Tarih Tekerrür Ediyor, Türk’ün Sarkacı Yükseliyor
Kenan EROĞLU
Dünyanın merkezi sayılan bu coğrafyada bir güç giderek güçleniyor, giderek yükseliyor.
Türkiye. Balkanlardan, kuzey ve Orta Afrika’ya, Kafkaslardan Akdeniz bölgesine, Basra Körfezinden Karadeniz Bölgesine doğru yükselen bir güç olarak Türkiye ufuklarda görünüyor.
Evet,
Tarih tekerrür eder mi. Ders alındaydı tekerrür etmezdi derler. Ama şimdi tarih tekraren tekerrür ediyor. Yukarda sıraladığım coğrafyaların merkezinde bulunan Türkiye’nin, Türkiye’mizin sesi daha bir gür çıkıyor, daha çok çıkıyor. Daha çok güç merkezlerinin dikkatini çekiyor. Türkiye görüldüğü üzere, kör gözlere inat sadece bölgesel bir aktör olarak değil küresel aktörlere de inat sözünü duyurup dinletebiliyor.
Batıya karşı ipotekli pek çok aydın geçinen insanlara inat yine pek çok ezber bozuyor. Belki de üzerimize yapılan 100 yıllık sinsi planlar raflara kaldırılmaya mecbur ediliyor.
Evet, 100 yıllık fetret sona eriyor. Türk insanının kafasında artık bazı şeyler şekillenmeye başlıyor. Dünyayı idare edenler arasına Türkiye’nin de girdiğine şahit oluyoruz.
Türkiye’ye rağmen Suudi Arabistan Silahlı kuvvetleri Katar’ı işgal edemiyor. Yine Türkiye’ye rağmen Libya’da Hafter güçleri meşru hükümeti deviremiyor. Türkiye’ye rağmen Suriye’de bir terör devleti kurulamıyor. Sınır boyumuzda denize açılan bir koridor açılamıyor.
Türkiye, çevremizde bulunan ülkeler de dahil olmak üzer dünyayı idare etmeye alışmış olan ülkelerin 21. Yüzyıl planları suya düşüyor, planlarını yeniden gözden geçirmeleri ve yükselen bir Türkiye gerçeğine göre yeniden planlar yapmalarına sebep oluyor.
Bulunduğumuz coğrafyada kurdukları, kurdurdukları, silah ve mühimmat ile destekledikleri terör örgütleri yoluyla kitlesel hareketler yapmayı planlayanlar şimdi bir kez daha düşünmek zorunda kalıyorlar.
Türkiye’nin bölgede bir güç merkezi olmasını engellemek için içerde terör örgütleri ve de gaflet uykusunda uyuyan okumuşlar yoluyla çalışmalar yapıyorlar.
Bölgenin ve bölgede yaşayan insanların inanç ve ideallerine, gelenek ve göreneklerine, devlet ve millet yapılarına ters gelmeyen bir tarzda “nerede bir mazlum varsa Türkiye’nin eli oradadır” düsturu ile hareket eden Türkiye bölgedeki tüm dinamikleri de ayağa kaldırıyor.
Türkiye yaptığı çalışmalarla ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Suriye’de, Libya’da, Bosna’da, Katar’da, Nijer’de ve son olarak ta Karabağ’da yazdığı destanla bir uyanışı, bir ümidin doğuşunu simgeliyor. Ve adeta “Türk beklenendir” sözünün gereğini yerine getiriyor.
Biz Türkiye’nin ve Türk Milletinin büyüklüğüne en baştan beri inanmış, inanıyor ve biliyorduk. Türkün tekrar cihangir olacağına inancımız tamdı. Bu inancımızı paylaştığımızda bazı gafiller gülüyor, alay ediyorlardı. Türk milletinin eksiklerini, yanlışlarına gariban köylümüzün dilini şivesin ön plana çekip onunla alay ediyorlardı. Bunu da biliyorduk. Gafil ve hainlere inat Türk Milletinin büyüklüğünü her yazımızda hep dile getirdik.
Türk Milletinin büyüklüğünü bilenler biliyordu. Artık dünya da biliyor ve görüyor. İçimizdeki hain bölücü ve halkından milletinden kopuk aydın okumuş takımına bunu anlatmakta güçlük çekiyorduk. Hala çekiyoruz. Kendinden emin olmayan ve aşağılık kompleksinin girdaplarında boğulan insanlar elbette Türk Milletinin büyüklüğünü göremez anlayamaz ve kabul edemezler.
Türkiye, ekonomik, milli savunma ve teknoloji olarak sessiz ve derinden büyük hedefine doğru emin adımlarla ilerliyor. Türkiye bu gerçeği salgın döneminde tüm dünyaya gösterdi. Birbirlerinin sıhhi malzeme taşıyan gemilerine el koyan batılı devletlere rağmen, Abd dahil pek çok ülkeye sağlık-tıbbi malzeme yardımı yaptı.
BU kovit 19 pek çok ülkede iç karmaşaya sebep olurken Türkiye vekarla süreci en iyi şekilde yönetmeyi başardı. Dünyaya örnek oldu. Batı ülkelerinin sağlık sistemlerinin ne kadar yetersiz oldukları bir bir ortaya çıkarken Türkiye yaptığı hastanelerle bu salgının bizi esir almasını büyük bir başarı ile engelledi. Türkiye’nin sağlık alt yapısının ne kadar iyi ve yeterli olduğunu batı gördü ve çoğu kez bunu takdir etti.
Bizim klasik batıcı ve beyinlerinden batı düşüncesine, batının üstünlüğü fikrine ipoteklilerimiz anlasa da anlamasa da Türkiye yeni bir küresel oluşumun merkezinde yer almaya namzet bir ülke olarak hareket ediyor.
Türkiye bu gün Selçuklunun kuruluş zamanlarında olduğu gibi, Osmanlı’nın kuruluş zamanlarında olduğu gibi bir büyük akılla hareket ederek adeta kabına sığmıyor. Ufukların ötesine doğru yeni yeni hamlelere hazırlanıyor. Milli şuur hem coğrafyamızda ve hem de insanımızın kalbinde kafasında uyanmaya başlıyor. Karabağ ve zaferi bunun somut bir delilidir.
Türkiye 21. Yüzyılın büyük ve önemli bir gerçeği olarak doğuyor. Türkiye, artık her yerde, her masada oluyor ve olmaya devam edecek. Türkiye Akdeniz’in her köşesinde olacak. Türkiye Kafkaslarda olacak, Türkiye Kuzey Afrika’da olacak. Türkiye Körfez’de olacak, Türkiye Batı Afrika’da olacak, Türkiye Avrupa’nın göbeğinde olacak. Milletimizin yaşadığı her yerde, akraba olarak biline toplumların bulunduğu her yerde olacağız.
Korkmayalım, Suudi Arabistan’dan, Birleşik Arap Emirliklerinden ve Mısırdan korkmayalım. Onların rejimleri de bir gün sarsılacak. Ve bir gün bize muhtaç olacaklar. Türkiye’yi bu ülkelerde efendilerine inat durduramayacaklar.
Osmanlıyı dışarıdan parçalayarak coğrafyayı köleleştiren ve bu ülkelerden çeşitli yollarla hala vergi, haraç alan ülkeler de bu durumu anlayacaklar.
Unutulmamalıdır ki coğrafyanın bir hafızası var bu hafıza ne yapsalar silinemiyor. Şehirlerin kalbi var. Ülkelerin ve Milletlerin de bir kaderi var, bu kaderi müstevliler değiştirmeye çalıştılar ama başaramıyorlar. Türkiye bu coğrafyanın aksi yöne çekilmeye çalışılan kaderini yeniden kendi mecrasına oturtacaktır.
…
Not: Okuduğunuz yazının hazırlanmasında “İbrahim Karagül”ün bir yazısından faydalanılmıştır.