Ali BADEMCİ
Evet Türk milliyetçileri olarak biz nerede hata yaptık; hiç düşündünüz mü? Sabahtan akşama kadar konuşur, vatan kurtarır, hikâye anlatırız da neden düşünceye sırt çeviririz? İllet olduğum lâflardan biri “Kullanıldık efendim”dir; hayır hiç birimiz kullanılmadık, asıl böyle düşünenler kullanılmıştır. “Meseleleri düşünmediğimizi nereden biliyorsunuz” diyebilirsiniz; bunun cevabı da gayet basittir; Türk Milliyetçileri kadar yanılan var mı? Şehid olmuş bir ülküdaşımızın, evvelki hatalarını, hattâ ihanetlerini görmemezlikten gelir göklere çıkarırız, bu yanılmak değil de nedir? Gerçekten “Bir deli kuyuya taş atar da bin akıllı çıkaramayız!” öyle değil mi? Dünyadaki bütün iyi şeyler bizimdir; başkalarının bunların adını bile anmasına müsaade etmeyiz; bu hastalık değil de nedir? En kahraman, en dindar, en vatansever, en güzel, en kabadayı biziz; başkaları katiyen böyle olmaya lâyık değildir! Bazen hırsızları savunuruz; “Müsaade edin geçen seçimde harcadıklarını” çıkarsınlar; eğer bakan koltuğunda oturan bunu yapmışsa “Bırakın parti biraz güçlensin” kabilinden savunmalara da gireriz! Hatta “Herkes yapıyor, bal tutan parmağını yalar, benim memurum işini bilir” gibi lâflara da kıymet veririz! Hâsılı bunlardan çıkacak sonuç şudur, ”Benim kötüm veya benim hırsızım iyidir!” Bunlar hata, hatta ihanet değil de nedir? İşte bunları düşünelim birr!
İkincisi; neden bu kadar yanılırız, nasıl bu kadar hata yaparız? Binamızın çökük olduğundan şikâyet ediyoruz, dertleniyoruz da hiç onarmayı düşündük mü? Kesinlikle düşünmüyoruz, ille de çökmesini bekliyoruz ve altında ezileceğimizi düşünmeden akıbete davetiye çıkarıyoruz! Evet iyi durumda değiliz, hiçbir zaman %15 bizim için madalya değildir ve sınıfta kalmış bir karnedir; elbette kendimizi ikmale kalmış olarak görmeyeceğiz! İşin başından beri geldiğimiz yollara dönüp cebimizden düşürdüklerimizin durumuna bakacağız; çay içtiğimiz, oturup-kalktığımız insanlara bakacağız? Bu hareketi 12 Eylül 1980’den önce silâhla ve tüfekle susturamadılar da, o zamandan beri camianın üzerine neden ölü toprağı serpilmiştir? Kitaplarımda imalı yazdım; çünkü hata yaptığımızı kabullenmek istemiyordum; düşündüm ki bu iş de yanlışmış, bu sebeble daha evvel iki kere, ne kadar hata yaptığımızı anlattım.
Bizim fikrimiz yanlış mı, buna evet demek mümkün değildir. Değişik şekil ve zamanlarda rahatlıkla iktidara gelmiştir. Dost-düşman yanlış diyene de rastlamadım! Altımızdan bu atı alan herkes rahatlıkla biniyor da bize gelince neden kişniyor! Demek ki bu ata adam gibi binemiyoruz elimizden kaçırıyoruz; neden kabul etmiyoruz; hatalarımızı görmek ce kabullenmek zorumuza mı gidiyor?
12 Eylül’ü tâkip eden günlerde büyük-küçük, vukuatlı- vukuatsız, işçi-köylü- öğrenci- imam vs. ülkücüler olarak bir anda kendimizi içeride bulmuştuk. Birçoğumuz ilk olarak böyle bir yeri görüyordu ve hiç tecrübesi olmadığı için, ne isteniyorsa kabul ettiler; bu yüzden samimi itiraftır diye ipe gidenler bile oldu. Bir kısmımız ise daha akıllı davrandı ve kimseyi de zan altında bırakmadı; elbet doğru olan buydu ama yanlışı yapanlara da sabır göstererek hiç de kötü muamele edilmedi. Üstelik solcuların bile çoğunluk olarak suçsuz olduğunu öğrendik ve kucaklaştık. Buraya kadar her şey doğruydu; fakat sonra aracılar ideoloji getirdiler ve bir kısmımız “Mehdi” beklemeye başladık; bu elbette bir bunalım alâmetiydi. Sonra tek tek dışarıya çıktık ve biraz da imkânsızlıktan köşelerimize çekildik.
İçeride kalanlar siyasî sebeplerle hapsedildiklerini bildikleri için yine siyasetle çıkılacağı inancındaydı; fakat ağabeyler “Önce dışarı çıkalım sonra siyaset yapalım” diye yollara düşerek herkesi iknaa ettiler. Gerçekten böyle bir dervişvarî görüş herkese cazip gelmişti; halbuki gerçek tuzak buydu ve Türkeş Bey de dışarı çıktıktan sonra tutumumuz değişmedi. Çok ilgi çekicidir ki, Türkeş Bey’in yalnız kalmasına aldırmayanlar aynı ölçüleri önce ANAP sonra da DYP için kullanmadılar. Bu partilerde siyaset yapmanın önünü daima açık tuttular. Bu satırlara birçok dostum fena halde kızıyor ve bana suçlamalarda bulunuyorlar ama işte bizler hatayı burada yaptık! Bu sebeble bu kadar zaman sonra anlamışsak hiç de konuşmaya hakkımız yoktur. Gelin şöyle bir günah çıkaralım da herkes de rahatlasın; kolay mı elbette çok kolaydır; benim gibi yapar kervana katılırsınız olur biter! Öyle uzun boylu âlimlik taslayarak kuzu postuna bürünmenin hiç mi, hiç anlamı yoktur!
Rivayete göre Devlet Bahçeli Genel Başkan olduğu gün “Ben MHP’de ağabeylik müessesesini yıkacağım” demiş! Gerçekten böyle bir lâf etmişse tam doğruyu söylemiş; çünkü ağabeyler Türkeş Bey’e kazan kaldırdı; mafyaya girdi, çek-senet tahsilâtı yaptı; Kenan Evren ile el ele Ermeni cinayetlerine, Tansu ile kol kola yeraltı hesaplaşmalarına bile girdiler! ”Ne yapalım başka çareleri yok” demedik mi? Bunlar doğru veya yanlıştı, bu husus çok ayrı bir meseledir ve hiç de savunulacak tarafı yoktur. Elbette bütün ağabeyler de bu işlere girmiş değillerdir; bu sebeble suçlama veya kınama yerine olmuş olaylardan bahsettiğimizi düşünmelisiniz! Demek ki hakikaten bıyık kıvırmak, yumurta topuk giymek zamanı geçmiş şu bizim ağabeylik de eskimişti! Kabul eder veya etmezsiniz çok hatâ yaptık çok! Allah bizi affetsin!
Muhabbetle