Ali BADEMCİ
Türkiye’nin Suriye hadiselerine müdahil olunmasına geç kalındığı görüşlerine de katılmıyoruz! Elbette Suriye olaylarının “Mezhep Savaşı” olduğu hususunda abartılar bulunuyordu. Fakat Türkiye’nin “Baba Esad”ın “Baas” yıllarını bir kenara atması mümkün mü? Şu anda bile Haleb’i ele geçiren “Yavru Esed”ın eylemlerini kabullenmek imkânı var mı? Burada hiç “Şii” yok, sırf “Sünni” olduğu için insanların ateşe tutulmasını nasıl izah ederiz? Beşar Esad bu katliamı yapacak militan bulamadığı için İran’dan ithal etmiştir? Nusayriler’in Müslümanlığı bu mudur? Beşir Esad’ın Kürtler’e ses çıkaracağına da çok inanmayın, bu işlerin çok ince düşünülmesi gerekiyor! Belki Esed’in Rakka’da da gözü yoktur ki buraları DEAŞ’a karşı savaşsız teslim etti. Petrol bölgesini lojistiği ile o adamlara terkettiler ki böylece DEAŞ petrol ihracatçısı oldu. Sağlam milli bünyemiz ve ordumuz ile Irak’tayız Suriye’deyiz; elbette tam güvenliğimizi sağlamadan buralardan çekilmeyeceğiz! Daha işin bu safhası da var.
DEVLET’İN İMTİHANI
Milli bünyemizde Türklüğün kendini yeniden tanımladığı bir dönemeçteyiz; buna geçmiş ile gelecek arasında köprü de diyebilirsiniz! Elbette bir asra yaklaşan cumhuriyet yıllarında uyumadık ve herkes elinden geleni yaptı; fakat devletten başlayan milliyetin tanımlanması ancak eğitimin yaygınlaşması ve ilmileşmesi ölçüsünde millete ulaştırılabildi! I. Dünya Savaşı’nda psikolojik olgu yerine oturmuş ve devletimizin performansı hiç de kötü olmamasına rağmen ordumuz yenik sayılarak ülke işgâle uğramıştır! Büyük savaşta ne derece başarılı veya başarısız olduğumuzun en güzel örneği elbette Milli Mücadele’dir. Savaşta Osmanlı askerinin ayağı çıplak başı kabak olduğu resimlerini bir yana bırakın da; biz ne Büyük Savaş’ı ne de Milli Mücadeleyi tartışmaktan henüz kurtulabilmiş değiliz! Fakat II. Dünya Savaşı daha dünya siyasi haritasının tam oturmadığını ispatlamamış mıdır? Bırakın ikinci savaşı günümüzde bile Osmanlı devlet iradesinin İngiliz düşmanlığını daha iyi anlamıyor muyuz?
Elbette Stalin yeni Çar’dı; Sovyetler bölüşmeden kalan Türkiye’den hâlâ toprak talep ediyorlardı; fakat Rusya’nın evvelki asırda işgal ederek tam bir engizisyon kurduğu ve adına “Esir Türkler” denen gerçekten ne kadar uzaklaştık da öyle düşünen insanları zincirlere bağladık! İşte esas mesele budur; 50 yıllık NATO ve Batılı yıllarımızın unutturduğu en önemli husus bu değil midir? 1990’larda Sovyetler’in dağılması yeni bir konsept ortaya çıkardı; ki bu husus “Psikolojik Savaş”ın “Soğuk Savaş”a dönüşmesiydi! İşte “Asimetrik” ve “Yeni Nesil Savaş” teorileri bunun üzerine bina edilmiştir. Bütün mesele artık ABD Vietnamvari kayıplara uğramak istemiyordu! İşte bu sebeble Afganistan’dan çekilen Sovyet ordularının boşluğu böyle dolduruldu! Yanlış olduğu üzerinde hiç durulmamıştır ama Türkiye de bu kampta yer aldı ve hâlen aynı konumunu muhafaza etmektedir.
Önce Irak sonra Suriye’ye Taliban’dan başlayıp El-Kaide’den geçen ve beş yıldan beri de IŞİD diye adlandırılan DEAŞ’ı nasıl izah edebiliriz! Elbette Ortadoğu yanıyor; hiçbir devletin kendi ordusu ile müdahil olmadığı bu kan deryasına “Savaş” diyebilir misiniz? Klâsik anlamda “Savaş” olgusu bir veya birkaç devletin açık anlamda ve bütün gücü ile hesaplaşmasıdır. Irak ve Suriye’de böyle bir durum var mı? Rüyalara kapılıp da arşa çıkarılan düşmandan korkmak ne kadar anlamlıdır! Ülkemiz açısından sadece DEAŞ değil PYD’de yapay örgütlerdir! Bunların düzenli ordular karşısında dayanması mümkün değildir; ne marksist PYD’nin milliyetçiliği, ne de DEAŞ’ın köktendinciliği dünyayı acze götürecek güçte değildir! Bakınız işte Türkiye bir tugaya bile varmayan güçle onlarla başedebilmektedir! Bu husus bilindiği için 15 Temmuz tezgâhlanmış ve TSK yaralanmıştır! Batı bu işin bitmesini istemiyor; çünkü “Asimetrik“ ve “Yeni Nesil” savaş konsepti bunu gerektirmektedir! Son günlerde “Koalisyon” denen güçler TSK’dan desteğini çekmiş ve Türkiye yalnız bırakılmıştır. Dünya Bab’ı Rakka’dan sonra ikinci merkez olarak şişiriyordu, şimdi ne oldu? Rakka gündemden çıkmış ve Nisan 2017’ye alınmış; DEAŞ’dan sonra PYD de TSK’ya karşı Mümbiç ve Afrin için arkalarındaki güçler tarafından hazırlanıyor.
Elbette kayıplarımız beyinlerimizi zonglatıyor; ülkeyi derin bir eleme sürüklüyor, ama umutsuzluğa götürmüyor! Çünkü milletimizin milliyet iradesi oldukça güçlüdür! Sınırlarımızı korumanın yolu elbette Irak ve Suriye’de tezgâhlanan vekâlet veya taşeron savaşları ile ilgilidr! Türkiye şimdi olduğu gibi ya pehlivanlar gibi meydanda olacak veya günde birkaç eylem veya suikastı sineye çekecektir! 15 Temmuz hemen hemen aydınlanmıştır; bakınız “Büyükelçi Suikastı” da aynı tarafa yönelmektedir. Şükür ki devletimizin yolu doğrudur!
Türkiye’nin Suriye hadiselerine müdahil olunmasına geç kalındığı görüşlerine de katılmıyoruz! Elbette Suriye olaylarının “Mezhep Savaşı” olduğu hususunda abartılar bulunuyordu. Fakat Türkiye’nin “Baba Esad”ın “Baas” yıllarını bir kenara atması mümkün mü? Şu anda bile Haleb’i ele geçiren “Yavru Esed”ın eylemlerini kabullenmek imkânı var mı? Burada hiç “Şii” yok, sırf “Sünni” olduğu için insanların ateşe tutulmasını nasıl izah ederiz? Beşar Esad bu katliamı yapacak militan bulamadığı için İran’dan ithal etmiştir? Nusayriler’in Müslümanlığı bu mudur? Beşir Esad’ın Kürtler’e ses çıkaracağına da çok inanmayın, bu işlerin çok ince düşünülmesi gerekiyor! Belki Esed’in Rakka’da da gözü yoktur ki buraları DEAŞ’a karşı savaşsız teslim etti. Petrol bölgesini lojistiği ile o adamlara terkettiler ki böylece DEAŞ petrol ihracatçısı oldu. Sağlam milli bünyemiz ve ordumuz ile Irak’tayız Suriye’deyiz; elbette tam güvenliğimizi sağlamadan buralardan çekilmeyeceğiz! Daha işin bu safhası da var!
İyi Pazarlar.