Çok enteresan bir şeydir ki; Türk Devleti’ni temsil etmek için bu millet tarafından 15 kişinin bir aylık kazancı kadar bir maaşla görevlendirilerek, ”….Büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim” son cümlesi ile yemin eden insanlar bile “Türküm” demekten imtinâ ederken, bizler evvelâ kendi içimizde “Türkçülük” tartışmaları yapıyoruz. Bizim zamanımızda herkes “Türküm” derdi, çünkü her vatandaş çocukluğunda binlerce defa “Ant” okumuş, böylece yemin etmeyi öğrenmişti. Şimdi “Ant” okullarda yok, fakat Mecliste olduğu halde söylediğimiz gibi kimse yeminini tutmuyor! En başta ve belirgin şekilde dindar Başbakanımız! Şimdi biz neyi tartışıyoruz söyler misiniz?
Akıl vereceğim ama gerçekten “Türkçülüğün”, üzerinde anlaşılmış bir târifi yok! Şimdi belki yine bana kızacak ve bir sürü mesaj atacaksınız, ama doğrusu bu. Anadolu’da Türk sosyal ve siyasî hayatına “Türkçülük” 19 asır sonunda girdi; ama, ilmî olması lâzım gelen ilk târifi Ziya Gökalp “Türkçülüğün Esasları”nda yaptı. Ona göre “Türkçülük Türk Milletini yükseltmek demektir. O halde Türkçülüğün mahiyetini anlamak için evvel emirde, millet denen zümrenin mahiyetini tâyin etmek lâzımdır”. Şimdi karşımıza bir de “millet” tarifi çıkıyor ki maalesef dünya bile bu bu mefhumun tarifinde tam olarak anlaşabilmiş değildir. Sonra Gökalp’in tarifi hiç de ilmî bir tarif değildir. Gökalp gibi sosyolog olan Prof. Sadri Maksudi’ye göre “Türkçülük Türklüğe taraftar olanların cereyanıdır”.
Son yüzyılın önemli, Türkçüleri olan Hüseyin Namık Orkun, Hamdullah Suphi, Cezmi Türk, Atsız, Arif Nihat Asya, Zeki Velidi, Abdülkadir İnan, Osman Turan gibi ilk aklımıza gelen büyüklerimiz de “Türklüğü maksatta birleştirmek” gibi ayrı ayrı tarifler yapmışlardır.
Bir de dünya Türklüğüne dayanan ve “Siyasi Türkçülük” adı verilen cereyan vardır ki bunun da tarifinde anlaşılmış değildir. Ali Suavi, Süleyman Paşa, Ziya Gökalp böyle bir Türkçülüğü benimsedikleri hâlde bize sağlam bir tarif bırakmış değillerdir. Elbette dini inancı ve mezhebi ne olursa olsun dünya üzerinde yaşayan Türk ırkının hür ve müstakil yaşamasını, bulundukları toprakları korumasını şuur sahibi her Türk arzu eder; bundan tabii bir şey de olamaz!
Arkadaşlarımız birbirine lâf atıyor: ”Anadolucu, Turancı, Sentezci”.. Allah aşkına bunlar ne ifâde eder? Öyle süs-püs olsun diye fikir sahibi olunur mu? O zaman yapacağımız iş önce yeniden herkese “Türküm” demesini öğreteceğiz. Ondan sonra oturup bu mefhumlar üzerinde adam gibi çalışacağız. Bence en büyük eksikliğimiz budur. Boşu boşuna tartışmak hiç kimseye bir şey kazandırmayacağı gibi çok şey kaybettirir ve bizi birbirimize düşman eder.
Oturup adam gibi tarih çalışacağız; millet hayatımızın nasıl ifâde edildiğini, kültürümüzü ve bunların sosyolojik unsurlarını bulacağız. Dilimizi çok güzel ve düzenli konuşmaya ve yazmaya gayret edeceğiz. Mümkünse Türk lehçelerini öğreneceğiz. Türk Müslümanlığının kaynaklarını bulacağız ve izahını yaparak milletimizi dinî görüşlerde tek cephede birleştireceğiz. Bu kadar iş varken boşa neden zaman harcıyoruz?