Ali Bademci
Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca, 2014’ün kahramanları; hâlâ STV’yi açtığınız zaman saatlerce bu yiğitliğin destanını dinliyorsunuz. Elbette onlara temsil ettikleri hareketin kahramanları gözü ile bakılabilir; lâkin vatandaşın usandığını ve artık geri tepmeye başladığını da birinin söylemesi veya yazması lâzım. Canım bu iş size mi kaldı diyebilirsiniz; çünkü bu konudaki fikirlerinizi biliyoruz diye de düşünebilirsiniz! Doğrusu biz bile, acaba bu kahramanları kıskanıyor muyuz diye düşündüğümüz de oldu! Şimdi bu sevgili arkadaşlar, gerçekten, eskiden beri bu görüşte olsalardı neye hizmet ederlerse etsinler şahsen başımızda taşırdık. Meselâ Ekrem, ülkücü olarak kalsaydı ve öyle bir “Hizmet Hareketi” mensubu olsaydı veya sâdece ülkücü bir gazeteci olsaydı, işte o zaman biz de ardından “Kahraman” diye ağıt yakardık! Ne yazık ki, hangi tarafa çevirsen madalyonun yüzü aynı görünüyor!
Ekrem Dumanlı, kökten sürme gazeteci değil; ”Dil ve Edebiyat” eğitimi almış. Ne olmuşsa, 16 yaşında yüzünde tüyleri yeni bir çocuk olarak 12 Eylül’de“Ülkücü” olarak gözaltına alınmış; iddialar boş çıkmış ve elbette bir mağduriyetten sonra serbest bırakılmıştır. Sırf bu yüzden “Ülkücü” olduğu söylenemez. Kim uydurmuşsa, güya çocuk yaşta ülkücülere eğitim yaptırmıştır; nasıl eğitim, elbette eylemciliğe yönelik olsa serbest bırakılmayacağına göre, Allah aşkına lise I veya ortaokul öğrencisi nasıl bir fikir eğitimi verebilir? Sonra o zamanın ülkücülüğünde bir “Ağabey Müessesesi” vardır ki, bu yaştaki birine ancak esas duruş görevi verebilirler.
Ekrem, 1987’de Üniversiteyi bitirmiş, yüksek eğitiminde ülkücülüğüne dair hiçbir bilgi yok; güya öğretmenlik de yapmış, ama bunu da bilmiyoruz. Fakat 1993’te, tam İslâm’ın siyasallaştığı zamanda, şansı açılmış ve Zaman Gazetesi’nde işe başlamıştır. 3-4 yıl gibi kısa zamanda kendini ispat ederek ABD’ye gitmiş ve burada yüksek lisans yapıp, küresel siyasetle donanınca 2001’de Zaman’ın Genel Yayın Müdürü olarak “Hizmet Hareketi”nin ilk adamı haline gelmiş. Allah herkesin talihini açık etsin!
Fethullah Gülen Hocaefendi’ye, sırf ABD’yi terk etmiyor diye Türk Milleti tedbirli bakıyor! Ekrem de öyle değil mi? Hani, ABD’ye giden entelektüel olarak dönüyor; ”Ermeni-Kürtçü” olanlara kızıyoruz da, bu konuda neden “İslâmcılar”ı ayrı tutuyoruz? Bunların imtiyazı mı var? Tabii ki yok; fakat neden görmeyiz? Hâlbuki bu milletin en kolay kullanılacak insanlar, milletin değerlerine bağlı veya öyle görünenler değil mi? Siz Osmanlı Hanedanı’nın uzun sürgün yıllarında kendilerini kullandırmadığına bakmayın; netice itibariyle onlar Osmanlı idi! Ülkücüleri asan, işkencede çürüten Kenan Evren, yurt dışında ülkücüleri de kullanmadı mı? Demek kimlik ve görüş kullanılmanın önüne geçemiyor! Peyami Safa, Nazım Hikmet için, ”Başkalarının yardımı ile başarılan işler daima onlara borçlu kalır.” demiş, doğru değil mi?
Bir “Hizmet Hareketi” entellektüeli olarak Ekrem Dumanlı, Tayyip Bey’i iktidara ve bugünkü duruma getirenlerin en başında sayılabilir! Hiç unutamayız; şimdi kanatları altına girmeye çalıştığı CHP için daha beş yıl evvel, ”Anayasa Mahkemesi CHP noteri gibi çalışıyor.” diye yazmıştı. Elbette “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.” ama bu kadarına da pes doğrusu! Tayyip Bey’in, Bush karşısında ayak ayak üstüne atmasına da meth ü senalar yağdırmıştı! Şimdi oturup yazdıklarını listelesek muazzam bir “Tayyipname-Zafername” ortaya çıkar. Biliyorsunuz, bu nitelemeler, bizim tarihimiz ve kültürümüzde bu “Name” işleri pek önemlidir.
Ekrem, şimdi kendi kulvarına bir kere bile yaklaşmayan gazetecilerle el-ele kola! Fakat ekranlara nerede adı duyulmamış sözde gazeteci varsa çıkarılıyor ve mağduriyeti bayraklaştırıyor? Sahi ney bu mağduriyet edebiyatı? Üç gün gözaltında kalmışsın, arkadaşın bir aydan beri tutuklu! Âcizane bendeniz bir alınmada 96 gün gözaltında kaldım; aralıklı olanları da saymıyoruz! Hatta emekliliğimi de yarı etmiştim ve “Sarı Basın Kartı” hamiliydim! Hayatta silâh taşımadım, ruhsatı ile beraber hep evde bıraktım. Üstelik 1974’te yayınlanmış 1000 sayfa kitabım da vardı! Ne soldan, ne sağdan hiçbir meslektaşım konu etmedi! Üstelik Milliyet Gazetesi’nde bir köpek, amcaların işareti ile bizi hayali bir örgüt “ETKO (Esir Türkleri Kurtuluş Ordusu)” mensubu ilân etti ki, birkaç ay da bunun hesabını verdik. Muzırlığı yüzünden Allah tarafından canı alınan lekeli ananın çocuğuna rahmet de dilemem; varsa bu sözümün günahına da razıyım.
Hayat bu kadar kısa ve bu kadar zor; en iyisi, ABD’ye gidip-gelip birkaç ay kurs görmek; ama bizler yurt içinde seyahat edecek imkâna bile sahip olamadık! Doğrusu ne kabiliyetsiz insanmışız! Sahi, Ekrem sen hiç aç kaldın mı? Bir yıl takma adla içerde yattın, yaşın küçük olduğu için evli olamadığına göre çocukların önlüksüz de kalmadı? Şimdi de bal-kaymak, dolgun maaş içinde ve siyasetin uluslararası boyutunda dans ediyorsun! Keşke biz ülkücüler de, böyle mağdur olaydık da, arkamızdan arayanımız, sokaklarda lehimizde gösteriler de olmayaydı! Kıçında donu olmayıp da, ipe giden zavallı ülkücüler ne kadar avelmişiz değil mi?
Muhabbetle.