“Hiçbir yerde okumadınız, hiçbir yerde duymadınız. İlk defa okuyacak, ilk defa duyacaksınız”
12 Eylül 1980 öncesinin puslu günlerinde günde 20 kişi öldürülüyor, herkes sokağa çıkmaya korkuyor, pencere önüne, evinin balkonuna oturmaya çekiniyordu.
Hükümet ise acz içinde gelişen olayları sadece seyrediyordu.
O puslu günlerde Türkiye çapında Ülkücü Hareketin mensuplarını eğitmek amaçlı bir “Eğitimciler” kadrosu oluşturulmuş ve ülke çapında faaliyet gösteriyordu.
Bu amaçla benim de içinde bulunduğum bir gurup arkadaş da “Eğitimci” olarak görevlendirilmek üzere Ankara Ziraatçılar Birliği binasında eğitime alınmıştık. Küçük ve özel bir guruba verilen eğitimde tuttuğum notları sizlere aktarmaya devam ediyorum.
9 Mayıs 1980 tarihinde hareketimizin Genel Başkanı Türkeş MHP genel Merkezi yeni bina konferans salonunda “Kuvvetli Olmak İçin” konulu bir konferans vermişti. Bu konferansta not aldığım kadarıyla şunları söylemişti.
….
KUVVETLİ OLMAK İÇİN
Kenan EROĞLU
09 Mayıs 1980
Başbuğ
Ankara (MHP Genel Merkezi yeni bina Konferans salonu)
“”Kuvvetli:
Bilgi, teknik ve eğitimle olur.
Ekonomik güç, bilgi ve tekniğe dayanan çok üretim, besin yönünden, gıda maddeleri yönünden kendine yeterli. Türkiye dünyadaki 7 ülkeden biridir.
Modern sanayi bir an önce kurulmalıdır.
Suriye ordusu, tank, uçak itibariyle Türkiye’den üstündür.
Bizdeki silahlar demode olmuştur. Elimizde 35-40 senelik tanklar var.
Etrafımız düşmanlarla çevrilmiştir.
Yeryüzündeki Türklerin 1/3 ü Türkiye’de. Dünyada 123-150 milyon Türk var.
1900 Yıllarında 3-4 bağımsız Türk devleti vardı.
Birinci Cihan savaşına girerken tarihinde en çok orduyu
Osmanlı çıkarmıştır. 4.5 milyon asker. 9 cephede savaştı.
Bunlar: Galiçya, Romanya, Makedonya, Çanakkale, Kafkasya, İran, Afganistan, Mısır ve Irak cepheleridir.
Bu cephelerde 4,5 yıl savaşılmıştır.
Yalnız Çanakkale’de 225 bin zayiat. 55 bini şehid. Bunların yaşları 21-23.
O zaman: Yunanlılar, Ermeniler ve Kürtler, yerli Rumlar silahlandırılarak Türkiye parçalanmak istenmiştir.
Karadeniz’de Pontus Rum Cumhuriyeti kurulmuş, çeteler kurmuş ve Türk köylerini basmıştır.
Atatürk askeri dehasıyla etrafına ordu topladı. Kurtuluş savaşını başlattı.
Türk Milleti topyekün Atatürk’ü destekledi. Her evden 3-5 şehid verilmiş olduğu halde yine de düşmana karşı mücadeleye başlanmıştır.
…
Bizden ileri olanların bilim ve tekniklerini öğrenerek, nasıl yaptıklarını, kalkınmayı nasıl başardıklarını inceleyerek gece gündüz çalışmalı ve okumalıyız.
Kitle halinde üretime hemen geçmenin yollarını aramalıyız.
Süratle netice almak için:
Dünya çapında modern bilim ve teknik adamları yetiştirmeliyiz. Fizikçi, kimyacı, doktor, ziraatçı ve her dalda.
Birinci sınıf ilim adamlarını, dışarıdan büyük maaş ve imkânlarla hocalar getirerek ve dışarıya milli şuur sahibi gençlerimizden göndererek yetiştirmeliyiz.
Son model teknoloji üretebilen gelişmiş bir ülke haline gelmeliyiz.
Neye öncelik verileceği daha önceden planlanmalı, zaman ve imkân israfı yapılmamalıdır.
…
III. Selim’den beri kalkınma çabaları hep boşa çıkmıştır. (1791-1960) 180 yıldır kalkınmaya teşebbüs ediliyor ama milleti kalkındıracak esaslar bir türlü bulunamıyor. Yapılan tek iş taklitçiliğe yönelmek olmuştur. Körü körüne batıyı ve kalkınmış ülkeleri taklit.
Batı gibi ordu, batı gibi devlet daireleri, batı gibi giyinme vs.
Cumhuriyet’te de taklitçilikten kurtulamamıştır.
Osmanlı ekonomisi kol gücüne dayanıyor. Çıkrık, el tezgâhına dayanıyordu.
Batıda gelişmeler oluyordu, makineye dayanan kitlevi üretim oluyor ve ucuz üretim yapıyorlar.
Batı sömürgelerinden ucuz işçi (köle) ve ucuz hammadde temin edebiliyordu.
İşlediklerini ise sömürgelere tekrar pahalı olarak satıyorlardı.
Bütün bunlardan başka;
ABD’nin keşfi, Ümit burnunun keşfi gelişmelerinde doğunun hammadde kaynaklarına uzanmalarına sebep oluyordu.
Hıristiyan kapitalizmi sömürüye dayanıyordu.
Kapitalizm de, Komünizm de materyalist felsefeye dayanır.
Kapitalizm: Ferdi üstün ve hâkim kılan fikir.
Komünizm: Devleti üstün ve hâkim kılan fikir.
İkisi de emperyalisttir.
Bu iki doktrin de çıktıkları kendi milletlerine hastır.
Biz kendimize özgü bir sistem getiriyoruz.
Taklitçiliği reddediyoruz.
III. Selim’den beri üretim-tüketim meselesi ve arasındaki ilişki görülememiştir.
Kol gücüne dayanan doğulu üretimden (Çıkrık, saban, tezgâh) kurtulunamamıştır.
Batı teknikte ilerliyor be buhar gücünü kullanıyor. Standart üretim yapıyor, bol üretiyor, çok ucuz satıyor ve refah sağlıyor.
Bizim aydınlarımız ise o günlerde batının dansını piyanosunu, şampanyasını öğrenmiştir.
Batıya gidenlerimiz dönünce kendi insanımızı beğenmez olmuştur.
Bu durum aydınlarımıza aşağılık duygusu vermişler.
Kendimizden utanmak fikri aşılamıştır.
Şevket Raşit Hatiboğlu Paris’te okurken, babası Paris’e geliyor. Köylü heybesi, bir testi suyu ve kıyafetinden utanıyor.
(Başbuğ; Hindistan’da Alman ataşesinin evinde bizim eşek semerlerinden yapılmış misafir odası köşesini bizzat görmüştür)
Batı gibi yaşama ve taklitçilik tüketimi artırmıştır.
İhracat zaten yok, varsa da o zaman sadece Palamut, kitre, ham deri, meyan kökü.
İthalat ise çok. Dışarıdan giyinme hastalığı ve bununla övünme kompleksi.
Ekonominin temel kanunu çok üretim ve ölçülü tüketimdir.
Günümüzde de dilenci gibi dünya milletlerinden ve eski eyaletlerimizden para dileniyoruz.
Şu gün 21 milyar dolar borç faizi var.
…
Önce uyanmak ve ardından da hemen milletimizi uyandırmak ve tasarrufa gitmek zorundayız.
Kurtuluş için bu fasit dairenin kırılması lazım.
Türk Milletinin dikkati başka yönlere çekiliyor. Eurovizyon, Ajda’nın başarısı vs. gibi.
Kafalarımızı kitapların içinde yassıltmadan bu mesele hallolmaz.
…
(Başbuğ: Hindistan’da bir kitap. İngilizce. 87 Milletin ilim adamı Antarktika’yı incelemek için gemi yapıyorlar Antarktika’daki gözlemlerle iklimler tesbit edilebiliyormuş. Nereye ne kadar yağmur yağacak vs. Bu devletlerin arasında Suriye olduğu halde Türkiye maalesef yok. Türk ilim adamı maalesef yok.)””
…