Ali BADEMCİ
20 Kasım’da bu sütunlarda “Klâsik İslâmcılığın İflâsı” başlıklı bir yazı yazmıştım, maalesef yeterli okuyucu bulamadı ve 500 gibi düşük rakamlar etrafında sallandı durdu. Gerçekten “Cemaat” kanadında fevkalade açıklamalar yapılıyor, Türk Milliyetçileri olarak elbette bunları görmemezlikten gelmemiz çok yanlış olur. Çünkü Türk Milliyetçiliği devlet ve millet hayatımızın gerçek sahibidir; elbette gerçek anlamda “İslâmcı” ve hayatını fedâ edecek derecede “Milliyetçiyiz”. Zaten bizim Milliyetçiliğimiz, hiçbir şekilde İslâm’ın dışında değildir ve siyasi hareket olarak böyle bir yola da girmemiz katiyetle düşünülemez. Türk Milliyetçiliği’nin kendini en iyi biçimde ifâde ettiği, devlet ve millet hayatının doktrinleştiği yıllar İslâmi yıllardır. Bu gerçeği görmemek için ya kör olmak yahut da, yakın akrabamız “Moğollar”ın haline düşmeyi peşinen kabul etmemiz gerekecektir.
Gerçek adı “Gülen Hareketi” olan ve kamuoyunda“Cemaat” diye adlandırılan dinî-siyasî-kültürel hareket elbette İslâm dâiresi içindedir. Bir yıldan beri daha evvel içtikleri su ayrı gitmeyen AKP iktidarı tarafından linç edilmektedirler. Dünya kadar yetişmiş insan barındıran bu hareket, şimdi uluslararası imkânlarla Türk Devleti tarafından düşman ilân edilmişlerdir. Elbette Türklüğe zerre kadar faydası olan her ne hareket olursa olsun, mağduriyetlerini daha yakından takip etmemiz ve doğruyu bulup, bilmemiz gerekmez mi? İktidar bunların üzerine öyle bir çullanmış ki, muhalefet bile etki altında kalarak onlara ihtiyatla yaklaşmaktadır. Bu husus biraz da hareketin yazar-çizerlerinin mağrur ve siyasi muhalefeti tanımaz-saldırgan tutumlarından ileri geliyor. Bunlardan bir kısmı, genellikle bir fikir ve düşüncede sebat etmemiş, kırk kapı değneklemiş, siyaseten itici insanlardır. Böyle bir linç hareketinde, vatansever siyasi sol ve ülkücülüğü en azından yanında görmek isteyenler daha düzgün ve daha tutarlı aracı kullanmak zorundadırlar. Aracı derken, elbette varsa görülmeyen münasebetler bahsetmiyoruz; tamamen yazar ve çizeler meselesi. Bir de, özellikle MHP için geçerli bir husus vardır ki, teşkilâtlardan ellerini çekip hizip gibi küçük işlerle uğraşmasınlar. Onları ülkücüler nezdinde sevimsiz ve itici yapan budur. Ancak bu şekilde ülkücülerden bir koruma ve sahiplenme bekleyebilirler. Çünkü hareketin yarım asırlık geçmişinde kendine göre kuralları, kişiliği ve bir teşkilât terbiyesi vardır.
“Cemaat”in devletin uluslararası devasa imkânları ve teşebbüsleri karşısında çaresiz kaldığı muhakkak! AKP’nin “Paralel Yapı” iddialarına kimse inanmıyor ve bu işin “17 Aralık Rüşvet Operasyonu”nun rövanşı olduğunu, vatansever sağ ve sol dâhil herkes biliyor. Fakat bilmekle olmuyor, AKP durumuna düşeriz diye herkes de malum insanların uzlaşmaz tavırlarından ötürü ürküyor. Bir de “Ulusalcılar Cephesi”ne sığınmış eski “Cemaatçılar”ın ifşaatçıları var ki, hak getire!
İktidarı biliyoruz ve millet olarak tanıyoruz fakat ne yapalım ki, fikirlerimizi iyi anlatamadığımız için hep seçimleri kazanıyorlar. İşte karşı düşüncelerde imkânları olanların, bu imkânları olmayanlara açması lâzım. Artık particilik ve dinî metot ayrılıkları çoktan gerilerde kalmıştır. Türkiye’nin varlık yokluk meselesi bu tartışmaların ve ürkek davranışların çok üzerindedir. Muhalefet liderleri, meseleleri ellerinden geldiği ve imkânları ölçüsünde değerlendiriyor. Elbette “Cemaat”ın elinde her şeyden evvel muazzam bir medya imkânı var. Buraları CHP ve MHP’ye açması lâzım. Bu partilerin küskünleri yerine bizzat çalışmalara ve siyasi faaliyetlere yer vermek şarttır. İşte o zaman ancak iktidara karşı mücadelenin ayakları tamamlanmış ve müttehit bir cepheye sevk edilmiş olacaktır. Yoksa dünya kadar okul ve medya iktidarın yandaşlarına kayacaktır. Demokrat Medya’da olduğu gibi; işte Sabah ve ATV, işte Star!
Sağlıcakla kalın.