ÜlkücüMilliyetçiTürkçüTürkeşÜlkü OcaklarıdövizakpchpmhpAhmet b.karabacakhasan külünk
DOLAR
27,4153
EURO
28,9842
ALTIN
1.654,59
BIST
8.270,88
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
24°C
İstanbul
24°C
Az Bulutlu
Cuma Gök Gürültülü
24°C
Cumartesi Çok Bulutlu
23°C
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C
ÜÇ HİLAL'İN HİKAYESİ Ahmet B. Karabacak

ÇOCUKLARIMIZLA BARIŞMAK

ÇOCUKLARIMIZLA BARIŞMAK
12.03.2022
899
A+
A-

ÇOCUKLARIMIZLA BARIŞMAK

KEMÂL ÇOPUROĞLU

 Bizler, bu cemiyette eski ile yeni arasında uyumlu ve mânâlı bir terkip inşâ edemeyen, ikisi arasında sıkışıp kalan hastalıklı bir neslin çocuklarıyız.Medenîleşmeyi bohem hayâtı yaşamak ve diğerlerini hakîr görüp aşağılamak zanneden ve bunun karşısındaki muhafazakârlığı ise kendisinden olmayanı öcü ve düşman gibi gören bir neslin çatışması arasında kalmış ve bunların ikisinden birisi arasında tercih yaparak saf tutmaya mecbur bırakılan; öğretilen ezberlerin ötesine gidemeyen, bugünkü meselelere çâre bulamayan ve yakın târihimizde başına gelen onca felâketten sonra bile hâl yolunu hâlâ kavga ve gürültüde arama gafletine düşen bir nesil; yâni bizler…

***
    Bugün adına ister “Z Kuşağı” desinler ister alfabenin bütün harflerini yakıştırsınlar; şimdiki nesil çatışmayı sevmiyor ve  politik kavgaların içerisinde de yer almak istemiyor çünkü bize göre daha hassas, kırılgan nahif ve naif …
Bu nesle mensup çocuklarımızın pek çoğunun bir an evvel yurt dışına gitmeyi hayâl etmelerinin temelinde yatan sebep ise bize göre işsizlikten çok yaşadıkları toplumda değer ve saygı göremedikleri gibi bir kaygıyı taşımaları… Bu nedenle de insana saygıyı esas aldıkları düşüncesiyle vakit kaybetmeden, bir an evvel Batı ülkelerine gidip orada yaşamak istiyorlar.  Bu fikir öylesine ağır basıyor ki, oradaki ırkçı ve İslâm  karşıtı saldırıların hedefi olabileceklerini bile akıllarına hiç getirmek istemiyorlar. Hem de dünyadaki dengelerin hızla bozulup değiştiği bir dönemde bir gün kendi öz vatanlarına; Türkiye’ye sığınmak mecburiyetinde kalabileceklerini dahi hiç hesâba katmadan…
İnsanların İnsanı yücelttiği, değer verdiği ve saygı duyduğu bir toplumda ve çevrede yaşadıklarına inanmış olsalar zaten böyle bir şeyi akıllarından bile geçirmezlerdi.
Atı alanın çoktan Üsküdar’ı geçtiği bir dünyâda çocuklarımıza böylesine bir bir memleket bırakacağımız için hâliyle üzülüyoruz.
İstikbâli emânet edeceğimiz çocuklarımıza yâni nesl-i âtiye ne verdik ki bizden çok farklı bir dünyada yaşıyor diye onlardan şikâyet edebilme hakkını kendimizde bulabiliyoruz?
Hayır!  Yeni nesil bizden daha farklı değil, daha korkunç bir dünyada yaşıyor: Salgın hastalıkların, tabii âfetlerin, çevre felâketlerinin kol gezdiği; dünyâ ekonomisinin, global- kapitalist sermaye baronlarının iki dudağı arasında şekillendiği, savaşların patlak verdiği, ekonomik krizlerin yaşandığı; istikbâle dâir ümit ve hayâllerinin ipotek altına alınarak darmadağın edildiği bir dünyâya gözlerini açan çocuklarımızı kendi kafamızda şekillendirdiğimiz bir dünyaya hapsederek mutlu müreffeh yaşayabilecekleri fikrini onlara  dayatmak  haksızlık olmuyor mu?
Sürekli “hayat tecrübesi”gibi iddiâlı bir referansın arkasına sığınıp çocuklarımızı her gün nasihatlerle boğarak ve kendimizle mukayese ederek hizâya getirebileceğimizin ne kadar bencilce ve ahmakça bir davranış şekli olduğunu hiç düşündük mü?
Aslında bütün bunlar, bizden öncekilerin bize yaptıklarından çok da farklı görünmüyor.
Belki de her şey “sentez” kelimesinin tılsımında saklı… Onların değerleriyle çatışmadan kendi değerlerimizle birleştirebileceğimiz ve mutluluk vadeden bir terkip oluşturabilmek. Ama en önemlisi ve temel şartımız artık onlara değer vermek, onları kabul etmek, onları dinlemek ve takdir etmek olmalı…
Bizim farklı zannettiğimiz ama aslında bizden hiç de farklı olmayan; bize, dünyaya, yaşadığı ülkeye ve hayata küsmüş, kendi kabuklarına çekilmiş çocuklarımızla barışmanın belki de en güzel yolu budur…
***
Merkezinde insanın ve insânî değerlerin bulunmadığı, temelinde ve hedefinde insanın mutluluğunu esas almayan herhangi bir din, ideoloji vs. parlak, süslü sloganlarla ve vaadlerle ortaya çıkmış ve pek çok taraftar toplamış olsa bile günün birinde miadını dolduruyor ve tarihin derinliklerinde kaybolup gidiyor.
Bu bakımdan sâdece çocuklarımızla değil toplumun diğer gruplarıyla da çatışmadan yaşayabilmek için insanları sosyal sınıflarına ve diğer birtakım özelliklerine göre ayırıp bu dereceler ölçüsünde muamele yapmaktan kurtularak insan sevgisi temelinde ahlâk ve adaleti, hakkaniyeti ve liyâkati esas alan bir anlayışı toplumun bütününe yaymak ve hâkim kılmak gerekiyor.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.