
Ali BADEMCİ
Osmanlı’da “Kitabiyat” azınlıkların teşebbüsleri ile başladı. İbrahim Müteferrika Macar asıllı, fakat bu dilde adı bilinmiyor. XVIII. yüzyıl başında harp esiri olarak Türkiye’ye getirilmiş; tarihçi, sosyolog, ilâhiyatçı donanıma sahip bir şahsiyet! Matbaacılığın tarihi eski ve M.Ö. yıllara kadar gidiyor! Fakat yenileşme devrinde, yani XV.yüzyılda Avrupa’ya getirilmiş. O zamana kadar kitaplar hattatlar aracılığı ile elle çoğaltılıyor ve bir hayli zaman alıyormuş. Zamanın medeniyet merkezi İstanbul ve az çok taşrasında böyle büyük bir ticaret erbabı ortaya çıkmış. Hâlâ şark kültüründe “Yazıcılık” diye nitelendirilen böyle bir meslek erbabı var!
Bize matbaanın girişine kitap çoğaltan hattatların kalabalık bir gurup oluşunun engel olduğu söylenir; ama buna katılmak mümkün değildir. Demek ki artık Avrupa görmüş azınlık aydınların yanında sarayın dışında aydınımız yokmuş! Kitap denince akla din ve din tefekkürü gelince Anadolu’da böyle bir aydın türünün ortaya çıkmadığı daha önemli bir sebeb olarak karşımızda durmaktadır. Müteferrika matbaasında 17 kitap basmış; bunlar arasında önemli şark kaynakları var! Cihannüma, Tarih-i Reşidi, Kitab-ı Lügat-ı Vankulu, Tarih-i Timur Gürgan, Tarih-i Naima. Görülüyor ki bunlar temel kaynaklar. Ancak bunlardan sonra Türk tefekkürü bir avuç insanın elinden kurtularak yaygınlaşmaya başlamış.
Milli Mücadele sırasında bırakın Anadolu’ya Ankara’ya matbaa girmemiş, Mustafa Kemal ve arkadaşları emirleri bile mumlu kağıt dediğimiz teksir ile çoğaltıyorlarmış da sanıyorum Rus Elçisi Frunze daha mükemmel ve hızlı bir makine hediye etmiş de Cumhuriyet’in ilk ordusu kullanmaya başlamış. Elbette Cumhuriyet döneminde matbaacılık ve ön sanayii bir hayli ilerlerdi. Fakat bu işte de son yıllara kadar Avrupa’ya uyum sağlayamadık. Mükemmel fotokopi makinaları 30, renklikler 10 seneden beri piyasada iş yapıyor ve çok ucuz sayılabilir. Her türlü doküman, belge, eski-yeni kitap bunlar eli ile ve aslından temiz vaziyette 15 dakikada ciltli olarak teslim ediliyor.
Teknolojinin olağanüstü imkânları hacme bakılmadan bir günde bir kitabı basıp sahibine veya yayınevine teslim edebiliyor. Bu imkân ne kadar harika bir olay! Kitaplarınızı dijital ortamda gönderiyorsunuz ve gerekli tanzimden sonra hemen binlerce basılıp dağıtılabilir. yani şu eski usul posta kargo işi de artık yok! Yetişti mi yetişmedi mi diye telaş da kalktı! Mail!
Şu sıralar kitap fuarı hem Ankara ve hem Adana’da devam ediyor; gün geçtikçe bu fuarlara ilgi artıyor. Her yıl misli kadar ilgi topluyor! Kitaplar ucuz sayılmaz ama yayınevleri %35 oranında tenzilat yapıyor; devlet ve kurum yayınları ise %50’ye dayanabiliyor! Çok pahalı sayılan yayınevleri de var, bunların tabii olarak müşterisi az oluyor! Birkaç sene önce siyaset kökenli dini ve çamur yayınlar her tarafı kaplamıştı da, şükür geçen seneden beri azalmış! Ama yine de siyaset kaynaklı bir hayli çarpık yayın bulunuyor! Özellikle roman türü ve çocuklara yönelik yayınlara velilerin çok dikkat etmesi gerekiyor; çocuklarmız elden çıkabilir! Dini yayınlarda daha çok hassasiyet gösterilmesi gerekiyor! İslâm adı altında “Haşhaşi” yayınlar var. Çocuklarımızın Devlet-Millet-Din Çürümesi gibi vasıflandırılacak bu yayınlardan uzak durması gerekiyor.
Şüphesiz ki çağımız bilgilenme ve bilgi çağıdır. Yayınevi standları dolup dolup boşalıyor. Yazarlar yeni ürünleri ile kendilerini test ederek daha doğru olan çizgyi yakalayabiliyor, okuyucu ile buluşarak kendilerini mutlak olarak yenileniyorlar. Okuyucu yazarı tanıyarak kendine bir ders çıkarıyor ve bu mutlu ortam muazzam ve belli bir iletişim ile muhabbet ortamı yaratıyor. Şu anda hemen soracaksınız, “milliyetçi yayınların durumu nedir” diye. Bize göre çok iyi durumda ve gerçekten bu milletin %85’i şuurlu milliyetçi kişilerden oluşuyor. Üniversite konferanslarımızda da müşahade ettik; korkunç bir nesil geliyor! Artık bu işin partisi pırtısı kalmamış! TÜYAP Adana konferans etkinliğinde, bir Adana çocuğu olarak teşrif eden çok muhterem okuyucularımızın %90’ını hiç tanıyamıyoruz! Şümullu bir davet yapılmamış, politikacılar gibi yüzlerce SMS atılmamıştı; fakat salon tıka basa doluydu ve sorular da çok münevverce ve düzeyli idi. Umut verici bir durum.
Allah kısmet ederse 17 Ocak, Fuar’ının son gününe kadar Ötüken Standı’ndayız. Elmizde çok az sayıda kitap kaldı; yayınevi bile bu sür’ate ayak uyduramamış. Maalesef Ankara Fuarı’ında İşkence-Cengiz-Suriye kitaplarımız yok sattı. Kısa sürede aynı tenzilât oranları ile internetten temin edebilirsiniz, kargo ücreti de alınmıyor.
Selam, saygı ve sevgi ile efendim.