplarını temin etmek ve bunlar üzerinde uğraş vermektir.
“Hümanizma” neden bu kadar önemlidir, derseniz “Modernite”nin kendisidir demekle iktifa edeceğiz. İnsanı temel almayan görüşlerin toplumsallaşması mümkün değildir. O sebeble küresel dünyada nasıl modernitenin dışında kalmak mümkün değilse beşeri değerler üzerinde çalışmadan ne sosyoloji ne de ideoloji yapamayız! Tamamen demagojiden ibaret olan siyasi sloganlarla bu meseleyi geçiştiremeyiz! Çağımızı en az günümüz kadar irdeleyip yarınlarımız içi bilgi birikimi sağlayacağız; bilgi toplumlar için hemen veya ileride kullanıma hazır kilerimizdeki toplumsal ve temel gıdamızdır.
Kitap okunmuyor, ama basıl oluyorsa araştırmalar yapılıyor, o sebeble internet “Tez” çöplüğüne dönmüştür! Halbuki filoloji gelişiyor ve yaygınlaşıyor, lâkin hâlâ lisans üstü ve doktora üretimde ABD ve Avrupa’nın çok gerisindeyiz. Tabiî olarak işin içinde kalite de olmayınca çalışmaların kullanılması imkânı yoktur Sinanoğlu’nın siyasî ve sosyolojik görüşleri ile İnalcık’ın tarih ve sosyoloji görüşlerini çok önemsiyoruz. Politika siyaset değildir, siyaset bir bilim politika ise zanaattir. Bilim adamlarımız siyaset üretmeli ki siyasetçiler ve devlet adamları bunları kullanabilsinler. Artık her lisans mezunu yüksek lisans yapmalıdır, çünkü lisans programları eskinin liseleri gibidir. Ülkede artan üniversiteler de hoca probleminden kaliteli lisans eğitimi verilemiyor.
Modern çağda sosyoloji ve ekonomi her bakımdan tarihin önüne geçmiştir, artık kuru tarih eğitiminde musahabe zevki bile yoktur. Haydi arkadaşlar cennet ülkemiz sizleri bekliyor! Bilgi çağını gerektiği ölçülerde değerlendirin. Okuyun, kaliteli yapıtlar okuyun bir ömrü raya vermeyin.
Muhabbetle.