Cumartesi günü “Tarihin Arka Odası” programında Murat Bardakçı ekibi yine harikalar yarattı.
Gerçekten efsane olan bir adamı ekranlara taşıdı. Hepimizin dostu ve içinde bulunduğumuz asırda en önemli devlet adamlarından Ukrayna Milletvekili ve Kırım Özerk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nu Türkiye umumi efkârı yakından tanıdı. Bu insana kişiliği, geçmişi ve mücadelesi ile hayran olmamak mümkün değildir. Kendisine yöneltilen o harika sorulara tertemiz Türkçesi ve kendinden emin şahsiyeti ile dosdoğru cevaplar vermesi hayranlık duyulacak en önemli yanlarındandır.
Sayın Cemiloğlu bizden birkaç yaş büyük, tıpkı bizler gibi 2.Dünya Savaşı ortamının çileli insanlarındandır. Daha ana kucağında bir bebek iken Stalin’in Kırım Tatarlarını toplu sürgün ve imha yolculuğuna katılmıştır. Çocukluk ve gençlik yıllarının geçtiği Taşkent’te sürekli izlenmiş ve çeşitli sürgünlerle bizim gençlik yıllarımızda adı “Ölüye” çıkmıştır. Bu konu ile ilgili sorulanları çok büyük bir sabırla cevaplandırmıştır. Ayrıca kendileri gibi rejimin amansız düşmanı sayılarak dağıtılan Ahıska Türklerinin sıkıntılarını bir nebze de olsa dile getirmesi onun Türklük ufkunu çok güzel ortaya koymuştur.
Kırım’ın Rusya’ya bağlanması mevzuunu sanırım iyi anladık. Hiç değişmeyen Çarlık-Bolşevizm ve bugünkü Rusya politikalarını en küçük bir eksiklik olmadan Kırımoğlu ortaya koymuştur. Komik tarafları bile bulunan Rus telâşının geleceğinin bulunmadığı husus da bizleri rahatlatmıştır. Eğer tıpkı Suriye gibi işe burnumuzu sokmazsak sanırım Kırım’daki Türk aklı kendilerine yetecektir. Öyle “Stratejik Derinlik” gibi boş laflarla Türkiye tabansız ve tavansız söylemlerde bulunursa çok hata yapılmış olur. Şu andaki duruma göre Kırım’da %10-15 gibi bir azınlık ve 350.000 nüfusla Tatarların geleceği elbette Ukrayna haklarının korunması ile ancak kabildir. Tarihi hadiseler de böyle bir politika ile örtüşmektedir. Çünkü Türk Moğol orduları buraya geldikleri zaman mevcut Kıpçak Türkleri ile Ukraynalılar arasında en küçük bir mesele bulunmuyordu. Ne zaman Moskova Knezliği burnunu sokmaya başladı Kırım ve İdil-Ural’da Tatarlar kırılmağa başladı. Kırım’ın imdadına Osmanlı yetişti; lakin Kazan Tatarları korkunç bir kıyıma uğradı. Kitle halinde Tatarlar Hristiyanlaştırıldı ve Rus devlet bünyesine yapıştırıldı. Şimdi bütün Tatarlar bu işin şuurundadır.
Osmanlı Kırım ile çok oynamadı ve statüsüne de çok dokunmadı. Kırım Hanlığı Osmanlılı yıllarda bağımsız bir Hanlık olarak devam etti ve Türkiye toplumu ile tam bir kültürel birlik sağlandı. Osmanlı padişahları Kırım Tatarlarına çok kıymet verdiler ve özellikle savaşlarda yanlarından ayırmadılar. İşte böyle bir potansiyel Çarlık yıllarında dahi Türk Dünyasını içine alan Gaspıralı hareketini yaratmıştır. Ve bugünkü nesiller de kesinlikle o hareketin devamıdır. Bunun da ötesinde Cumhuriyet’in ilk 10 yılında, Osmanlı son döneminin devamı olarak Türkiye’deki “Milliyetçilik-Türkçülük” düşüncelerini de Atatürk’ün çevresinde topladığı Tatar bilim adamlarına borçluyuz. Mustafa Kemal’in yakınında bulunan Bolşeviklerin ilk dönemi Kazan Tatar Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Prof. Sadri Maksudi Arsal Bey’dir.
Tatarlara komşu aynı dönemin Başkurdistan Cumhurbaşkanı Prof. Zeki Velidi Togan, Prof. Akdes Nimet Kurat gibi şahsiyetler hepimizin malumudur. Bunlar sadece Tatarların değil aynı zamanda Türkiye Türkçülerinin de çok saygı gösterdiği ve ilmi kişiliklerinden faydalandığı mümtaz şahsiyetlerdir. Bugün dahi Türk düşünde hayatında Tatar asıllı bilim adamlarının Türklüğe hizmetlerini inkâr etmek mümkün değildir.
İçinde bulunduğumuz zamanda Türk Dünyasının yegâne eksikliği, çaplı liderlerin azlığıdır. Sırf bu sebeplerle gerçekten başlı başına bir dünya olduğu daha iyi anlaşılan günümüzde bu gerçeği fark etmek mecburiyetindeyiz. Batı’nın yaptığı bütün projeler Türklüğü çökertmeden Hristiyanlığın altın çağa geçemeyeceği doğrultusundadır. ABD’li bilim adamları İslam’ın temel bölgesi olarak Suudi Arabistan ve Mısır’ı değil İstanbul-Buhara çizgisini işaret ediyorlar. Son yüz yılda ABD ve Batılılar Araplardan bir şey olamayacağını rahatlıkla anlamışlardır. Üniversitelerde teşkil edilen “Enstitüler” harıl harıl “Türk Müslümanlığı” çalışmaktadır. Geride kalan İslâm Medeniyeti’nin Türklerle Viyana’ya kadar gidişi ilmi çalışmaların konusu olup, zaman zaman bu çalışmalar medyaya intikal ediyorsa da genellikle gizli çalışmaların yapıldığı bilinmektedir. İşte “Çaplı liderler” derken bu gerçeği ifade etmek istiyoruz. Kendilerini birkaç saat dinledikten sonra Cemiloğu’nun küçük bir Türk topluluğunun temsilcisi olarak çaplı bir lider olduğu kendiliğinden anlaşılmıştır.
Bardakçı’nın bu programda da ayranı kabardı ve Cemiloğlu’na Turancılığı sordu. O da hiç çekinmeden ve dolambaçlı yollara başvurmadan ”Şahsen ben Turancıyım ve Türklerin kültürel birlikteliğini ısrarla istiyorum” kabilinden Gaspıralı ideolojisine uygun çok güzel bir cevap verdi.
Kırım inşallah kötüye gitmiyor. Sağlam ellerdedir. Tatarlar dik duruyor ve eğilmiyor. Allah hayırlısını versin.
Kalın sağlıcakla.