Babür Hüseyin ÖZBEK
“Demokrasi ile yönetilen ülkelere benzemeye başladık, Ordu siyasi iktidarın kontrolüne girdi,” cümlesi eğer demokrasi ile yönetiliyorsanız doğru ve çok şey ifade ediyor. Ancak devletin ana kurumları, omurgası olan T.S.K, hukuk kurumları (Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Sayıştay), parayı kontrol eden (TÜSİAD, MUSİAD), üniversiteler, tüm eğitim kurumları, yazılı ve sözlü basın , gazeteler ile tarikatlar bilinçli şekilde iktidarın fikri paralelinde uygulama yapıyorsa kötü. Ve burada da “demokrasi ile yönetilme” sözü geçerli olmaz…
Demokrasi her sahada, her konuda eşitlik getiren, dünyanın halen uygulanan en iyi siyasi yönetim biçimi. Seçildikten sonra, “Ali kıran baş kesen” olursanız, demokrasilerde olmayan “özel yetkili mahkemeler” kurar sizi eleştirenlerin geçmişlerini süzgeçten geçirip, ihtilâl ve darbe hazırlığı yaptı paranoyası ile hepsini toplar isnatsız suçlamalarla mahkûm ettirmek isterseniz; Stalin Dönemi Rusya’sını hatırlatmaz mısınız? Sahi ne ile ne için suçluyorsunuz? Suç yelpazeniz daralmıyor, aksine genişlemeye devam ediyor.
Son 18 senede genel kurmay başkanları ve kuvvet komutanları hangi hataları yaptılar; nerelerde nasıl etkilerini, ellerinde var olan güçlerini kaybettiler? “Sık sık söylenen asker siyasi iktidarın kontrolünde olmalıdır”, sözünün Türkiye’nin politik, askeri ve ekonomik menfaatleri ile kesişmediğini anlatamadılar. Türkiye bir İtalya, bir İngiltere değildir; tehditler hiç bitmez, coğrafyası böyledir. İktidar, halen ülkeyi yönettiğini iddia eden parti; çağa uymayan, Arap Milliyetçiliği, din refleksi ve karma kapitalist, zengini savunan göstermelik bir yönetim. Mili, milliyetçilik, idealizm kelimelerine yabancı; o konularda ürkek. Basma kalıp lâfların dışında, “ ideali ve ülküsü” yok! Büyük bir engel gördüğü T.S.K’yı derdeste etti. Ülkenin eski Genel Kurmay Başkanı İ. Hakkı Karadayı’yı 04 Ocak2013’te gözaltına alıp Ankara’ya götürürken, aynı gün aynı saatlerde, Bakırköy Marina’dan kalkan süratli bir tekne İmralı Adası’nda ellerinde binlerce şehit kanı taşıyan bir kişiden – katilden, çözüm teklifi almaya gönderdi. Yirmi sene önce böyle bir şey düşünülebilir miydi? Asker nerede yanıldı, neden bu hale geldi?
Anadolu topraklarının güvencesi Türk Silahlı Kuvvetleri, bugün itibariyle “Gücünü” hayli kaybetti. Cilalı, yumuşatıcı, “Bunlar çözüm yolunda kilometre taşlarıdır” sözleri içi boş, aldatmaca laflar.
Bir kuvvet komutanı saygınlık içinde: “Bu yapılanlar, bu ülke menfaatlerine aykırıdır,” diyemiyor. Saldırgan ve güdümlü basın, hem iktidarda hem muhalefette mevcut; “Bak asker gene başkaldırdı, bunlar demokrasilerde olmaz” diyecekler, desinler. Onlar cibilliyetlerinin gereğini zaten yapıyorlar, gene yapsınlar.
Bu coğrafyada ülkenin garantisi, en büyük teminatı T.S.K. ve onun caydırıcılığıdır. Bu dün böyle idi, bugün böyle ve yarında böyle olacak. Yuvarlak cilalı laflarla demokrasi, faşizm, insan hakları… gibi kelimeler, onlara yüklenen manalar ne olursa olsun, kim tarafından hangi şartlarda söylenirse söylensin, mevcut ana gerçeği değiştirmez.
ASIRLARIN BİRİKİMLİ ÇINARINI ZORLUYORLAR, AMA DEVİREMEZLER
“Koruma Kollanma” bu söz eskiden herkesin hoşuna giderdi; artık bugün “korunup kollanma “ işi bitti. Sokakta kime sorarsanız sorun ilk güvendiği kurumun “Asker” olduğunu söylerdi. Halâ gene de öyle ama biraz buruk, biraz tatsız. Bugün bu siyasi güç, o değerdeki taşları yerinden oynattı. İnsanlar aynı, ülke aynı, resim aynı. Peki değişen ne? 18 senede asker bu kadar hata yapabilir mi?
Bir değil, düşünülmesi gereken birkaç konuda çöküntü var ve de bu çöküntü güvenliği sarsıcı şekilde aşağılara doğru inmeye devam ediyor.
Sizde fikir jimnastiği yapın, lütfen kendinize de sorun; bu kasırganın sonu ne olacak?
Siz, “demokrasilerde ülkenin her şeyi TBMM’dir, meclistir.” diyeceksiniz. Hayır, coğrafi yapısı ve şeriat istekleri göz önüne alındığında bugünde, yarında ülkenin omurgasını T.S.K. oluşturur. Hudutları güven altında olmayan, güvenliği sağlanmamış bir Anadolu’da meclis ne ifade eder?
Asırların birikimli çınarını zorluyorlar, ama deviremezler. Ancak çeşitli sebeplerle çözülmeler var. Mesela, 2012 Mart’ında ki 714 bin olan TSK mevcudunda süratli bir daralmaya gidildi. Dokuz ayda mevcut 70 bin azaltıldı. 7 Aralık 2012’de ki Genel Kurmay açıklamasına göre TSK mevcudu 644 849’a indi. Birkaç rakam vermek gerekirse: 348 general/amiral, 39 490 subay, 96 744 astsubay, 46 337 uzman erbaş, 7 108 yedek subay…gibi rakamlarla 2013’e girdik.
Sistem kendi içinde intiharları çözmeli. 2002 – 2012 yılları arasında 914 asker intiharı var. Halbuki aynı dönemde şehit sayısı 818 olarak veriliyor. Çoğunluğu astsubay. Bu konuda TEMAD (Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği) ve TESUD (Türkiye Emekli Subaylar Derneği) kendi içlerinde çalışmalar yapıyorlar. Ama etkileri sınırlı.
Tunca Bengin 03 Ocak 2013’te Milliyet’te ki köşesinde: “…subay yatar uyur, astsubaya ‘Askerleri getir yaptır’ der. Bu baskı sıkıştırma nereye kadar. Ezilen hep astsubay oluyor. Operasyon bölgesinde kalıyorsun. Oysa erin başında olan astsubay. Er benim kucağımda şehit düşüyor ya da ben onun kucağında ölüyorum ama komutanlık ücreti verilmiyor. Komutan cephede yok, arka planda. Bu çok önemli çünkü komutanlık ve makam ücretleri emekliliğe de yansıyor. Emekli olan subay son maaşının yüzde 85’ini alırken astsubaylarda yüzde 58’e düşüyor. Astsubay parasız kalıyor. Operasyon bölgesine gönderiliyor, ailesini götüremiyor…” diyor.
Yorumunuz ne, haklı mı? Bir suçlu yok mu?
Görünen o ki bu böyle, bu hızla artan intiharlarla devam edemez; yeniden düzenlenmeli. Yöneticilerde hukuki kapsam genişletilmeli. Amirin sicil verme mekanizması günümüze göre ihtiyaçları da kapsayacak şekilde yeniden oluşturulmalı. Bir subay, bir subaya veya astsubaya iki defa düşük sicil verdi mi, atılma kolaylaşacak. TEMAD Genel Başkanı Ahmet Keser ve yardımcısı Yüksel Binici’nin ifadeleri bu yönde.
Doğrudur. Eskiden de öyleydi. Yıllar önce Mersin’de Çıkarma Filosu’nda, rahmetli Güven Paşa’nın (Güven Erkaya) çalıştığı 1983 – 84 dönemlerinde, bu olayın benzerini bende görüp yaşadım. Bir subay, emrindeki diğer subay, astsubay ve bilhassa işçilere kök söktürdü; sicillerini bozdu; kimini attı, kimini işsiz bıraktı. Bu psikolojisi bozuk, amirlerine yağcı, astına gaddar, kısa boylu, kompleksli, patlak gözlü, sevilmeyen, Amerikan eğitimli, onuru var mı bilmiyorum; bu ve bunun gibi zat-ı muhteremler, çok az da olsalar o kuruma o gün zarar verdiler; bugünde verenler var.
O amiral olmak için yağ çekecek, astlarını ezecek, sicillerini bozduğu için övünecek… Ne utanç verici! Rahmetliyi bile paraleline almaya çalışmıştı. Sebep ve sonuçta amir-ast ilişkilerinde anlayış eksikliği, kırma, ezme, meslekten atma; sonuçta intiharları arttırır. TSK’ da bir değil birçok şey kötü gidiyor. O da, Dünya’da ve çevresinde ki “Güç” iddiasını yitirmesine sebep oluyor.
ASKER ALEYHTARLIĞINDA BİR KÖRÜKLEME, BİR ZORLAMA VAR
Bu arada eski Genel Kurmay Başkanı gözaltına alınıp Ankara’ya götürülüyor; 28 Şubat 1997 ile ilgili soruşturma da genişletilmek isteniyor. Asker aleyhtarlığı oluşturma gayretinde bir körükleme, bir zorlama var. Bu olaylarla aynı anda, ülkeyi Güney Doğu’da iktidarın mevcut olmayan siyasi kararlılığını iflas ettiren “Kürt İsyanı,” yeni cepheler kazanıyor. Bilinen, koca T.C.’yi dize getiren, birkaç Kürt militan politikacı bu ülkenin insanlarının reyi ile iktidara gelen yöneticilerin kararı ve emirleri ile Bakırköy Marina’dan kaldırılan süratli ve güvenli bir tekne ile İmralı Adası’na, katil elebaşı ile görüşmeye, çözüm aramaya gidiyor.
Bugün binlerce şehide rağmen, “KANDİLE YÜRÜYÜP MESELEYİ ÇÖZEMEZSENİZ, DİZ ÇÖKTÜRÜRLER, AYAKLARINA KADAR GETİRTİRLER,” diye yorumlamakta mümkün. AKP yetkilileri, siz “koruyup kollayamadığınız topraklar” la değil, geçmişin kahramanlıkları ile hak etmediğiniz halde övünmeye devam edin. Bu gidişle bir ayağı Anadolu’da olacak yeni “Kürt Devleti,” ha geldi, ha geliyor!
KOÇ VE MİLGEM
Silahlı Kuvvetler’ den bahsederken söylenecek çok şey var. Yıllar önce 2002’de Rahmi Koç: “…Tayyip Bey’de paranın çok olduğunu öğrendik. Bir milyar dolar biriktirmişler, nasıl biriktirdilerse Tayyip Bey kendini yenilediğini söylüyor, ben kendisini yenilediğine inanmıyorum. Bunlar bir misyon yürütüyorlar…” demişti.
Ne değişti? “İktidar, para ve güç,” çapariz vermeden kesiştiğinde her şey güllük gülistanlık oluyor. TSK artık etkili değil, ağırlık koyamıyor; iddiasını yitirmiş durumda. Koç bazen tek, bazen düne kadar yasaklı Ülker ile omuz omuza otoyol, köprü ihaleleri alıyor ve hatta iktidarın da yardımı ile Erbil’ de bile büyüyor. Ne alâ; yolu açık olsun!
MİLGEM denen, bir “Milli Gemi” yapım projemiz var. 12 Mart 2004’te İstanbul Tersanesi Komutanlığı’ nda tasarlandı. 12 adet “Ada Sınıfı Korvet – Fırkateyn” inşasını kapsıyor. Kendi içinde Türk Donanması’nın dışa bağımlılığını azaltan, Türk teknolojik gelişmesinde bir “yüz akı” nı, bir başarıyı temsil ediyor. %60’dan fazlası kendi imkanlarımızla bu proje ile yapılan T.C.G.Heybeliada(F-511) fırkateyninin benzeri 6 gemi inşaatı ihalesini Koç Gurubu aldı. Bunların 4’ü gene Koç’a ait RMK- Marine Tersanesi’nde inşası planlanıyor. Savunma Sanayi Müsteşarlığı ihaleye giren tersane sayısını dondurduğu ve yeni yeterlilik belgesi vermediği için 3 – 4 tersane dışında diğerlerinin ihalelere giremedikleri söyleniyor. Koç’un dışında birkaç göstermelik tersaneye “evet” ama diğerleri de zorda, bazıları sıkıntılı; Tuzla’da işçi çıkarmalar başlayabilir, bunları biliyor musunuz? Burada hangi çıkar ilişkisi var? “Güçlü” lük iddiasını yitiren TSK’nın Deniz Kuvvetleri yönü nasıl işliyor?
Sevmediğim, cıvık, çalışanın aleyhine küfür gibi bir söz var, “paranın rengi – milliyeti olmaz.” Olmaz tabii sayın Koç. On bir yıl önce sayın Erdoğan’ın bir milyar dolarından bahsediyorsunuz, Siz ve Sizin dolaylıda olsa kontrol ettiğiniz, ettirdiğiniz basın her şeyi biz halka “normal” gösteriyor. Açıklarsanız öğreneceğiz;dün mü, yoksa bugün mü doğruyu söylüyorsunuz?
Sizin sermayenizin teminatı TSK için söylenecek bir sözünüz yok mu? Başbakanın oğlunun gemiciklerinin sayısı bugün ikiye çıktı, daha kaç olur bilinmez. İlerde belki ortak tersane de kurarsınız. Ülke onlara göre iyi idare ediliyor, Araplar ve ABD ile de her şey yolunda. Ama TSK’nın 26’ıncı Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ ile Ordu’da asli karar mekanizmasını oluşturan subaylar Silivri’de, Ergenekon’da tutuklu. Personelde bilhassa astsubaylarda, intiharlar son 10 yılda hat safhaya yükselmiş durumda.
Devlette, omurgada karıncalanma, pas ve zedelenmeler oluşuyor. Tahribatın ilerde büyüme ihtimali mevcut. Sayın Koç, siz de biliyorsunuz ki güven olmayan yerde para barınamaz. Gereksiz projelerle göz boyanıyor. Ülke savunmasının bugün itibariyle uçak gemisine veya “Havuzlu çıkarma gemisi” LPD’ ye ihtiyacı yok. Gerek fiyatı ve de gerekse teknoloji olarak erken.
Ancak “sermaye ve din etiketli bir sarmal” her tarafı karartarak örtüyor. İçinde milli, milliyetçilik içeren tavır, davranış ve kararlar yok. TSK’nın saygınlığı, gücü, eğitim seviyesi ve morali eskisi gibi değil. O imrenilen “Güç” TSK, artık iddiasını yitiriyor.