
KURTULUŞ SAVAŞI HİKÂYELERİ
eryaman escort
sincan escort
etlik escort
keçiören escort
kızılay escort
çankaya escort
rus escort
Halim KAYA
“Tarihimizden Hikâyeler”, Tarihimizden Hikâyeler-Bozkurt”, “Tarihimizden Hikâyeler-Islık Çalan Oklar” kitaplarını okuyarak yazdıkları bakımından tanıma fırsatı bulduğumuz Hasan Erdem’in 4. Hikâye kitabının çıkacağını öğrendiğimizden beri adını bilmesek de bu “Kurtuluş Savaşı Hikâyeleri” kitabını da gıyabında bilmeden bekliyorduk.
Ötüken Neşriyat tarafından İstanbul’da 2022 yılında basılan “Kurtuluş Savaşı Hikâyeleri” kitabı; İzmir kan Ağlıyor, Topkapılı, Namus ve Bayrak, Kara Fatma, Malgaç Baskını, Yıldırım Kemal, Şahin Bey, Kartal Pençesi, Kürsüdeki Kadın, Yalnız Kahraman, Çiğiltepe hikâyelerinden müteşekkil 109 sayfadan oluşmuştur. Kitabı resimleyen Damla Koçak her hikâye için çizdiği hikâyenin anlatmaya çalıştığı konuları betimleyen resimler hikâyeyi özetlerken zaman zaman da hikâyeler arasında bir geçiş bitiş-başlangıç oluşturuyor. Ayrıca kitabın dış kapağı beni ilkokul, ortaokul yıllarıma götürdü. O yıllarda sayısını bilmediğim kadar çokca okuduğum Kemalettin Tuğcu hikâyelerinin kapak tasarımını anımsatan bir tarzda yapılmış olması kitaba olan sempatimi daha da artırdı.
Kitabın ilk hikâyesinde İzmir’in işgalinde Hasan Tahsin ile Miralay Süleyman Fethi Bey’in kahramanlıklarını anlatıyor yazarımız Hasan Erdem. Birincisi; İlk Kurşun olarak da tarihimizde yer eden İzmir’in İşgali sırasında Hasan Tahsin adıyla maruf Osman Nevres’in kendisine vazife addettiği ve işgalci düşman ordusunun bayrağını taşıyan sancaktarını vurarak işgale direnmeyi başlatması, yazarın doğrudan gelecekte böyle bir durumla karşılaşırsanız siz de böyle yapın demese de anlatımdaki mükemmellik her Türk çocuğunun gelecekte böyle bir durumla karşılaşması halinde vazifesinin “vazifeye atılmak için kim var kim yok bakmadan” düşmana direnmek olduğu mesajını çıkarmasına sevk edecektir. Ayrıca herkesin Kurtuluş Savaşının başlangıç tarihi olarak bildiği Atatürk’ün Samsuna çıktığı 19 Mayıs 1919’dan Hasan Tahsin’in Yunan seçkin askerleri Efzun Alayının sancaktarıyla birlikte iki askerini öldürdüğü 15 Mayıs 1919 tarihine çekmektedir. Bu tarih bir nevi Kurtuluş Savaşının halk tarafından başlatıldığının da ilanıdır. Daha İstanbul’dayken Anadolu’da başlayacak karşı koyuşları tahmin eden Atatürk halkın başlattığı bu dağınık ve yerel mücadeleleri tek elde toplayıp “Hattı Müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır ve o satıh bütün vatandır” anlayışıyla organize etmiştir. İkincisi; Miralay Süleyman Fethi Bey’in askerleri öldürülmüş kendi esir alınmış bir komutan olarak düşmanlarına teslim olmayan, onların halkın huzurunda vermek istedikleri galip adam her şeyi yapar görüntüsünü vermeyip madara eden bir duruş sergileyip rütbesini sökmek isteyen Yunan subayının elini iterek “Onu sen mi taktı ki sen sökesin!” (S:15) diyerek Türk subayının onurunu kurtarır.
“Topkapılı” kitabın ikinci hikâyesi ve yazarımız Hasan Erdem burada Topkapılı Cambaz Mehmet’in Mustafa Kemal Paşa ile irtibatı ile Kurtuluş Savaşının Sarı Paşa tarafından bir kanaviçe işler gibi nasıl adım adım planlandığını gözler önüne sermektedir. Topkapılı Cambaz Mehmet depolardan çaldığı silahları Anadolu’ya aktarmanın yanında İngilizlerle dalga geçer gibi İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı Harrington’un makam aracını çalıp, hemen o gece Anadolu’ya geçirip Mustafa Kemal Paşaya gönderilmek üzere Fevzi Çakmak Paşaya teslim etmesi yanında İngiliz İstihbarat Komutanı işkenceci John Godolphin Bennett’e suikast düzenleyip topal bırakarak İngilizlere meydanı boş bırakmadığımızı göstermesinin ya da daha kendi işgal kuvvetleri komutanının makam aracına sahip olamayan, İstihbarat subayını koruyamayan bir işgal ordusunun düştüğü komik halin hikayesini okuyoruz.
Kitabın üçüncü hikâyesi olan “Namus ve Bayrak”ta düşman işgaline karşı Türkleri ateşleyen Sütçü İmam vaksı gibi Kahramanmaraş’a denetim için gönderilen Fransız işgal kuvvetleri komutanlarından Osmaniye askeri yöneticisi Yüzbaşı Andre Maraş’taki Agop Kırlakyan’ın evindeki yemekte dans etmek istediği Küçük Ermenistan’ın müstakbel prensesi kabul edilen Hosvep’in kızı Helena’yı dansa davet edip reddedilince sebebini sorar ve Helena, Yüzbaşı Andre’ye Maraş kalesinde asılı duran Türk bayrağı orada durdukça kendisiyle dans edemeyeceğini söyler. Yüzbaşı Andre, Helena’nın tahriklerine kapılır ve Maraş Kalesinde asılı Türk Bayrağının indirilmesi emrini verir. Bu emri verdiğini gören Helena da istediğini elde etmiş olmanın kurnazlığıyla sabaha kadar Yüzbaşı Andre ile dans eder. Sabah uyanan Maraşlılar Türk bayrağın yerinde asılı olan Fransız bayrağını görürüler. Hasta yatağının penceresinden kaledeki Fransız bayrağını gören avukat Kısakürekzade Mehmet Ali Bey hemen beş adet bildiri yazar ve oğlu ile büyük camilerin kapılarına bu bildirileri astırır. Avukat Kısakürekzade Mehmet Ali Bey’in bildirileri ilk isyanı ateşler ve Cuma hutbesinde Ulu Cami İmamı Rıdvan Hocanın “esaret altında Cuma kılınmaz, bayrağımız yerine asılana kadar Cuma kılmayacağız” demesiyle de halk patlar. Camiden çıkıp sancak altında toplanan halk doğruca kaleye gider ve tekrar Türk bayrağını gönder asar, daha sonra geri dönüp Cuma namazını eda ederler.
“Kara Fatma” kocasını, iki oğlunu şehit vermiş, kızının parmaklarını vatanına hediye eylemiş bir Ananın Kurtuluş Savaşında önce İstanbul’da Topkapılı Cambaz Mehmet bey ve Laz Tahsin ile birlikte kurduğu onbeş kişilik çetesiyle silah kaçırmış daha sonra İzmir’in işgaliyle İzmir’e geçip direniş örgütleri kurarak mücadeleye devam etmiş ve nihayet Sakarya, Birinci ve ikinci İnönü savaşlarına katılmıştır. Erzurumlu Fatma Seher Hanımın cesaret ve gözü karalığıyla “Kara Fatma” adını alışının ve esir düştüğü Yunan askerlerinden kurtulup tekrar atlı müfrezesinin başına geçip Üsteğmen rütbesiyle ordudan emekli olup, İstiklal madalyasıyla ödüllendirilişinin hikâyesidir.
“Malgaç baskını” Anadolu’nun vermiş olduğu mücadelede Efelerin yapmış olduğu sayısız başarılı hücum ve baskınlardan birini, işgalci Yunan askerlerinin ve askeri mühimmatının Anadolu’ya sevkini sağlayan köprünün havaya uçurularak engellenmesinin, Mustafa Kemal komutasındaki kurtuluş ordusunun kadrosuna bir nebze nefes aldırılmasının hikâyesidir. Hikâyede Yörük Ali Efe liderliğinde Çete Ayşe Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe ve başkaca Efelerin ortak hareket ederek birlik içinde Egedeki mücadeledeki yarlıklarından sadece bir kesit sunuyor. Birlik olan Efeler Malgaç Demiryolu Köprüsünü havaya uçurmakla kalmaz, karakolu ele geçirim içeride bulunan silah ve mühimmatı da alarak Karakolu imha ederler. Yunan askerine de büyük zayiat verirler.
Hikâyeler hep Sütçü İmam, Kara Fatma, Yörük Ali Efe, çete Ayşe Efe gibi bir nebze de olsa bilinenleri anlatmıyor. “Yıldırım Kemal” Hikâyesinde ki gibi henüz toplum tarafından hakkıyla ve layıkıyla tam öğrenilememiş hala isimsiz kahramanlar arasında kalan1919 da harp Okulundan süvari subayı olarak mezun olmuş Teğmen Kemal’in hikâyesini de anlatıyor. Yazarımız burada milletine karşı her vatandaşın ödemesi gerek isimsiz kahramanlarının isimlerini yaşatma yolunda bir borcunu da ifa ediyor. Teğmen Kemal uçan süvarileriyle(S:62) Fahrettin Paşadan izin alarak sızdığı işgalci Yunan ordusu arkasında baskınlar vererek çok yararlılıklar göstermiştir. Çok hızlı hareket etmeleri ve orduda Kemal isimin de fazla olması dolayısıyla Fahrettin Paşa tarafından kendisine Teğmen Yıldırım Kemal adı verilmiş, birliğine de “Yıldırım Fedaileri” denilmiştir.
Bütün Osmanlı Subay ve askerleri gibi Mehmed Said de Yemen’de, Trablusgarp’ta, Balkan savaşı, Çatalca cephesinde; Sina Cephesinde savaşmadığı savaş kalmamış çavuşluktan teğmenliğe terfi etmiştir. Kazandığı başarılar ve zaferlerle kendisine “Şahin Bey” denmeye başlanılan Teğmen Mehmed Said Bey Fransız komutana “Kirli ayaklarınız bastığı şu toprakların her zerresine bir damla Türk kanı karışmıştır. He bucağında bir atanın mezarı vardır. Adı belli olmayan zamanlardan beri Türkler bu topraklarda yaşamaktadır. Türk; bu topraklara, bu topraklar da Türk’e ısındı. Sadece siz değil, bütün dünya bir araya gelse bizi bu topraklardan ayıramaz. Sen ömründe hiç ‘Türk esir yaşamaz!’ diye duymadın mı?” (S:77) diyen mektubu yazar.
“Kaplan Pençesi” hikâyesinde anlatılan pilot Vecihi ismini okuyunca aklıma ilk Şener Şen ile Ayşen Guruda’nın birlikte oynadığı ve uçakla sevgilinse gün atan Türk sinemasının klasikleri arsına girmiş “Gülen Gözler” filmindeki komik sahneler geldi. Ama düşündüm demek ki komedi yoluyla Vecihi ismi şuur altıma kazınmış ve bu hikâye ile de milli bir kahraman olan Pilot Vecihi’ye dönüşüyordu. Konya’da Filistin’den getirilmiş 17 uçağın yedi tanesini uçuracak duruma getirirler. Burada şu ifade etmeden geçemeyeceğim. Hikayenin başında verilen Osmanlıya ait Yeşilköy’deki hangarlarda buluna 100’e yakın uçak ve Konya’daki bu arızalı da olsa 17 uçak ve diğer teslim edilen silahlar eğer teslim edilmeyip Anadolu direnişinden milletin tam bir bütünlük içinde olduğu halde kullanılsaydı, düşman işgale yeltenemezdi. Demek ki savaşı kazandıran silah değil bağımsızlığa kilitlenmiş çelik gibi bir irade gerekiyor. Teslimiyetçi bir ruhla ne kadar üstün silahın olursa olsun savaş kazanılmıyor. Kurtuluş Savaşında Türk Ordusunun ilk hava saldırısı olan Alaşehir Tren İstasyonu saldırısını gerçekleştiren Pilot Vecihi, savaştan sonra “Hürkuş” soyadını almış ve Vecihi Hürkuş meclis tarafından da İstiklal Madalyasıyla ödüllendirilmiştir.
Kitabın dokuzuncu hikâyesi “Kürsüdeki Kadın” Kurtuluş Savaşının topyekûn bir savaş olduğunu göstere3n bir hikâye. Yazar Halide Edip Adıvar’ın Sultanahmet Meydanında yapmış olduğu mitin konuşmasını vererek hem biz o günlere götürüyor hem de yeni nesle aktarıyor. Şunu da anlıyoruz ki haklı davanın anlatılması ve dünya kamuoyuna milletten yükselen bir mesaj verilmesi gerektiğinde eli silah tutanlardan ziyade eli kalem tutanlara da büyük görevler düşmektedir. Cephede savaşırken haklı davanın dünya kamu oyuna duyurulmasının hikâyesi olmuş “Kürsüdeki Kadın” hikâyesi.
Hasan Erdem’in “Kurtuluş Savaşı Hikayeleri” kitabının onuncu hikayesi olan “Yalnız Kahraman” işgalci İngiliz birliklerinin Mudanya’da yapmış olduğu çıkarma sırasında bu işgali sindiremeyen Mudanya’nın isimsiz kahraman evladı Çavuş Şükrü’nün bir tüfekle koca düşmana birliğine karşı koyması ve çıkarma birlikleri kumandanıyla birlikte birkaç subay ve askeri vuruşunun hikayesini ölümsüzleştirmiş Hasan Erdem.
Kitap öyle kurgulanmış ki adım adım yaşayarak nefes nefese hissederek Kurtuluş Savaşını başlatıp, Anadolu’nun bütün sathında akılların almayacağı verilmiş mücadeleler şahitlik yaptıktan sonra yazar bizi mutlu sona Gazi Mustafa Kemal’in Başkomutan olarak katıldığı ve akabinde İzmir düşman işgalinden kurtardığımız Başkomutanlık Savaşını anlatan “Çiğiltepe” hikâyesiyle vazifeşinaslığın zirvesi Reşat Bey söz verdiği saatte tepeyi alamayanıca Mustafa Kemal’e “Yarım Saat içinde Çiğiltepe’yi almak için söz verdiğim halde sözümü yerine getiremediğim için yaşamak artık bana haramdır” diyerek kendisini öldüren komutanın sorumluluk duygusu yoğunluğundan bozulmuş yel gibi kaçan Yunan’ın dağınıklığıyla sakinleştirip, mutlu sona zafere kavuşturuyor.
“Kurtuluş Savaşı Hikayeleri” gibi tarihi roman ve hikayeler kronolojik tarihin soğukluğunu alan ve insana sıcak bir duygu aşılayan, kronolojik tarihin arasındaki boşlukları sevgi, merhamet, kahramanlık hikayeleriyle doldurarak gelecek nesillere bir timsal bırakan sosyalpsikolojik tarihtir.