Ali BADEMCİ
Eskiden beri din de dâhil beynelmilel görüşler milli görüşleri hep suçlamışlardır. İnsanoğlunun mensubiyeti daima kafatasçılık olarak değerlendirilmiştir. Meselâ bizim Cumhurbaşkanı’mız böyledir. Kendileri çocukluğundan beri beynelmilel İslâm’a mensup olduklarını söylemişlerdir. Demek ki bir millete mensup olmaya ihtiyaç görülmemektedir. Avrupa’da Marksistlerin dışında herkes mensup oldukları milleti hem sosyal hayatta hem de devlet hayatında övünerek ifâde ederler. Doğru olarak Hristiyanlık gibi çok ulusa hitap eden bir dinde böyle bir gelenek veya kural bulunmamaktadır. Onun için ve Marks ve Engels dinsiz bir dünya, yani ateizm düşünmüşlerdir. Musevilik tamamen “Irkçı” bir anlayış üzerine bine binâ edildiği için sadece Yahudilere mahsustur. Nadir olarak bizim Hazarlarda olduğu gibi Yahudi olmayan küçük guruplar bugün hâlâ vardır. Tarihimizde bazı Türk boylarının benimsediği Hristiyan-Nesturlik’te de da böyle bir kısıtlama veya yasak yoktur; Uygurlar-Naymanlar-Kerayitler uzun zaman Nesturi olmalarına rağmen milliyetlerine ifadede de yasak yoktur.
Aslında İslâmiyet de böyledir ve Müslümanların mensubiyetini ileri sürmeyeceklerine dair ne Kur’an ne de Hadislerde bir bahis yoktur. Aksine Peygamber her surette“Ehlibeytim” diyerek soyunu ifâde edip kabilecilik yapmadığı için diğer Araplardan tepki görüşmüştür ve kendilerinden sonra da birçok kanlı olaylar bu yüzden çıkmıştır. Elbette şimdi hiç kimse sözlüğe bakmayı düşünmediği, ”Kabail” kökünden gelen “Kabile”nin“Kafatası” anlamına geldiği bilmez. Esasında Arap lisanın dışında hiçbir dilde bu kelimenin tam karşılığı yoktur. Dolayısıyla eğer “Kafatasçılık” diye bir şey varsa bu tamamen Araplara aittir. Bize kabile anlamını kısmen karşılayan ”Bod-But” deyimidir ki, bir bütün parçası veya uzvu anlamına gelir. İnsan ve hayvanların dört parçasının birinin hala dilimizde “But” diye ifade edilmesinin kaynağının izahı budur. Millet kelimesinin de tam karşılığı bulamazsınız ama “Budun” parçaların meydana getirdiği bütündür ve bugünkü anlamda “Millet” deyiminin aşağı yukarı karşılığıdır. Moğolca “Ulus” ise hiçbir şekilde “millet” anlamını vermez, bunun da aslı “Ülüş”tür. Görülüyor ki diller arası deyim ve kelimeler yeni toplumlarında aynı anlamda kullanılmamaktadır.
O zaman, “Türk” nedir ve kime denir? Dini kaynaklara göre Hz. Nuh’un üç oğlundan birisi olan Yafes’in oğulun adı “Türk”tür. İran kaynakları “Türk” adının “Turaç” adlı kuştan kaynaklandığını, Araplar ise tamamen uydurma olan “Turkor” kelimesinden çıktığını, Avrupalı Türkologlar ise “Turukha” ve “Türüşka” sözlerini esas almışlardır. Firdevsi ise “Turaç” neslinden Afrasayb’ın ülkesi olarak bugünü Türkistan’a “Turan” demiştir.
Bütün bunlardan “Türk” adının bir kabile değil “Millet” adı olduğu sonucu çıkmaktadır. Sosyolojik olarak ”Millet” mefhumunda “Din” ögesi yoktur. Dolayısıyla “Şu dinden Türküm” deyimi çok yanlıştır. Dini inanç ihtiyacı belki mensubiyet ihtiyacından önce teşekkül etmiştir; fakat mensubiyet deyimlerini dinlere göre ayırmak kesinlikle mümkün değildir. Çünkü millet denen tümün, değişik dinlerden toplulukları olabileceği gibi istenildiğinde dinden ayrılmak veya din değiştirmek her zaman mümkündür. Fakat mensubiyet tamamıyla Tanrı ve yaratılmışlıkla ilgilidir.
İnsanların alınlarında veya başka bir organlarında mensubiyeti yazar mı? Elbette yazmaz, lakin beyin denen maşerî hâfızanın bir köşesinde genetik kalıntılar mutlaka vardır ki, bunun adı da “tad-koku almak” gibi kendini belli bir mensubiyetten hissetme duygusudur. İşte biz bu hissetme duygusuna “Türk” olmak diyoruz. Bu yönü ile Türk olmanın “Kafatası” ve “Kanbağı” ile hiç ilgisi yoktur. Etnoloji dilindeki “kanbağı” tamamen bir duygu, dolayısıyla kültürdür. Öyle düşünmediğimiz zaman bağnaz kabileciliğe dönmüş oluruz. Böyle bir şey ise bizim dilimizde olamadığı için kültürümüzde de yoktur. Dolayısıyla Türklük kesinlikle bir kültür unsurudur ve Türk olmak için kendini Türk hissetmek yeterlidir.
Hoşça kalın.