Kenan EROĞLU
Hayatta şunu öğrendik. Hiçbir zaman doğruları söylemiyorlar. Yazmıyorlar. Çünkü insanlar doğruların söylenmesinden ve yazılmasından pek memnun olmazlar. Doğruları yazsalar bile sadece ucundan kıyısından doğrulara dokunuyorlar. Mümkün oldukça halkın istediği şikayet gibi şeyleri yazıyorlar ve söylüyorlar. Sana bu kimselere mesleğinin ne olduğunu ne olmadığını asla sormaz. Asıl söylemek istedikleri şeyleri başka biri üzerinden, başkası yaşamış gibi, başkası gelip anlatmış gibi ve bazen de bir kurgu olarak veriyorlar.
Onlara göre iyi bir yazar olmanın ve muhalif olmanın en kestirme yolları “rastgele her şeyi ve her durumu hadsiz ve hesapsız olarak eleştirmektir.”
Benim gözlemlerime dayanarak tesbit edebildiğim bu kimselerin metodlarını şöyle özetleyebiliriz.
1- Bütün yazılarda ve paylaşımlarda, her zaman ülke düşmanları ve yabancılar “çok uyanık, çok bilinçli ve ne yaptığını bilenler” olarak takdim ediyorlar. (Abd çok planlı hareket eder. Putin çok temkinli ve ileriyi gören bir lider. gibi) buna karşılık bizi idare edenleri her ne yaparlarsa yapsınlar “bilinçsizce yapıyorlar” olarak değerlendiriyorlar.
2-Dost meclislerinde, sohbetlerde Ülkenin “bölünme tehlikesinden” sık sık söz ediyorlar. Bölücülerin faaliyetlerini abartarak verirken, bu “tehlikenin günden güne arttığını” sık sık vurguluyorlar. Bu yolla kamuoyuna katkıda bulunuyorlar. Fakat buna karşılık Silahlı Kuvvetlerimizin ve Güvenlik Güçlerimizin başarılarını görmezden gelip hiç söz etmiyorlar.
3-Olumsuzlukları her zaman ve her durumda “abartarak yazıyorlar”. Olumlu bir iş varsa veya o bitmemiş olan vicdanları olumlu bir küçük iş görüyorlarsa bile bunu asla belirtmiyorlar. Ve asla övemiyorlar.
4-Türkiye dışında ve çevre ülkelerde bulunan en ufak bir yetkili (Bir aşiret reisi veya dağda bir eşkıya veya küçük bir din adamı dahi olsa) Türkiye aleyhine bırak bir söz söylemeyi “havlasa” dahi onu olduğundan fazla ciddiye alıyorlar. Ve teraneye başlıyorlar. “Dört tarafımız düşmanlarla çevrili, çevremizdeki herkesle sorunluyuz ve büyük tehlike kapıda” gibi davranış sergiliyorlar.
5-Sürekli olarak, pkk ve onun uzantısı olan parti ve ne kadar şer odakları varsa onlar için “çok planlı hareket ediyorlar, emin adımlarla hedeflerine ilerliyorlar,” diye düşünüyor ve bunu da bazen dile getiriyorlar. Buna karşılık özellikle de her dönemde hükümet ve iktidar çevrelerini “plansızlıkla, beceriksizlikle, iş bilmezlikle, konuları anlayıp kavrayamamakla” suçluyorlar.
6-İktidar partisi (ki hangi iktidar partisi olursa olsun Ecevit hariç) ne gibi bir iyi iş yaparsa yapsın, ne gibi bir proje ileri sürerse sürsün, isterse ileri sürüp yaptığı proje Türkiye’yi uçursun yine de “şartlar daha uygun değil, Türkiye buna hazır değil” gibi belirsizlikler ileri sürüyorlar. Nasıl olsa hiçbir kimse “şartlar ne zaman uygun olacak” diye soramayacak.
7-Herkesi mutlaka ve mutlaka “salak, aptal, iş bilmez ve uyuyor” olarak görüyorlar ve gösteriyorlar. Sanki sadece kendileri uyanık ve ileriyi gören birileri gibi davranıyorlar.
8-Rakibi oldukları ki; sol partiler hariç, tüm partileri, o partinin mensuplarını, yine rakip oldukları sivil toplum kuruluşlarını çok yakından takip ediyor olmalılar ki onların “hata yapmalarını, yanlış bir söz söylemelerini” (her devirde iktidar mevkiinde bulunanlarda çeşitli hata ve yanlışlar yaparak bunlara her zaman önemli kozlar vermekten geri durmazlar.) ele alıyorlar ve sıcağı sıcağına anında yazılarına paylaşımlarına konu ediyor, karşıda bulunan tüm kitleyi suçluyorlar. O yapılan yanlışı karşı kitlenin tamamına şamil ediyorlar.
9-Ekonomi konusunda asla ve asla iyimser şeyler söylemiyorlar. Sürekli ve ısrarla ekonominin berbat olduğundan, yarınların neler getireceğinin sürekli meçhul olduğunu vurguluyorlar. Ülkedeki enflasyon Ecevit zamanında şöyleymiş, Demirel zamanında böyleymiş diye hiç aldırmadan tenkid ve eleştirilerine devam ediyorlar. Eğer enflasyonda bir düşüş olursa, ekonomik verilerde bir iyileşme olacak olursa bunu asla yazılarına konu etmezler. Ve görmezden gelirler. Yok farz ederler. Eğer ekonominin olumsuzluğu konusunda bir muhtar dahi beyanat verse onu allayıp pullayıp yazılarına konu ederler.
10-Bütün bu tesbitlerimizin yanı sıra birde; şahsen kendileri yazı ve konuşmalarında, önemli yerlerden “kozmik bilgiler” edinmiş ve o bilgileri açıklamak sanki çok mahsurluymuş gibi davranışlar içine girerler. (Konuşursam yer yerinden oynar, anlatırsam sokağa çıkamazlar gibi). Herhangi bir konuda esrarengiz bir şekilde küçük bir ipucu vererek fakat devamını ve işin aslını asla yazmazlar. Ve söylemezler. Böyle bir şey söylemek mecburiyetinde kalırlarsa eğer, söz ve yazı olarak ifade etmek yerine jest ve mimiklerle durumu ima ederler.
11-Bunlar kendilerini ne kadar büyük bir yazar vs olarak görüyorlarsa karşılarında bulunan kim olursa olsun muhatapları değilmiş gibi davranır adeta kısık gözlerle ve çaktırmadan karşıdakini süzerler ve onu sinek gibi görür ve onu sinek gibi ezecek bakışlar atarlar.
12-Bu kişiler herhangi bir yerde, mecliste fikirlerini beyan etmek zorunda kalacak olurlarsa, yüzde yüz bir tenkitle başlarlar. Bazı konularda ise “ben bunu söylemiştim”, hatta aylar yıllar önce “köşemde yazmıştım” derler, hatta önemli sayılabilecek kimselerle bu konuyu konuştuklarını ve hatta ikaz ettiklerini söylerler. Nasıl olsa hiç kimse bunların daha önceden neler yazdığını, kiminle konuştuğunu asla sorgulamaz.
13-Yazdıkları yazıların başlıklarını bazen uzun koyarlar ki yazının başlığına bakan kişide “önemli şeyler yazıyor” intibaını edindirmeyi amaçlarlar. Bazen bu başlıklar bir satırı dahi geçebilir. Onlar için bu hiç fark etmez. Okuyucu neden uzun başlık konulduğuna bakmaz ve asla sorgulayamaz. Konulan başlıkta neredeyse yazılan yazının bir özeti gibi de olabilir. Okuyucu bunların böyle yapmalarındaki maksadı “kıvrak zekâlarına” yorumlayacaktır diye düşünürler.
14-Çevre ülkelerde veya Türkiye’ye uzak ülkelerde, herhangi bir vesile ile Türk Bayrağı, ülkemize ait bir takım sembol ve resimler vs. kullanıldığı takdire (Brezilya ve Balkan ülkeleri örneğinde olduğu gibi) kesinlikle o gibi olayı görmezden ve duymazdan gelirler.
15-İster çevremizde bulunan ülkeler olsun, ister başka bir ülke olsun, herhangi bir yolsuzluk, anarşik olay, iktidar muhalefet çekişmesi ve hatta mafya hesaplaşmasını bile ülkemizle ilişkilendirerek, o olay sanki bizim ülkemizde oluyormuş gibi eleştirirler ve olay bizim ülkemizde meydana geliyormuş gibi davranırlar.
Sözün özü: Basın ve sosyal medyada Türklüğün düşmanlarının nasıl davrandıklarını anladık. Fakat bu düşmanların suyundan giden bizim gafillere ne demeli onu bilemedim.