Türkmen töresinde harp ganimeti dışında maddî olarak insanların insanları istismar etmesi kesinlikle mümkün değildir. Wambery’nin konu ettiği müstemleke olan bugünkü Türkmenistan’da, geçen asır ve İslâm öncesi kabile kargaşalıklarında kendi içlerinde de bu kabil hadiseler olmuşsa da, bu müstemleke olmanın sosyal buhranlarından kaynaklanmıştır. Başlangıcından beri varlıklı ve medenî olan Irak Türkmeneli’nde böyle vak’alara rastlamak mümkün olmadığı gibi dilencilik bile ayıp sayılır. Sadece İslâm öncesinden gelen ve İslâmi dönemde “Ehd” adı verilen, dileklerin gerçekleşmesi için “yedi kapıdan dilenmek” bir gelenek olarak sürmektedir ki, bu Anadolu Türkmenlerinde de vardır. Sevilen insanların arkasından su dökmek, sevilmeyenlerin arkasından taş serpmek gibi gelenekler ile geceleri aynaya bakan kimseye yol görülmesi, su testisinin ağzını hamurla kaplamanın pahalılığa delâlet ettiği, eve soğan-sarımsak ekmenin uğursuzluğu, yastık üzerine basmanın sahibinin başını ağrıttığı, yeni doğan çocuğun bulunduğu evi boyamanın uğursuzluğu, beşikte belenen çocuğun baş ağrısına sebep olması, yedi yaşında dişleri yenilenen çocuğun eski dişlerinin hâmile kadının evine atılması halinde onun erkek çocuk doğuracağı, nikâhı kıyılan kızın evleninceye kadar saç tellerinin yere atılmasının uğursuzluk yaratacağı sanırız “Şamanizm” döneminden kalma inançlardır.
Irak Türkmenlerinde soy çok önemlidir. İslâm öncesi Türk kavim ve kabileleri arasında bulunan asabiyet ve gerginlik, onlar arasında soydaşlık gibi kutsal bir şuur halinde sosyal bir medeniyet seviyesine ulaşmıştır. Bu sebeple en küçük sosyal varlık olan aile bağları da çok kuvvetlidir. Osmanlı’dan kalma bir adlandırma şekli olarak herkes, aile adları veya baba adları ile soyadlandırlır. Aile içinde baba mutlak olarak tek reistir. Yemeklerde ondan önce sofraya oturulmaz, ele kaşık-çatal alınmaz. Baba ve dede gibi Özataların yanında kesinlikle ilk söze başlanmadığı gibi, önlerinde kahve ve sigara içilmez.
Evlenmelerde kesinlikle kız ve oğlanın rızası alınır. Kız çocukları Arap kültürünün aksine, küçük yaşlarda evlendirilmediği gibi komşu Kürtlerde olduğu gibi mal muamelesi yapılarak satılmaz. Makbul olan tek hanımla evliliktir; ancak büyük hanımın çocuğu olmadığı zaman ikinci evliliğe başvurulur ki, bu yeni gelini de ilk hanım kendisi tercih ederek kocasına eş olarak seçer. Esas olan ilk hanım veya geleneksel kültürümüzde olduğu şekilde “Başhatun”dur. Evlenmelerde güzellik kadar namus ve asâlet aranır. Evlenecek genç kadar ailesinin de, gelini beğenmesi ve tasvip etmesi şarttır. Kızın kendinden habersiz olarak erkek ailesi tarafından fiziki kontrolü bile yapılır. Her şey bittikten ve kız beğenildikten sonra “kaş ile göz kalmadı” denir. ”Ağızla burun kapıda durun, işle dudağ yörüğün gideğ” denildiği zaman da acele edilmemesi ifade edilir. Elâ gözlü, çatma kaşlı, kaytan dudağ, pempe yanağ, inci diş, hıyar bilekli, ince belli, kalemparmağ, mine boylu, şüşe gerdan, sırma saçlı, çargma yeriş, ceylan bakışlı, suna yerişli, kemend hörüklü gibi nitelemeler Türkmen kızlarının güzelliğini tarif eder.
Kız istemeye giden erkek âilesi ve yakınlarına “Dilekçiler” adı verilir. Kız tarafı çok diretmese “Yol” anlamına gelen değer tespit edilir. Daha sonra kız tarafına birkaç parça altın gönderilir buna da “Nişan” denir. Ardından “Yol” anlamına para gönderilir ve bu paraya kız babası el sürmez. Daha sonra kadı veya hoca tarafından nikâh kıyılır, böylece nişanlılık süresi bitmiş olur. Artık evliliğin gerektirdiği eşyaların hazırlanması, yani “Çehiz” hazırlama başlar ve düğün için gün tespit edilir.
Düğünlere yakın akrabalara davetiye yerine bir eşarp, gömlek gibi eşyalar gönderilir ki buna “Okuntu” denir. Düğünden evvelki bir gece “Gelin Kınası ve Gecesi” şenlikleri başlar. Kına kadılara mahsus olmakla birlikte son zamanlarda erkekler de yapmaktadır. Gelin kınasında kız bir sandalyeye oturtularak ayakları su dolu bir leğene batırılır sol avucuna şekerle para konur, sağ eline de kına yakılır. Kına konurken dualar okur ve salâvatı şerif getirilir; kınayı uygulayan kadının evli, çocuklu ve sağlıklı olması şarttır.
Kına gecesinin ertesi günü öğleden evvel gelinin çehizi kürekenin evine götürülür ve odalar müşterek eşyalarla donatılır. Çehiz götürme eğlenceli bir merasimle yapılır. Bazen bu çehiz işi, birkaç önce de götürülür ki, o zaman ev daha rahat serilir. Düğün günü öğle namazından sonra “Bayrak” veya “Sancak” eşliğinde gelin çok evvelki zamanlarda “Tahtıreven” veya uzun zamandan beri hâlâ köylerde süslenmiş at üzerinde götürülür. Fakat şimdi şehirlerde bu iş yine süslenmiş motorlu araçla yapılır. Gelin atla götürülürken mutlaka atın başını kızın erkek kardeşi tutar. Gelin, düzülmüş ve donatılmış evinin en güzel odasında bir sandalye üzerine oturtulur. Genellikle erkek evinin kapısından girilirken yüksek bir yerde sağdıcı ile duran damat gelin başına para ve şeker atar. Dışarıda Türk Bayrağı gölgesinde erkekler halay çeker, türkü söyler, ”Hoyrat” çığırır. Eğlencenin en önemli müzik âleti davul ve zurnadır ki, ailenin durumuna göre davul ve zurnacı bazen 10 tane kadar bile olur. Bu eğlencelere yüzyıllardan beri “Toy” denir. Eğlencelerden sonra mutlaka çok güzel yemekler uzun sofralar hâlinde misafirlere ikram yapılır. Yemekten önce kurulan bir masada tutulan bir defterle gelen hediyeler kaydedilir; bu bir yardımlaşma olduğu için hediyeler genellikle nakit para veya altın olduğu gibi, ev eşyası şeklinde de olabilir. Liste tutulmasının sebebi daha sonra bu yardımlara mukabele içindir.
Damat yatsı namazından sonra ilâhiler ve dualar eşliğinde camiden alınarak evine getirilir ve hayırlı olsun merasiminden sonra misafirler dağılır. Gelin ile damadın ilk gecesine “Zifaf Gecesi” denir. Kesinlik gelin ve damat abdestlidir. İki rekat namaz kılınır ve dua yapılır. Sabahleyin kuşluk vakti yine davul ve zurna eşliğince yeni evliler uyandırılır. Kız tarafından gelen evli ve çocuklu bir akraba çarşaf kaldırır; bu durum kız tarafına büyük şeref kazandırır. Şimdilerde artık bu çarşaf geleneği Anadolu Türkmenlerinde bile kaldırılmıştır. Yeni evliler bir hafta başta kız tarafı olmak üzere yakın akrabalar tarafından yemeğe davet edilir. Bazen bu davetlere erkek tarafının ailesinden katılanlar da olur. Aşağı yukarı Kuzey Suriye’den Türkmeneli’ne doğru bütün Bayatlar aynı gelenekleri yüzyıllardan beri harfiyen uygularlar.
Ailenin teşekkülünde, kocaya “Kişi” veya şimdilerde “Bey” denir. Kişinin eşine “Arvat” veya “Hatun” diye hitap edilir. Çok çocuk yapmak töre gereğidir. Çocuklara “Uşağ” adı verilir, çocuğu olmayan aileye “Kör Ocak” denir. Çocuğu olan ve kalabalık ailelere şeytan girmediğine inanılır. Çocuğu olmayan kadınlar yatırlara giderler ve dualar ederek adakta bulunurlar; buna “Eht” adı verilir. Yeni doğan çocuğa ebe 7 gün müddetle bakar; artık ebe de aileden sayılır ve kendisine ata muamelesi yapılır. Doğum esnasında kadın ölürse buna “Alpardı” derler.
Türkmeneli’nde çocuklara mutlaka Türkçe ad konur. Eskiden beri İslâmi adların dışında; erkek adı olarak Birdene, Yaşar, Bektaş, Karani, Allahverdi, Kanber, Meyti, Semin, Kevser; kız adı olarak da Yeter, Şanaz, Gülsüm, Gülderen, Gülendam Pembe, Maral, Gülbahar, Armut, Yıldız, Anber Şahsenem, Sultan, Gülizar, Pambuğa, Devlet, Durdu, Gurbet, Gülçin, Alma, Mahya gibi isimler kullanılır. İster erkek ister hanım adı olsun bu isimlerin tarihi ve kültürel kıymetleri çok yüksektir.
Türkmenler arasında Anadolu’nun tersine gelin kaynana rekabetine pek rastlanmaz. Sanıyoruz ki, Anadolu’da bu âdet başka kültürlerden geçmiştir. Çünkü diğer Türk kavim ve kabilelerinde de böyle bir gelenek yoktur. Gerçi Türkülerde ve manilerde böyle konular yer almaktadır ama bu sanki biraz sevgi alameti gibidir.
Türkmenler arasında karı koca ilişkilerinde de pek olumsuzluklar görülmez. Erkek avradına son derece saygılıdır. Bu sebeple boşanmalar da azdır. Genellikle evlikler mezara kadardır. Çocuklar dede ve nineleri tarafından çok muteber addedilir ve pek sevilir. Evi geçindirmekle erkek sorumludur. Karının kocasına diklenmesi hafif serttir ve buna “Gümürdenme” denir. Fakat böyle küçük hâdiseleri evin büyükleri katiyetle duymaz.
(Devamı Var)