Ali BADEMCİ
12 Eylül zulmünün, her şeyden evvel düşünce olarak dağıttığı ve siyaseten paramparça ettiği, Türk Milliyetçiliğinin artık özellikle siyaseten kendine gelmesi ve toparlanması gibi önemli bir safhadan geçiyoruz. Popüler ve alışılagelmiş söylemleri bir kenara bırakarak tamamen sosyolojik bir mercek altında gayet ilmi çalışmaların yapılması bir zaruret olarak, özellikle bu seçim arifesinde kendini gösteriyor.Çünkü bu seçimler istikameti ile ülkenin devlet siyasetinde çok önemli değişiklikler olacaktır. Devlet düzeni olan anayasa ve rejim fiili olarak masaya yatırılmıştır;Türk milliyetçiliğinin bu masanın dışında kalmasına müsaade etmemeli ve mutlaka masanın baş aktörü olma hedefini yakalamak gerekiyor. Elbette etkin muhalefet arzu edilmiyor ve henüz milliyetçiliğin tarifinde bile sağlam görüşler oluşturamamış bir muhalefet ile sönük bir aksiyoner Türk milliyetçiliğinin sadece isim olarak mevcudiyeti arzu ediliyor. Şu husustan kesin olarak emin olun ki bu bir küresel politikadır ve Türklüğü yeni bir gerileme devrine sokacaktır. Bu sebeple iç tartışmaları bir kenara bırakıp, ömür boyu nasihatten başka bir çalışma yapmayan milliyetçi âlimlerin ellerini başları arasına alıp düşünme ve kalem tutma zamanı gelmiş, hatta geçmektedir.
Siyaset üstü bir milliyetçi anlayış olamaz; böyle bir çalışma bugünkü gibi milliyetçileri dağıtır.Öyle tarafsızlık adı altında ahkâm kesmek ve fetva verme zamanı da değildir. Özellikle nasıl can vereceklerini merak ettiğimiz ilahiyat eğitimi alan veya veren düşünce adamlarının adam gibi kendilerini ortaya koyması gerekiyor. Şeytanı taşladıkça üzerinize geldiğinin ne zaman farkına varacaksınız? İktidar mutlaka sizlere önemli imkânlar sağlamaktadır; sene de bir defa bedel ödemeden “Hacc etmek” acaba nefsinizi kurtarmaya yetecek mi? Müslüman Türk Milletine karşı sorumluluklarınız yok mu? Mevcut ve çarpık İslami politikalara karşı duyarlı ve tepkisi olan bir hayli ilâhiyat bilginimiz vardır; bunların lanetli geleneğimiz olan iktidarın yanında olmak gibi tarikat âdetlerini sürdürmeleri İslâm düşüncesi adına utanılacak bir durumdur! Siz böyle yaparsanız elbette milliyetçilerin yanında görünen şarlatanlar ateistlerle kol-kola, el-ele olacak, generallerin söylediği gibi İslâm’da şu yok da bu varmış hikâyeleri dinsizlik tezahürlerinden başka bir şey olmadığı halde yüksek görüşler olarak ifade edilecektir! Osmanlı harflerini gördüğü zaman Kur’an veya tarikatçılık, hatta gericilik-Arapçılık sananların yeteri kadar burnu sürtülmüştür; belki öz eleştiri yaparlar da kendilerine gelirler. Bilesiniz ki elimizde ve avcumuzda kararlı-kararsız, bilgili ve genellikle bilgisiz siyasete müdahil olmuş devasa bir milliyetçi kitle var; bunlar elbette ülkücülerdir; neden yanlarında yer almaya korkuyoruz?
Peki, ilâhiyatçılar kabahatli de ya milliyetçiler! Horlamaya ve günde üç paket sigara üflemeye devam ediyor; gün boyu siyaseti tenkit ediyor! Siyaset nedir, kimler yapıyor; sizlerin yetiştirip de ortaya sürdüğünüz insanlar değil mi? Efendim bizim yetiştirdiklerimizi siyaset çemberin dışına atmış, mevcutlar da bilgisiz ve donanımsız diyerek bu işin içinden çıkamazsınız! Çünkü “Yesevi Mektebi” diploma dağıtmıyor; Hacı Bektaş Veli’nin kafası karışık, malı Mevlâna götürüyor, lâkin onun bayrağı da soyunu öğrenme zahmetine katılmayan mukallitlerin elinde! Mehmet Akif şaşırmış, çünkü hain zihniyet onun soyunu sopunu ortaya koyarak Türk düşmanlığı yapıyor! Modern genetizm ana ve babaların “DNA”sından yola çıkar; bazen babanın bazen ananın “DNA”sı hâkimiyet sağlayarak yeni kişiye istikamet ve genetizm yolu gösterir. Bu bakımdan anası Buhârâlı soylu bir Türk olan M.Akif’în soyunu sopunu muzırlığa âlet etmek, taşıdığı bayrağın hangi Türk Devleti’ne ait olduğunu bilmeyen gafillerin işidir. Kendi kimlik problemlerini Akif’e teşmil eden zihniyet mütareke basını kalıntısı “Kurukafalar”dır.
Şimdi son sorunun sorgulanması gerekiyor; milliyetçiler haksız da milliyetçi siyaset çok mu haklı görüşlere sahiptir. Ülkenin içinde bulunduğu vahameti kavradıklarını ve ifade ettiklerini inkâr gibi bir yanlışlık yapmamak gereklidir. Çünkü siyasette ihaneti görmemek mümkün değildir ve artık kartlar açık oynanmaktadır.Madalyonun iki tarafında da aynı resim vardır; anayasa değiştirmeye hevesli ilk gurup iktidarsa, ikinci gurup bölücülerdir. Bu ikincilerin baraj aşması, yani %10’u yakalaması her şeyden evvel tarihin ışığında mümkün değildir; bu işin iktidar oyları ile de alâkası yoktur. Çünkü Bitlisî’nin kurduğu siyasi doktrine göre 24 Kürt aşiretine dayanan derebeylik tarih boyunca devam etmiş ve dünya ne kadar modern siyasi mühendisliğe yönelirse yönelsin bu parçalı durumu değiştirmek mümkün değildir. Belki biraz gurup ve hizip sayısını militarist korku ile azaltabilirsiniz; fakat katiyetle ortadan kaldıramazsınız, çünkü kanunlaşmıştır. Yavuz ve Kanunî Süleyman bu parçalı Kürt siyasetini zamanla serbest bırakmış ve Karakoyunlu-Akkoyunlu disiplini bozulduğu için iki taraf da feodaliteyi huzur yılları olarak nitelendirmiştir. Aslında bunların başından; Şerefhan’ın babası, eniştemiz feodal sömürgen Şemseddin’in kafasını kesen Karakoyunlu İskender politikası daha doğruydu. Ah Emir Timur, vah Yavuz Selim ne olurdu şu Türkmenlere dokunmasaydınız! Mahvettin Anadolu’yu İsmail’in babası Haydar; sen gittin de türkülerin kaldı yadigâr!
Akıl bunları kafadan geçirmeden “Çözüm Süreci” icat etti ya; al sana çözüm: Kürt siyaseti bütün Kürtleri birleştirse de barajı aşamaz; çünkü onların telâffuz ettikleri rakamlar uydurmadır. Onun için Türkiye’den küsurat Marksist oylara sulanıyorlar; onların da partisi yok ya; al sana parti! Böylece baraj aşılırsa iki anayasa düşmanı defteri dürecekler; aşılmazsa zaten birinin sayısı bu işe yetecektir. ”Yandı gülüm kerten helva”! Zaten modern padişahlık olan “Başkanlık” geldikten sonra baraj kendiliğinden ortadan kalkacak,”Vüzera”nın hiç değeri kalmayacaktır. İşte şimdi bay milliyetçiler bu seçimlerin anlamını kavradık mı? Alenî oynanan oyunun siyaset farkındadır; bizim bilmemiz ve öğrenmemiz için de zeki olmaya gerek yoktur. Elbette “Yufka yürekliler ile çetin yollar aşılmaz”; ama netice itibariyle bu bir slogan veya şiirin ilk satırıdır. Yiğitlik ve siyaset birbirinden çok farklı söylemler. Mutlaka donanımda yiğit olmak gereklidir ki, gerçekçi siyaset de budur. İşte MHP’nin 11.Büyük Kurultayı’na böyle bir misyonu yüklenmek ve şartlarını yerine getirmek yakışır. Yoksa havanda su döğmeye devam edersiniz! Belki bu seçim de, kurultay da milliyetçilerin göreceği son etkinlik olur.
Muhabbetle efendim, yine zülfü yâre dokunduysak af fola, mutlaka dost doğru söyler.