Ali BADEMCİ
Dünkü yazımızdan sonra bugün böyle bir yazının geleceğini az-çok tahmin etmişsinizdir; gerçekten Bahçeli’nin “Sokağa çıkmayın” talimâtı ne anlama gelmektedir? Elbette buna talimat demek zorundayız, çünkü Sayın Bahçeli ülkücülüğün siyasi sorumlusudur. Onun bizler gibi ülkücü şahıs olması elbette çok ayrı bir meseledir. Bizler ülkücü şahıslar olarak talimat verme durumunda değiliz; hele hele bu hareketle hiç ilgisi olmamış ulusalcı bozuntularının asla ve asla tevessülü bile mümkün değildir. Bizim yaşlarımızda olanlar, onların ülkücüleri hedef gösteren provokatörler olduğunu çok iyi bilirler; zamanın Aydınlık Gazetesi ülkücüler ve ülkücü şahısları militanlara hedef gösteren ilân tahtaları idi.
Şimdi Devlet Bahçeli’nin talimatına karşı ülkücüleri kışkırtmağa çalışan Önkibar gibi ömründe bir defa ülkücü olmamış şahıslar da ülkücüler için yol gösterici olamazlar. Bu şahısların zamanında bir öğretmenin hangi imkânlarla çıkardığı gazetelere kimler tarafından gönderildiklerini unutarak Bahçeli’nin MHP’yi yok etmek için görevlendirildiğini söylemek namuslu bir insanın ortaya atacağı iddialar değildir. Kimin ABD adamı olduğunu bu ülkede herkes biliyor. Yıllarca çalıştığımız gazetelerde sırf ülkücü olduğumuz için, Generaller ve MİT mensupları ile el-ele bizleri mesleğimizin dışına çıkaran bu insanlar ne zamandan beri ülkücüleri sahiplenir olmuşlardır? Şu satırların yazarına malum yerden bitme gazete için iş teklif eden amca elçileri Türkeş Bey’e Rum dediği için teklifleri tarafımızdan reddedilmiş ve ülkücü gazeteciler olarak yıllarca aç kalmışızdır. Bu karnı tok, üstü başı bok kışkırtıcıları genç yaştaki ülkücüler tanımayabilir; bunlar bize dost insanlar değildir. AKP bu Rize’li hemşerilerini işe yaramadığı için Ulusalcılar’a postaladı; zaten beslendikleri ve maaş aldıkları kaynak aynıydı; al Perinçek’i vur bunlara!
Bu insanların hükümet düşmanlığı perdesi altında devlet düşmanlığını da görmelisiniz! Elbette ülkede bir takım gerilla bozuntuları ile devlet arasında bir mücadele ve savaş vardır. Bu mücadelede Kürtler devlet karşısında bir cephe olmadığı gibi, ülkücülere karşı durduklarını da söyleyemezsiniz! Ayrılıkçı terör ile devlet mücadele etmektedir; yeteri kadar asker ve polis gücü de vardır, kesinlikle 1980 öncesinde olduğu gibi sivil ve yedek güçlere ihtiyaç yoktur. Çünkü böyle bir savaş elbette iç savaştır. Bir takım merkezlerin kumandası ile bu iş tecrübelerini denemeye zemin olmak ülkücülerin önüne konulmuş bir tuzaktır.
12 Eylül’den önce ülkücüler bu işlere isteyerek girmediler; başta Alparslan Türkeş bir kurmay subay olarak gayri nizami harbi bilen ve bundan netice bekleyen bir şahsiyet değildi. Hepimizi sokaktan çekmeğe çalıştı; hatta o günleri bilenler bu işleri önlemek için Türkeş Bey’in partiyi kapatmak arzusunda olduğunu da pekâlâ bilirler.Ulusalcı ve kendine hiçbir yerde yer bulamayanlar neden Türkeş adını ağızlara almazlar biliyor musunuz? Çünkü ondan hiç hoşlanmazlar ve istihbaratçı bozuntuları gibi Türkeş Bey’i hala eski gözle gördükleri için nefret ederler. Bu insanların kimlikleri de bozuktur, inançları da; tahkik edin nereye çıktığını görürsünüz! Bizim gazeteye fahri muhabir olarak gönderilip de nereye hizmet ettiklerini bildiğimiz için def ettiğimiz bu jandarma istihbaratçılarının bırakın Devlet Bey’i sıradan bir ülkücüye bile “Şeklen var” demeye hakları yoktur. Türk’lükten ve Müslümanlık’tan dem vuran bu Abhazya veledlerinin böyle bir ders vermeye güçleri yeter mi?
Dik duruşuna ve doğruluğuna inandığı her kararda ülkücüler her zaman devletlerinin yanındadır ve devlet de başta bayrak olmak üzere varoluş sebeblerini korumak zorundadır. Mutlaka Hükümet’e karşı olmak hiç de doğru bir hareket tarzı değildir. Hani MHP’nin tezkere kararı da yanlıştı! Bu iddiada olanlar şimdi tezkere bülbülü kesildiler. Kobani olaylarının başladığı günden beri Devlet ve Hükümet’in politikası doğrudur; bu hususta herşeye karşı çıkanların yanında olmak asıl ihanettir.
Kürt halkı ile Türkler, özellikle ülkücüler arasında hiçbir mesele yoktur. Üç-beş kopuk Türk Ordusu’nu PKK saflarına çekmek için sokaklara dökülüp cinayet işliyorsa bunu önlemek için sokaklara çıkmak ve onlarla çarpışmak esas iç savaş başlangıcıdır. Bu konuda henüz sivil insanlara bir iş düşmemiştir. Elbette, Allah göstermesin devletimizin gücü yetmediği yerde millet olarak ayakta ve sokaktayız. İşte meselenin özü budur.
MHP yönetimini pasif kalmakla suçlayarak, ”şeklen varlar” şeklindeki yaftalar ajan sözleridir. Ülkede iç savaş olduğunu söylemek ve kabullenmek de Devleti ve Milleti yok saymaktır. Yine bazı arkadaşların neler söyleyeceğini biliyorum! Çünkü o şerefsiz de bizim gibi düşünenleri “MHP’den beklentisi olanlar” olarak değerlendiriyor! Bizler sadece ülkücülüğün doğuşu, MHP’nin boğulmak istenmesini yaşayan canlı şahitleriz. Beklenti için yaşımız çoktan geçmiştir; böyle bir şey olsa da herhalde o köpeklere danışacak değiliz: Çünkü bizler gerçekten adam gibi ülkücüyüz; kimsenin kapısına ekmek diye varmadık; kimseye çakallık yapmak; kendi iktidarımızda, halen ve geçmişte beklenti içinde olmadık; camiamızı kimseye satmadık ve kendimizi kullandırmadık. Bunun için bizlere o provokatörler meşhur kayıtlarında “İşe yaramaz adam dirijan” diye yazdırmışlardır. Hala devlet kayıtlarında bu sicillerimiz duruyor. Varsın dursun, şeref duyuyoruz ve bölünme kabul etmeyen ülkücülüğün emrindeyiz.