MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri, parlamentoda düzenlediği basın toplantısında, Irak’ta alıkonulan Türk diplomatlarının sağ salim Türkiye’ye gelmesinin önemli olduğunu belirterek, operasyonda emeği geçen herkesin kutlanmayı hak ettiğini ifade etti.
MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, “Başörtüsünü AKP’nin oy deposunun akaryakıtı olmaktan çıkarmak gerekir” dedi.
Musul Başkonsolosluğu’na yapılan baskınla Türkiye’nin dış politikasının da 101 günden beri rehin alındığını savunan Yeniçeri, “Umarız Türk dış politikası da IŞİD’in rehini olmaktan çıkar. Rehin alma olayındaki vahim hatalar ve yaşananlardan çıkarılacak dersler vardır. Ama IŞİD ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin görülecek hesabı vardır. Türkiye Cumhuriyeti, onlara pabuç bırakmamalı ve bunun hesabını sormaktan kaçınmamalı. Çünkü bunun hesabını sormazsa, başka terör unsurları da benzer faaliyetlere girer” diye konuştu.
Yeniçeri’nin Basın Toplantısı’ndaki açıklamaları şu şekilde:
Rehinelerin Kurtarılması!
Kafa kesen, kurşuna dizen, sadist, acımasız ve cani bir örgütün elinden 49 rehinenin sağ salim kurtulmuş olması önemlidir. 101 gün sonra da olsa 49 konsolosluk görevlisinin sağ salim Türkiye’ye gelmelerinden daha güzel bir haber olamaz. Rehinelerin kurtarılması operasyonunda emeği geçen herkes kutlanmayı hak etmiştir. Başta rehine aileleri olmak üzere Türk Milletine geçmiş olsun.
Yapılan imalı bazı açıklamalarda kurtarmanın operasyon biçiminde gerçekleştiği anlatılıyor. Söylendiğine göre bu operasyonda MİT’in kendi profesyonel elemanlarını, bölgedeki yerel unsurları, insansız hava araçlarını ve elektronik iletişim aygıtlarının devreye soktuğu iddia ediliyor. Rehineler için herhangi bir fidye ödenmediği, bırakılmaları karşılığında herhangi bir şart kabul edilmediği söyleniyor. Böyle olduğunu kuvvetle umut etmek istiyoruz.
Umarız Dış Politika da Rehin Olmaktan Çıkar
Musul Konsolosluğuna yapılan baskınla konsolosluk personeli yanında Türkiye’nin dış politikası da 101 gün süreyle rehin alınmıştı. AKP hükümeti rehineler yüzünden IŞİD gibi çağlar ötesi vahşet uygulayan bir örgüte “terörist” diyememiş, silahların gölgesi altında tutulan rehinelere, uzunca bir süre rehine değil “zorunlu misafir” demek zorunda kalmıştı. Rehinelerle ilgili konuşma, yorum ve değerlendirme yapmak ise rehineler zarar görür korkusuyla mahkeme kararıyla yasaklanmıştı.
Diğer yandan rehinelerin kurtarılması konusuna abartılı anlamlar yüklemek de yanlıştır. Hükümetin rehinelerin kurtarılmasını bir başarı hikâyesine, kahramanlık efsanesine dönüştürmek gayreti ise tam anlamıyla saçmalıktır. Kurtarma diplomatik bir başarıdır. Ancak o da Başbakan Davutoğlu’nun, Dış İşleri Bakanı iken yaptığı hatayı Başbakan olarak telafi etmesinden ibarettir.
Rehinelerin özgür kalmasının konsolosluk olayı ile ilgili olarak yapılan hataların, yanlışların ve ihmallerin gözden saklamamalıdır. AKP Hükümeti, öncelikle konsolosluk mensuplarını kurtarılacak bir konuma düşürmüş olmasının hesabını vermelidir.
Umarız rehinelerle birlikte Türk Dış Politikası da IŞİD’in rehini olmaktan çıkar!
AKP’nin Rehine Olayında Hatalar Zinciri!
Ayrıca konsolosluk personelinin 101 gün gibi uzun bir zaman diliminde içinde kurtarılabilmiş olması da üzerinde durulacak bir husustur. Bilindiği gibi Almanya, 5 tane Siemens işçisini beş günde kurtardı. Almanya yaklaşık iki bin kilometre uzaktan bunu yapmıştı.
Kaldı ki, Türkiye gibi bir devletin toprağı olan konsolosluğunun basılmasına ve bütün personelin yüz bir gün süreyle rehin olarak tutulması ülkeyi yönetenlere verilmiş ciddi bir mesajdır.
Kaldı ki, iktidarın ve istihbarat unsurlarının Türkiye’nin burnunun dibindeki gelişmeleri ve olayları önceden kestirerek Konsolosluğu zamanında boşaltmaması vahim bir kusurdur. Hatta Musul Valisinin ve Barzani yönetiminin IŞİD tehlikesi konusundaki ikazlarına yetkililerin aldırmamaları da bir diğer handikaptır.Bütün bunların hesabını iktidar vermelidir. Vermelidir ki, bir daha aynı hata ve ihmaller tekrar etmesin!
Diğer yandan rehine bırakma olayının IŞİD yönünden anlamı çok başkadır. IŞİD rehineler üzerinden kendine göre meşruiyetini pekiştirmiş, kendisini Türkiye Cumhuriyeti devletiyle meşru muhatap etmiş olduğunu düşünmüştür.
Nitekim rehinelerin serbest bırakılma biçimi de IŞİD yönünden ilginç mesajlar içermektedir. IŞİD, önce rehineleri Irak’tan Suriye’ye naklederek bölge üzerindeki hakimiyetini göstermiş oldu. Daha sonra da rehineleri İD’nin başkenti olarak ifade ettiği Rakka’dan serbest bırakarak şov yapmış oldu.
IŞİD tarafından yapılan açıklamada bu durum şöyle ifade edilmiştir: Rehineler İslam Devleti’nin Türkiye devletiyle yaptığı müzakereler neticesinde serbest kalmıştır. Böylece Türkiye devleti, İslam Devleti’ni dolaylı yollardan da olsa tanımıştır. IŞİD kaynakları, kesinlikle hiçbir fidyenin alınmadığı ve iki devletinkarşılık masaya oturması sonucu mutabakatla serbest kaldığı ifade edildi.
Rehine sorunundan alınacak dersler vardır!
PKK’dan Kaçarken IŞİD’e Rehin Olmak!
“Yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak” diye halk arasında bir deyim vardır. Türkiye’nin PKK’dan kurtulmaya çalışırken IŞİD belasına yakalanmasını bundan daha veciz anlatan bir deyim bulunamaz.
Türkiye, ‘PKK’ya silah bıraktırmak’ için çözüm üstüne çözüm projeleri geliştirirken; Türkiye’nin müttefiki olan Batı ülkeleri IŞİD’e karşı PKK’yı silahlandırmaktadır. PKK ise AKP’nin “çözümü”ne inat eylem üstüne eylem, dayatma üstüne dayatmalarda bulunmaktadır.
Türkiye’deki resmi ve sivil bölücü cenah da durumdan vazife çıkararak “Türkiye, IŞİD’e karşı PKK’yı silahlandırsın!” teklifi getiriyor. PKK’nın daha geniş bağlamda ordulaşmasını çözüm olarak önerenler de çıkmıştır. Nihai hedefi ise KCK Yürütme Konseyi üyesi Sabri Ok ifade etmiştir. Ona göre ‘PKK’nin terör listesinde olması büyük haksızlıktır çünkü PKK başından beri terörizme karşı mücadele yürüten bir güçtür’.
PKK terör karşıtı bir güçmüş de AKP hariç kimse bunu fark edememiş! HDP Eşbaşkanı Yüksekdağ ise ‘PKK bugün Ortadoğu’da vahşete ve barbarlığa karşı insanlık değerlerinin tek savunucusudur… Meşru direniş gücü olan PKK’yı terör listesinden çıkarın. Bu bir halkın talebidir’ diyor.
PKK’nın Suriye ve Irak’ta adeta uluslararası kamuoyunun IŞİD ile mücadelesinin vazgeçilmez partneri haline getirilmesi de rastlantı değildir. Suriye topraklarında IŞİD’e karşı mücadelede Suriye ile işbirliği yapılmayacağını Obama açıklarken, aynı ABD, IŞİD’e karşı terör örgütü olarak kabul ettiği PKK ile işbirliği yapmaktan çekinmiyor. PKK’nın Suriye uzantısı olan YPG’nin Esat ile birlik olarak ÖSO’ya karşı uzun süre birlikte savaştıkları bilinmelerine rağmen ABD bunu yapıyor.
Türkiye Medyası PKK’yı Meşrulaştırmakla Meşgul!
IŞİD’in Erbil’i tehdit ettiği sıralarda Peşmergeler tek kurşun atmadan kaçarken yalnızca PKK’nın IŞİD’in karşısına çıktığı propaganda ediliyor. PKK’nın IŞİD’le savaşması, IŞİD’e karşı çıkanlar nezdinde onu meşru ve kurtarıcı (!) bir ortağa dönüştürmüş durumdadır.
Türkiye ve Batı medyasında PKK’yı öven, yücelten ve kahramanlığından bahseden yazılardan geçilmez olmuştur. Televizyonlarda doğrudan ve dolaylı olarak PKK’lı teröristlerin gerçekte nasıl birer kahraman, kurtarıcı ve fedakâr insanlar oldukları anlatılıyor. İnsanlık düşmanı, barbar örgüt IŞİD’e karşı tek başına nasıl mücadele ettiği ve zaferler kazandığı yazılıyor.
Yalnız Türkiye’de değil Batı Basınında da PKK’nın “terör örgütü” listesinden çıkmak için büyük bir propaganda faaliyeti başlattığı gözlenmektedir.
Batı’nın en önemli yayın organlarının neredeyse tamamı birkaç haftadır PKK’nın ne kadar insancıl bir örgüt olduğunu ve ‘terör örgütleri listesinde kalmaya devam etmesinin ne kadar yanlış olduğuna dikkat çekiliyor.
Yılanın Deri Değiştirme Operasyonu!
Bazı yayınlarda PKK’nın terör örgütü listesinden çıkarılması ve ardından silahlandırılması gerektiği de savunuluyor. PKK’nın, uluslararası güçlerle beraber IŞİD’le savaşırken örgüte ‘silah bırak’ demenin komik olduğunu savunan Türkiyeli yazarlar da var. Dahası benzer görüşler bazı ülkelerde meclislerde de dile getiriliyor. Bu yazıların ve girişimlerin rastlantı olmadığı bu konuda bir yerlerden düğmeye basıldığı görülüyor.
PKK’yı sempatik gösteren değerlendirmelerin Amerikan Savunma Bakanlığı’na (Pentagon) yakın yayınlarda da yer alması tertibin kaynağını gösteriyor.
Doğrudan ve dolaylı olarak Ankara’nın uluslararası kamuoyunu PKK ile ilgili konularda ikna edebilme yeteneğinin IŞİD’le mücadeleye ne kadar destek vereceğine bağlı olduğu söylenmektedir.
ABD’liler Türkiye’ye “Ankara’da Olmayan Müttefikimiz” deme noktasına gelmiştir. ABD ile işbirliği yapmayan Türkiye yerine “niye Kürdistan’da üslenmeyelim” diyerek İncirlik’in Erbil’e taşınmasını önerenler çıkmaktadır.
“Devrimci şiddet” temeli üzerine örgütlenmiş olan PKK’nın “kural dışı şiddet” uygulaya uygulaya geldiği yer burasıdır.
ABD ve AB’nin terör örgütleri listesinde olan PKK, yakaladığı bu altın fırsatı nakite çevirerek “terörist örgüt” kimliğini atmaya çalışmaktadır. Türkiye yılanın deri değiştirme operasyonuyla karşı karşıyadır.
PKK Adım Adım Amacını Gerçekleştiriyor!
Türkiye’nin Güneydoğusunda önce özerklik akabinde bağımsızlık için askeri, lojistik ve stratejik tüm yerleşim faaliyetlerini “geri dönüşümü imkânsız” bir şekilde PKK inşa etti.
Bölgede Türkiye Cumhuriyeti Devleti hukuku ve otoritesini bittiğinin alenen açığa çıkmaması için AKP ve PKK çözüm süreci söylemini kullanmaktadır.
Bugün bölgede PKK’ya rağmen ülke hukuku ve politikalarını uygulamak mümkün değildir. Hükümetin PKK’dan beklediği ve telkin ettiği şey, ayrışmanın mümkün olduğu kadar tehir edilmesidir.
PKK’nın devletleşme hedefi açısından ise Türkiye etkili muhatap olmaktan çıkmıştır.
Örgüt, Türkiye’nin halen körlük yaptığı IŞİD riskini değerlendirerek Batı ülkelerine “vahşete karşı savaşan Kürt gerillaları” olarak anılmaya başlanmıştır.
Bu bağlamda Batı, PKK’yı terör örgütü listesinden çıkarmaya hazırlanıyor!
“Çözüm Süreci” ya da Yak, Yık, Yargıla
Çözüm sürecini iktidardan başka ciddiye alan yok. Süreci PKK imha, yakma, yıkma ve çalma özgürlüğü olarak görüyor. AKP iktidarı ne yaparsa yapsın, teröristler için hangi kolaylaştırıcı imkânları sağlarsa sağlasın, PKK daha fazlasını talep ediyor. Yasa, anayasa, kural -daha doğrusu- devlet tanımıyor.
Karakol yapımını bahane ederek yol kesip araç yakıyorlar. Elektrik kesintilerini gerekçe göstererek elektrik idarelerini yağmalıyorlar. HES inşaatlarını ileri sürerek şantiyeleri ateşe veriyorlar. Adam kaçırıyor, korucu öldürüyor, vatandaşları yargılıyorlar. Okulların açılmasıyla birlikte de anadilde eğitimi bahane ederek okulları ateşe veriyorlar.
Televizyon, basın, bölücü ve onlara eklemlenmiş siyasi çevreler PKK’nın gerçekleştirdiği şiddeti normalleştirici açıklamalarda bulunuyor. PKK okulları ateşe veriyor, malum çevreler bu şiddeti lanetleyecek yerde ana dilde eğitimin neden olması gerektiğinden söz ediyor. Bir kısımları da kanun/devlet tanımazlık, şiddet ve terörist eylemleri, dil ucuyla eleştirerek -olmazsa iyi olur- türünden sözler ediyor.
Dahası bazı basın yayın organları adeta PKK şiddetini kutsayan ve yönlendiren yayınlar yapıyor. BunlardanÖzgür Gündem Gazetesi olacakları önceden haber veriyor: “Ders: Kürtçe. Konu: Boykot. Irkçı ve tekçi zile boykot: Anadilde Eğitim Başlıyor: Kürt halkı bu yıl, yalnızca boykot değil anadilde eğitim için de tarihi adım attı. Bugün, üç bölgede açılan pilot Kürtçe okullarda ders başı yapılacak; alternatif anadilde eğitimi modeli adım adım Kürdistan’ın her yerinde hayata geçirilecek”.
Bu yayınlardan sonra okullara yönelik terörist eylemler birbirinin peşi sıra geldi. MUŞ’un Bulanık İlçesi’ndePKK’lı teröristler yaklaşık 2 bin öğrencinin eğitim-öğretim gördüğü 3 okul molotoflu saldırılarla yakıldı.
Siirt’in Doluharman Köyü’nü gece yarısı basan PKK’lılar, okulda asılı olan Türk Bayrağını indirip yaktı. Okulu da molotofla ateşe verdi. Yine Siirt’in Tuzkuyusu köyündeki okul da benzer şekilde PKK’lı teröristlerce ateşe verdi. İnkapı köyündeki okulda da Türk bayrağı indirildi.
PKK’nın terörist faaliyetleri okul yakmakla bitmiyor. Son olarak Siirt’in Pervari İlçesi’nde yol yapım şantiyesinde çalışan 2 kamyonu durduran PKK’lı teröristler, şoförleri etkisiz hale getirdikten sonra araçları ateşe verip yakmışlardır.
Genel Kurmay Başkanlığı bir hafta önce PKK’nın eğitime yönelik terörist saldırılarında Diyarbakır’da 7, Hakkari’de 7, Şırnak’ta 6 ve Muş’ta 3 olmak üzere toplam 23 okul yakıldığını açıkladı. Siirt ve Tatvan’da yakılanlar toplama dahil değil.
Dahası TSK’nın internet sitesinden yapılan açıklamada, PKK’nın Ağrı’da mahkeme kurup vatandaşları yargıladığı, para cezası kestiği belirtildi. Açıklamada “Bölücü terör örgütü mensubu teröristler tarafından; Ağrı’da ikamet eden bir şahıs, 03 Eylül 2014 günü, alacak verecek meselesi nedeniyle başka bir şahıs tarafından şikâyet edildiği gerekçesiyle, Ağrı Dağı kırsalında kurulan sözde mahkemeye götürülmüştür. Anılan şahıs, Ağrı Dağı kırsalındaki sözde mahkemede yapılan yargılama sonucu, para cezası ile cezalandırılmış olup, ayrıca özel aracı gasp edilmiştir” denildi.
Bütün bu PKK’nın yakma, yıkma ve yargılama sürecine karşı Milli Eğitim Bakanı’ndan hiç ses çıkmıyor. İç İşleri Bakanı Efkan Ala’dan ise dillere şenlik bir açıklama geldi. Bakan Ala, Diyarbakır, Cizre ve Yüksekova’da açılan Kürtçe ilkokulların, “Devletin içindeki derin PKK’nın işi” olduğunu öne söyledi. Ala, HDP’li vekillerin, sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin destek verdiği okullar için “provokasyon” demekle yetindi.
Genel Kurmay Başkanlığı siteleri hava tahmin gibi terör raporu yayınlanıyor. Hükümet okullar yakılırken ciddi bir tedbir almıyor. Bakanlar yakma, yıkma karşısında suspus olmuş durumdadır. Her şey çözüm süreci içindir. Çözüm süreci de yakma, yıkma ve yargılama sürecidir.
SORLAR –CEVAPLAR
“Türk siyaseti başörtüsü, laiklik ve dini simgelerden soyutlanmalı, kurtulmalıdır”
Bakanlar Kurulu tarafından yönetmelik değişikliğiyle ortaöğretimde başörtüsünün serbest bırakıldığını belirten Yeniçeri, “Başörtüsü, AKP’nin kullana kullana tüketemediği olguya dönüştü. Başörtüsü AKP’nin oy deposunun akaryakıtı olmaktan çıkarmak gerekir. Dini simgelerin siyasi araç olarak kullanılmasından vazgeçilmeli. Kılık kıyafet, eğitimin önünde engel olmamalı. Kişinin istediği kıyafetle derslere girmesi laik demokratik sistemi imha etmez, aksine demokrasi ve özgürlükleri inşa eder” dedi.
Yeniçeri, “Bu değişiklik ilkokulu da kapsar mı?” sorusuna, “Benim söylediklerim ana karnını da kapsıyor. Başörtüsünü baştan sona bir mücadele alanı olmaktan çıkarıp, insanımızın karnını daha fazla nasıl duyururuz, üretimi nasıl artırırız üzerinde yoğunlaşmalıyız. AKP kasıtlı olarak bunu ortaya atmıştır. Yoksa süreç içinde konuşulup çözümlenecek bir konudur. Niye Bakanlar Kurulu kararıyla devreye sokulduğunun da üzerinde durulmalı. Bakanlar Kurulu ne zamandan beri yönetmelik çıkarıyor? Yönetmeliği bakanlık çıkarır. Bakanlar Kurulu niye yapıyor? Konuyu siyasi malzeme yaptıkları için… Türk siyaseti başörtüsü, laiklik ve dini simgelerden soyutlanmalı, kurtulmalıdır. Türk halkının sağduyusunu devreye sokmak lazım. O sağduyu göreceksiniz hakim olacak, değişen bir şey olmayacaktır. Ama bunu ilkokula kadar indirmek doğru değil” diye konuştu.
“IŞİD belki Suriye’yi bölemeyecek ama Türkiye’nin başına büyük belalar açacak”
Sınırda yaşanan olaylarla ilgili sorulara Yeniçeri, “Kürt sorunu eşittir bağımsız Birleşik Büyük Kürdistan sorunudur. Türkiye’nin gittiği yer, bağımsız birleşik Kürdistan’dır. Süreç artık ayrışmaya, farklılaşma ve ötekileştirmeye gidiyor. Bu süreç, Kürt ile Türkü birbirinden ayırmaya iten süreçtir. IŞİD belki Suriye’yi bölemeyecek ama Türkiye’nin başına büyük belalar açacak” karşılığını verdi.