Hasdal, Silivri, Hadımköy ve Maltepe cezaevlerinin önleri harmanlanıyordu. O gün oraları üzüntü, elem ve buruk bir sevinçle birbirlerine ters duygular içinde “ hem tutukluluk halinin devamını, hem de tahliyeleri” canlı karşılıyordu. Aynı kaderi paylaşan aileler, “Vatan Sağ Olsun!” çığlıkları ile o anları öylesine kötü yaşıyorlardı ki!O zindanların çevresinde tarifi zor bir duygu sağanağı vardı. Sanki kor bir ateş gibi düştüğü yeri dağlıyor, yakıyor, kavuruyordu. Analar, eşler, bacılar, çocuklar kendi ülkelerinde, “hukuksuzluk karşısında” çaresizlerdi.
Günlerden 9 Ekim 2013; soluk, renksiz, iç karartıcı yarı güneşli bir gün. Sanki okyanusta seyreden bir gemiye ufukta bir fırtınanın geleceğini işaret ediyor; orada barometrede basınç düşüyor, burada toplumda ise tansiyon yükseliyor.
Yaklaşık 3 yıldır devam eden “Asrın Fırtınası” Balyoz Davası’nda Yargıtay 9’uncu Ceza Daire’si kararını açıkladı. 361 sanıktan 237’sine verilen cezaları düzelterek onayladı. 36 kişinin beraatine, 25 sanığın delil yetersizliğinden beraatine, 63 sanığa ceza verilmemesine karar verdi.
İktidara yakın, iktidara söz geçirebilen veya sözü o mahfillerde dinlenen hukukçu bir köşe yazarı; köşesinde ısrarla Yargıtay 9’uncu Dairesi’nin kararlarını onaylayan 5 kişilik hakimler kadrosunu müdafaa ediyor, canla-başla savunuyor. Belki CNN’de hazırladığı “Eğrisi Doğrusu” programında da onları doğru bulduğunu söyleyecek, konuklarına da söyletecek. Belli ki kendisinin de içine sinmemiş, sonuçtan memnun değil ama nedense bunu söyleyemiyor, söylemiyor.
“ Balyoz ve Ergenekon davalarına ‘karşı devrim’ diye bakmanın, ‘siyasi acıtasyon’ için kullanmanın sanıklara da, hukukun gelişmesine de hiçbir yararı olmaz” diyor. Bu yorumlarla doğruyu söylemediğini, sadece iktidarın değirmenine su taşıdığını o da biliyor. Doğan Medya Gurubu’nun amiral gemisi gazete de, orta sayfada köşe yazısı yazmak, aynı gazetede iktidar tarafına ağırlık koyan 3 gazeteciden biri olmak, öyle kolay olmasa gerek.
Desteklediği, arkalarında durduğu 5 yargıçtan 4’ü 12 Eylül 2010 referandumundan sonra özel olarak oluşturulan HSYK’nın 5 bin 900 aday içinden 6 günde ve dosyalarına yarımşar dakika ayrılarak incelenen yargıçlar. Yani oradakiler birbirlerini bilen tanıyan kişilerdi miydi? Belki de bi şekilde aşına olduklarını atamışlardı. Siz alınmayın, burada yargıçlara dokunulmuyor, Silivri’de, Hadımköy’de değil, halkın arasında konuşulanlardan bazıları seslendiriliyor.
Kim neyi nasıl anlatırsa anlatsın, iktidarın saygın ve güvenilir bulunmayan bu kararlardaki tavır ve davranışları “Yargıtay Tasfiye Operasyonuna Katılmamalıydı” TSK üzerindeki baskı, yıldırma, dağıtma işlemlerinde yer almamalıydı, dedirtiyor. Keşke köşenizde bunlardan da bahsedebilseydiniz, biraz daha tutarlı olurdunuz Taha Bey.
Gerekçeli karar aynı gün açıklandı. 5 – 7 Mart 2003’teki “Balyoz Güvenlik Harekat Planı’nın” yapıldığı seminere bilerek katılanlar “Örtülü Darbe Planı’na iştirak etmişlerdir ve seminer ana kriter olarak alınmıştır, suçludurlar, deniyordu. 65 sayfalık gerekçeli kararda emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın “İktidarı Devirmek” için TSK’dan ayrı bir yapılanmaya gittiği, yasa dışı teşkilatın darbe için gizli bir ittifak kurduğu ayrıca savunuldu.
“Milletvekili, emekli Korgeneral Engin Alan hakkındaki darbe suçu soruşturmasında sanki lehine değil aleyhinde unsurlar arandı. Soruşturma başladığında Engin Alan’ın yasama dokunulmazlığı yoktu, bu karar Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal içinde örnek teşkil etti” deniyordu.
Bir çarpıcı gelişmede 2003 tarihini taşıyan, görevlendirme belgelerinde, bilgisayarda, “word” dosyasında kullanılan “Calibri Fontu” – yazı stilinde yaşandı. Bunu bulan ABD’deki Microsoft Firması Calibri Fontu’nu 2007’de piyasaya sürdüğünü, sorulduğu için yazılı olarak bildirdi. Yani 2007’de piyasaya ilk defa çıkan bir yazı stili 2003’de nasıl kullanılır? Dünyada ilme, bilgiye itibar etmeyen, onu dikkate almayan mahkeme bu gerçekleri nedense görmek istemedi. Bu, sadece bu gerçek bile evrensel hukuka ters, yanlış, haksız kararların verildiğini gösteriyor.
Gene gerekçeli kararda emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın Plan Semineri’nde “Bazı endişe verici gelişmeler var. Bu bakımdan içte gelişecek olumsuz gelişmelere hazırlıklı olmak, planları gözden geçirmek ve yeni planlar üretmek durumundayız” demiş (cümlenin orijinali böyle karışık ve düşük).
Sayın hakimler, savcılar, her sözün altında başka mana, suç sayacağınız unsurlar ararsanız işte böyle adil olamazsınız. Ve o sözleri darbe planı teyidi olduğunu vurgularsınız.
Adalet kurgu filimler gibi işlerse, gerçeklere dayanmazsa, oluşturulan sonuç / karar budur diye imza atarlarsa, bilin ki toplumun vicdanını kanatırsınız. Ve sizde öyle yaptınız.
BU YAŞINI ALMIŞ ASKERLERİN BİR KISMI HAPİSHANELERDE VEFAT EDECEK
Bundan sonra neler olacak:
1 – ) Cezaları kesinleşen sanıklar, aldıkları cezaların 4’te 3’ünü hapishanelerde geçirecekler. Mesela: 20 sene için15 yıl, 16 yıl için ise 12 yıl fiili hapis yatacaklar.
2 – ) Rütbeleri geri alınacak.
3 – ) Muazzaf ve emekli askerler “er” statüsüne indirilecek.
4 – ) Daha önce aldıkları madalyaları, nişanları ve kılıçları geri alınacak.
5 – ) Askeri tesislere giremeyecekler ve bir daha askeri kimlik alamayacaklar.
6 – ) Emekliliğine hak kazananlar, emekli maaşlarını alacaklar.
7 – ) Cezası kesinleşen 237 sanık, tutuklu statüsünden hükümlü statüsüne geçtiler. 2014 seçimlerinde aday olamayacak ve rey kullanamayacaklar.
8 – ) Sonuçta, mahkûmiyet sürelerinden tutuklu kaldıkları süre düşürülerek tahliye tarihleri belirlenecek.
Hapishane köşelerinde çoğu yaşlı, ülkesine yıllarını vermiş bu askerlere eğer af çıkmazsa büyük kısmı zindanlarda vefat edecek. Evet, doğru olan, söylemeye çekinilen gerçek bu. Gidişat acı ki ne acı!
Adalete inanmam. Hele Türkiye’de ise hiç inanmam. İşin ters ve ilginç yanı Yargıtay’ın Balyoz kararı ile darbe suçuna ilişkin gösterdiği kriterler birer içtihat oluşturdu. Bundan sonra örnek niteliği taşıyacak. Hani enseyi karartmamak elde değil!
Bir ayda, 17 oturumda, T.C’nin Yargıtay tarihinde en uzun temyiz duruşmasında, 96 sanık avukatının adil yargılanma hakları ihlâl edildi, savunma hakları kısıtlandı, itirazları dikkate alınmadı, geri çevrildi. İktidarı, mahkemeleri, Yargıtay’ı haklı gösterirken bunları görmemek ve bu feryatlara kulak tıkamanın izahı nasıl olacak? Türk hukukunu bu hakimler, bu savcılar mı temsil edecek?
Daha yeni Şubat 2013, ağır sağlık sorunları yaşayan, kalp ameliyatı geçiren emekli Orgeneral Ergin Saygun’u Başbakan RTE. İstanbul’da Mehmet Akif Ersoy Hastanesi’nde ziyaret etti. Göstermelik, palyatif, kamuoyuna karşı aldatıcı bir şov yaptı. Sonuçta o gene 20 yıl hapis cezası aldı. Yanılmayı dilerim ama kalbinin geri kalan süreyi tamamlayacağını sanmam! Siz RTE, bunlarla vicdanınızı rahatlatırsanız, biliniz ki aldatıcı olur. Ve gene biliniz ki hükümetiniz ve çevreniz, TSK’yı güçsüzleştirerek bu ülkeye yıllarca sürecek bir kötülük yapıyorsunuz.
Kahraman, ülkesi için gözünü budaktan esirgemeyen Engin Alan’ın Yargıtay Dosyası TBMM’ne gönderilmeden önce önünüze gelecek. Çanakkale’de selam verilmedi fobisine mi tutulacaksınız, yoksa A.Öcalan’a bile tanınan idam kararının Başbakan’ın masasında sümen altında tutulması, zamana yayılması gibi sizden beklenmeyen bir büyüklük mü göstereceksiniz? Çünkü şu anda aynı durumda 2 BDP milletvekili dosyası bekliyor.
Yargıtay adaleti katleden kararını açıklayıp TSK’ da gedikler açılmasında adeta iktidara yardım etti. Adil karar bu mu dedirtti! “TSK’nın Tasfiye Operasyonu’na “ katılmamalıydı. Ki, Andımız’ a kadar devletin temellerine dinamit konurken!
18 yıl hapis cezası alan emekli Koramiral Kadir Sağdıç Yargıtay kararını dinledikten sonra: “Yüce Türk milleti de ordumuzun başına gelen hukuksuzluktan dolayı mağdurdur. Türkiye Cumhuriyeti bu hukuk ayıbıyla 100’uncü yılına ilerleyemez.” dedi.
Doğru söze ne denir.