
ANADOLU: GÜNEŞİN DOĞDUĞU YER
Ahmet URFALI
‘’Bu ülke, Allah’ın gurbet diyarıdır.’’
Osman Turan
Anadolu, tarihi kayıtlarda Anatolia, Küçük Asya, Diyar-ı Rum adlarıyla anılmıştır. ‘’Güneşin doğduğu yer’’ anlamına gelen Anadolu, günümüzde Türkiye’nin Asya’da kalan bölümü için kullanılmaktadır. Diğer taraftan efsanelerde; Kırmızı Ebe’nin fetih askerlerine ayran ikram edip; ‘’Doldurun yavrularım.’’ diyerek seslenmesi ve onların da , ‘’Ana dolu, ana dolu’’ cevabından Anadolu’nun doğduğu anlatılır. Efsanelerin çözümünde kültürel kodlardan şifreler bulunmaktadır. Anadolu, gerçek anlamda anaların yurdudur.
Anadolu, tarih boyunca büyük medeniyetlerin kuruluş merkezi olmuştur. Anadolu’da yirmi civarında devlet kurulup yıkılmıştır. Doğudan batıya, batıdan doğuya bütün geçişler Anadolu üzerinden yapılmış, böylece kültürler arası etkileşimlerin buluşma noktası bu kutsal topraklar olmuştur. Anadolu’nun atalarımız tarafından fethi, tarihin en büyük hadiselerinden biridir. Zira, yüksek kültürlerin yer aldığı bir coğrafyayı Türk vatanı yapmak özgüvene dayanan daha büyük bir kültüre sahip olmakla mümkün hâle gelmiştir. Zaferler kılıçla kazanılır, ama zaferlerin kalıcılığı kültürel üstünlük, yüksek ahlâki anlayış, ebed-müddet ülkü düşüncesi ve Hak ölçüsünde adalet kurma isteğiyle sağlanır.
Anadolu, sanatın bütün alanlarında en çok işlenen konulardan biri olmuştur. Türk sanatı, resimden mimariye, edebiyattan müziğe kadar kutsal Anadolu’yu ele almıştır.
Milli edebiyat akımının etkisiyle oluşan Memleket edebiyatı yazı ve şiirleriyle Anadolu’yu konu olarak seçmiştir.
Mehmet Emin Yurdakul, Anadolu başlık şiirinde;
‘’Ey mübarek Anadolu toprağı!
Hani senin bahtiyarlık hukukun.
Hür düşüncen, millî duygun, kanunun?
Hani senin yeni ruhlu çocuğun.
Sevgin, neşen, çalgın, türkün, oyunun? ‘’ diyerek hayıflanır. Ve şiirini,
‘’ Yazık, sana ağlamayan şiire;
Yazık, sana titremeyen vicdana;
Yazık, sana uzanmayan ellere;
Yazık, seni kurtarmayan insana!..’’ dörtlüğüyle tamamlar. Onun dizelerinde Anadolu yoksulluğun yaşandığı bir yerin adıdır.
Şükûfe Nihal’in Anadolu’ya bakışı Mehmet Emin Yurdakul’un düşüncesine yakındır:
‘’İrili ufaklı bir yığın toprak!
Ne bir yeşil fidan ne bir gölge var;
Kızgın bir güneşten sanki yanacak:
Etrafta susamış, kurak ovalar…
Bunlar köy, dediler; şüpheyle baktım;
Toprak yığınına daha uzaktım;’’
Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın şiirinde Anadolu tarihe yönelişi ifade eder:
‘’Oradadır asıl Türk’ün oymağı,
Cevahirdir bütün taşı, toprağı,
Gümüş akar, çiçek kokar ırmağı,
Defineler yatağıdır o eller!’’
Ceyhun Atıf Kansu, geçmişle an’ı aynı yerde buluşturur:
‘’ Anadolu’nun kapısı, gökyüzüne
Ve bereketin kardeş ovasına açılan
Selçuklu atlarıyla
Yaşama umuduna bir halkın.
Yüzlerce yıl sonra bir gün geçersen
Bak bakalım ne kalmış o şevkten?
Muş ovasında toprak evlerde
O sağlam buğdayın sevinci var mı
Bak bakalım doyuyorlar mı?’’
Atilla İlhan’ın dilinde Anadolu bir övünç destanıdır:
‘’ Türkiye, Türkiye, ay’lı yıldız’lı Türkiye,
sen Mehmed’sin omuzların Anadolu yaylası,
Aladağlar, Toros’lar dev gibi gövden,
Sen şehid oğlu, şehid babası,
sana selam olsun dünya’dan, hürriyet’ten…’’
Nüzhet Erman, Anadolu’yu çilelerle yoğrulmuş bir kadın olarak görür:
‘’ Kimi avrat — kimi kaşık düşmanı
Kimi bacım der — anam der
Kadınlar taşır yükünü Anadolu’nun
Anadolu’nun kahrını kadınlar çeker’’
Fazıl Hüsnü Dağlarca, Anadolu’yu yeni destanlara hazırlar:
‘’ Güneşe uçarken kuşların bir sessizlik
Bir su olduğunu
Burada
Ovaların özgürlük adına yücelmiş
Dağ olduğunu
Duyuyor musunuz
Anadolu’nun yarınlara dönük olduğunu
Burada
Eski çağlardan yeni çağlara yaşamanın
Sevmek olduğunu.’’
Halit Fahri Ozansoy, Anadolu’nun uyuyan ruhuna ninniler söyler:
‘’Gölgeler içinde ağaçlar yorgun
Her tarafta yetim bir tevekkül var.
Sanki fısıldıyor Anadolu’nun
Uyuyan ruhuna ninniler rüzgâr.’’
Abdurrahim Karakoç’un şiirinde Anadolu sevgisi doruklara çıkar:
‘’Sen bizim dağları bilmezsin gülüm,
Hele boz dumanlar çekilsin de gör
Her haftası bayram, her günü düğün;
Hele yaylalara çıkılsın da gör.
Bilmezsin ovalar nasıldır bizde;
Kağnılar yollarda yoncalar dizde…
Saydıklarım damla değil denizde,
Hele bir ekinler ekilsin de gör.’’
Bizim de yüreğimiz Anadolu sevdalısıdır:
‘’Bozkırda her sabah güneş
Kavruk insanlarımın ümidiyle doğar
Sabah rüzgârı alır en güzel dilekleri
Bindirir ak buluttan ipeksi kanadına
Yürekten yüreğe gezdirir
Yeşilsiz köylerden geçer
Ümitleri memleket çocuklarının
Her sabah öper kutsallığını
Anadolu toprağının
Bozkır tutkusudur
Kınalı kekliklerin yanık türküsü
Bir çeşme başında kaçamak bakış
Gönülden gönüle akar
Karışır suyuna Kızılırmak’ın
Ferhat’ça alır başını
Dolaşır Anadolu’yu
Bir uçtan bir uca
Tutuşur en kara vicdan
Yanar en katı taş
Mevlana dergâhıdır kapımız
Güzelliklere dostluklara
Fakirlik girer de evimize
Kötülüğün soluğunu
Duymamıştır duvarlarımız
Gönlümüz Anadolu yaylası gibi
Geniş ve sevecen’’
Osman Turan ; ‘’ “Ebediliğe inanmayanlar, ebedi eserler ortaya koyamazlar. Ebediliğe inanmış ve ebedi yaşama azmetmiş, her eserini ve her müessesini bu ölçü ile vücuda getirmiş olan Türklerin ebedilik ülküsünden abideleştirilen bir Anadolu doğdu. Anadolu’da Türkmenler yabancı ne varsa asırlarca süpürerek, bu topraklar üzerinde kendi beldelerini, idaresini, sanatını yaratarak anavatanı kurdular. ‘’Coğrafya vatan olmuştur.’’ sözleriyle Anadolu destanını anıtlaştırır.
Anadolu hakkında yazılanlar, bu kadarla sınırlı kalmayacak, yeni sözler söylenecek, yeni eserler üretilecektir. Anadolu, Türk milleti tarafından güzelleştirilmeye devam edilecektir.