Son kırk beş yıldan beri, “Ülkü Ocakları”, ülkücüyüm diyen herkesin ocağıdır. Bahçeli döneminde, hangi sebeplerle olursa olsun, “Ocak” üzerindeki yapısal değişikliklerin faydası ve zararı bir tarafa, artık 1980 öncesi gibi yoğun öğrenci hareketleri olmadığı için başkanların öğrenci ülkücüler yerine hayata atılmış ve belli bir kariyeri olan ülkücüler tarafından temsil edilmesini, eksiklikler ve unutulan çok önemli hususlara rağmen başarısız bir deneyim olarak görmek mümkün değildir. Bu işi hiç de, kamuoyunda konuşulduğu gibi ”Ülkücüleri sokaktan kurtarmak” gibi anlamsız nitelendirme ile ifade etmek mümkün değildir. 1980 öncesinde ülkücüler, sokaklara öyle rastgele inmemişler ve bu hususta onları suçlu ilân etmek hiç de doğru bir görüş değildir. O zamanlarda her ülkücü, belli bir milliyetçilik sınavından geçmiş, ”Cumhuriyetçilik-Atatürkçülük-Halkçılık” gibi dersler almış insanlardı. Bu sebeple o zaman halkımız “Anarşist” deyimini daha ziyade sol ve bölücüler için kullanmıştır.
Bugün “Ülkü Ocakları”nın sanıyorum, ülke çapında 2000’in üzerinde şubesi vardır. MHP’nin teşkilâtının olmadığı yerler de bile “Ülkü Ocakları”nın bulunması, bu kurumu idare edenler ve bizler için cidden övünç kaynağıdır. Okullarda, Allah saklasın, terör olmaması elbette bunları daha güzel hedeflere yöneltmiştir. Bazı yerlerde Ocak binaları kendi mülkleridir. Bir çok yerde topladıkları hayır paraları ile öğrenci yurdu işletmeciliği yapmaktadırlar. Bu gibi faaliyetler cidden örnek çalışmalardır.
Eskiye göre yapılamayan veya yetersiz kalan çalışmalar da, şüphesiz yok değildir. Bunların başında seminer ve eğitim çalışmaları gelmektedir. Eskiden bu faaliyetler, bütün imkânsızlıklara rağmen çok daha iyi idi.
Her ocağın mükemmel denmese de gündelik ihtiyaçlara cevap verebilecek bir kütüphanesi olurdu. Her hafta sonları ocak binaları seminere gelen ülkücülerle dolup taşardı. Sanıyorum iletişim ve eğitim teknolojilerinin zirveye vurduğu ve insanların ayaklarına kadar gelen “İnternet” gibi bir nimete rağmen ocaklarda hakkıyla eğitim çalışmaları yapılmamaktadır. Camiada genel olarak, yayın faaliyetlerinin azlığı da dikkat çekicidir. Şüphesiz ki, sulanmayan ve bakım yapılmayan ağaç kurumaya mahkûmdur; kurumazsa da, zamanla meyvesiz ağaca dönüşmesi bir sonuç olarak gözlerimiz önündedir. Eskiden ocaklar, cidden düşünce adamları yetiştirirdi; şimdilerde böyle bir durumun görülmemesi pek büyük eksikliktir.
Elbette sosyal ve siyasi hareketler ancak donanımlı insanlar ve kuşaklarla ileriki nesillere taşınabilir. Bu sebeple yetişmiş insan azlığı maalesef bugünkü ülkücülüğün handikabı olarak karşımızda durmaktadır. Böyle bir engel, eğer kural olarak benimsenmemiş ise ileride ülkücülüğü çok karanlık günler beklemektedir. Şüphesiz ki fikirler, ancak donanımlı insanlar tarafından siyasete taşındığı ölçüde kıymet ifade ederler. Dolayısıyla siyasete taşınmayan fikirlerin hiçbir değeri olmaz.
Hoşça kalın.