Ali BADEMCİ
Hayret ettiğim ve bir türlü anlayamadığım işlerden birisi de, elli yıldan beri hiç tok ülkücü görmedim. Sanki Allah cezalandırmış gibi, böyle bir durum insanı kara kara düşündürüyor! Acaba neden böyledir, bu işin sosyal sebepleri nelerdir, neden herkes varlıklı da ülkücüler daima muhtaçtır ve ağır hayat endişeleri vardır. Elbette bu mesele adamakıllı çalışılmalı ve sebepler de adam gibi ortaya konmalıdır. O zaman birçok bunalımların da önüne geçmiş olur; birlik ve beraberliği daha kolay sağlarız.
Elimde 17 yaşında içeri düşmüş ve 13 sene cezaevinde yatmış, ağır işkenceler görmüş bir kahraman ülkücünün hatıraları var. Tam beş kere okudum. Diyor ki,”İçeriye düştüğümde âileden bakacak kimsem yoktu. Biri benden büyük dört erkek kardeşten ağabeyim zaten açtı. Küçükler de bizimle beraberdi. Büyüklerim olan dört ablam ise evli ve eşleri rençperdi. Anamın bir sütlü ineği vardı; babam çoktan ölmüştü ve küçülen âilemizin tek gelir kaynağı bu inekti. Ziyaretime gelen olmazdı, dâvâ arkadaşlarım birkaç kat iç çamaşır getirmişlerdi; fakat içinde külot yoktu; temin edemeyince anama, bana çocukluğumuzdaki kaput bezinden yapılmış don dikip göndermesini istedim. Avukatlar da para istiyormuş ki bu sebeple anam dayanamamış sütlü ineği satmış. İşte bundan sonra hep içeride geçen daha on yılımı ve benden küçük kardeşlerimi düşünmekle geçirdim.”
Kusura bakmayın fazla kısaltamadım; ama bu kahramanlarla birlikte geçirdiğim 116 günde hepsini yakından tanıdım ve durumlarının aynı olduğunu çok iyi bilmekteyim. Öyle ülkücülüğün tarihini yazıp da kendini ve çevresini göklere çıkarıp kahramanlar yaratılmaya çalışılacağına, keşke ilmi düzeyde bu insanların inceleme ve üzerlerinde çalışma yapılsaydı; elbette çok iyi olurdu. Âcizane, geçen yıl yazdığım “12 Eylül İşkencesi’nde Ülkücü Bir Gazetecinin Dramı” (Ötüken Yayınları) adlı küçük kitapçıkta, şahsiyet yapmadan ve kimsenin kişiliğini öne çıkarmadan tamamen sosyal açıdan bir inceleme yaptım. İleri zamanlarda hep bu hacimsiz kitabı büyütmem yolunda tavsiyeler aldım; fakat yapmadım ve yapmayacağım. Çünkü aslı budur ve bununla yüzleşmek istedim.
Elbette ülkücü hareketin ilk kuşakları olarak, ülkücülerin kalabalık fakir Anadolu âilelerinin çocukları olduğu hususunun herkes hakkını vermiştir. Fakat aradan 45 yıl geçmiştir; imam tok, muhtar tok, odacı-kebapçı tok, ama ülkücüler ille de aç! Hemen hemen hiç ülkücü müteşebbis göremezsiniz; sebebi sorulduğunda “İmkânımız yok, yapamadık” diye cevap veriyorlar. Bugün en fakir insanın çocukları bile Amerika’da-Avrupa’da eğitim görüyor; bizim çocuklarımız çoğunlukla liseden sonraya gidememiştir.. Bu bakımdan ülkedeki toplumun en az bir kuşak kadar ülkücü âileler geridedir. Ancak bizim gibi yaşı 65’i deviren insanların, liselerde okuyan torunları belki ülkedeki genel seyre iştirak etmiş olacaklardır. Bu noktada biraz da kabahat bizdedir ve acınacak halimizi bir türlü ciddiyetle düşünememişizdir. Büyüklerimiz kahramanlık ve siyasetin sen mi, ben mi kavgasında; herkesin etrafında bir bölük insan var. Fakat en önemli husus, çocuklarımız ve torunlarımız bizimle aynı fikirde, hatta daha ileride de olsa bizler gibi parçalı vaziyeti tasvip etmiyorlar ve kesinlikle bizleri kınamaktadırlar. Lüzumsuz işlerinde çocuklarını ve torunlarını yanında gösteren bir büyüğümüzü göremezsiniz. Ağalara, Beğlere, Akıldanelere, büyük ülkücülere, âlimlere bu işin sebeplerini sorduğumuz zaman, ”Ne yapalım zamane böyle”diyorlar. O zaman parçalanmanın da zamanı değil; evvelâ âilenizi iyi ülkücülüğe iknaa edip, ondan sonra bizi kınayabilirsiniz.
12 Eylül ülkücülüğü, kış mevsiminde budanmış bir ağaç haline getirdi; gövde var, fakat dal ve budaklar zamansız budamadan ötürü, baharı göremediği için gövdeye uyum sağlayamamıştır. 1980 sonrası bütün rahatsızlıkların sebebi budur. Ağabeylik düzeninin yıkılması, ilim ve âlimliğin iflâs etmesi, gibi durumları görürsek ancak bu bunalım izah edilebilir. Öyle “Ağabeylik” müessesini Devlet Bahçeli ortadan kaldırmış değildir; çünkü ağalık da, beğlik de camiayı karaya oturtmuştur. Âlimler kitapları okunmuyor diye isyan ediyorlar da, hiç işin bu yüzünü düşünüyorlar mı? Yaşı 60’ları geçen insanlar daha ne kadar biat edecek ve nasihat dinleyecekler? Elbette bu davranış ve tespit ilimin iflası, âlimlerin değerini inkâr etmek demek değildir. Âlim otursun ilim yapsın, ülkücü toplumsal hareketi güçlendirecek, fasit daireden çıkaracak, yön ve yol gösterecek çalışmalar yapsa daya iyi olmaz mı?
Merak ediyorum, acaba “Aç Ülkücüler”e bu münekkitler hiç neden aç olduklarını sormuşlar mıdır? Elbette kendileri Anadolu ülkücüsü kadar meselesi olan insanlar değildir. Çoğu birinci dereceden emekli maaşı alıyor, kimi eski vekil-müsteşar-bakan-genel müdür-daire başkanı-akademisyen emeklisi vs. Fakat hâlâ Anadolu’daki aç ülkücülerin sıfatı “Bizim çocuklar”dır. Bu düşünce ve yaklaşımlar doğru değildir ve sosyal bilimlere de aykırıdır. Herkes kendini kontrol etsin ve ondan sonra politikaya akıl versin. Şahsen iyi niyetli aklı kimsenin reddedeceğine inanmıyorum! Yeterse yeter! Anadolu yanıyor; bunu âlimler ve siyaset yapanlar her şeyden evvel bilmek zorundadırlar.
Sağlıcakla kalın.