
Kenan EROĞLU
Odgurmuş: Erol Güngör Hoca ile hayali söyleşimize geçen hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Hocam, Dündar Taşer konusunda sohbetimize devam ederken söz dolaştı Türk Gençliğine, ikinci dünya savaşından sonra ülkemizde hareketlenen gençlik konularına gelmişti.
Kaldığımız yerden devam edelim mi?
Erol Güngör: İkinci Dünya Savaşı Türkiye’yi olduğu gibi Türk gençliğini de uzun süren bir uykudan uyandırdı. O günlere kadar Türkiye Batıdaki gelişmelere büyük ölçüde kapalı kalmış, basın ve diğer ifade hürriyetlerinin çok sınırlı olması yüzünden bütün dünyayı sadece cumhuriyet inkılapçılarının, yani Halk Partisi idarecilerinin gösterdiği şekilde tanımışlardı. İlk defa savaşla birlikte demokrasi, faşizm, komünizm, ırkçılık, kapitalizm, milliyetçilik kavramları arada sırada kitaplarda rastlanan soyut mefhumlar olmaktan çıktı. Modern insanın hayatında etkili birer güç halinde görünmeye başladı. Özellikle iki büyük şehirde, İstanbul ve Ankara üniversite gençleri dünya meseleleri içinde Türkiye’nin meselelerini tartışıyorlar tavırlardan birini veya öbürünü tutan guruplar meydana geliyordu. Bu guruplar daha yaşlı fikir önderlerinin etrafında toplanmış, az sayıda ve küçük tirajlı yayın organlarıyla kamuoyuna da açılmıştı. Bu devirde gençlik bir siyasi-ideolojik gruplaşma hareketi olarak kendini gösterdi. Hareketin siyasi ve ideolojik niteliği o günkü dünya olayları ile sıkı sıkıya ilgiliydi. Türkler savaşı daha çok kendi açılarından, yani Rusya ile Almanya’nın çatışması olarak ele alıyorlar ve tavırlarını buna göre ayarlıyorlardı. Küçük bir gurup Sovyetlerin Dünya Proletaryasını temsil ettiğini söyleyerek onların galip gelmesini istiyor, Sovyet cephesinin hürriyet ve eşitlik cephesi manasına geldiğini söylüyordu. Bunların karşısında daha büyük bir kalabalık ise Almanların zaferinden çok Sovyetlerin yenilmesiyle ilgiliydi. (…)
Odgurmuş: İkinci dünya savaşının son günlerine doğru Türkiye’de milliyetçilere karşı bir husumet politikası uygulandı. Sanki savaşı kazandığı anlaşılan Sovyet Rusya’ya yaranma gibi bir durum ortaya çıktı.
Güngör: fakat savaşın sonlarına doğru Almanlar Rusya’dan çekilmeye başlayınca milliyetçilere karşı şiddetli bir ceza ve yıldırma kampanyası açıldı. Milliyetçilerin liderlerinden çoğu ağır suçlamalarla hapse atıldı, işkencelere uğratıldı. Hükümetin şiddetli müdahalesinin görünürdeki sebebi, Türkiye’de Cumhuriyetin kuruluşundan beri ilk defa büyük bir gençlik kitlesinin Ankara caddelerinde bir bakan ve bazı görevlilere karşı protesto yürüyüşü yapması, yani ilk defa eylem halinde bir gençlik hareketinin başlamasıydı.
Odgurmuş: Sovyetlerin galip gelmesi ve Alman’ların mağlubiyeti sonucu Rusya’nın bazı talepleri oldu. Nedir bu talepler?
Güngör: Almanların yenilmesinden sonra Türk hükümeti Sovyetler Birliğinin toprak istekleriyle karşılaşmış, çok kritik günler yaşamıştı. Türkiye’nin bağımsızlığını korumanın tek yolu Batılı demokrasilerle iş birliği yapmaktı. Böylece Dünya haritasının yeniden çizilmesinde Türkiye Batı bloku içinde kalınca hükümet Rus yanlısı Marksistlere karşı eski yumuşaklık ve müsamahasını bıraktı. Onları da çeşitli şekillerde baskı altına aldı.
Böylece, 1940-50 devresinde ortaya çıkan ve daha çok genç kitleyi hedef alan iki ideolojik hareket fazla genişlemeden dondurulmuş oluyordu. Ancak 1946’dan itibaren çok partili bir demokrasi tecrübesine girilmiş olması, memlekette değişik görüşlerin mücadelesine gençliğin de kendi gücü ve imkanları ile katılmasını kaçınılmaz hale getiriyordu.
Odgurmuş: 1946 yılından itibaren çok partili demokrasiye geçilmiş fakat cumhuriyet eğitiminden geçmiş fakat bir nevi inkılapçı olan insanlar halkın demokrasi içerisinde kendi kendini yönetmesini kabul etmeme gibi bir durum doğmuştu.
Güngör: Cumhuriyet içinde doğmuş ve onun içinde tam bir inkılap eğitimi alarak yetişmiş gençlerin ortaya çıkması bu devreye rastlar. Gariptir ki bu çağda yüksek tahsil gençliğinin veya tahsilini yeni bitirmiş olanların büyük çoğunluğu Türkiye’deki geleneklere karşı Batı toplumunun değerlerini temsil ettikleri halde demokrasinin aleyhinde olmuşlar, halk kitlelerinin ülke idaresinde söz sahibi edilmesini hazmedememişlerdir. Bu tavır Cumhuriyet inkılapçılarının kendilerine bağlı bir gençlik kitlesi yetiştirmekte çok başarılı olduğunu göstermektedir. Gerçekten, demokrasi ile inkılapçılık bir arada gitmezdi ve hiçbir inkılapçı rejim halkı kendi hakkında oy kullanmaya bırakmamıştır. İnkılapçı gençler demokrasinin okumuşlar yerine cahilleri söz sahibi yapacağını, inkılapların elden gideceğini düşünüyorlar ve böylece demokrasiyi ancak Batılı ülkelerin zoruyla kabul eden inkılapçı partinin yanında yer alıyorlardı. Bunların aralarından çıkmış bir gurup olan Marksistler ise zaten serbest seçimler yerine bir tek –Komünist—partinin işleri düzeltebileceğine inanan bir doktrini tutuyorlardı. Böylece Türkiye’de inkılapçı gençlik Türkiye’nin modernleşmesine karşı çıkan bir reaksiyoner gurup haline geldi. Bunların siyasi tavırları da esasında gençliğe mahsus bir ideoloji karakterini taşımıyordu, çünkü yaşlı neslin temsil ettiği bir hareketin yanında ve onun destekçisi durumundaydılar.
Odgurmuş: Demokrasiye geçiş inkılapçıları ve onların gençliğini pek memnun etmemişti. Demokrasi sayesinde pek çok cahil-köylü vs. söz sahibi olacak, seçim sonuçları üzerinde etkili olacaklardı. Bunun kabul edilmesi pek mümkün değildi.
Güngör: Gençliğin daha önce kendisine verilen eğitim yüzünden çağdışı kalmış olması onu siyasi toplumun marjına çıkarmış, yeniden uzun bir ölü devreye sokmuştur. 1950’den 1960’a kadar büyükşehirlerdeki yüksek tahsil gençliği, inkılap yıllarının mirası olarak kalan bir “cemiyet hayatı” içinde kendi kendilerini hapsetmiş gibiydiler. Üniversitelerde en cazip faaliyet, erkeklerle kızları bir araya getirmeye ve eğlenmeye vesile olan çay ve balolardı. Eski gelenekler bile bu çerçeveye uyduruldu, mesela Çanakkale şehidlerinin savaş alanında anılması için oraya yapılan vapur yolculuğu kızlarla erkeklerin cinsi hürriyet kazandıkları bir turistik seyahat halini aldı. Öğrenci derneklerinde yapılan seçim mücadeleleri oralardaki imkanların yine “Sosyal faaliyetler” ve şahsi menfaatler için kullanılması için yapılıyordu. Öğrenci derneklerinin siyasi partiler karşısındaki tutumları onlardan azami menfaat koparacak şekilde ayarlanmıştı.
Odgurmuş: Yeni bir gençlik oluşturma çabaları sonucu gençleri kızlı erkekli kaynaştırma yolunda mesafe alınıyor, her konu bahane edilerek bu yolda mesafe elde ediliyordu. Bütün bu gelişmeler sonucu, demokrasi hayatı da inkılapçılar için olumsuzluğa doğru gidiyordu. Buna izin verilemezdi.
Güngör: 1960 askeri darbe sırasında İstanbul ve Ankara’da görülen pasif gençlik hareketleri bile aslında inkılapçı partinin mücadelesini destekleme dışında hiçbir fikir ve ideoloji taşımıyordu. Bu harekete katılan gençlik kitlesi inkılabın yetiştirdiği gençlikti ve yetiştiricilerinin kendilerinden beklediği görevi hakkıyla yerine getirmişlerdi. Nitekim o sırada ön safta bulunanların daha sonraki siyasi kariyeri bunu göstermiştir.
Özellikle 1960’tan sonra Türk gençlerinin ilgi ve temayülleri incelenecek olursa, inkılap devrindeki monolitik bünyenin büyük ölçüde parçalandığı görülür. İnkılapçı partinin çağ dışı kalması, buna karşılık gençleri büyük kitleler halinde çekecek ve tatmin edebilecek kuruluşların bulunmayışı yüzünden gençlik fikir ve teşkilat bakımından çok dağınık kalmış, bu aradaki gelişmeler inkılapçı gurubun gençlik içindeki çoğunluğunu kaybetmesine yol açmıştır.
Odgurmuş: Türk Milliyetçileri Derneği çok güçlenmişti. Bu güçlenme durumu o zamanki iktidarı yani DP’yi tedirgin ediyordu. Daha sonra kapatılma sürecine gidildi. Bunun sebepleri üzerinde durabilir miyiz?
Güngör: Demokrat parti iktidarının ilk yıllarında gençleri en çok toplayan “Türk Milliyetçiler Derneği” inkılapçıların Batılılaşma konusundaki doğmalarının çözülmesinde ve elitist bir rejim yerine halkçılığın kuvvet kazanmasında büyük rol oynamıştır. O zamanın şartlarına göre hiç görülmemiş derecede de geniş bir teşkilata ve üye sayısına sahip bulunan Türk Milliyetçiler Derneği, Demokrat Parti tarafından siyasi bir rekabete yol açabileceği endişesiyle kapatıldı. Demokrat Partinin bu korkusu büsbütün yersiz değildi, çünkü Türk Milliyetçiler Derneği siyasi parti olarak teşkilatı bulunmayan fikir ve temayülleri temsil ediyordu; bu görüştekilerin kendi partilerini kurmaları halinde iktidar partisi çok sıkıntılı günler yaşayabilirdi. Ne olursa olsun, Türk Milliyetçiler Derneği önce inkılapçı, sonra da onun uzantısı veya mantıki sonucu olan Marksist harekete karşı kuvvetli bir milliyetçi potansiyelin mevcut olduğunu göstermiş bulundu. Fakat dernek kapatıldıktan sonra daha önce onun toplamış olduğu kitlenin şuraya buraya dağılması, kuvvetli bir milliyetçi gençlik hareketinin ortaya çıkması için şartların henüz olgunlaşmadığını göstermiştir.
Odgurmuş: Efendim çok önemli bilgiler verdiniz, adeta Türk gençliğinin cumhuriyetten sonraki seyrini özetlediniz.
Konuya bir dahaki sefere kaldığımız yerden devam edelim.
Kaynak: Kaynak: Erol Güngör, “Taşer’in En Büyük Hizmeti”, Töre Dergisi, Bimaş Matbaacılık, Ankara, Haziran 1979, sayı:97, sayfa: 12-14