a) Fiili Durum:
Irak Türkmeneli’nin kalbi, kesinlikle Kerkük’tür. Burası olamayan merkezi Hükümet ile Kürt Özerk İdaresi arasında tartışmalı bölge olup, şartlar ne olursa olsun, Türkiye de bu işe müdahildir. Barzani, Kerkük’ü de tıpkı Türkmen şehri Erbil gibi oldubittiye getirerek sınırları içerisine katmak istiyor. IŞİD’in 11 Haziran’da Musul’da hâkimiyet sağlayarak Kerkük’e doğru yönelmesi, buradaki dengeleri adamakıllı bozmuş ve Barzani’ye yeni bir imkân yaratmıştır. Çünkü Kerkük Merkezi Hükümetin denetiminde, onun bayrağı dalgalanıyor ve şehri bir Zırhlı Tugay koruyordu. Işid korkusu ile bu güçlerin ağırlıklarını bırakarak kaçması üzerine tam bir uyanıklıkla bu boşluğu Peşmerge doldurdu ve bayrağını bile aynı yere astı.
Bu sebeple son IŞİD hadiselerinden sonra, merkezi hükümete danışılmadan, sırf Barzani’nin emri ile Kerkük dışarıdan “Peşmerge” çemberine alınmıştır. Kendi bölgesini korumak için kurulduğu, evvelce kendilerince ilân edilen “peşmerge”nin hangi sebep ve yetki ile bu yola başvurduğu sebebine gelince “IŞİD” yayılması gösterilmektedir. Gerçekte bu husus kesinlikle doğru değildir ve Barzani’nin en az 15 yıldan beri söylemleri ile örtüşmemektedir.
“Peşmerge” çevirmesinden sonra Kerkük’te yoğun protestolar yaşanmıştır. Irak Türkmen Cephesi, Türkmenlerin bu protestolara katılmamasını istemiş, Araplar da aynı yolu izlemiştir. Tespitlere göre, halen Kerkük’te kuvvetli bir gerginlik yaşanmamasına rağmen tam bir bunalım içinde bulunan Arapların Havice ve Riyaz’da protestoları sürdürüp, bazılarının “Peşmergeler” tarafından tutuklanması, Kürt Birlikleri’nin takviyelerle 5000’e kadar yükselmesine yol açmıştır. Bu sebeple Kerkük Peşmergeler tarafından tam anlamı ile kuşatılmıştır. Süleymaniye, Erbil ve Dahuk’ta da Kürt fiili durumuna protestolar çatışma sınırlarını zorlamıştır. “Peşmerge” krizi, elbette Kerkük’te sinirleri germiştir. Bakan Şeyh Cafer, Barzani’nin emri doğrultusunda hareket ettiklerini Kerkük’te ablukayı kaldırmayacaklarını açıkça itiraf etmiştir. Türkmen bakan ve Milletvekilleri ITC (Irak Türkmen Cephesi) “Peşmerge Bakanı”na yasal olmayan bu hareketi tanımayacaklarını altını çizerek anlatmıştır. Türkmenlerin karşı atağı Kürt oldubittisini frenlemişse de, peşmergeler Kerkük’e yerleşmeyi sürdürmektedir. Kerkük-Erbil yolunda bulunan Şivan bölgesine genel karargâhını kuran Peşmerge, ayrıca Tikrit-Havice kavşağında bir üs oluşturmuş başta Türkalan Türkmenleri olmak üzere yoğun tepki ile göstermiştir.
Saddam zamanında, Kerkük’ten 11.800-9000 arasında telaffuz edilen miktarda Kürt çıkarıldığı biliniyor. Hâlbuki şimdi 400-600 bin arasında Kürt yerleştirildiği tarafsız gözlemciler tarafından ifade edilmektedir. Saddam düştüğünde Kerkük’ün nüfusu 873.000, şimdi ise 1.500.000’dir. Peşmerge rehberliğinde Irak işgal edildiği günlerde ilk olarak tapu ve nüfus idarelerine saldırıldığı ve eski mevcut kayıtların yakıldığı hafızalarımızdadır. 2008 rakamlarına göre Kerkük’te Kürt seçmen sayısı 250.000’in üzerindedir. Saddam’dan beri Kürt nüfusu devamlı olarak artırılmış ve eski iktidar mensuplarından kalan binalara yerleştirilmiş durumdadır. Kerkük’e Arap nüfusun da 40 yıl önce getirildiğini herkes biliyor. Türkmenler ile Arapların hedefi aynı; Kürt rahatsızlığıdır. Eğer unutulmamışsa Türkiye, daha 2007’lerde Kerkük’te vuku bulan demografik sahtekârlığa tavrını duyulacak şekilde koymuş ve en yetkili ağızdan ”Kerkük’teki gelişmelere bakınca demografinin değiştirilmesi gayretine seyirci kalamayız.” denilmişti. Üstelik Türkiye, bu görüşünü yine geçtiğimiz yıllarda ABD yönetimi ile Kürt liderler Mesut Barzani ve Celal Talabani’ye vurgulu bir tarzda anlatmıştı.
Işid’in olağanüstü istilâ hareketinden iki hafta kadar sonra,24 Haziran 2014 günü Başbakan Tayyip Erdoğan ITC Başkanı Erşad Salihî ve Yürütme Kurulu Üyelerini Başbakanlık Konutunda Dışişleri Bakan Yardımcısı Naci Koru’nun da bulunduğu kabulde “Musul da Kerkük de Özerk Bölge olacak. Konumunuzu buna göre ayarlayın.” demiştir. ABD her ne kadar tezkere dolayından dolayı Irak politikasında Türkiye aleyhinde değişiklikler yapmışsa da, 1999’da Türkiye’ye bu projeyi teklif etmişti. Kerkük İli seçim bölgesinde Talabani’nin Sorani Kürtleri’nin 6 milletvekillik ağırlığı da hesaba katılınca, duruşu ile merkezi hükümetin yanında yer alacağı ifade edilen Talabani unsurundan ötürü böyle bir projenin gerçekleşme ihtimalinin yüksek olduğu ifade ediliyor.
Türkmeneli Şehirleri bahsinde Telâfer’den kısaca bahsetmiştik. Sırf Türkmen olması sebebiyle bugüne kadar gelişmesine engel olunan Telafer Irak idari taksimatına göre Musul’a bağlı bir ilçedir. Sincar ile Musul arasında bir dağ üzerinde kurulu olan Telafer, Kürt Özerk Bölgesi ve Türkmeneli’nin batıya açılan tek kapısı konumundadır. 11 Haziran 2014 gününden beri Musul ile birlikte Işid’in yarattığı fiili durumdan en çok Telafer etkilenmiştir. Jeopolitik konumu ile özellikle Kürtler için çok önemlidir. Çünkü ancak buradan Türkiye ve Suriye’ye geçilebilmektedir. Ayrıca Araplar ve Türkmenler içinde Türkiye ile direkt ilişki kurulabilecek yegâne alandır.
Selefî inanca sahip köktendinci IŞİD, Irak’ta Şiiliğe karşı büyük bir savaş açmıştır. Irak Türkmenlerinin, başta Telafer olmak üzere Tuzhurmatu ve Karatepe ile Türkmeneli’nin güneyinde yoğun olarak yaşadıklarını daha evvel söylemiştik. Bugün 350 bin kadar nüfuslu Telafer kent merkezinin tamamı Müslüman ve Türkçe konuşan Türkmenlerden oluşmaktadır. Türkmen nüfusunun %15’i Şii veya Bektaşidir. İşte bunlar Işid’den en büyük zararı görmüş ve yaz sıcağında tehcire tabi tutulmuşlardır. Bektaşi Türkmenler ilgisizlik yüzünden ne yazık ki, mezhep telâkkilerini Türkmen kimliğinin önünde tutmaktadırlar. Bu diğer Şii Türkmenler için de böyledir. Bu sebeple Türkmenlik ruhundan ziyade çoğunluk İran veya Şiilerin elinde bulunan merkezi hükümet ile birlikte hareket etmektedirler. Sünni Türkmenler ile aralarındaki anlaşmazlıklar Amerikan işgali devrinde körüklemelerle biraz daha artmıştır. Telafer’de Kürt nüfus bulunmamasına rağmen Barzani burada KDP büroları açtırmış ve Sünnî Türkmenler ile gerginlikleri bilhassa tahrik etmiştir. Amerikan işgalinden önce bölgede bulunan bir hayli ITC Bürosu maalesef anlatılan durumlardan ötürü kapatılmak zorunda kalınmıştır. Telâfer’de çoğunluk Sünni Türkmenler, başka partilere de oy kullanmaktadır. ITC bu bölgede en yüksek oyu almasına rağmen 1/6’ı geçememiştir. Telafer’de ITC’nin en yüksek oyu alması en azından buranın Kerkük gibi tartışmalı bir bölge olmasının önüne geçmiştir.
Amerikan işgalinden beri Telafer’de operasyonsuz gün olmamıştır. Her ne kadar bu operasyonların Türkmenlere karşı olmadığı ifade edilmişse de, operasyonlara katılanların “Peşmerge” ağırlıklı kardeş Şii Türkmen ispiyonculuğunda yapılması söylenenleri doğrulamamaktadır. Telafer’de başta polis gücü olmak üzere devlet memurluğu Şii-Türkmenlerin elindedir. Bunların Amerikalılar ve Peşmergelerle ortak operasyonlara katıldıkları ve Sünni Türkmenlerin kapılarını belirsiz saatlerde tekme ile açıp halka eziyet ettikleri tespiti yapılmıştır. Amerika’nın el-Kaide ile mücadele adı altında Sünni Türkmenlere uyguladığı işkence ABD basınında bile konu edilmiştir. Amerikalılar Telefer, Felluce, Kaim, Necef ve Radi’de Sünni halka düzenledikleri operasyonlarda âdeta halkı canından bezdirmişlerdir.
Telafer coğrafya olarak gerilla savaşlarına çok müsait bir coğrafi yapıya sahip olduğundan şartlar ne olursa olsun burada Türkmenlerin öncülüğündeki Sünni hareketin kesinlikle kırılması mümkün olmamıştır. Amerikalılar zaman zaman olayların Şii ve Sünni Türkmenlerin kendi aralarında cereyan ettiğini söylese de bu da doğru değildir. Çünkü Sünni Türkmenler daha ziyade Kürt ve Baas Milliyetçiliğine karşı bilenmişlerdir. 450 bin Türkmen’in yaşadığı Telafer’de nüfusun %75’i Sünni, %20 Şii ve %5’i Bektaşi’dir. 2004’den beri Amerikan Ordusunun topraklarını Peşmergelere peşkeş çekmesine karşı, Türkmenler arasında Kürtlere karşı herhangi bir ayrılığın söz konusu olmadığı da görülmüştür. Son IŞİD istilâsında da Sünni Türkmenler, Şii Türkmenlerin kırılması ve tehcirine razı olmamışlardır.