MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri, Son Siyasi ve Sosyal Gelişmeler Konusunda bir Basın Toplantısı Yaptı.
Yeniçeri, şunları söyledi:
Ermeni İddialarını Güçlendiren Taziye
Tayyip Erdoğan, Ermenilerin tüm dünyada ‘soykırım günü’ ilan edilmesini istediği 24 Nisan günü için taziye mesajı yayınladı. Başbakan, “Ermenilerin o dönemde yaşadıkları acıların hatıralarını anmalarını anlamak ve paylaşmak insanlık vazifesidir” diyor. Tayyip Erdoğan’ın bu açıklaması Türkiye tarihinde bir ilktir. Dünya basını açıklamayı “Büyük Sürpriz” olarak niteliyor.
Erdoğan’ın suçluluk ve yenilgi psikolojisi içinde bir anlamda Ermeni tezlerine teslimiyetin ilk aşaması olarak nitelenecek taziye mesajı ise şöyledir:“Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla, 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz”.
Bu sözleri ‘insani bir duruşun’ ortaya konulmasından ibaret görmek hem eksik hem de yanlıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihine, devletine ve kültürüne karşı ortaya atılan Ermeni tezlerini insani ve ahlaki olgudan ibaret görmek, Türkiye’ye karşı Ermeni diasporasının verdiği mücadeleyi anlamamak demektir.
Ermeni diasporası ve soykırım iddiacılarının ‘acılarının hatıralarını anmayı anlamak ya da paylaşmak’ olgunun ilk aşamasıdır. Sorunun sadece duygu, empati ya da insani boyutu değil siyasi boyutu önemlidir. Diaspora herhalde yüz yıldır Tayyip Erdoğan’dan taziye mesajı almak için kanlı terörist eylemlerini sürdürmüyordu.
Erdoğan’ın bu mesajı, insani olmaktan daha çok Ermeni tezlerine haklılık kazandırır, diasporanın elini güçlendirir, Türk tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tezlerine karşı Ermeni diasporasının verdiği mücadeleye katkı sağlar niteliktedir.
Erdoğan’ın taziyesi Türkiye’nin tezlerinde ve mücadelesinde büyük bir zafiyet yaratacaktır.
Erdoğan’ın yayınladığı taziye mesajından güç alan Ermeni diasporası ‘taziyeyi kabul ettirdik sıra“soykırımı” kabul ettirmeye geldi’ diyeceklerdir.
Bu bağlamda Erdoğan’ın mesajından aldığı güçle Ermeni Diasporası 2015 yılında “soykırım”ı kabul ettirmek için çok daha hevesli, talepkâr ve baskıcı olacaktır.
Perinçek kararının sağladığı psikolojik üstünlük Erdoğan’ın Ermeni tezlerine katkı sağlayan tavrı yüzünden büyük ölçüde Ermeni tarafına geçmiş bulunmaktadır.
Davutoğlu, “umarım uzattığımız el havada kalmaz” derken Ermeni tarafını, tezlerini ve yapılmak istenileni hiç anlamadığını da ortaya koymuş bulunmaktadır.
AKP’nin bu tavrı aslında 1915 olaylarına “soykırım” demek için ön hazırlık niteliğindedir. Bir zamanların “Hepimiz Ermeniyiz…özür diliyoruz” diyenlerden Tayyip Erdoğan bayrağı devralmış durumdadır.
Anlamsız, Haksız ve Faydasızdır!
Erdoğan’ın 1915 yılında meydana gelen olayları için yayınlanmış bu taziye mesajı hem haksız hem anlamsız hem de faydasızdır.
1. Tek yanlıdır. Ermeni tarafı bu taziyeye aynı biçimde karşılık vermeyecektir. Tayyip Erdoğan, Ermenilere yönelik olarak yaptığı taziye ile ilgili olarak biz yaptık yapacağımızı “artık top onlarda” anlamına gelen beklentisini ifade ediyor. Erdoğan’ın attığı hangi adıma Ermeni tarafı benzer bir adımla cevap verdi ki?
2. Türk tezine aykırıdır. Çünkü Türk tarafı öteden beri konunun siyasilerin değil tarihçilerin işi olduğunu savunmuştur. Türkiye ortak komisyon önerisi yapmıştı ve hatta Zürih protokolleriyle bu konuda mutabakat bile sağlanmıştı.
3. Faydasızdır çünkü diaspora “Ermeni soykırımını tanıma, toprak ve tazminat” talepleri vardır. Taziye ile konuyu kapatacak durumda değiller.
4. Ermenileri bu taziye daha da uzlaşmaz yapacaktır. Ermeni tarafı ‘bu taziye ile Türkiye’ye bir durum tespiti yaptınız, Ermeni tarafının acı çektiğini kabul ettiniz, sıra gereğini yapmaya geldi’ diyeceklerdir.
5. Tehcir bir zorunluluktu. Geçmiş yönetilemez. 1915’te bugünden yönetilemez. Çanakkale, Sarıkamış, Yemen/Süveyş, Galiçya savaşlarının olduğu bir zamanda içten ve orduyu arkadan vuranların tehcirinden başka bir yol yoktu. Erdoğan ve Ermeniler 1915 şartlarında tehcirden başka bir yol biliyorlarsa bunu açıklamalılar.
Erdoğan’dan Taziyesine Erivan’ın Cevabı
Erdoğan, insanlık vazifesi gereği Ermenilerin yaşadığı “acıların hatıralarını
anlayıp paylaşırken’ Ermeniler de buna karşın Erivan’da Türk Bayrağını yakmışlardır. Ermenistan’ın Türk Bayrağını yakma ayinine katılan kitleler de taleplerini acıyı anlamak ya da paylaşmanın ötesinde olduğunu açıkça ortaya koymuşlardır.
Erivan’daki göstericiler “Ermenistan, Tazminat ve Talep” sloganları atmış ve yanlarında getirdikleri Türk bayrağını ateşe vermişlerdir.
Göstericiler, yürüyüşleri sırasında Ermenistan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na 2009 tarihli Ermeni-Türk protokolünden Ermeni imzasının silinmesini talep eden bir de mektup götürmüşlerdir. Yürüyüşe katılanlar ellerinde “Tazminat, kınama, tanıma” yazıları yazan pankartlar ve büyük tahtadan bir haç taşımışlardır.
Cumhurbaşkanlığı ve Erdoğan’ın Taziye Mesajı Arasındaki İlişki
Erdoğan iktidarı, 17 Aralıktaki rüşvet ve yolsuzluk operasyonu sonrasında hem ülke içinde hem de ülke dışında ahlaki meşruiyetini büyük ölçüde yitirmiştir. Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs, Ermenistan ve İsrail ile ilgili el altından kurduğu ilişkiler ve attığı adımlar uluslararası alanda kaybettiği prestiji yeniden kazanma cabalarıdır.
Öyle anlaşılıyor ki, ayakkabı kutularıyla yatak odalarındaki kasalardan fışkıran kayıt dışı dolarlarla, konutlardan sıfırlama talimatlarıyla geceler boyu taşındığı iddia edilen dolarlar sonucu küresel dünyadan sıfırlanan itibarı Erdoğan, “Ermeni acılarıyla” ve açılımlarıyla tolore etmeye çalışılmaktadır.
Nitekim ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 1915 olaylarına ilişkin mesajı hakkında, “Başbakan Erdoğan’ın çarpıcı açıklaması küresel ilkeleri teyit ediyor” ifadesini kullandı.
Aslında Bakan Kerry’nin mesajında, “Dualar ve düşünceler bugün Ermenilerle. Başbakan Erdoğan’ın çarpıcı açıklaması küresel ilkeleri teyit ediyor” değerlendirmesinde bulunması her şeyi özetliyor gibidir.
Demek ki Erdoğan bu taziye ile küresel güçlere küresel ilkeleri teyit mesajı vermiş! Türk Tarihi Yenilmeden Türkiye Cumhuriyeti Yenilmez!
Erdoğan’ın ifadeleri Türk Tarihine karşıttır. Osmanlının Balkan Savaşları sırasında yenilgiye uğratılmadan önce tarihi ve hatıraları yenilmiştir. O zamanlar Osmanlıların Balkanlardaki milletlerde yaşayan son derece müspet ve derin hatıraları düşmanların önündeki en büyük engeldir.
Rus Generali Çarniyef, Çar’a gönderdiği mektupta bu durumu şöyle anlatır: “Burada hiç yoktan ordular yapmak mümkün; bu orduları ölüme doğru sürmek mümkün. Ben bu imkânlardan bol bol istifade ediyorum. Fakat yarattığım orduları sendeleten iki kuvvet var: Türklerin yaşayan hatıraları…. Üç dört yüz yıl evvel, her milleti ve her kudreti yenen Türkler, şimdi de silinmez hatırlarıyla, her teşebbüsü sendeletiyorlar.Ölümden korkmayanlar, bu hatıralardan korkuyorlar. Hemen her yürekte bu korkuyu seziyorum. Demek ki, yalnız Türkleri değil, onların tarihini de yenmek lazım. Bu vaziyetten ben Türlerin düzinelerle milleti idare etmelerindeki sırrı da anlıyorum: Onlar milletleri bir kere yeniyorlar; fakat kazandıkları zaferi ruhlarda ve nesillerde yaşatmayı biliyorlar.
Bir değil, birkaç ihtilal dahi, Türk’ün iliklere işleyen gizli hâkimiyetini yıkmaya kâfi gelmeyecek. Türklerde yalnız sonsuz bir cesaret değil, iradeleri sersemleştiren bir sihirbaz zekâsı da varmış. Zaten yarı Avrupa’yı, asırlarca boyunduruk altına almak, başka türlü mümkün olamazdı”.
Yunan, Rum ve Ermenilerin bütün tezleri Türk tarihinin yenilmesi üzerine kuruludur. Uyguladığı politikaya Yeni Osmanlı adını veren Tayyip Erdoğan’ın Osmanlı tarihini suçlayan açıklamaları kabul edilemez. Tarih de vatan gibi bir bütündür, parçalanamaz. Osmanlı Tarihini bazı safhalarını sahiplik etmek, diğer taraflarını ise yargılamak ve yargılatmak tarih şuuruna erememekle ilgili bir husustur.
Gül de Erdoğan da Cumhurbaşkanlığına Aday Olmamalı
Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olarak AKP iktidarının çıkarttığı yasaları sorgusuz sualsiz imzalarken buna bir de bazen “hükümet gözden geçirsin”, bazen de ‘Anayasa Mahkemesi baksın’ diyerek onaylamıştır.
Böylece kişi temel hak ve özgürlüklerini askıya alan, basın ve ifade özgürlüğünü çiğneyen, kuvvetlerin ayrılığını ortadan kaldıran yasalar Cumhurbaşkanı Gül tarafından onaylanmış oldu.
Sonuç itibarı ile Anayasaya aykırı yasalar AYM tarafından iptal edilinceye kadar Abdullah Gül’ün onayıyla yürürlüğe girmiştir.
Kişi temel, hak ve özgürlükleri, basın ve ifade özgürlükleri, kuvvetlerin ayrılığı, hukuk devleti açıkça çiğnenirken Abdullah Gül bunu onaylamaktan başka bir tutum içinde olmamıştır. Abdullah Gül Anayasayı, hukuk devletini ve demokratik toplumu korumamıştır. Yeniden cumhurbaşkanı olması halinde yapacakları yaptıklarından farklı olmayacaktır.
Erdoğan totaliter tutumu bir yana yolsuzluk, rüşvet ve “sıfırlama” gibi şaibe ve iddialar altındadır. Bu nedenle ahlaken bütün iddialar kamu vicdanında aklanana kadar Cumhurbaşkanlığına aday olmamalıdır.
Erdoğan ile Gül Arasındaki Çelişki!
Abdullah Gül, yurt dışına çıktığında “artık konuşmanın zamanı geldi” diyerek Cumhurbaşkanlığı tartışmasını açmıştı. “Aramızda konuşacağız” diyerek Tayyip Erdoğan’la yapacağı görüşmeye dikkatleri çekmişti.
Tayyip Erdoğan ise Gül ile görüşmeden cumhurbaşkanlığı konusunda sonucu belli soruları partisinin yetkilerine sorarak onlardan cevaplarını aldı. Bu bağlamda önce milletvekillerinden ardından teşkilat başkanlarından “tam destek” aldı. Sonrasında da Belediye Başkanlarından “Cumhurbaşkanlığı seçiminde kimi aday görmek istersiniz?” sorusunu sordurup desteğini güçlendirdi.
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı için kahır ekseriyetle partisinden ‘aday olmalısın’ desteğini çantasına koyduktan sonra ikinci aşamaya geçti. Önce kendisi Cumhurbaşkanı olursa “partide sorun olmaz” mesajını vererek milletvekillerinin kaygılarını giderdi. Ardından da “Köşk’e çıkarsam tam yetki kullanırım” diyerek “siyasi partili cumhurbaşkanlığı” sistemine geçileceği mesajını verdi.
Yorulan, koşan ve terleyen cumhurbaşkanından söz ederek de Abdullah Gül’ü bu anlamda eleştirmiştir.
Gül Geri Adım Atıyor!
Cumhurbaşkanlığıyla da yetinmeyeceğini belli eden Erdoğan, “Gündemimizde şu an dar bölge seçim sistemi var!” diyerek 2015 seçimlerinde daha az oyla daha çok temsil sağlayacak bir sistemle siyaseti bloke etmek isteğini ortaya koydu.
Abdullah Gül, kendisinden başka herkesle temayül adı altında istişare yapıldığını ve kendisine ancak sonuçların dikte ettirileceğini görünce çaresizlik içinde malum açıklamayı yaptı: “İstişareler, temayül çalışmaları yapılıyor. Bugünkü şartlar çerçevesinde benim gelecekle ilgili bir siyaset planım olmadığını burada paylaşmak istiyorum”.
“Aramızda konuşacağız” dediği Tayyip Erdoğan’ın onunla oturup konuşmadan köşke çıktığında ‘tam yetki kullanacağını’, ‘halkın başkanını seçeceğini’ söylediğini ve AKP içinde formalite istişareleri yapması üzerine Gül, “siyaset planı olmadığını” açıklamak zorunda kalmıştır.
Erdoğan Köşke Hazırlanıyor!
Durum hiç de böyle değildir. Birincisi Tayyip Erdoğan yaptığı konuşmalar ve ortaya koyduğu tavırlarla adaylığını açıklamış gibidir. Dahası nasıl bir Cumhurbaşkanı ve hatta “başkan” olacağını bile ilan etmiş durumdadır. Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda seçim sistemini değiştirerek anayasa değişikliğine gidecek çoğunluğu elde etmeyi ve bu suretle de Cumhurbaşkanlığından Başkanlığa geçeceğini de ilan etmiştir.
Hatta Erdoğan, daha önce MİT Müsteşarının yargılanması Başbakana bağlıyken yaptırdığı yasal değişiklikle MİT Müsteşarını yargılanmasını Cumhurbaşkanına bağlamıştır. Bütün bu gelişmeler Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı aday olacağının kanıtlarıdır. Bir malumun ilanı henüz yapılmamıştır. Erdoğan yönünden Cumhurbaşkanlığının ilanı tamamen bir zamanlama sorunudur. Bütün bunları gören Abdullah Gül de yeni siyasi şartlarda kendisine yer kalmadığını anlamıştır. O nedenle ‘ben ancak cumhurbaşkanı olarak devam edebilirim. Benim mevcut şartlarda başka bir siyaset planım yoktur’ demiş olmaktadır.
Zira Tayyip Erdoğan’ın yol haritasında kendisinin her şeye kadir bir başkan olması vardır. Öyle ki, Başkanlıkta “rahmeti gazabını aşacak” derecede etkili bir yeri olacaktır. Buna karşın formaliteye indirgenmiş bir başbakan, etkisiz ve yetkisiz AKP’nin eş genel başkanları olacaktır. Böylece Başkan Tayyip Erdoğan ülkeyi, partiyi, “Alo Fatih” hatlarıyla medyayı ve oluşturduğu havuzları yönetmeye devam edecektir.