Ali BADEMCİ
Kadim Suriye’nin Türkler’den önce de çok milletli, çok dinli ve İslâmi asırdan sonra da çok mezhepli olduğunu iyi bilmekteyiz. Roma ve Bizans Hristiyanlık döneminde de bu yönlü mezhep farklılıklarını ve sebeblerini elbette çok eski ve yeni kaynaklar ile tarih hareketlerinden anlayabilmekteyiz. O sebeble Hristiyanlık dönemini bilmeden, İslâmi dönemin izah zorluğu olduğu gibi, İslâmi dönemi açıklığa kavuşturmadan Suriye’nin bugünkü durumunu çözemezsiniz. Siyaset üretme iddiasında bulunanlar Hristiyan dönem ile İslâmi dönem ve bundan sonra berraklaşan jeoetnolojik haritanın farkında değildir. Meseleye bu yönü ile bakarsanız Suriye’de İslâmi, hatta Emevî döneminin hâtırası olan çılgın bir mezhep mücadelesini göremezsiniz. Suriye’de Emevi-Vahhabi-Baas dönemlerinde oluşturulan ve Arap dili ile bir ideologya halini alan derin Arap Milliyetçiliğidir. Ne yazık ki Türkî dönemlerde Türkçe, sırf devlet olmak sebeblerinden dolayı terkedilmiş, dolayısıyla meselenin tamamen etnik zemine oturması bilgisizlik veya batılıların kasıtlı durumlarından ötürü bugünkü hâli almıştır. Öyle olunca da ABD Suriye’de Arap Milliyetçiliğine karşı savaşacak güç bulamaz duruma gelmiş ve tarihte binlerce sefer denenip de netice alınmayan “Ekrad” kartına sarınılmıştır. Bu kartın işe yaramadığını Selâhiddin Eyyubî şahsında en güzel açıklayan da İbnî Haldun’dur. Bu konuda Şeref Han’ın Şerefnamesi bile çok önemli bilgi ve belgeler niteliğindedir. Bu yazıda iyi bir Suriye numunesi İdlib’i inceleyecek ve kadavra durumuna getirilmiş Türklüğü izaha kavuşturacağız. İdlip bir “Suriye deneği” olarak ele alınacaktır. Aynı durumu Haleb ve Bayır-Bucak, Hama ve Hums gibi büyük yerleşim birimlerine teşmil edecek çalışmalar aciliyet arzediyor. Elimizde herşey var ama çalışacak nitelikli insan yok! Maalesef siyaset, ilmi yozlaştırmış ve taşınabilirlik özelliğini kaybettirmiştir.
Bugünkü İdlib Suriye’nin normal büyüklükte konumu ile ondört ilinden biridir. Selçuklu, Osmanlı ve Memlûk döneminde burası sıradan bir kaza durumundadır. Birçok bölgesi köy görünümünde ve hâlen de öyledir. Doğuya doğru gidildikçe iptidailik artar ve geniş Suriye çölleri başlar. Esas olan güneyden gelen ve Türkiye ile Hatay’ın doğu hududunu çizen Asi Havzası’dır. Türkiye ve Suriye’de Afrin ile kendini tamamlayan Asi Havzası ekonomik yönden olduğu gibi jeo-etnik yönden de çok şey ifâde etmektedir. Çünkü daha evvel de birçok yazımızda konu ettiğimiz gibi Afrin+Asi Havzası Lübnan’da nehrin son bulduğu noktaya kadar tarihi Kıpçak-Karluk-Oğuz (Türkmen) şerididir. Araplar bu ile Muhafazatü’l İdlip derler ki bu deyimin Arap kültüründe neyi ifâde ettiği hususunun araştırılması gerekir. İdlip adının nasıl oluştuğu hususunu da etimolojik sözlüklerde bulamıyoruz. İlk bakışta Türkçe fonetiğe uygunluğu görülmektedir; lâkin bu işi mütehassıs dilcilerin açıklaması gerekiyor. Güneydoğuda Maaret el-Numan ilçesi ilk Arap yerleşim merkezlerindendir. Fakat Baas devrinden önce diğer ilçelerden hemen Reyhanlı bitişiği ve bir Kuseyr toprağı olan Harim’de Türkçe’nin Arapça’dan fazla kullanıldığını biliyoruz. Harim’de Halep etkisi de fazladır, çünkü Araplar’ın Babü’l Hava adını verdikleri Cilvegözü ile Harim hemhududtur. Numan’ın kuzeyi Cisrişuğur’ın güneyinde Eriha ilçesi için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Elbette İdlib’in doğusunda Halep ikliminden pek farklı olarak Arap ağırlığını kabul etmek lâzımdır ki bunun tarihi kökleri vardır. İlginçtir ki Türkî dönemlerde son zamanlara kadar ayrılıkçı hareketler göremiyoruz; buralar Osmanlılığa çok bağlıdır ve mezhebî duygular da çok kuvvetlidir.
Bugünkü İdlip büyükçe bit il; 6000 km2 yüzölçümü ve 2 milyon civarında nüfusu bulunmaktadır. Bu büyüklük Lazkiye’nin 5 katı, Rakka’ya denk, Şam Vilâyeti’nin 2,5 katı, Haleb’in 1/3’ü kadar mesahadır. Selkin (Salgın-Salkıyye), Azmarin, Derkuş (Derguş), Kunaya, Killi, Misrin, Kufmoran, Kubra,Dana, Tokharim gibi köy konumunda bulunan yerleşim merkezlerinin özellikle Memlük devri kayıtlarından iyice takip edilmesi gerekmektedir. Kuseyr ve Bayır Bucak Türk insanının, anası Selkinli ise, babası Derkuş’ludur. Kuseyr’in birçok Türkçe konuşan ve bugün Türkmen diye adlandırılan Asi Havzası köyleri bölünmüş yerleşim yerleridir. Kuvvetle muhtemeldir ki Selkın bir Kıpçak boyunun adıdır; Altınözü Selkiya köyü Türkçe konuştuğu halde İdlip Selkın Arapça konuşmaktadır. İdlip kadar büyük ve önemli bir kültür merkezi olan Cisrişuğur üzerinde birçok açıklamalar yaptık. Burası Bayır-Bucak ve Hama kapısıdır. Zaten Türkiye Salkını’nı da içine alan bölgeler Bayır’dır ve bugünkü mücadelenin mihengi noktasıdır. Asi Havzası’nda bulunan Karluk-Kıpçak ve Oğuzlar’ın çoğu son devir Arap ayrılıkçı hareketlerinde bugünkü Bayır ve Yayladağı’na itilmişlerdir. Bu insanları bugün etnik olarak birbirinden ayıramıyorsunuz. Selkinler’i, Araplar Arap olarak kabul etmez; bunların kız güzelliği, sarışınlığı ve mavi gözler Kıpçaklar’ı andırmaktadır. Şahsen bizim Osman Yorulmaz Hoca’nın bilhassa bu Selkinler üzerinde Kangılılar gibi mükemmel bir çalışma yapmasını arzu ederiz.
İlginç olan bir durumda Bayır Bucak’ın Yesevî inanç yapısının İdlip Asi Havzası’nda da açıkça görülmesidir. İdlip hududları içinde bulunan ve mistik yapısı ile küçük bir köy olan Savran-Sauran-Sabran Oğuzları üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor; çünkü bugün külliyesi Yayladağı ile Altınözü arasında Şeyhköy’de bulunan Halvetî Şeyhi Ahmed Kuseyri’nin babası Abdurrahman Türkistan Savran doğumludur. O sebeble Savranlılar’ın da incelenmesi gerekiyor. Çünkü burası Hace Ahmed’in Yesi (Türkistan) şehrine sadece birkaç on kilometre mesafededir. Ayrıca tarihi Sauran’ın Kıpçak-Kazak kültüründe Kızılorda’nın başkentliğini yapma gibi bir hususiyet ile Göktürkler sonrası Şaman ve Müslüman Oğuzlar’ın hudut şehri konumunda bulunması da çok önemlidir. Savran aşiretinin Suriye’de Emir Timur ile mücadelelerini ve Karakoyunlular’ın yanında yer almalarını, bu coğrafyada yaşayan Bayatlar’ın Kara-Karacalı-Karakoyun gibi soy ve boy adlarından anlıyoruz. Ayrıca Emir Timur’un Türkistan’da Savran katliamının Anadolu dönüşünde gerçekleştiğini yüzeysel de olsa bilmekteyiz. Celâleddin Mengüberdi ile Moğol istilâsından kaçan Savraniler’in Anadolu’da dağılımlarının da incelenmesi ve bugün bu isimle anılan Anadolu köylerinin açıklanması gerekiyor.
Elbette ortaya koyduğumuz bilgiler ham bilgilerdir; kültür tarihçilerimizin bu konulara açıklık getirmesi elbette ve özellikle İdlip Asi Havzası’nın Kuseyr ve Bayır’ın Halep yolu olduğunu daha doğru meskukat ile açıklığa kavuşturması lazımdır. Elimizdeki saha çalışmaları ile bizler ancak bu kadar mesafe alabiliyoruz.
Muhabbetle.