KORONA SONRASI -2-
Safter TANIK
ABD’de Trump İle Başlayan Sistem Değişimi
Otoriter bir görüntü veren Trump; yönetimde önce sert-katı, daha sonra da tersi olan bir davranış sergiledi. Bunu çoğu kişi akıl-mantık dışı olarak değerlendirse de; bunun seçmeninin hoşlanacağı üsluba, bir hesaba, tüccar mantığına dayandığını düşünüyorum.
İlk olarak; güvenlik ve demografik açıdan tehdit olarak kabul ettiği, Meksika sınırından giriş yapan göçmenlerin girişini engelleyici, söz- karar ve göçmen politikası ile dikkati çekti. Bu; O’nun aldığı, popülist bir karardı. Zira bu; kendisine oy verenlerin, başta gelen şikâyetinden biri idi.
ABD himayesindeki Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri’ne, yüklü bir fatura çıkardı. Almanya ve Fransa’dan; NATO harcamalarına, daha fazla katılmasını istedi. İran’a olan ambargoyu deldiği gerekçesiyle, dünyanın önde gelen banka ve şirketlerine ceza kesti.
İthalatı kısıtlayan, işsizliği azaltan, ekonomide büyümeyi sağlayacak tedbir-teşvikleri uygulamaya koydu.
Tehdit olarak gördüğü Çin’i hedef aldı, “ABD-Çin Ticaret Savaşı’nı” başlattı.
Çin’den ithal edilen mallara, ek gümrük vergisi koydu. ABD merkezli küresel şirketlerin; ülkeye dönüşünü teşvik etti, dönüş yapmayanları vergi yoluyla cezalandıracağını söyledi. Ancak küresel şirketler Çin’de kalmakta ısrarcı oldu.
Başarıyı Yakalaması
ABD ekonomisi; 2019’da % 2,3’lük büyüme hızına ulaşırken, işsizlik de % 3,5 ile tarihinin en düşük seviyesine indi.
Küreselcilere Meydan Okuması
Eylül 2019’da; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “gelecek küreselcilerin değil, vatanseverlerindir.” diyerek, küreselcilere adeta meydan okudu.
Beklenmedik Bir Durum
2008 Krizi’nin yaraları sarılmadan, tam “dünya ekonomisi, iyiye gidiyor” derken; Çin’de başlayan, İran’da görülen ancak fazlaca dikkate alınmayan, İtalya’ya sıçrayıp Avrupa’ya yayılan, dünyayı saran, ABD’de de felaket haline gelen COVID-19 salgını ile karşılaşıldı.
Salgın; insanların eve kapanmasına, haliyle ekonominin durmasına, mali-ekonomik dengelerin alt-üst olmasına, milyonlarca insanın işsiz kalmasına yol açtı.
Anlamlı Bulunması
Bu, manidar bir durum olarak karşılandı. Haliyle bir laboratuvar test çalışmasını akla getirirken, dikkatin önce ABD’ye, ardından Çin ya da arka planda yer alan küresel bir güce çevrilmesine neden oldu. Şüphe de; ABD-Çin Ticaret Savaşı’na, Kasım 2020 ABD başkanlık seçiminin yaklaşmasına dayanıyordu.
Virüs üretilebilir mi?
Sağlık bilim adamlarına göre; virüs, üretilemez. Bazı bilim adamlarına göre ise; var olan virüse, eklenti yapılarak güçlendirilebilir. Daha önce var olan, Korona ailesinden SARS ve MERS’ten sonra; daha güçlü çıkışı da, bu şüpheyi güçlendirdi.
Virüs, bir savaş silahı olarak mı kullanılıyor?
Var olan bir virüsün güçlendirildiğini varsayalım. Bu takdirde; bunun, bir hedefi olmalıdır.
Yani toplumun eve kapanmasını sağlamak, ekonominin işleyişini durdurmak, mali-ekonomik dengeleri altüst etmek, banka-şirketlerin iflasını getirmek, mali krizi doğurmak, kıtlık-açlık-provokasyon- ile sosyal patlamayı gerçekleştirmek, devleti aciz duruma düşürmek, devlete olan güveni sarsmak vb. bir hedefi olmalıdır. Bunlar dikkate alındığında ise; virüsün, bu hedeflerin büyük kısmını gerçekleştirdiği görülüyor. Bu da; “Virüs ve ABD olayları, aynı merkezin ürünüdür” diye, bir yorumu doğurdu.
Trump’ın Dünya Sağlık Örgütü’nü Suçlaması
Trump; Dünya Sağlık Örgütü’nü “Çin’deki COVID-19 salgını hakkında bilgi saklama, yanlış bilgi verme, yanıltma, zamanında karar almama, felaket tellallığı yapma” gerekçesi ile suçladı.
Doğruluğu var mı?
Trump, “elimde delili var” diyor. Ardından, medyada; Çin’deki korona virüsü ile ilgili, Ağustos 2019 hastane görüntüleri yayınlandı. Tabi ki; bu, “ne kadar doğrudur?” bilmiyoruz.
ABD’nin Dünya Sağlık Örgütü’nden Çekilmesi
Trump; yaptığı açıklamada, “ABD’nin Dünya Sağlık Örgütü ile olan ilişkisini kestiğini, bütçesine katkıda bulunduğu 400 milyon dolarlık ödemeyi durdurduğunu” duyurdu.
Amacı nedir?
Dünya Sağlık Örgütü, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü vb. uluslararası kurumlar; ABD öncülüğünde, küresel sistemin bir organı olarak inşa edildi.
Bunlar; geçmişte, birçok ülkeye yönelik ekonomik-sosyal operasyon içinde yer aldılar. Haliyle güvenirliğini kaybettiler.
Nasıl ki IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü’nde; küresel para oligarkların etkinliği var ise, Dünya Sağlık Örgütü’nde de küreselci ilaç şirketleri etkin.
Trump; bu hamle ile hem “Aklınızı başınıza alın!, Patron benim.” dedi, hem de Örgütü arkasına alarak Çin’e fatura kesmeyi düşündü. Kesilen ilişkiye rağmen, bu olur mu? Tabi ki bunu zaman gösterecek.
Trump’ın Zora Girmesi
Trump; iktidara, “lider ülke, güçlü ekonomi, işsizliğe son, güvenlik” sloganları ile geldi.
Bugün; ABD, 2008’i aratan ciddi bir ekonomik krizi yaşıyor.
KOVID-19 salgını, felakete dönüştü.
ABD ekonomisi, büyük bir yara aldı. % 2,3’lük ekonomik büyüme hızı; 2020 ilk çeyrekte, % 4,8’lik küçülmeye dönüştü. İşsizlik; % 3,5’ten, % 14,7’ye yükseldi.
Tabi ki bu resmi rakamlar. Ekonomik daralmada; % 15-20’yi, işsizlikte; % 20-25’i telaffuz edenler var.
Güvenliği; siyahi George Floyd’un, polis tarafından uygulanan şiddet sonucu ölmesiyle başlayan büyük gösteri ve olaylarla sarsıldı.
“ABD, liderliğini kaybetti” diyenler var. Buna, katılmıyorum. Zira ekonomik büyüklükte ABD’nin yerini Çin alsa bile; ABD, teknolojik üstünlüğe ve açık denizleri kontrol eden güçlü bir donanmaya sahip. Bu da; O’nun, liderliğini sürdürmesini sağlıyor.
Gösterilerin büyümesinin nedeni nedir?
Gösterileri, ırkçılık tetikledi ise de; fakirleşme-işsizlik, büyüme ve yayılmasını sağladı.
ABD; gelir dağılımı uçurumunun olduğu, sosyal güvenliğin olmadığı, söz gelimi parası olmayanın yaşam hakkı bulunmadığı bir ülke Bu; siyah, hispanik, kızılderiler için geçerli olduğu kadar, beyazlar için de geçerlidir.
İşsizlik, hayat memat meselesi; zira kredi sistemi ile borçla doğan, borçla ölen, borç kölesi hale gelen bir ülkede, işsiz kalmak; “aç-evsiz kalmak” demektir.
Bir de fakirleşme var. Neo-Liberal Politikalar; sadece gelir dağılımı uçurumu değil, aynı zamanda halkın fakirleşmesini doğurdu. Öyle ki 1960’larda ailede tek kişi çalışıp geçimi sağlarken, bugün ebeveynler çalıştığı halde geçim sıkıntısı çekiliyor.
“Beyazlarda, ırkçılık yok” denilemez. Zira bunun tarihi bir derinliği var. Uygulamada, aksaklıklar olsa da; herkes, yasalar karşısında eşit. Hatta alınganlık-tepkiden çekinilerek, siyahinin kayırıldığı bir duruma da rastlanıyor.
İllegal işlerde, siyahiler öne çıkıyor. Siyahilerde, yoksulluk-suç oranı yüksek. Siyahilere, “suçlu, tehdit” gözüyle bakılmasının nedeni de bu.
Polis yetkisi, neden geniş?
Amerika, Büyük Britanya koloni şirketleri tarafından kuruldu. Tabi ki öne çıkan tüccarlar oldu.
Halkı; yerliler, Büyük Britanya’dan gönderilen adi-siyasi suçlular, Avrupa’daki din-mezhep baskısı ile açlık-yoksulluktan kaçanlar, köle olarak getirilen siyahiler ve bir umutla dünyanın her yerinden gelen insanlardan oluşuyor. Haliyle farklı dil-din-kültüre sahip, kozmopolit bir toplum.
Tüccar düşünce mantığı ile yönetildi.
Luisyana, Florida, Alaska’yı satın alarak topraklarını genişletti.
Çıkarı zedelenen, kendini egemen kabul eden tüccarlar önderliğinde; Büyük Britanya’ya karşı, bir kurtuluş savaşı verdi.
Birleşik Krallık (İngiltere); koloni oluşturma ve sömürgeciliği, koloni şirketlerinin girişimi ile başlattı. Ancak; bunların, sömürgede egemen konuma gelmesine müsaade etmedi. Bu konuma gelen şirketleri de; feshetti, mallarına el koydu.
Yani kral-kraliçe; işin sonunda, “en büyük benim” dedi. Bu, bugün de farklı değil.
Polis yetkisinin geniş olmasına gelince; ABD dün olduğu gibi bugün de güvenli bir ülke değil, suç oranı yüksek. Halkın büyük bölümünün silahlı olması da bu nedene dayanır.
Haliyle güvenlik; her zaman, polis şiddet-baskısı ile sağlandı. Polis yetkisinin daraltılması ise güvenlikte başıboşluğu getirdi.
ABD’de; genel olarak, “beyaz polisin; beyaz, siyahi polisin; siyah, hispanik polisin; hispanik mahallesinde görevlendirilmesi” şeklinde benimsenmiş bir metot var.
Beyaz polisin; siyahiyi öldürmesi istisnai bir durum, ölümüne neden olan polis ile Floyd’un 17 yıllık arkadaş olması ise olayı gizemli kıldı.
Olayın Arka Planı
ABD’de geçmişte vuku bulan ırkçılık ile ilgili protestolara baktığımızda; bunun, saman alevi gibi bir anda başlayıp bittiğini görüyoruz.
Olayın küreselci şirketlerin etkin olduğu Minnesota’da vuku bulması, büyük gösterilere dönüşmesi, yaygınlığı, devamlılığı, İngiltere-Fransa-İtalya-İspanya’ya sıçraması ise; ABD derin devleti içindeki bir kavga ile paraleline olan yansımayı, Kasım 2020 başkanlık seçimlerinin de küreselciler için ne kadar önemli olduğunu akla getirdi.
Bunun; burada bitmeyeceğini, Trump’ın; kaderini etkileyecek, yeni bir olay ile karşılaşacağını düşünüyorum. Zira ABD’de değişim; hiçbir zaman kolay olmadı, Başkan John Kennedy suikastına kadar bile vardı.
Kime, fayda sağladı?
George Floyd’un polis tarafından uygulanan şiddet sonucu ölmesinin protestosu, haklı bir gerekçeye dayanıyordu. Bunun; araç-binaların yakılması, dükkân-mağazaların yağmalanmasına dönüşmesi ise halk nezdinde hoş karşılanmadı. Yani Vandalizm; iç güvenlik konusunu sık dile getiren Trump’ı haklı çıkardı, taraftarını kenetleştirdi. Buna karşılık; seçim sonucunu etkileyecek olan siyahilerin, demokrat aday Joe Biden’e (Baydın) olan yakınlaşmasını sağladı.
Provokasyon mu var?
Trump; yağma-talandan, “Antifa” adlı bir anarşist örgütü suçladı. Protestocular da bu görüşe katıldı.
Antifa; lider-kadrosu ve teşkilat yapısı belirsiz, kontrolsüz, derme çatma, isteyenin kolaylıkla kullanabileceği bir örgüt.
Polis; meydanı, boş mu bıraktı? Ki bıraktı. Nedeni, bilinmiyor.
Bunları; kim, kime karşı kullandı? Yoksa kendiliğinden mi gelişti? Bilinmiyor.
“Kime, fayda sağladı?” derseniz, daha çok Trump’a fayda sağladığı görülüyor.
Sonuçta; fatura Antifa’ya kesildi, her iki taraf sorumluluktan kurtuldu.
Trump, seçimi kazanır mı?
Performans değerlendirmesi yaparsak; COVID-19 öncesi başarılı, sonrası ise başarısız. Bu da; O’na, bahane bulma fırsatı veriyor.
Çin’e yüklenmesi, virüsten “Çin Virüsü” diye söz etmesinin bir nedeni de budur.
Bugün için, Korona Krizi ve George Floyd olayı ile halkın nezdinde puan kaybettiği görülüyor. Ancak; halkın şikâyetçi olduğu, “altyapı, üretim, işsizlik, güvenlik” gibi, ABD’nin temel sorunlarını dile getiren bir lider. Rakibi Joe Biden’ın ise; özgürlük-demokrasi dışında, bir sözü yok. Bu da Trump’ı şanslı kılıyor.
Salgın ve Kriz
Salgın; ekonominin işleyişini durdurdu, mali-ekonomik dengeleri alt-üst etti.
Başta ABD-AB olmak üzere, salgının yaşandığı ülkelerde; hükümet, ekonomiyi normale döndürmek-mali açığı kapamak için, astronomik rakamı bulan mali destek paketlerini uygulamaya koydu.
Parasal genişlemeye gidildi.
Amerikan Merkez Bankası (FED) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB); bilanço büyüklüğünü neredeyse katlayan, geri çekilip-çekilmeyeceği belli olmayan bir kaynak yarattı. Ardından İngiltere Merkez Bankası (BOE) da, bu kervana katıldı.
Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) bilanço büyüklüğü; 7 trilyon dolara, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) bilanço büyüklüğü de 5,5 trilyon avroya dayandı.
2008’den farklı olan ise; gelişen ülkelerin merkez bankalarının da, bu yolu izlemesi oldu. Bu da “para pul oldu!” sözünü hatırlattı.
Sistem İşlemiyor
Sistem; 2008’den bu yana, her türlü teşvike rağmen, küresel bazda bir büyüme sürecini getirmedi, kör-topal işledi.
Sürdürülemez
Gelir dağılımı uçurumu ve aşırı bireysel borçlanma var; işsizlik, had safhada. Küresel piyasada; büyüme için yeni pazarlar yok, 4. Sanayi Devrimi için de ortam uygun değil. Bu da sistemi kilitledi.
Küreselciler, “sürdürülebilir” diyor; ABD Başkan adayı Joe Biden (Baydın) da bu görüşte. Ancak; ortaya koydukları, bir çözüm formülü ise yok.
Joe Biden (Baydın) kazanırsa ne olur?
Cin, bir kere şişeden çıktı! Değişim, kaçınılmaz. Zira mevcut sistemi sürdürmek demek, “küresel dayatma ve operasyonların başlaması, siyasi çatışma, kriz, açlık, sosyal patlama, kitlesel göçler” demektir.
Sistem Devlet Kapitalizmini Doğurdu
ABD-İngiltere ve AB’nin önde gelen ülkelerinde; devletin 2008 ve 2020 Krizi’ne olan yoğun-sürekli müdahalesi, merkez bankası ile kaynak yaratması, hazineyi ciddi bir borç yükü altına soktu. Bunu; 2020’de parasal genişlemeye başvuran, gelişmekte olan ülkelerde de göreceğiz.
Günümüzde; Batı ülkelerin kamu borcunun, tarihindeki en yüksek seviyeye çıktığı görülüyor.
Bu durum; her ne kadar devletin gücünü zayıflattı ise de, devleti en büyük finansmanı sağlayan bir kurum yaptı. Bu da; siyasi iktidara ve arka plandakilere, sermaye kesimini belirleme fırsatı verdi.
Kontrollü Ekonomiye Geçiş
Trump’ın; ithalatı kısıtlayan tedbirlere başvurması, Çin’den ithal edilen mallara ek gümrük vergisi koyması, Çin’de kalmakta ısrarcı olan ABD merkezli küresel şirketleri vergi yoluyla cezalandıracağını söylemesi; kontrollü ekonomiye geçişin bir işareti oldu. Salgın da bunun yolunu açtı.
Salgın; sadece sosyal hayatta değil, ekonomide de devlet müdahale ve kontrolünü getirdi. Bir de; salgın hastalıklara karşı hazırlıklı olmayı, “plan-program, kontrol, mali kaynak yeterliği, devletin ekonomiye müdahalesi hatta ekonomide aktif rol alması, sağlıkta kamuculuk, iç-dış güvenlik, üretim, tasarruf,” konularının önemini hatırlattı.
Kasım 2020 ABD başkanlık seçimleri, değişimin kaderini belirleyecek. Ancak, ne olursa olsun; 2001’de inşa edilen, Çin’i üretim merkezine koyan, her ülkeye belli bir görev veren küresel işbölümü dayatması bitmiştir.
Beklenen Değişimler
Milli devlet politikaları gündeme gelecek, bu konuda en büyük engel ise küreselcilerin direnişi olacak.
İster erken, isterse geç olsun; hükümetlerin sürekli dikkate alacağı, bir salgın hastalıklarla mücadele programı olacak. Sağlıkta kamuculuk, güç kazanacak.
Devletin; sosyal hayata, ekonomiye olan müdahale-kontrolü artacak. Gümrük vergileri artacak, örtülü de olsa; serbest kambiyo rejiminden yarı kontrollü kambiyo rejimine geçilecek, fiyat-faiz kontrolü gelecek.
İflaslar, banka-şirket kamulaştırmalarını getirecek.
Gıda, sağlık, temiz su, göç, güvenlik, savunma, sosyal devlet konuları; öne çıkacak, buna ya önem verilecek, ya da yaşanarak önem verilmek zorunda kalınacak.
Batı; Çin’e bıraktığı işlenmiş gıda ve sağlık ürünleri üretimini, bizzat yapacak. İleri teknoloji ürünlerinin üretimine ağırlık verirken, tüketim malları üretimini Çin’e bırakacak.
Dünyada, yeni üretim merkezleri ortaya çıkacak. Çin’in, “bir kuşak, bir yol” projesi riske girecek.
Karma ekonomik modele, bir gidiş mi var?
Bugün; hiçbir ülkede, serbest ekonominin kuralları işlemiyor. Örtülü de olsa, kontrollü ekonominin kuralları işliyor. Karma ekonomi modeli ise farklı bir şey.
Sistemin, farklı bir mekanizma ve işleyişi var.
Bir de ülkeler; Neo-Liberal Politikalar ile hem bu sistemi, hem de altyapısını oluşturan kurum-teşebbüsleri tasfiye etti. Yeniden inşası ise öyle kolay bir şey değil.