Ali Bademci
Biz Anadolu Türkleri, hep Türkmen’iz; bu sebeple asıl esasımız üzerine çocuklarımızın ellerinde geçmişi gösteren eserlerin bulunması elzemdir. Anadolu öyle bir Türkmen yurdudur ki, Türkmen’in en büyük boyundan en küçüğüne kadar bir dünya Anadolu’ya sığmıştır. Gerçi Moğol orduları ile biraz Müslüman olmayan Türk ve Moğol da, XIII.asırda Anadolu’ya getirmişse de, Ankara Savaşı’ndan sonra Emir Timur bunların çoğunu zorla götürmüştür. Anadolu-Suriye-Irak da aynı Anadolu gibidir; hatta İran da İlhanilere rağmen bugün Moğolluk kalmamış, bu coğrafya 40 milyonu aşkın Türkmen nüfusu ile Türkiye’den sonra en çok Türkmen barındıran topraklar olmuştur.
Akademik ortamda, elbette Selçuklu ve Osmanlı tarih çalışmaları ile “Türkmenlik”e ehemmiyet verilmektedir. Fakat istenilen ölçülerde olmayıp, Fuat Köprülü-Faruk Sümer-Osman Turan-İ. Hakkı Uzunçarşılı gibi vurgulu ve doyurucu değildir. Bu sebeple özellikle “Doktora Tezleri”nin basımını yayınevleri uygun görmemektedirler; hatta bu tezlerin çoğunda önemli çalışmalar bulunduğu halde, internet çöplüğünde ecel terleri dökmektedir. Bunun en önemli sebebi bizde akademik ortamda “Serbest-Yaratıcı Tarihçilik”in adeta yasaklı bir görünüm arz etmesidir. Bu sebeple genç akademisyenler, tamamen “Kopyala-Yapıştır” uygulaması yapmaktadırlar. Öyle ki, bazen bir paragrafta 10’un üzerinde alıntı vardır ve kişi, kendi eserinde kendi düşünce ve görüşlerini ifade edememektedir. Tarihi eserlerin tercümesinde de aynı yol izlenmektedir. Meselâ “Hasan-Rumlu”nun mükemmel eseri “Ahsenü’t Tevarih” Mürsel Öztürk Hoca tarafından mükemmel bir tarzda bugünkü Türkçeye çevrilmiş ve “Kültür Bakanlığı” tarafından yayımlanmıştır; ama esas önemli olan ikinci cildi sanıyorum, “Resmi Tarih”e aykırılıklar ihtiva ediyor diye görmemezlikten gelinmesine rağmen, ehliyetli olmayanlar, belki istismara müsait bir şekilde bu çeviriyi yaparak yayınlamışlardır. Bu eser Türkmen Safeviler Devleti hakkında yegâne birincil kaynaktır.
“Türkmenlik” mefhumu, bugünkü siyasi hayatımızı da pek yakından alâkadar etmektedir. Lozan’dan beri Irak’ta ve Suriye’de direnen bir Türkmen kitlesi parçaları asılları olan Türkiye’den medet beklemekte ve her hareketleri ile bu hususu ortaya koymaktadırlar. Bizim “Suriye’de Türkmenler ve Bayır Bucak” ile “Irak’ta Türkmen Dramı” işte bu zaruret dolayısıyla yapılan çalışmalardır. Belki siyasi yanları ağır basmaktadır; ama siyasetin etrafımızı çepçevre sardığına bakılırsa meselenin bu yönü de pek ehemmiyetlidir. Allah kısmet ederse, sizlerden de gelen yoğun istekler karşısında, ”İran’da Türkmen Gerçeği” adlı daha hacimli çalışmamızla bu işe devam edecek, belki de bugünkü “Türkiye ve Türkistan” tetkikleri ile meseleyi bir noktaya taşımaya gayret edeceğiz. Bu çalışmalar yüzeysel de olsa mutlaka bir ufuk oluşturacaktır. Siyaset şu gerçeği ortaya çıkarmıştır ki, her şeyden evvel bir “Türkmen” olarak bölge Türkmenleri’ne sahip çıkmamız; en azından onlara moral vermememiz şarttır. Elbet takdir sizlerindir.
Esen kalın.