”Self Determinasyon” Ve İkiz Yasalar
48 Yıl önce Birleşmiş milletler tarafından kabul edilen ve 1976’da yürürlüğü girmiş olan, ”Self Determinasyon” sözleşmeleri Türkiye tarafından çok isabetli bir şekilde ulus devlete karşı tehditler oluşturacağı gerekçesi ile kabûl edilmemiştir. İddiaya göre ABD’de, Birleşmiş Milletler’de Türkiye’nin tasdikini bekleyen bu uluslararası sözleşme metni 1996 yılında zamanın Waşington Büyükelçimiz tarafından Hükümeti’nden habersiz olarak ve tam bir gafletle imzalanmıştır. Tabiî olarak bu belge Meclis’den geçmedikten sonra hiçbir anlamı yoktur.
2000’lerde bugünkü Başbakanımız daha parti Genel Başkanı iken, bu ülkenin geleneklerine taban tabana zıt bir anlayışla Beyazsaray’a davet edilmiş ve ABD Başkanı ile başbaşa görüşmüş ve kendisine büyük bir itibar sağlayacak şekilde ağırlanmıştır. O günden beri özellikle muhalefet tarafından kapalı kapılar arkasında neler görüşüldüğü merak edilmiş ve birçok ihtimâl ortaya atılmıştır. Bunların neler olduğunu belki çok ileriki zamanlarda tarihler yazacaktır.
AKP 14.Ağustos.2001 tarihinde kuruldu ve 15 aylık bir parti iken 03.Kasım.2002’de yapılan genel seçimlerden %34.63 ile en fazla oyu olan parti olarak çıktı. Ancak Parti Genel Başkanı Milletvekili olmadığı için Abdullah Gül Başbakanlığa getirilerek hükümeti kurdu. Çok geçmeden CHP’in desteklediği Anayasa değişikliği ile Tayyip Erdoğan’ın önü açıldı ve 08.Mart.2003’de Siirt’ten milletvekili seçilerek 15 Mart’ta Başbakanlığa getirilerek Hükümetini kurdu. Buraya kadar çok şey söylemeye gerek yoktur; lâkin Başbakanlığının 80. gününde çiçeği burnunda vekillerin önüne, yine çiçeği burnunda tek adamın sürdüğü yasa ise işte bu “Self Determinasyon” sözleşmelerini Meclis’ten geçirerek kanunlaştıran tasarıdır. Bu sözleşmeler 4867-68 sayı ile 04.06.2003 tarihinde Meclisten geçmiş ve geçtiği şekli ile de 13.06.2003 günü Cumhurbaşkanı tarafından tasdik edilerek yürürlüğe girmiştir. Bu kanunların müstenidi olan uluslararası sözleşmenin 1.maddesi aynen şöyledir:
“a-Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin
edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.
b-Bütün halklar, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz.
c-Bu sözleşmeye taraf bütün devletler, kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesi için çaba gösterir ve Birleşmiş Milletler şartının hükümlerine uygun olarak bu hakka saygı gösterir,” denmektedir. Bu maddeler Meclis’te çekincesiz kabul edilmiştir.
Sözleşmelerin 2. maddeleri ile de devlet bu hakları güvence altına alır. Bu haklara saygı göstermeyi taahhüt eder. Devletin saygı göstermeyi taahhüt ettiği bu maddelerde “ayrılmayı” da kapsayacak şekilde “kendi kaderini tayin hakkı tanınan” “uluslar” değil, “halklar“dır. Böylece, ülke bütünlüğünü tehdit eden eylemler “uluslararası güvenceye” kavuşturulmuştur.
Her iki sözleşmenin 1. maddesinin 2. bendine göre de Türkiye halklara göre ekonomik parçalara bölünecektir. Burada söz konusu olan sıradan bir yasama faaliyeti değildir. Anayasanın 90. maddesi karşısında, TBMM kararıyla
onaylanan bu sözleşmelerin “Türk kanunlarını değiştirici” özellikleri olacak, “iç hukukun bir parçası” kabul edilecek ve
diğer yasalardan farklı olarak “Anayasaya aykırılık dahi ileri sürülemeyecektir“tir. Nitekim, onaylanan bu sözleşmelerin 2. maddesine göre; “Sözleşmede tanınan hakları kendi mevzuatında veya uygulamasında henüz tanımamış olup da bu sözleşmeye taraf olan devletler, kendi anayasal usullerine ve sözleşmenin hükümlerine uygun olarak, sözleşmede tanınan hakları uygulamaya geçirmek için gerekli olan tedbirleri ve diğer önlemi almayı taahhüt ederler“. Üstelik bu sözleşmeleri onaylayan TBMM’nin daha sonra bu sözleşmelerin içeriğini değiştirme imkânı da yoktur. Ayrıca, Anayasanın 15 maddesinde; savaş, seferberlik, sıkıyönetim gibi olağanüstü hallerde dahi bu sözleşmelerde yer alan “hakların” kısıtlanamayacağı öngörülmüştür. Bu sözleşmelerde yer alan ortak hükümle, BM bünyesinde oluşturulacak komisyon ve komiteler, Türkiye’de denetim yapmak ve iç işlerimize doğrudan müdahale etme imkanına kavuşmaktadırlar. Özetle, onaylanan “İkiz Sözleşmeler“, milli devletimizi ve egemenliğimizi tehdit eden yasalardır.
Bizim Anadolu’da bir tabir vardır: ”Al sana bir kaya nere dayarsan daya!”. Var mı başka söylenecek bir şey! Ve başkanlığa yürüyorum “Gündüz gece”!