TÜRK’ÜN BAYRAĞI ARTIK YÜKSELİYOR
Kenan EROĞLU
Sadece Doğu Akdeniz’de değil, tüm Akdeniz’de bir güçler savaşı hüküm sürmektedir.
Ne zamanki; Türkiye bulunduğu coğrafyada ve etki alanı olabilecek coğrafyalarda adımlar atmaya başladığı ve attığı bu adımlarla belli bir takım güç merkezlerini rahatsız etmiş olmalı.
Türkiye yaklaşık 100 yıldır neredeyse kendi kabuğuna çekilmiş bir vaziyette hayatını idame ettiren, batı karşısında hiçbir varlık gösteremeyen ve her yaptığı işte “Batı ne der, dış güçler ne der, Abd ne der” düşüncesinin dışına çıkamayan bir politika izlemişti.
Yığınakta yapılan hatalar, ne yazık ki telafi edilememiş ve pek çok problemin de üstesinden gelinememiştir.
İşin en ilginç yanı “Yurtta sulh, Dünya’da sulh” prensibini ne yazık ki Türk aydınları da hem kabullenmiş hem de içlerine sindirmişlerdir. Hâlbuki dünya sulhunu dünya nimetlerini paylaşanlar düşünmeliydi.
Bu düşünce tarzı içe kapanmayı artırmıştı. Fakat “Yurtta sulh, Cihanda sulh” diye diye Türkiye yüz yıllarca bekleyemez ve aynı yerde sabit kalamazdı.
Dünya değişiyor, insanlar değişiyor, insanlar hürriyetin ve nimetlerin tadına varıyor. Ceberrut bir baskı ile sindirilen kitlelerin, ya da “poturlu, şalvarlı, öküzün ardından giden köylünün” çocukları okumuş, tahsil yapmış, kendi geçmişini merak etmiş. Dünyaya açılmış, batıyı öğrenmiş ve sonuçta kendilerine yaklaşık 100 yıldır dayatılan pek çok konunun öyle olmadığını görmüş. Senelerce baskı altında tutulan “Laiklik elden gider” düşüncesiyle adım attırılmayan, dini konuda kendi fikrini söyleyemeyen, yaşayamayan Anadolu insanı bunun böyle olmadığını, Laikliğin de elden gitmediğini görmüştür.
Görmüştür ama Ülkenin yılları heba olmuş kalkınma sağlanamamış, sanayi kurulamamış, vesayetten kurtulunamamıştır.
Yıllarca, inkılâpçı-mürteci, sonra solcu-sağcı, laik-anti laik diye insanlar saflara ayrılmış, daha sonra da bölücüler-fetöcüler ayrışması ülkeye çok zararlar vermişler ve ülkenin de büyük zaman kaybına sebep olmuştur.
Şimdi Türkiye’nin; Doğrulma, ayağa kalkma, kendine gelme teşebbüsünde oluyor olması, savunma sanayiinde yapılan çok önemli hamleler, özel sektörün dünya çapında gösterdiği önemli başarılar ve faaliyetler elbette bölgede gözü ve çıkarı olanları düşünmeye sevk ediyordu.
Hamle yaptığımız her yerde, adım attığımız her durumda daha çok hamle yapma, birkaç adım daha atma potansiyelimizin olabilme ihtimali batılı güçleri elbette çılgına çeviriyordu.
Türkiye’nin yaptığı her hamleye ve giriştiği her teşebbüse dolaylı yollardan cevap verip hamleler yapıyorlar.
Bölgenin istikrarsızlaşması için bölücü örgütlerin desteklenmesi, onlara silah ve mühimmat verilmesi sıradanlaşan bir durumdur.
-Irak’taki durum,
-Suriye’deki durum,
-Mısır’daki durum,
-Libya’daki durum,
Hatta Doğu Akdeniz hamlemize karşı Yunanistan’ın desteklenip şımartılması.
-Ermenistan’ın Karabağ’da yaptığı ateşkes ihlalleri ve soykırıma varan katliamları Batı tarafından görmezden gelinirken Türkiye’nin yaptığı hamleler ise Batı tarafından endişe(!) ile izlenir hale gelmiştir.
Artık; Kendini aydın olarak kabul edenler ve iktidarlar anlamış olmalı ki, Ülkenin dış politikası ve sınır ötesi yaptığı operasyonlar ne keyfidir, ne de sadece iktidarlara mal edilecek bir durumdur.
Silahlı kuvvetlerimizin yaklaşık 30-40 yıldır yaptığı sınır ötesi operasyonlar bir zorunluluktu. Ve yapılıyordu.
Dün yapılan sınır ötesi harekâtlar başlamadan önce Abd’den izin alınıyor ve ancak yapılabiliyordu. Bu gün yapılan operasyon Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücü ile orantılı olarak kendi kararı, kendi silahı ve kendi mühimmatı ile yapılan ve olağandışı başarılara da imza atılan harekâtlardır.
Geçmişte yaşadığımız Ergenekon davaları sonucu “çok yıprandı”, 15 Temmuz kalkışmasından sonra ise TSK “güç ve kuvvetten düştü, operasyon yapamaz hale geldi, bir savaş çıksa halimiz ne olur?” diyerek olumsuzluk pompalayanların hiçbir öngörüsü doğru çıkmamış ve TSK Suriye’de girdiği her operasyonda ve Libya’da yaptığı operasyonda manevra kabiliyetini artırdığını göstermiştir.
Türkiye’nin terörle mücadelede değiştirdiği tarz ve yaptığı sınır ötesi operasyonlar elbette dünya tarafından takip ediliyor.
Biliyorlar ki, (içimizdeki gafillere inat) Türk Milletinin potansiyeli büyük devlet olmaya müsaittir.
Biliyorlar ki, Türk Milleti dünyanın en büyük İmparatorluklarını kurmuş ve 72 milleti, kimsenin burnu kanamadan hak ve adalet üzere idare etmiştir.
Ve biliyorlar ki, son kurduğumuz devlet olan “Devlet-i Aliyye” 623 yıl yaşamış ve dünyaca “İnsanlığın son adası” olarak görülmüştür.
Bizim içimizde bulunan ve “Batı karşısında ezik” davranan gafiller bu durumu bilip anlamasa da, Batılılar bunu biliyor ve bize karşı ona göre davranıyorlar.
Baksanıza içimizdeki ezikler ülke Yunanistan-Fransa ile ve hatta Azerbaycan vasıtasıyla Ermenistan ile savaş haline gelmişken daha hala ”ama fakat lakin’li vs” cümleler kurabiliyorlar.
Gafletin bu kadarına ancak “Pes” denilir.