
Kenan EROĞLU
Monşer: Rezalet, rezalet, hem de en büyük rezalet. Olmaz öyle şey. Hangi yüzyılda yaşıyoruz. Böyle olmaz.
Odgurmuş: Nedir rezalet olan? Nedir olmayan? Bir problem mi var? Biraz sakin olur musunuz? Öyle bağırıp çağırmanıza gerek yok. Öylesine çok bağırdığınız zaman ne dedikleriniz pek de anlaşılmıyor.
Monşer: Neden sakin olacakmışım. Kesinlikle sakin olamam. Bolu Kartalkaya’da yangın çıkıyor 70’den fazla insan ölüyor, bir partinin genel başkanı suçsuz yere tutuklanıyor herkes bön bön bakıyor. Neden sakin olacağım. Sakin olmayacak ve hepten de bağıracağım.
Odgurmuş: Sizi böyle bağırmaya sevk eden durum tam olarak bu mu? İyi bağırın bakalım ama bu bağırmanın bir faydasını görebiliyor musunuz? Yoksa bağırıp çağırmanız boşa mı gidiyor? Bakın bugüne kadar böyle çok bağıran oldu ama bir netice alan da pek olmadı. Meral Akşener’i hatırlayalım; Akşener de gerek gurup toplantılarında ve gerekse diğer salon ve meydan toplantılarında hep bağırmış ve hatta bazı konuşmalarında kendinden geçercesine çılgına dönmüştü. Ve hatta bir genel kurul toplantısında salonda ne kadar partili varsa hepsini bağıra bağıra “Kahrolun, kahrolun” diye aşağılamıştı. Peki, netice ne olmuştu? Tabii hiç; netice itibariyle kendisi siyaseti bırakarak evine torun bakmaya çekilmişti. Böyle bağırıp çağırarak kitlenize komünistlerin deyimi ile “Ajite” edersiniz ama bu bir süre devam eder. Tüm milleti “Ajite” edemezsiniz.
Demek ki neymiş; hızlı giden çok çabuk yorulurmuş.
Monşer: Bağırmayınca da olmuyor. Sesimizi duyuramıyoruz. Üç beş Marksist arkadaşların Tv kanalından başka diğer Tv’ler ve gazeteler hiç bizden bahsetmiyor. Bir de bireysel Tv kanalı olan eski Marksist arkadaşlar var onlarda olmasa bizim sesimiz hiç duyulmayacak. Onlara da buradan teşekkür ederim. Bütün güçleri ile arkamızda duruyorlar.
Odgurmuş: Siz ve sizin gibilere bu Marksist arkadaşlarınızın kanalları yardım ediyor, sizlere arka çıkıyor ve çeşitli kanallarına sizi misafir ediyor ve çeşitli haberler yaparak sizlerin gururunu okşuyorsa siz zaten kaybetmişsiniz demektir. Bilinmeli ki ülke ve millet ve devlet düşmanları tarafından eğer size bir övgü ve destek oluyorsa siz gittiğiniz yolu ya da argümanlarınızı gözden geçirmeli ve kontrol etmelisiniz.
Sizi kollayan koruyan bu Marksist arkadaşlarınız ve sol liderler, internet siteleri ve Tv kanalları sizi neden destekliyorlar? Her birinizi kanallarına çıkartıyorlar ve sizin fikirlerinizi uzun uzun anlatma fırsatı veriyorlar. Evet niçin destekliyorlar? Bunu sorgulamak lazım. Bunlar sizi sevdikleri için mi? Sizin davanızı onayladıkları için mi? Partinizin görüş ve düşüncelerini ve çalışmalarınızı onayladıkları için m? Bu desteği veriyorlar.
Ayrıca sormak lazım sizin gibi sizler kaç tanesiniz? Neredeyse bir düzine oldunuz. Eskiden sol partiler ve sol gelenekten gelenler amip gibi bölünürlerdi de biz de onlarla alay ederdik. Şimdi demek ki büyük konuşmuş onları kınamış olmalıyız ki bizim camia da aynı bölünüp bölünüp yeni yeni partiler kurmaya başladılar.
Eski Ülkü Ocakları genel başkanları olduğu bildirilen kişiler bir araya gelerek bir beyanda bulunmuşlar. Zafer Partisi genel başkanının tutuklanması olayını Ülkücü Hareketin geçmişi ile irtibatlandırarak hiçbir dayatmaya boyun eğmeyeceklerini bildirmişler.
Şimdi soru şu: Siz hepiniz neredesiniz? Aynı yerde misiniz? neden ayrı ayrı yerlerdesiniz? Neden bir arada değilsiniz?