Hükümetin meşruiyetini yitirdiğini savunan Çetin, “Teröristle pazarlık yapmaya kalkanların uzattıkları ellerinden sonra kollarını da kaptırmamaları için Türkiye’de hükümet değişiminin zamanı gelmiştir” dedi. Devleti, Kandil ve İmralı’daki eşkıyalara muhatap edenlerle hesaplaşmamız 7 Haziran’da başlayacağını belirten Çetin, “Yalnızca MHP’lilerin değil, aynı zamanda bu ülkeyi sevmek ortak paydasında birleşen çok daha geniş kitlelerin desteğiyle Türkiye’yi terör örgütünün ve küresel güçlerin oyuncağı olmaktan MHP kurtaracaktır” diye konuştu.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, “ABD’nin Irak ve Suriye’yi yeniden dizayn etmeye yönelik adımlar atmak için Musul’a hava ve kara operasyonunun konuşulduğu bir dönemde Türk ordusunun ve dolayısıyla milletimizin maneviyatını etkileyecek hadiselere kaza gibi görünse dahi şüpheyle bakılmalıdır” değerlendirmesini yaptı.
Hükümetin PKK ile yaptığı Dolmabahçe mutabakatı ve son günlerde yaşanan uçak kazaları hakkındaki yazılı basın açıklaması yapan Çetin, son günlerde üç savaş uçağının düşmesinden ve 6 pilotun şehit olmasından büyük üzüntü duyduklarını belirterek, şehitlere Allah’tan rahmet, TSK’ya ve Türk milletine başsağlığı diledi.
Çetin, düşen uçaklarla ilgili bir çok soru işareti bulunduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
“Son on gün içerisinde üç savaş uçağımızın düşmesinden ve 6 pilotumuzun şehit olmasından duyduğumuz büyük üzüntüyü milletimizle paylaşıyoruz. Şehitlerimize yüce Allah’tan rahmet, kahraman silahlı kuvvetlerimize ve büyük Türk milletine başsağlığı diliyoruz.
UÇAKLARIMIZIN DÜŞMESİ
Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin geçtiğimiz hafta yaptığı, uçak düşme vakasının iç yüzünün aydınlatılmasına yönelik idari ve adli tahkikatın eksiksiz yapılmasına ilişkin ikazlarını tekrar hatırlatmakta yarar görüyoruz.
Füze kalkanı ve dinleme istasyonunun bulunduğu Malatya’da iki F-4 uçağımızın birden düşmesi tesadüf müdür? Henüz bir hafta geçmeden Konya’da yine bir F-4’ün düşmesi uçaklardaki teknik bir sorunla mı ilişkilidir? Malatya’da olduğu gibi aynı anda iki uçağın birden teknik arızayla düşme ihtimali var mıdır? Düşen uçakların maddi değerinden çok daha önemli olan pilotlarımız neden fırlatma koltuklarını dahi kullanamamıştır? AKP hükümetinin modernizasyonunu İsrail’e yaptırdığı uçaklar arasında düşen uçaklar var mıdır? Normal şartlarda düşen ilk iki uçağın ardından F-4’lerin bir süre kullanılmaması ve gerekli araştırmaların yapılması gerekirken, uçuşlara neden devam edilmiştir?
TÜRK MİLLETİNİN AKP HÜKÜMETİNE GÜVENİ KALMAMIŞTIR
“Türk halkının F-4’lere güveni kalmadı” gibi ucuz açıklamalarla sorumluluğu üzerlerine hiç almayan hükümet yetkilileri, bilsinler ki aslında Türk milletinin AKP hükümetine güveni kalmamıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak son günlerde peş peşe yaşanan bu elim uçak kazalarının içyüzünün ortaya çıkarılmasının takipçisi olacağımızın bilinmesini istiyoruz. Milyar dolarlık saray yaptırmadan önce, insanlarımız bedavadan can vermesin diye ülkemizin madenlerine yaşam odaları, hava kuvvetlerine uçan tabutlar yerine modern uçaklar alınmasının ne kadar önemli olduğunu üzülerek hatırlatıyoruz.
ABD’nin Irak ve Suriye’yi yeniden dizayn etmeye yönelik adımlar atmak için Musul’a hava ve kara operasyonunun konuşulduğu bir dönemde Türk ordusunun ve dolayısıyla milletimizin maneviyatını etkileyecek hadiselere kaza gibi görünse dahi şüpheyle bakılmalıdır. Saddam’ın devrildiği Irak işgalinin ilk hazırlıklarının yapıldığı dönemde, Türkiye’yi bölgede kullanma girişimleri ile paralellik arz eden bir şekilde 2001 Mayısında Bordo berelileri taşıyan Casa uçağımızın düşmesi sonucu 34 seçkin askerimizin şehit olması hafızalarımızda tazedir.
2003’deki Irak savaşının Türkiye’de iktidara taşıdığı Tayyip Erdoğan’ın eşbaşkanı olduğunu gizlemediği BOP projesi kapsamında bugünlere gelene kadar hayli mesafe kat edilmiş, Irak ve Suriye’de yıkım işleri tamamlanarak inşa sürecine geçilmiştir. Uzun süredir bir iç savaşla meşgul edilen Suriye, tıpkı Irak gibi parçalara ayrılmaya hazır hale getirilmiştir. Irak’ın kuzeyinde Kürtler için oluşturulan güvenli bölgenin bir benzerinin Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e kadar uzatılması için stratejik adımlar atılmaktadır.
AÇILIM SÜRECİNİN BAŞLATILMASI TESADÜF DEĞİLDİR
Yıllardır Irak ve Suriye’nin kuzeyinde barındırılan ve her türlü silah, mühimmat ve komuta desteği esirgenmeyen PKK bir maşa gibi kullanılarak bölgede ikinci bir İsrail vazifesi görecek Kürdistan inşa edilmektedir. Irak ve Suriye’deki Kürt bölgelerinin askeri gücü misyonu PKK’ya verilirken, Türkiye’de açılım sürecinin başlatılması tesadüf değildir.
AKP hükümetinin adını önce Kürt açılımı, sonra demokratik açılım, milli birlik projesi ve nihayetinde çözüm süreci olarak sürekli değiştirdiği PKK müzakereleri, aslında Irak ve Suriye’deki gelişmelerle paralellik arz etmektedir. 2009’un 6 Nisanında TBMM’de yaptığı konuşmada Türkiye’ye PKK’ya karşı diplomatik ve siyasi yöntemleri kullanmasını öneren ABD Başkanı Obama, böylelikle Irak ve Suriye cephesinde mücadele eden sözde Kürdistan’ın silahlı gücü PKK’nın elinin rahatlatılacağının işaretlerini vermiştir. Çözüm sürecinin sayesinde Türkiye’deki faaliyetlerini rahatlıkla sürdüren PKK, bu sayede artan gücü sayesinde ve bir kısmı silah zoruyla olmak üzere devşirdiği terörist unsurları Irak ve Suriye’nin kuzeyinde kullanılmaya devam etmektedir. Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan üç kantondan birisi olan Kobani’de kurgulanan IŞİD’e karşı savaş senaryosuyla birleşik bir Kürdistan cephesi oluşturulmaya çalışıldığı dikkatlerden kaçmamıştır.
Aylar öncesinden Musul’daki konsolosluğumuzu geri çeken ve Süleyman Şah Türbesini sınırımızdaki PKK paçavralarıyla aynı yere taşıyan AKP hükümeti sayesinde PKK Türkiye’deki amaçlarına ulaşmak için siyasal mücadeleyi yeterli görmüştür. 2007’de Tayyip Erdoğan’ın dönemin Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile yaptığı gizli görüşme ile hafızalarımızda yer edinen ve akabinde TSK’ya karşı Balyoz ve Ergenekon gibi pek çok davanın başlatıldığı Dolmabahçe Sarayı, şimdi ise PKK ile yapılan anlaşmaya ev sahipliği yapmıştır.
DOLMABAHÇE MUTABAKATI AKP’NİN TESLİMİYET ANLAŞMASIDIR
AKP hükümetinin PKK ile yaptığı Dolmabahçe mutabakatının temel metni, üçüncü bir taraf ülkenin gözetiminde 2012’de Oslo’da belirlenmiştir. Hükümetin başbakan yardımcısının bir tarafına PKK’yı temsilen HDP’lileri, diğer tarafına AKP yöneticisini alarak yaptığı Dolmabahçe mutabakatı, Türkiye’nin teslimiyet anlaşmasıdır. O güne kadar kapalı kapılar ardında yürütülen AKP-PKK görüşmeleri resmiyete dökülmüş, PKK’ya silahla elde etmeyi başaramadığı imtiyazlar siyasal yoldan teslim edilmiştir.
Türkiye’yi AKP’den ibaret sayan bir zihniyetin terör örgütü önünde diz çöktüğü bu zillet anlaşmasına Türk milletinin tepkisiz kalması mümkün değildir. Çünkü AKP hükümetinin yaklaşan seçimleri de hesaba katarak PKK ile yaptığı teslimiyet anlaşması, kamuoyuna sunulduğu gibi PKK’nın silah bırakmasını sağlayacak bir içerikten çok uzaktır. PKK seçime kadar eylemsizlik dışında silah bırakmak gibi bir yükümlülüğe girmemiş ancak bugüne kadar vatanın savunulması vazifesi gereği silah kullanmasına izin verilmeyenin Türk ordusu olduğu gerçeğinin üzeri örtülmüştür. PKK’nın ise Suriye ve Irak’taki misyonu ve yoğun faaliyetleri gereği zaten Türkiye’de silahlı bir mücadeleyi göze alamayacağı dikkatlerden kaçırılmıştır.
AKP İKTİDARI PKK’YA ALTIN ÇAĞINI YAŞATIYOR
Dolmabahçe mutabakatı ile ortaya çıkan manzara, 2002’de fiilen bitmiş PKK terör örgütünün 13 yıllık AKP iktidarı sayesinde altın çağını yaşadığını göstermektedir. Irak ve Suriye’de sözde Kürdistan haritalarını çizmeye hazırlanan terör örgütü, Türkiye’de hükümetle aynı masaya oturarak en büyük adımını atmıştır.
PKK’dan aldığı 10 emir ile Türkiye’nin milli birlik ve bütünlüğünü tehlikeye atan AKP hükümeti ise ihanet anlaşmasının kamuoyu tarafından tepkiyle karşılanmaması için şifreli bir metinle duyurmuştur. Böylece ortaya son derece trajikomik bir manzara çıkmış, eli kanlı bir terör örgütünün seçilmiş bir hükümete demokrasi paketi sunması gibi bir garabete dünya şahit olmuştur. Oysa metnin içeriğinde PKK’nın dağdaki kadrolarına siyaset yolunun açılması, Güneydoğuya özerklik ve devletin Türk kimliğinden vazgeçilmesi yer almaktadır.
Dünyanın hiçbir yerinde yıllarca terör yapmış ve silahı bırakmak gibi bir niyet beyan etmeyen örgütle devletin aynı masaya oturması mümkün değildir. AKP hükümeti bu kadarla yetinmeyerek devletin ve milletin yeniden tanımlanmasına kadar uzanan çok geniş bir anlaşmayı PKK ile yapmaya cüret edecek kadar büyük bir teslimiyet içerisindedir. Burada sorulması gereken asıl soru; AKP hükümetinin PKK gibi bir terör örgütüyle birlikte Türkiye’yi yönetmeye razı olması için nasıl bir günaha sahip olduğudur? İmralı canisi ve çetesine teslim olmak için hükümet nasıl bir diyet ödemektedir?
AKP HÜKÜMETİ TÜRK MİLLETİNE KARŞI BÜYÜK BİR SUÇ İŞLEMEKTEDİR
AKP hükümeti sayesinde bir siyasi aktör haline gelen İmralı’daki bebek katilinin iç hukukumuz ve uluslararası hukuk tarafından suçunun tescilli olduğu unutulmuş gibidir. Hâlbuki insanlarımızı ve güvenlik kuvvetlerimizi katleden kanlı örgütün yöneticisidir. Kurduğu silahlı terör örgütü PKK’yı aldığı kararlar ve verdiği emir ve talimatlarla sevk ve idare ederek devletin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını ayırmaya çalıştığı için TCK’nın 125. maddesine göre ölüm cezası ile cezalandırılmıştır. Lideri olduğu örgütün eylemleri esnasında bebek, çocuk, kadın, ihtiyar ayrımı gözetilmeksizin onbinlerce masum insanımızın katledilmesi sebebiyle yüzlerce defa ölüm cezasını hak eden ve ceza süresi boyunca kısıtlılık altında bulundurulması gereken bir mahkûmun Türkiye’ye demokrasi paketi sunmasına vesile olan AKP hükümeti Türk milletine karşı büyük bir suç işlemektedir.
PKK’yla aynı masaya oturmak ve bebek katilinin 10 emrine boyun eğmekle AKP hükümeti meşruiyetini yitirmiştir. 17-25 Aralık’ta üzerlerine yapışan yolsuzluk ve rüşvet yaftasının ardından, bugün bölücülerle işbirliği rozetini de yakalarına takmışlardır. Sırf istikrar bozulmasın, analar ağlamasın aldatmacalarıyla bugüne kadar AKP-PKK işbirliğine sessiz kalan geniş halk kitlelerinin vatan elden giderken sessiz kalmasını kimse beklemesin. Türk milletine karşı işlediği suçları sabit bir caninin muhataplığında sürdürülen sözde barış süreciyle federatif sistemin alt yapısının oluşturulmasına Türk milleti gerekli cevabı elbette verecektir.
HESAPLAŞMAMIZ 7 HAZİRAN’DA BAŞLAYACAKTIR
Türkiye bugün ne yazık ki taşların bağlandığı, köpeklerin serbestçe dolaştığı bir ülke haline gelmiştir. Dağdaki eşkıya şehre inmiş, güvenlik güçlerinin eli kolu bağlanmıştır. 35 bin insanın katili bir mahkûmun, devlet adına ayağına giden heyetleri ve örgüt yöneticilerini kabul etmesi, hükümete politikalar dikte edebilmesi kabul edilir bir durum değildir. Hükümetin bakanları ise bağlı olmakla yükümlü oldukları anayasayı tanımadıklarını söylemekle aynı yolun yolcusu olduklarını gizlememektedirler. Her iki ortak da Türkiye’nin anayasal düzenini değiştirmek peşindedir ve bu sebeple yaptıkları işbirliği anlam kazanmaktadır. Anayasayı tanımayan AKP Bakanı haklıdır çünkü Türkiye’deki anayasal düzen 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet skandalı ve PKK müzakereleri sayesinde rafa kalkmıştır.
Çivisi çıkan Türkiye’de anayasayı çiğneyenlere engel olacak, milli ve üniter devleti, Türk milletinin bin yıllık kardeşliğini ve egemenliğini koruyacak Milliyetçi Ülkücü Hareket’ten başka bir irade gözükmemektedir. Teröristle pazarlık yapmaya kalkanların uzattıkları ellerinden sonra kollarını da kaptırmamaları için Türkiye’de hükümet değişiminin zamanı gelmiştir. Devleti Kandil ve İmralı’daki eşkıyalara muhatap edenlerle hesaplaşmamız 7 Haziran’da başlayacaktır.
PAZARLIK MASALARINI YIKACAĞIZ
Yalnızca Milliyetçi Hareket Partililerin değil, aynı zamanda bu ülkeyi sevmek ortak paydasında birleşen çok daha geniş kitlelerin desteğiyle Türkiye’yi terör örgütünün ve küresel güçlerin oyuncağı olmaktan MHP kurtaracaktır. Bütün varlığını silaha borçlu kanlı örgütün demokrasi ve kardeşlik masalları altında milleti bölmesine, kardeşi kardeşe düşman etmesine müsaade etmeyecektir.
Milliyetçi Hareket Partisi, korkak ve teslimiyetçi “ver kurtulcuların” pazarlık masalarını yıkmak üzere iktidara gelecektir. Etnik köken ve mezhep üzerinden ayrıştırmacı politikaları demokrasi diye sunanlara, terör örgütünü Kürt asıllı vatandaşlarımızın temsilcisi kabul edip bölgeyi teslim edenlere karşı milli devleti yeniden canlandırmak için Milliyetçi Hareket’in iktidarı bir ihtiyaç olmuştur. Terör örgütünün ve başkanlık heveslilerinin ülkemiz üzerinde kurduğu vesayet rejimine 7 Haziran’da son verilecek ve MHP iktidarıyla yeniden millet iradesi tesis edilecektir.”