Türkmen Tutsaklığı:
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun itilâf kuvvetlerine karşı en büyük cephelerinden biri, hatta en önemlisi Irak Cephesi’dir. Çünkü Ruslar Kafkas, İngiliz ve Fransızlar Suriye-Filistin-Hicaz ve Çanakkale’den bütün güçleri ile zorlu saldırılara başladıklarında o zaman, dünyanın en büyük silâhlı gücü olan İngilizler, daha 1915 başından itibaren Irak Cephesi’ne yüklenmişlerdir. Irak Türkmenleri’nin desteği ile 6.Osmanlı Ordusu, Halil (Kut), Ali İhsan ve Nureddin Paşalar komutasında söz konusu dünyanın en büyük ordularını durdurdukları gibi, içlerinde General Towsend’in de bulunduğu 5 general ile yüzlerce zabitan ve binlerce er esir esir edilerek, tarihe Kut-El-Amara Meydan Muharebesi diye geçen savunma savaşını 26 Nisan 1915’de kesin olarak kazanmışlardır. Aynı yıl 18 Mart’ında ise dünyanın en büyük gücüne “Çanakkale Geçilmez” dedirtilmiştir.
Fakat ne yazık ki, sayı ve silâh olarak daha donanımlı olan İngiliz birlikleri, saldırılarını bir yıl kadar sonra daha şiddetli olarak tekrarlamışlar ve ancak Bağdat’ı ele geçirebilmişlerdir. Kesinlikle İngiliz kuvvetleri savaşın sonuna kadar bu cephede ilerleyemeyince Filistin Cephesi’ne yönelmişler ve ancak bundan sonra 1918 yılı baharında Irak Türkmenliği’nin merkezi olan Kerkük’e sahip olmuşlardır. 6.Ordu Komutanımız Ali İhsan (Sabis) ve Kolordu Komutanı Selâhittin Adil komutasındaki Türk Ordusu 24 Mayıs 1918’de Kerkük’ü yeniden almış ve uçak destekli İngiliz kuvvetleri Bağdat Vilâyeti hududu olan Cebel-Hamrin Dağları’nın ötesine kadar kovalanmıştır.
30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ortamında ordularımıza bulundukları yerde durma emri verildiği için ne yazık ki Ekim sonunda Kerkük şehri, İngilizler tarafından yeniden ve savaşsız teslim alınmıştır. Bu sırada ordularımız Gazi’nin “Nutuk”ta geniş olarak açıkladığı gibi, ağırlıkları ile birlikte ve tam bir savaş nizamı içinde Musul’a çekilmiştir. Mütareke’nin imzalanmasından sonra 7.maddeye dayanılarak ancak 9 Kasım 1918’de İngilizler Irak’ın tamamını işgal ederek 1000 yıldan beri bu coğrafyada hür yaşayan Irak Türkmenleri tutsak durumuna düşürülmüştür. Ve böylece müstemleke hayatı başlamıştır. Bundan sonra Irak Türkmenlerinin kaderi kalleş batının insafına bırakılmış ve tam bir alavere-dalavere dönemine girilerek kazanılan savaş her bakımdan güçsüz olan devletimizin gözleri önünde, haklarımız hile ve desiselerle masada kaybedilmiştir.
İşin ilginç tarafı, Irak’ta Türkmeneli diye adlandırılan Musul-Kerkük ile Suriye’de Halep-Hatay, siyasi hayatımızda 1908 Meşrutiyeti’nden sonra gündeme gelen ve sık konuşulan Misak-ı Milli hudutları içinde kalmasına rağmen, buralar Arap Milliyetçiliğinden sonra, şimdi de yeniden hortlatılan Sevr’e kurban edilerek Kürt Milliyetçiliği’ne teslim edilmiştir. Mustafa Kemal, hayatında ancak Hatay’ı kurtarabilmiş, diğer bölgeler tarih, kültür, siyaset, nüfus, hâkimiyet gibi siyasi hayatın vazgeçilmez parçalarına katiyetle riayet edilmemiş, zaman içinde Türkmenlerin birçoğu katledilerek, bir kısmı da Arap veya Kürtleştirilerek günümüze taşınmıştır.
23 Temmuz-7 Ağustos 1919 Erzurum ve 4 Eylül-11 Eylül 1919 Sivas kongrelerinde Musul Vilâyeti’nin Türkiye hudutları içinde olduğu ilân edilmesine rağmen, görüşmeler sonucu meselenin çözümü Lozan’a bırakılmıştır. Ne yazık ki bugünkü Türkiye’nin tapusu olan Lozan’a, Musul Meselesi (Musul-Kerkük-Erbil-Süleymaniye) dahil edilememiş, iş Milletler Cemiyeti’ne havale edilmiş ve 16 Aralık 1925’te yapılan oylama sonucu Türkmeneli Irak’a bırakılmıştır.
Musul Meselesinde İngilizler, Türkiye’ye karşı Arap kartından sonra “Kürt kartını” açmışlardır. Daha savaş ortamında başlayan Molla Selim-Şeyh Şehabettin isyanları, Milli Mücadele’nin ilk günlerinde dini temayülleri de içine alarak Simko, Koçgiri, Nesturi, Beytüşşebap olarak devam etmiş ve sonunda Türk haklılığına kılıç sallayan Şeyh Said, Nehri, Reşkotan, Sason gibi başkaldırılar, tamamen İngiliz himayesinde ve Musul meselesine endeksli olarak kışkırtılmıştır. Bir devam olarak, bugünkü iktidarın muhataplarından özür dilediği ve 1937’ye kadar süren Ağrı, Hazro, koçuşağı, Bicar, resul, Tendürek, Savur, Zeylan, Hakkâri, Pülümür, Barzani, Buban, Dersim gibi devlet ve Cumhuriyet aleyhtarı ayrılıkçı hareketler, kesinlikle öncekilerin devamıdır. Şimdi “Darbe” ve “Paralel yapı” ile yatıp kalkanlar, acaba o günleri yaşamış olsalardı yapacakları cidden merak konusudur.
Musul’un terkinden sonra gerek İngiliz ve gerekse 1932’de başlayan Arap Krallığı döneminde Türkmeneli’nde Türkmenlerin tam bir cehennem hayatı yaşadıklarını görüyoruz. Şartlar ne olursa olsun, İngilizlerin bütün kışkırtma ve çabalarına rağmen, Irak’ın kuzeyinde yaşayan Türkmen-Kürt-Arap unsurlar o günün şartları içinde daima Türkiye’ye iltihakı beklemişlerdir. Süleymaniye’nin sarp dağlarında Kürtler, Kerkük’te Türkmenler, hiçbir şekilde İngiliz idaresi ile barışmamışlardır.
İngilizler 1924’de Kerkük’te 100 Türkmen’in şehit edildiği korkunç bir katliam yapmış, 1926’da sürgün-hapis gibi zecri tedbirlerle, Hayrullah Efendi, Mehmet Rasih, Yakubizade Cemal, Esat Ketene, Nazım Neftçi, Hüseyin Neftçi, Ömer Ağa Tercil, Ahmet Medenî, Hüseyin Fehmi Saiihi, Sadul lah Müftü, Reşit Akif Hürmüzlü, Nazım Refik, Namık Müftü, Şair Mehmet Sadık, Hıdır Lütfü, Molla Rıza Vaiz, Tevfik Ağa Gedik, Sidik Arslan, Molla Sıddık Terzi Başı, Molla Sabir (Hafız Mehmet Oğlu), Tahir Osman, Ali Tevfik Koçak, Said Besim Demirci, Mehmet Hamâsî, Hacı Hasan Avcı, izzet Paşa Sarıkâhya, Hacı Arif Çelebi, Rıza Efendi Tisinli, Kudret Ketene, Hacı Emin Kara geliyordu. Bunlardan, Nazım Neftçi, Şair Rasih ve Esat Ketene gibi Türkmen liderlerin Türkiye’ye kaçmasına sebep olmuşlardır. İşte bu tarih ve olaydan sonra İngilizler Irak’ta Kürt kartını faal oynamaya ve hiç yokken toplumlararasında geçimsizlik yaratarak bugünkü “Kürt Meselesi”nin temelini atmışlardır. Kuzey Irak’ta çoğunlukta bulunan Türkmenler İngilizler tarafından tedricen eritilerek sindirilmeye, Kürtler ise özellikle Araplara karşı teşkilatlandırılarak kendilerine azıklık şuuru verilmeye başlanmıştır. Araplara karşı ilk Kürt ayaklanmasını Nuri Said başlatmıştır. O zamana kadar Osmanlı Ordusu’nda bulunan Kürt asıllı komutanlar da, İngilizler tarafından yüksek komuta kademelerine getirilmişlerdir. Kürt şeyhlerinin çocukları, askeri okullara alınarak kısa sürede subay olmaları sağlanmış, hemen orduya dâhil edilmiş, Irak kabinelerinin en mühim bakanlıkları bunlara verilmiştir. Cemal Baban, Cemil Baban, Ahmet Muhtar Baban ilk İngiliz yetiştirmeleridir. Bu zamanda, Kürt olmak imtiyaz sahibi olmak anlamına gelmiştir ve Erbil’de bir kısım Türkmen
aileler de, kendilerini Kürt göstererek bu ayrıcalıklardan faydalanmışlardır. Irak Türkmenleri’nin talihsiz çocukları ise, katliâmlar, hapisler, ezâ ve cefâlarla inim inim inletilmiştir.. On lara her türlü ikbal kapıları kapanmış, Üstelik bu Kürtleştirme politikası karşısında, bir kısım Türk bölgelerinde resmî dil de Kürtçe olmuştur.
(Yarın Arap Krallığı Dönemi)
Sağlıcakla kalın.