DOLAR 32,3558 % -0.4
EURO 34,8150 % -0.06
STERLIN 40,6553 % -0.21
FRANG 35,5558 % 0.2
ALTIN 2.396,15 % -1,10
BITCOIN 59.133,30 3.149

SON MÜFREZE

Yayınlanma Tarihi :
SON MÜFREZE

SON MÜFREZE

Halim KAYA

Daha önce okumuş olduğum “İdamlık Milliyetçiler” hatıra kitabından Yakup Bilgin Koçal’ın babası Turan Koçal babasının kurtuluş savaşına katıldığından ve Müfreze komutanı Rasim Koçal olduğundan bahsediyordu. Yakup Bilgin Koçal’ın “Dava” adlı kitabını okumuş kendisinin belediye başkanlığında yaşadığı ve maruz kaldığı ahlak dışı teklifleri, başkanlığı sırasında yaptığı icraatları, kızının masa tenisi ping pong sporunda Malta’da Türkiye’yi temsil etmesi ve yaşanılan milli duygulardan ve kitaba isim olan kendisi aleyhine açılan hukuki bir davadan bahsetmişti. Bu “Son Müfreze” adlı kitabında ise muhtemelen dedesi Rasim Koçal’ın Yalova civarında yürütmüş olduğu Kurtuluş Savaşı sırasında yaşanılanlardan oluşan bir konu ile karşılaşacağız.

Yakup Bilgin Koçal’ın yazdığı “Son Müfreze” aslında yazarın ikinci edebi eseri, birincisi “Mansur” 2017’de çıkmıştı. Üçüncü kitabı “Dava” hakkında ise daha önce uzunca bir değerlendirme yazısı yazmıştık. “Son Müfreze”  romanın ilk baskısı Eylül 2018 tarihinde Post yayınevi tarafından yapılmış, kitap daha altı ay geçmeden tükenmiş ki ikinci baskısı Şubat 2019’da yapılmış olup 300 sayfadan ibaret olan elimizdeki kitap ikinci baskıya aittir. Ve Yakup Bilgin Koçal’ın kitabı “Son Müfreze”yi dedesi adına “Kuvayı Milliye Burhaniye Müfreze Kumandanı Milis Teğmen Rasim Koçal’ın Aziz hatırasına” ithaf etmesi bizim konusu hakkındaki öngörümüzü doğrulamaktadır.

“Son Müfreze” romanının girişinden anlıyoruz ki Yalovalı Milis Teğmen Rasim Koçal bir hatıra defteri tutmuş ve yaşadıklarını bu deftere yazmıştır. Yanı bu roman sadece torunu Yakup Bilgin Koçal’a veya aile fertlerine anlatılan Kurtuluş savaşı anılarından oluşmuyor, yazılı olarak birinci elden yazdıkları daha esaslı bir yer tutuyor kitapta. Hoş bilmiyoruz ya Yakup Bilgin Koçal’ın dedesini görüp görmediğini, her çocuğun arzusu olarak biz de dede torun oturmuşlardır karşılıklı dedesi toruna Kurtuluş savaşı hikâyeleri anlatmıştır, diyerek düşünüyoruz.

Nitekim benim dedem Ali Kaya, yiğit lakabıyla anılır derler ya lakabı“Gurali” idi. Boyu çok uzundu, yaklaşık 2 metre ya da iki metreyi birkaç santim geçkince idi, aynı zamanda da zayıf hani derler ya tığ gibi olduğu için köylü Gurali dermişti. Yani Guru Ali. Bizim yetiştiğimiz dönemde Gurali dedem bize Atatürk’ün Samsun’a çıkışıyla ilgili gördüklerini anlatırdı. Hatta Atatürk’ün karaya ayak bastığında Samsun’da karşılayan askeri timin içinde olduğunu Atatürk’ün selamlığına durduğunu söylerdi. O sıralar tahmini 17-18 yaşlarında imiştir. Babası olmadığı için herhalde on beş yaşlarında iken askere almamışlardı. Halası büyütmüştü. Atatürk’ü karşılamak için askerler güzel görünsün diye depoya götürmüşler üzerlerine en şık olan askeri kıyafeti bulana kadar giyip çıkarmışlar üçer beşer kıyafet denemişler ki bunu da öğünerek anlatır ve boylu postlu çakı gibi asker olduk derdi. Sonra Rum çeteler ile nasıl çatıştıklarını anlatırdı. Rum çetelerin köyleri basışından bahsederdi. Sivastopol türküsünü çok söylerdi.

“Peçko” bu gün Samsun’da ticari bir marka olarak fırın unlu mamulleri pişirip satan halkın oturup çay ve fırında pişirilen pasta vs. yedikleri bir yer olup aslında Lazca’da “soba” ya da “fırın” demek olan “Peçko’, Arnavutçada “batırmak” demektir. Karadeniz’de yaygınca kullanılan “Kuzine” tam da bu manaları kapsayacak niteliktedir.

Fatihlerin, Yavuzların türbelerini bırakıp gidecek bir erkek var mı içinizde?” (S:19) ya da İstanbul’daki mitingde öğretmen Nakiye Hanım “erkek adam vatanını bırakıp kaçmaz” demek istiyordu anlayana, anlamayanlar zaten teslim olmuş, postu yere sermişlerdi çoktan. Rasim ve Abdulkadir gibi anlayıp çıkış yolu arayanlar da neler yapabiliriz diye düşünmeye başlamışlardı.

Ya Ömer Seyfettin’in genç yaşta ölümü ve sahipsiz ölü diye kadavra olarak cenazesinin tıp fakültesine bırakılması akıllarına gelince duydukları üzüntü, ancak onları teselli eden cenazeye katılmış olmaları (S:19) ve Türk edebiyatının hikâyelerle milli şuur aşılayan edibinin cenazesine sahip çıkanlardan olmalarıdır onları teselli eden. Eğer romanı yazan Yakup Bilgin Koçal’ın bir kurgusu değil ise bu Ömer Seyfettin’in cenazesi hususunda kitapta anlatılanlar, Rasim ve Abdulkadir için Ömer Seyfettin’in ölüsüne sahip çıkmak büyük bir övünç kaynağı olacak hadisedir. Aynı zamanda onların manevi ve milli duygularının yüksekliğinin işaretidir. Tıbbiyelilerin Ömer Seyfettin’in cesedini tanımamalarına Abdulkadir tarafından getirilen eleştiri, aydın kesimin her an uyanık olması gerektiğini ve vatan-millete dair meseleye vakıf olmalarının zaruretine işaret etmektedir. Vatan ve millete ait meseleler ihmal ve mazeret kabul etmeyen bir husustur. İki arkadaş kadavra olan Ömer Seyfettin’in cesedinin baş kısmı vücudundan ayrılmış halde gazeteye poz vermelerini yorumlarken Rasim “Bu işte bir bit yeniği var. Düşünsene gazetede bir kadavra fotoğrafı yayınlanıyor, bu da tesadüfen Türk milliyetçiliği ile tanınan bir münevver oluyor. Güya tanımamışlar, adamın kafasını kesip ayırmışlar” diye düşünerek Türk milliyetçilerine karşı bir mesaj verilmeye çalışıldığını düşünüyor. Abdulkadir “Gözdağı vermek amacıyla mı yaptılar diyorsun?” diye sorunca Rasim daha net olarak “Hükümetin parmağı varsa, ittihatçılara yöneliktir. Yok, İngilizlerin şeytanlığıysa kasıtları Türk Milleti’nedir.” (S:20) şeklinde Ömer Seyfettin’in cesedine yapılan nahoş muamelenin perde arkasındaki olabilecek güçlerin Osmanlı Devletinin Damat Ferit Hükümeti ya da İngilizlerin kendilerinin olma ihtimallerini sıralıyordu. 

Rasim ve Abdulkadir köylerinden Yalova’ya Kuvayı Milliyeci Mühim isimi Hacim Bey ile istişareler yapmak için giderken uğradıkları komşu köy Dereköy’de kahvede halka yaptığı konuşmada Rasim “İzmir’den sonra şimdi de İstanbul işgal edildi. Karakol teşkilatı da dağıtılıyor. Teşkilatın reisi Kara Vasıf’ı tutukladılar Artık bu saatten sonra İstanbul’dan bir çare beklemek abestir. Belli ki padişahımız zordadır. Aldığımız haberlere göre padişahımız da Kuvayı Milliye’nin başarılı olası için duacıdır. İş başa düşecek gibi gözüküyor.” (S:30) hem işgal altındaki vatanda durumun vahametini, hem de bir istihbarat teşkilatı, adam ve Anadolu’ya cephane sevk eden teşkilat olan Karakol Teşkilatı kapatılmak ve reisi tutuklanmak durumunda kalınması gibi bağımsız bir devlet olarak düşülmüş vahim duruma işaret ile padişahın da Kuvayı Milliye hareketine duadan başka elinden bir şey gelmediği, ancak kurtuluş mücadelesini desteklediğinin beyanını görüyoruz. Yazar Yakup Bilgin Koçal Atatürk’ün Samsun’a Kurtuluş savaşını başlatmak için perdelenmiş bir görevle mi çıktı, yoksa 9. Ordu müfettişliği ile Rumların çete baskınlarına cevap veren Türklerin yatıştırılması için geldiği sırada bu görevden istifa edip tamamen İstanbul Hükümetine muhalif bir vaziyette mi Kurtuluş savaşını başlattı şeklinde yıllardan beri ülkemizde tartışılan hususa bir çözümle Padişahın da Kuvvacıları dua ile desteklediğini söyleyerek çözmeye çalışmıştır.

Yakup Bilgin Koçal göre 93 Harbinden sonra gelen göçmenleri Abdülhamit öyle bir planlı yerleştirmişti ki her Ermeni ya da Rum köyleri arasına bir Türk, Laz, Gürcü, Tatar, Pomak, Kıpçak, Arnavut, Oğuz, Çerkez köyleri yerleştirerek Ermeni ve Rum nüfusu kontrol altına almaya çalışmıştı. (S:40) Anadolu’yu imar eden, modern eğitimin temellerini atan, vatan savunmasının ilk müdafaa merkezleri olan tabyalar yapan Abdülhamit şimdi vatanın demografik yapısını düzenleyerek gelişebilecek tehlikeleri önlemiş olmak vasfıyla karşımıza çıkıyordu.

Kuvvacı Hacim Bey, Yalova kaymakamlığında kaymakam, Rasim, Abdulkadir, Mehmet’in hazır bulunduğu bir ortamda kaymakamın işgalci İngilizlere karşı hareket tarzımızın nasıl olması gerektiğini Padişah ve İslam üzerinden belirleneceğine dair ifadeleri üzerine “Türk’ün töresinde kutsal olan devlettir, han veya hanedan değilidir. Kut kazanan kişi ‘Han’ olur ve mübarektir bize… Ama o kadar. ‘Kut’u kaybeden ‘Han’a güle güle deriz ama devlet bizim vazgeçilmezimizdir.” (S:53) tepkili bir cevapla artık Padişah’ın ‘Kut’u kaybettiğini ‘Kut’un Atatürk’e geçtiğini ifade etmektedir. Bu konuda daha önce iki yazı yazarak Türklerdeki “Kut” anlayışını ve “Son Kut Alan Türk: Atatürk” adlı yazılarımızla ‘Kut’un Atatürk’te olduğunu yazmıştık.

Sabah Kuvvacı Hacim Bey ile görüşmek için köylerinden çıkan Rasim ve Abdulkadir Dereköy’den genç Mehmet’i de yanlarına almış Yalova kaymakamlığına gelmişlerdi. “Rasim, köyüne dönerken, hayatının güzelleşmesi için Mehmet’e bir fırsat sunduğunu düşünüyordu. Bir de hatıratına ekleyeceği onca şeyi…” (S:56) ifadeleri Yakup Bilgin Koçal’ın bu romanını dedesinin tutmuş olduğu hatırat defterinden hareketle yazdığının ispatı oluyordu.

Yalova Kaymakamı telgraf memurunun işi bıraktığını söyleyince hemen kendisinsin askeri eğitim aldığını ve telgraf memurluğunu kendisinin yapabileceğini söylerken içinden herhalde istihbarat elde etmenin ve Türkiye’nin başka illerinden gelecek Kurtuluş Savaşıyla ilgili ilk bilgilerin kendisinde toplanacağını düşünmüş olmalıydı demek ki Rasim. Ankara’dan gelen ilk bilgiler “Mustafa Kemal ve yanındakiler, Cuma namazı çıkışı topluca meclis binasına gitti.” (S:62) Şeklinde akıyor, gelen bilgileri telgrafın Mors Alfabesi Kodunu Türkçe metne dönüştürüyordu. Beklediği cevabı alan Rasim bakalım daha ne haberler gelecek diye beklerken telgraf tekrar yazmaya başlamıştı. “ Saat on dörtte merasimle ve dualarla meclis açıldı.”, “Başkanlığa Sinop mebusu Şerif Bey getirildi ve kısa bir konuşma yaptı.” “Mustafa Kemal’in yarın Meclis Başkanı seçilmesi ve ilk konuşmayı yapması bekleniyor.” (S:63) gelen ilk bilgiler Meclisin açıldığını, çalışmaya başladığını, geçici Meclis Başkanını seçtiğinden haber veriyordu. Rasim için bu bilgilere Yalova’da ilk sahip olan kişi olmak ne bahtiyarlıktı. Zaten Kaymakamlıktaki memurların çoğu bu mevzu ile ilgilenmiyordu bile.  

Nasıl çetelerden düzenli orduya geçmenin kurtuluşa topyekûn milli bir kurtuluş hareketi olarak katacağı mana farklı ise Abdulkadir’in Rasim’den duyduğu bilgileri kendisinin yorumlayarak Mehmet’e aktarırken söylediği “İstanbul’un Kuvayı Milliyecileri çetelerle bir tutma politikasının etkisi azalıyor. Bunda ise Mustafa Kemal’in meşruiyet kazanmak için attığı adımlar etkili oluyordu. İsyanlarla milleti birbirine düşürme siyasetinden netice alamayacaklardı. Bir seri kongreden sonra Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılması, İstanbul esaret altında olsa bile milletin başsız kalmayacağının açık bir deliliydi.” (S:66) sözlerle milletin Atatürk’e destek verdiğini de tescillemiş oluyorlardı. Düzenli ordu topyekûn bir savunmayı işaret ederken Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılması da milletin Kuvvacıları desteklediğini gösteriyordu. Hem TBMM çalışmaya başlamış Hacim Bey’i Bursa’ya vali olarak atamıştı. Bu görevlendirmeler hem memlekete hâkimiyet sağlayacak hem de meşruiyeti destekleyip besleyecekti.

Bir Türk köyü ile Hrisitiyan bir köy arasındaki arazi anlaşmazlığını çözmek için İstanbul Hükümeti tarafından Müfettiş veya Bilirkişi olarak görevlendirilerek Yalova’ya gelen Şehriban Bey ve ailesi bu iş bitene kadar Elmalık Köyüne yerleşmişler ve kendilerine yardımcı olarak da Rasim’in aceleyle hemen Mehmet’i önermiş olması ve bu önerinin kabul edilmesi ile Mehmet Şehriban bey’in talepleri olan işlere yardımcı olarak iş görmekteydi. Bu arada Şehriban Bey’in kızı Sevgi’ye de gönlü düşmüştü Mehmet’in. Şehriban Bey ve ailesinin mensup olduğu Karamanlılar hakkında yaygın olarak bilinen şu bilgiyi aktarıyor Yakup Bilgin Koçal; “Karamanlılar, bazılarına göre Türkleşmiş Rumlar; bazılarına göre ise, Selçuklular döneminde Bizans’la yakın ilişki sonucu Hristiyanlığı benimsemiş Türklerdi. ‘Zımmiyan-ı Karaman’ olarak bilinirlerdi. Hristiyanlığı kendi anlayışları içinde yaşarlardı. Dinleri sorulmasa yaşayışı, kültür ve davranış kalıpları itibarıyla Müslüman Türklerden ayırt etmek mümkün değildi.” (S:77) Hristiyan Karamanlı Ortadoks Türklerin kurduğu Türk Ortadoks Patrikhanesi’nin dini lideri Papa Eftim de TBMM’nin açılışında dua eden din adamları arasındaydı. Daha sonraki yıllarda bu Papa Eftim’in torunu Sevgi Erenerol 2008 yılında düzmece Ergenekon davasından gözaltına alınıp tutuklanmış ancak daha sonra bütün sanıklar berat etmiştir. 

Ankara’ya gidecekken birden bire İstanbul’a gitmeye karar veren Şeyh Şamil’in tarikat silsilesinden Şeyh Şerafettin gece rüyasında İstanbul’daki Şeyh Ahmet Amiş Efendinin vefat ettiğini görmüş, bu rüya üzerine Ankara’ya olan istikametini cenaze merasimine katılmak için İstanbul’a çevirmişti. Şeyh Ahmet Amiş Efendi söyledikleri ile bizim yukarıda bahsettiğimiz “Son Kut Alan Türk; Atatürk” yazılarımızı yazmamıza sebep olan din ulularından birisiydi. Şeyh Ahmet Amiş Efendi balkan savaşları sonunda İstanbul’a göç etmek zorunda kalmış, İstanbul’da Fatih Sultan Mehmet Han’ın türbedarı olarak vefat ettiği 1920 yılına kadar türbedarlık yapmış ümmi bir din ulusudur. “Son Kut Alan Türk; Atatürk” yazısını yazarken etkilendiğim ikinci kişi de Şeyh Ahmet Amiş Efendinin cenaze namazını kıldıran talebesi Şeyh Abdülaziz Mecdi Tolun Efendidir.

Enver Paşa’yı da seven Rasim Kurtuluş Savaşının kazanılması için Osmanlı Devletinin son zamanları İstanbul’un işgaline kadar yaşanılanları düşünüyor; “Son yıllarda başımıza ne geldiyse, kapıldığımız partizanlıktan değil miydi? Yöneticiler, siyasetçiler, askerler hiziplere ayrılmış, millet menfaatini arkaya atmışlardı.” (S:102) Hata Balkan savaşlarında Edirne’ye kadar gelen Bulgar kuvvetleri karşısında orduya, askere yardımcı olması gerek bazı paşalar, siyasiler “Edirne’yi Enver alacağına Bulgar alsın” şeklinde vatana ihanete varan bir düşünceye sahiptiler ki bunlar belki de sadece Enver’in başarısız olmasını istiyorlardı. Düşüncelerinin vatana ihanet olduğunu düşünmüyorlardı. Rasim bu kadar partizanca parçalanmışlığın tarafları olan isimlerin Kurtuluş Savaşında birlik olması gereken milletin güvenini kazanıp birliği sağlayamayacağını düşünerek bu Milli mücadelenin başında Mustafa Kemal Atatürk’ün olduğuna seviniyordu. Zaten Enver Paşa da Gürcistan-Batum’da hazır beklemiş, Anadolu’daki birliği bozmamak için Batum’da kalmıştı. Eğer ihtiyaç hâsıl olursa Anadolu’ya geçmeyi düşünüyordu.

Rasim, Mustafa Kemal Atatürk’ün Meclisin açılışında yapmış olduğu uzun konuşmada her ne kadar saltanat ve hilafete sadak vurgusu yapsa (S:102) da asıl niyetinin sadaka vurgusundan sonra gelen “Artık Yüce Meclisinizin üzerinde bir kuvvet yoktur…. Hilafet ve saltanat Yüce Meclisinizin tanzim edeceği kanuni esasiler dairesinde muhterem ve kutlu yerini alacaktır.” (S:103) cümlede gizli olduğunu düşünüyordu. Devlette devamlılık esastı bu minvalde de Ankara Hükümet “Osmanlı Mebusan Meclisi kapanmadan evvel, sıradaki Ağnam Vergisi Kanunu yasallaşamamıştı ve Ankara’da TBMM’nin ilk çıkardığı kanun bu oldu.” (103) şeklinde olduğu gibi devam ettiriyordu.

“Son Müfreze” kitabını Yakup Bilgin Koçal öyle yazmış ki Rasim, Abdulkadir ve Mehmet’in karşılaştıkları olayları ve duydukları sözleri nasıl içselleştirdiklerini ve bu içselleştirmenin aynı zamanda Kurtuluş savaşına halkın bakışı olarak algılanması gerektiğini, ve zor olan işlerin nasıl kolay kılındığını roman boyunca akıcı bir dil ve kurgu ile işlemiş, o günleri yeniden yaşatan, insan ruhunu etkisi altına alan bir tesir ile sizi o günlere olayların içine çekiyor, sanıyorsunuz ki roman kahramanlarından birisi sizsiniz.

Yalova’yı Yunan askerine işgal ettirmeyeceği sözü alan Türk çeteci eşkiya İbo, İngiliz komutandan aldığı bu minval üzere yazılmış bir mektubu Karamürsel’deki Yunan askeri komutanına götürmüş ve bu mektupta yazan Yalova’yı işgal etmemeleri ile ilgili bilgi sebebiyle Yunan askerleri Karamürsel’i terk etmişler, anca bu durum da Yalova’nın Elmalık köyünde yaşayan Rumların Papazı işgalden vazgeçilmesine kızmıştı. Ona göre İngilizlerin planı ile Yunanın planı aynı değildi. İngilizler bütün olarak buraları yönetmek istiyorlardı, ancak Yunanlıların asıl planı Kostantinopolis’i geri almaktı. Köyün Meyhanesinde papazın isteği ile yaptıkları toplantıya İstanbul’dan gelen Türk Karamanlı Hristiyan olan müfettiş Şehriban Bey’i de çağırmışlardı. Papaz bu toplantıda Yalova’yı işgal ettirmeyecek olan çeteci İbrahim Ağa’nın Rum asıllı adamı Hiristo’yu sıkıştırarak İbrahim Ağa ile birlikte İngiliz komutanın yazdığı mektubu Karamürsel’deki Yunan askeri komutanı Binbaşı’ya birlikte götürdüklerini ve Yunan askerinin bu mektup sayesinde bölgeden çekildiğini Hiristo’ya söyletmiş ve bunun üzerine de meyhanede toplananlara “Batı Anadolu’da hâkimiyeti sağlayacağız. Doğu Karadeniz’de Pontus devleti yeniden kurulacak. Zorba Osmanlının elimizden söküp aldığı yerleri, geri alacağız. Anadolu’nun birçok bölgesinden genç soydaşlarımız gönüllü olarak Karadeniz’e gitmektedir. Ama bizler için burası önemlidir. İngilizler, İstanbul ve çevresini terk etmeyerek, buraları yönetmeye taliptir. Bu yüzden de bölgemizin ele geçirilmesi için Yunan askerine müsaade etmeyecekler. Bu oyunu bozmamız gerekir.” (S:136) diyerek Yunanistan’ın ve Türkiye’de yaşayan Rumların da her ne kadar görünürde İngiliz kontrolünde olsalar da onların da İngiliz’lerden ayrı ve gizli bir planlarının olduğunu ifşa etmiş, bu planın gerçekleştirilmesi için halkı tarik etmiştir.

Kendisine yapılan İngilizlere güvenilmez ikazını reddeden İbrahim Ağa, birinci mektuptan sonra daha çok İngilizlere itibar etmiş ve güveni artmış olduğu kendisi için ikinci ikazı yapan Rasim ve Mehmet’inde aralarında bulunduğu ekibe İngiliz komutandan aldığı, içinde Katırlı’ya gelen Yunanın geri çekilmesinin yazdığına inandığı ikinci mektup gösteriyordu. Adamı Rum Hiristo’nun Elmalık köyünde yapılan toplantıdan sonra bu sabahtan beri görülmemiş olması da içine kurt düşürmüştü ancak yine de İngiliz komutanın yazdığı mektuba güveniyordu. Çete mensubu olmayan iki şahit Mehmet ve kendisi gibi Batum göçmeni Küllo Mustafa’nın da refakati ile Katırlı’ya Yunan Karargahına götürürler ancak Mektubu okuyan Yunan komutan iki asker çağırır ve askerler iki koluna girmiş olarak elleri bağlı halde tutuklu Türk çete reisi İbrahim Ağayı limanda demir atmış şileb’e götürürlerken gören çaresiz endişe ve telaş içinde seyretmek zorunda kalan ancak kurtarmak için müdahale edemeden baka kalan Mehmet ve Küllo Mustafa atlarını Yalova’ya çevirip dönmek zorunda kalırlar. İngiliz ve Yunanlılara aşırı güvenmenin sonucunda Türk çete reisi İbrahim Ağa tutuklanmış, böylelikle yaşayarak İngiliz ve Yunanlılara güvenilmeyeceğini tecrübe ile öğrenmiş ancak öğrendiği bu bilginin bedeli hürriyetini de kaybetmesine sebep olmuştu. Ancak İbo’nun tutuklanmasıyla dağılan çetesi ve Bursa Valisi hacim Bey komutasındaki Milli ordunun Bursa’dan Eskişehir hattına çekilmesi Yalova’yı savunmasızı bırakmıştı ki Eylül 1920 tarihinde Yunan askeri harekete geçerek Yalova’yı işgal eti. Etti ama bunda hem Milli Ordunun Eskişehir hattına çekilmek zorunda kalmasının, hem İstanbul hükümetinin teslimiyetçi tutumunun, hem de İngilizlere ve Yunanlılara güvenenlerin aymazlığı ve savunma için kılını kıpırdatmaları sayesinde diğer bazı vatan toprakları gibi “O gün Yalova, tek mermi atılmadan sessiz sedasız işgal edildi.” (S:167)

Yalovayı işgal eden Yunan komutan Dimitri, Rasim ve Abdulkadir’in köyü olan Burhaniye Köyü muhtarlığına bir mektup yazarak “Köyünüzde bomba, silah, kama, bıçak ve buna benzer ne kadar silah varsa Yalova İşgal Komutanlığı’na teslim edeceksiniz. Etmediğiniz takdirde köyünüz yakılacak.” (S:169) diye yazan mektubu okuryazarlığı olmayan Köy Muhtarı Mehmet Çavuş kahvede Rasim ve Abdulkadire okutmuş, Mektubu okuyan Rasim mektubu okur okumaz silahları teslime karşı çıkmıştı. Muhtar Mehmet Çavuş ise başka çarelerinin olmadığını köyü yakacaklarını söyleyerek silahları teslim etmekten yana tavır koymuştu. Rasim muhtarın bu fikrine itiraz ederken Ermeni, Rum köylerindeki çetelerin intikam almak için Burhaniye köyüne baskın yapacağını söylüyordu. Albdulkadir’in de desteklemesi üzerine ne yapacaklarını karar vermeye çalışırken Rasim ikinci bir yol olarak silahları da alalım Anadolu’ya göç edelim fikrini ortaya atar ancak Abdulkadir Rasim de garı köylünün göç edecek parası olmadığını söyleyerek buna itiraz eder. Rasim, Abdulkadir’in bu itirazına siz göç edemiyorsanız ben de göçmem o zaman diyerek karşılık veriri. Artık tek yol kamıştı, Yunanlılara direnmek. Müzakere sonucu köylülerden “Yirmi beş kişi silahlarını teslim etmemeye ve mücadeleye karar verdi. Böylece Yalova bölgesinde sivil bir müfreze kurulmuş oldu: Burhaniye Müfrezesi.” (S:170) Ekim ayının ilk günlerinde Rasim ve Abdulkadir’in “muhtarı uyardıkları akıbet, Karamürsel’e bağlı Denizçalı Köyü’nde zuhur etti. Türklerin silahsızlanmasını fırsat bilen Ermeniler, köye baskın verip, yağmaladı. Kadınlara tecavüz edildiği ve iki kişinin öldürüldüğü haberi çok geçmeden duyuldu.” (S:171) Rasim ve Abdulkadir haklı çıkmışlar ve olacakları önceden tahmin ederek kendi köylerini korumuşlardı. Burhaniye Köyü muhtarı Mehmet Çavuş’un Birinci Cihan Harbi ile Balkan savaşlarına girdikleri için ülkenin bu günlere gelmesinden sorumlu tutuğu İttihat ve Terakki Cemiyeti mensuplarına küfür ederken Rasim’e küfür ettiğini sanan Mehmet Muhtarın üzerine yürümüş, Rasim Mehmet’i sakinleştirerek yerine oturturken muhtara da “Cihan harbi öncesinde şimdikiler iktidarda olsaydı (…) Fakat iş bu noktaya geldikten sonra de keşke şimdikiler değil de ittihatçılar olsaydı, diyorum. Şimdi bize gereken tek şey cesaret. ” (S:171-172) diyerek bir çıkış yapmış ve geçmişi fazla kurcalamanın fayda getirmeyeceğini ifade etmeye çalışmıştır. Aslında Birinci Cihan Harbinde de balkan Savaşlarında da ittihatçılar fetih zamanındaki gibi savaşı başlatan taraf değillerdi. Zamanın şartları zorladığı için savaşa girmek zorunda kalan ittihatçıların yerinde kim olsa da ateş bacayı sarınca savaşa girecek, girmek zorunda kalacaktı. Bu yüzden bir nevi İttihatçıları savaşa girmekle suçlayanlar, vatanı neden savunmaya çalıştınız diye de suçlamış oluyorlardı. Vatanı savunmanın suç sayılması da tamamen bir Damat Ferit davranışı olsa gerek.

Burhaniye Müfrezesi ilk olarak kendi köylerine saldıran, başlarında Kevork adlı Ermeni’nin bulunduğu kalabalık bir Ermeni çetesini geri püskürtmüş, bunu üzerine batı cephesi Kumandanı ali Fuat Paşa Yalova kaymakamlığına telgraf ile bilgi sormuş ve Rasim ile Abdulkadir’i çağırmışlar, ikisinin çatışma hakkında verdikleri bilgileri telgraf ile Paşaya geçecekken Müfrezenin komutanının kim olduğu sorulunca aralarında tartışışlar en sonunda Rasim’in dediği kabul edilerek Müfreze Komutanı olarak Abdulkadir’in ismi Ali Fuat Paşaya Müfreze komutanı olarak bildirilmiştir. İkinci olarak Mehmet’in Kevorka’a Burhaniye köyündeki çatışma sırasında sataşmasından dolayı diş bileyen Kevork Dereköy’de Mehmet’in evine baskın vermiş annesini ve bir köylüyü öldürmüştü. Bu Ermeni çetecilere bir misilleme yapmak gerektiğini düşünen Rasim ve Abdulkadir Rauf Çavuş ile birkaç kişiyi pusu atmaya göndermiş, bunlar 5 Ermeni çeteciyi iki farklı yerde öldürmüşlerdir. Rasim de Keramet Köyüne keşif yapmaya gitmişler ve burada Yunan askerlerinin köy camisini işgal edip Yunanca yazılar yazdığını ve uygu olmayacak resimler çizdiğini öğrenince Rasim Camiyi temizlemek istemiş, tam da bu iş ile meşgulken Yunan askerleri haber alıp Camiye gelmiş ancak bu arada Rasim Yunan askerleri şaşırtarak Camiden çıkıp daha önceden mevzilendirdikleri arkadaşlarının yanına geçerek sipere yatmış olan Yunan askerleri ile çatışmışlar, bu çatışma esnasında Çakırlı Köyünü terk etmiş olanlardan silahlı on kişi yardımlarına yetişmiş ve Çakırlılar ile çapraz ateşe aldıkları Yunanlıları püskürtmüşler. Kendi köylerini savunmak için kurdukları Burhaniye Müfrezesi bu çatışmalarda on eli silahlı kişi daha kazanmış (S: 194) hem de ünleri her tarafa yayılmış olması dolayısıyla silahlarını teslim eden köylerde de köylülerde savunma arzusunun oluşmasını sağlamıştır. Ufacık bir müfreze çevre köylere de kol kanat germiştir. Savunma yapanlar hiçbir savaş kazanamasalar bile işkence ve zülüm görmeden şehit olarak ölürken, silah teslim edenler aşağılık bir şekilde, zelil bir halde, kadınlarına tecavüz edilmiş, malları yağmalanmış olarak öldürülüyor olmaları göstermektedir ki; Vatanı savunmaktan başka şerefli çıkar bir yol yoktur. Bir slogana dönüşmüş olan “Vatan sana canım feda” demek aslında aynı zamanda ben şerefli bir ölüm istiyorum demektir. Burhaniye Müfrezesinin kısa sürede gösterdiği başarılar Ali Fuat Paşa’da bu müfrezenin güçlendirilmesi ve mücadelenin desteklenmesi fikrini doğurmuş ve Karamürsel’deki milis müfrezelerin birleşmesi kararını almış ve birleşik müfrezenin başına da Pomak Hasan komutan olarak getirilmişti. (S:196)

Pomak Hasan ile Abdulkadir müfrezelerini birleştirdikten sonra nasıl bir mücadele edecekleri hususunu görüşürken “Akıllı” lakaplı Pomak Hasan’ın postası konuşulanları duymuş “Süpürün” demişti. Ve Pomak Hasan ile Abdulkadir bütün Rum ve Ermeni çetelerini sürmeye karar vermişlerdi. En son üç koldan Elmalık Köyünün Rum mahallesinde bulunan çeteleri sürmüşlerdi. Girdiği evde Rum Hristo’yu gören Mehmet bir an silahsız adamı öldürmenin Allah Rızasına uygun olmayacağını düşünerek Hiristo’ya köyden kaçanların arasına katılıp köyü terk etmesini söyler. “Sakın eline silah almaya kalkma Hristo ve terk edip gidenlerle birlikte buraları terk et.” (S:210) Mehmet’i güreşte yenen, Sevgi ile arasında dedikodu üreten Hristo Mehmet’ten beklemediği bu davranış üzerine ailesini de yanına alarak arkasına bile bakmadan köyü terk eder. Burhaniye Müfrezesi ilk şehidini de vermiştir. Hafız İlyas, kontrol ettiği evde silahlı kimse yok diyerek geri çıkarken Rum çeteci yatağının altına sakladığı silahı ateşleyerek arkasından vurarak Hafız İlyas’ı şehit eder. Ama Burhaniye müfrezesi için Gündoğmuş gibidir çünkü “Yalova- Bursa şosesinin doğusunda artık hiçbir Rum ve Ermeni Köyü kalmamıştı.” (S:211)

Yalova Bursa Şosesinin doğusunu her ne kadar Ermeni ve Rum çetelerden ve silahsız olmasına rağmen bunların peşine takılanlardan temizlemişlerse de silahsız köylerin Anadolu içine göç etmeleri güvenlikleri açısından elzem olduğuna karar vermiş olan Kuvvacılar bu köylere dağ yolları ve patikalardan gidip halka bu bilgiyi ulaştırmak için görev dağılımı yaparlar. Rasim yanına on kişi alarak yatsı namazından sonra yola çıkarak Soğucak köyüne sabah ezanından önce varır. Camide topladıkları köylülere “Vatan işgal edildi, tecavüzler her geçen gün artıyor. Sizler de artık bu köyde duramazsınız. Yalova-Bursa şosesinin doğusu Rum ve Ermenilerden temizlenmiştir. Karamürsel, İznik, Geyve, Ankara istikametinden rahatlıkla Anadolu’nun içlerine geçebilirsiniz.” diye köylüyü bilgilendirdikten sonra endişelerini gidermek için de “Çengiler’i de temizleyeceğiz inşallah. Ondan sonra da şosenin geçiş güvenliğini sağlayacağız. Bunları yapmadan hareket etmenize biz de izin vermeyiz. Bundan emin olabilirsiniz.” diyerek Soğucak Köylülerine güven vermeye çalışmış ancak bu göç olayından ayrı düzenli orduya asker toplanması kararlarını da “Ankara hükümeti, Kabaklı Köyü’ne bir komutan atadı. Düzenli ordu teşekkül edilecek. İster bizim müfrezeye ister doğrudan orduya katılabilirsiniz.” (S:221) diyerek ilettikten sonra köylünün tavırlarından katılacaklarını hisseden Rasim Nuri’ye bir şeyler söylemek lazım der gibi bakınca Soğucak Köylü Nuri “Bütün köyün size katılacağından emin olabilirsiniz ama önce çoluk çocuğu doğuya geçirmemiz lazımdır.” (S:221) dedi.

Çengiler Köyüne Pomak Hasan Müfrezesi ile Rasimlerin Burhaniye Müfrezesi baskın veriri ancak kaçmak yerine dirençle karşılaşırlar ve Rasim Pomak Hasan ile görüşerek iki evi ateşe verirsek köylü kaçmaya başlar diye düşünüp bu işi yapacak iki fedai aradılar. Pomak Hasanın adamı Hüseyin ve Mehmet bu iş için seçilmişti. Ancak Mehmet ve Hüseyin gizlenerek su yarığından köye sızarken takip edildiklerini anlarlar. Mehmet takip edene bıçağı ile etkisiz kılmaya çalışırken takip eden ortay çıkar, bu geniş bir palto giymiş olan “Akıllı”dır. Paltonun altına da Ermeni elbisesi giymiştir. Bir müddet sonra Mehmet, Hüseyin ve Akıllı dört evi ateşe verirler. “Az sonra köyü boşaltanların telaşlı kalabalığı göründü. Orhangazi’ye doğru perişan halde kaçıyorlardı. Kaçanların yarısı sivildi, yarısı da askerdi. Pomak Hasan, kahkahalarla gülmeye başladı. Rasim’e dönerek; ‘Keramet sende mi, ben de mi? diye sordu.” (S:227) iki Türk müfrezesi de mermi yakarak köye yaklaştıkça kaçmayanlarda kaçanlar katılarak Ermeniler Çengiler köyünü tamamen terk etmiş oldular.

Ama Rasim ile birlikte Kurt köylü Mehmet Ali ve Hüseyin Çavuş da yerinden kalmamış, kalkamamıştı. Üçü de yaralıydı. “Mehmet Rasim’in sağ bacağından akan kanı fark edince, kendini tutamayarak ‘Ağam!’ diye bağırdı.” (S:232)  Rasim Ağaya da gazilik nasip olmuştu. Göç ettirilen on bin Türk kafilesinin arkasından gelen yaralı Rasim ve Hüseyin Çavuş, Ali ve Mehmet bir çocuk sesi duyarla. Etrafa bakınırken Hüseyin Çavuş kızı görürü ve yaralı olmasına rağmen kızı arkasına alır ve Yalova-Bursa şosesinin doğusuna geçirirler. Rasim ve üç arkadaşı sanki kervanın geride kalanlarını toplayan gözcü ekibi gibi bir vazife görmüşlerdi.

Abdulkadir Burhaniye Müfrezesinin resmi orduya bağlanması hususunda “Hayatını milleti için adamaya hazırdı. Savaş bitse de, orduda görev yapmaya devam etmek arzusundaydı. Türk’e en yakışan mesleğin askerlik olduğunu düşünüyordu.” (S:246) düşüncesi içindeydi. Haksız da sayılmazdı. Türklerin tarih boyunca bütün kurdukları devletlerin temelinde askeri kahramanlıklar yatıyordu. Bunun için dost düşman bütün dünya haklı olarak Türklere Asker millet demişlerdi. Ya da onlar için “askeri olan millet” yerine “asker olan millet” tabiri kullanılıyordu. Osmanlı bile Askerlerin omuzlarında yükselmiş milleti hâkime olarak gayrimüslimlerden asker almamış, askerliği sadece Türklere mahsusu bir meslek kılmıştı. Ekonomi bile paşalar üzerinden şekilleniyordu. Paşaların vakfettiği hayratlar toplumsal refahın dağılımını sağlıyordu. Devlet Paşaları vakfetmeye teşvik ediyor adeta sevk ediyordu. Rasim de arkadaşı Abdulkadir’in orduda görev alarak başka cephelere gideceğini düşünüyordu.

Burhaniye Müfrezesinin ne olacağı merak konusuydu. Rasim ve diğerleri tarafından beklenen, müfrezenin lav edilerek Yalova Müstakil Müfrezesine bağlanmasıydı. Ancak Kocaeli Grup Komutanı “Burhaniye Müfreze’sine övgüyle andıktan sonra ‘Siz bir müddet daha Milli Müfreze olarak kalacaksınız’ dedi.” Rasim bu habere sevinmişti çünkü “Onun için çok şey ifade etmeye başlamıştı bu müfreze ve vatan savunması için ne kadar hayati bir rol ifa ettiğini gösterir gibiydi bu emir.” (S:246) Bu emir üzerine Rasim’in ayağının iyileşmesini bekleyen Abdulkadir “Kumandanım, Rasim kumandayı tek başına yürütür, ben size katılmak arzusundayım” deyince komutan bir müddet daha Burhaniye Müfrezesinden kendilerine ihtiyaç olduğunu ifade ile Abdulkadir’in düzenli orduya katılımını erteledi. Mehmet Yalova’yı terk eden Yunanlılar dan sonra Yalova Kaymakamlığına Türk Bayrağını asmıştı ancak Mustafa kemal’in İsmet İnönü’ye verdiği talimat neticesinde ordunun Eskişehir boşaltıp ikmal yapma imkanı sağlamak için Sakarya nehrinin  gerisine Ankara tarafına çekilmesiyle de olsa “Yalova artık milli kuvvetlerin elindeydi ama aynı gün Yunan askeri Eskişehir’i işgal etmişti.” (S:248)

Yakup Bilgin Koçal öyle güzel tasvir etmiş ki Abdulkadir’in cephede 800 rakımlı tepede son beş mermisi ile düşmana karşı koyuşunu ve sonunda mermisi bitince Yunana esir düşmektense ölümü tercih ederek siperden çıkıp Burhaniye’ye doğru koşarken vuruluşunu anlatan ifadeleri okuyunca ölümü, şehitliği arzuluyor insan. “Kurtulma şansı yoktu. Ne süngüsü ne de bıçağı vardı. Esir olma zilletine katlanmamak için mevzisinden çıkıp, Burhaniye’ye doğru kaçmayı denemeye karar verdi. Çevik bir hareketle çukurdan çıkıp koşmaya başladı. Bunu fark eden düşman yaylım ateşine geçti. Sırtında bir sıcaklık hissetti, adımını atamadı. Öylece kaldı. Göğsü ileriye çıktı, tabancası elinden kaydı. İkinci kurşunla yere düştü, kalkamadı, bıraktı kendini sırtüstü. Son kez baktı bulutlara, kelime-i şehadet getirdi.” (S:251) Abdulkadir askerilerine canını feda etmişti, belki düzenli orduya katılıp başka cephelerde milletine hizmet edememişti, orduda kalarak yükselerek rütbesini yükseltememişti ama bir asker olarak rütbelerin en yükseğini almıştı. Abdulkadir’in almış olduğu bu rütbeyi hiçbir beşer veremez insana, o rütbeyi doğrudan rabbinden almıştı. 800 Rakımlı tepeyi beklenilen mermi yardımı iki saat sonra gelince saklandıkları yerden çıkarak geri alan Burhaniye Müfrezesi arayarak yatsıdan sonra buldukları Abdulkadir’in cesedini battaniye ile köye getirmişlerdi. Kendisine kumandan dendiğini duyan Yunanlılar onu Mustafa Kemal sanarak naşına işkence etmişler ve cesedin kafasını kumandanlarına götürmek için vücudundan ayırarak vahşetlerine vahşet katmışlardı. 

Deli Halit Paşa Mehmet’i yanına almak istediğini söylerken Ankara’da Mustafa Kemal’inde bulunduğu bir ortamda topumuzun, tüfeğimizin olmadığından yakınanları bastıracak şekilde gür sesiyle söylediği “Türk’ün pusatı ruhudur.” (S:260) diyerek Mehmet’e özel görevler vereceğini ve bundan sonra da kendisine “Pusat” diyeceğini eklemişti.

Nihai zafer çok yakındı. “26 Ağustos sabahı şafakla beraber, devrin askeri otoritelerinin aşılamaz ve geçilemez dedikleri Yunan tahkimatları paramparça edilmiş, cephesi yarılan Yunan Ordusu’nun kuşatılarak çember içine alınıp imha edilmesine başlanmıştı. Ordunun asıl taarruz bölgesi olan Afyon-Uşak-İzmir istikametinde Türk birlikleri, bozgun halinde İzmir’e doğru kaçan Yunan kılıç artıklarını kovalıyordu.” (S:263) bu kaçışın sonu İzmir’de kaçamayan Yunan askerleri ile ihanet eden Rumların, Ermenilerin denize dökülmeleriyle sonlanacaktır.

Muvakkaten terhis olup dinlenmek isteyen Rasim yazdığı dilekçeyi sıralı komutanlarına dolaştırmış, en sonunda Fevzi Paşa’ya kadar dilekçesi yazılmıştı. Çünkü üstün başarılı bulunan Rasim’in geçici de olsa terhisine hiçbir komutanı yanaşmıyordu. Nihayet karar Fevzi Paşadan çıkmıştı.8 aralık 1922 günü sivillerini giydi ve ayrılmak için yatağını da çok düzgün bırakmak için iyice düzeltti. Dışarı çıkıp atına bindi ve Atını Yalova’ya doğru sürdü. Kimseyle vedalaşmak istememişti. Sekiz senelik askerlik hayatı geride kalmıştı.

Büyük Taarruzdan sonra Yunanlılar İzmir’den denize dökülmüş deli Halit Paşa’da Pusat Mehmet’i İstanbul’a İngilizleri İstanbul’da barınamayacaklarını, İstanbul’un sömürgelerine benzemeyeceğini anlamaları için gizli görevle göndermişti. Başka görevlilerde vardı ancak Pusat Mehmet sadece birini tanıyor, ondan emir alıyordu. Ta ki İngilizlerin İstanbul’u terk ettiği 6 Ekim 1923 güne kadar bu görevi devam etmişti.(S:275)  Bundan sonra bir Zaireci dükkânı açan Pusat Mehmet ekmeğinin peşine düşmüş, Deli Halit Paşa mecliste bilinmedik bir şekilde öldürülmüş ve cenazesi İstanbul’da Eyüp Sultan Camisinde kılınan cenaze namazından sonra Turgutlar mezarlığına defnedilmişti.(S:273) Rasim de cenazede idi üç yıldır görmese de Pusat Mehmet tanımıştı. Kalabalık içinde zorda olsa buluşmuşlar ve kahveye oturmuşlardı. Pusat Mehmet’in bir derdi olduğunu anlayan Rasim sıkıştırınca Mübadele ile Sevgi ve Şehriban Bey’in Yunanistan’a gitmek zorunda kaldığını ve Mehmetin onları bulamadığını öğrenir.(S:276)

Çoban Mustafa güttüğü hayvanlarla evine dönerken bir grup atlının geldiğini içlerinden birinin kendisine doğru yaklaştığını ve çiftliğin yolunu sormuş Çoban Mustafa’da “yanlış gelmişsiniz” diye cevaplamıştı. Konuşurken Çoban Mustafa kendisi ile konuşana Atatürk’e kızanlarında olduğunu söyler ama kendisi ile konuşanın Mustafa Kemal Atatürk olduğunu öğrenince de söylediğini “Eskidendi” diye geçiştirmeye çalışan Çoban Mustafa, Mustafa Kemal Atatürk’ün ısrarlı sorgulaması üzerine “Pusat Mehmet” deyivermişti. Atatürk bunun üzerine Pusat Mehmet’i buldururu ve Yalova’daki Yürüyen Köşkte görüşmek ister. Pusat Mustafa aklın bin bir türlü kötü durumlar gelmesine rağmen gider görüşür. Atatürk kendisinden Burhaniye Müfrezsinde yaptıklarını dinler ve çay kahve içtikten sonra Burhaniye Müfrezsinin yaptıklarını yazmasını isteyerek gönderiri. Korktuğu olmamış bir devlet başkanı ile sıradan bir asker olarak oturup çay içmesinin sevincini yaşar. Ancak bir müddet sonra sevgi karşısındadır hayal mi gerçek mi olduğunu anlamaya çalışırken Sevgi “Benim” der. 

Yakup Bilgin Koçal “Son Müfreze” kitabını öyle kurgulamış ki sadece bir kurtuluş savaşında yaşanan ölüm kalımlar, işgaller, baskınlar, kurtuluşlar anlatılmamış, Türk tarihinde mesele olan konulara uzlaştırıcı bir yaklaşımla değinilmiş, Karaman Türkleri hakkında bilgi verilerek Şehriban Bey ve Kızı Sevgi Kuvayı Milliye mensubu olarak ele alınarak her ne kadar mübadelede büyük çoğunluğu göç etmiş olsalar da Papa Eftim ve Türk Ortodoks Kilisesi ve patrikhane hakkında bilgiler vermiştir. Dedesi Rasim Koçal’ın hatıratında yararlanarak hazırladığı bu roman ile mahalli bir kurtuluş mücadelesinin tarihin tozlu dehlizlerinde kaybolup gitmesini önlemiş, roman türü olarak yazmasıyla da kuru bir tarih olmaktan çıkararak halen yaşanılan bir hayat gibi canlı kılmıştır.                               

YORUM YAP

Bağdar Caddesi Escorthamile pornobahis siteleri yenigaziantep escortgaziantep escortmaltepe escortbostancı escortanadolu yakası escortizmir escortdeneme bonusu veren sitelerhttps://www.tedxpenn.com/escort ankaraankara escorthttps://greenhousecraftfood.com/ataşehir escortBetofficeMebbistrendyol indirim koduPusulabetslot siteleri https://en-iyi-10-slot-siteleri.comstarzbet adamsah.netdeneme bonusucasibomstarzbetpiabetstarzbet girişstarzbet girişbahsegelbahsegelklasbahisankara kombi servisimersin günlük kiralık evbetturkeyBelge istemeyen bahis siteleritipobetgrandbettingtruvabetbahiscasinotarafbetbahiscommariobetbetistmarkajbetbetinematadornetcasibombelugabahisbetebet1xbetasyabahiscasinovalediscountcasinoelexbetfavoribahisbahiscombahiscombelugabahisbelugabahisbetistbetistceltabetceltabetklasbahisklasbahismariobetmariobetrestbetrestbettarafbettarafbettipobettipobetcasibomcasibomcasibomcasibomstarzbetsahnebetlimanbetredwinmatadorbetmatadorbetbetkombetkomcasibomsancaktepe çilingircasibomcasibomcasibomcasibom7slotsbahigobahis1000bahisalbaymavibaywinbetexperbetkanyonbetkolikbetkombetlikebetmatikbetnisbetonredbetorspinbetparkbetperbetroadbetsatbettiltbetturkeybetvole24wincratosslotelitbahisfavorisenfunbahisgorabethilbetikimisliimajbetintobetjasminbetjetbahiskralbetligobetlordbahismarsbahismeritkingmilanobetmobilbahismostbetmrbahisneyinenoktabetnorabahisoleybetonbahisonwinorisbetparmabetperabetpiabetpinuppokerbetapusulabetredwinrexbetromabetsahabetsavoybettingbetkombahis siteleriblackjack siteleriCasinoBonanzacasino bonanzadeneme bonusurulet sitelerisweet bonanzacasino sitelericasino sitelericasino sitelerisupertotobettulipbettumbetpadisahbetvdcasinovenusbetwinxbetbonusgaziemir çilingirtarafbetparibahisvdcasino girişmarsbahis7slotsasyabahisbahis1000bahisalbahsegelbaywinbetebetbetexperbetkolikbetmatikbetonredbetorspinbetroadbettiltbetturkeybetvolecasibomcratosslotdumanbetelitbahisextrabetfunbahisgorabetgrandpashabethilbetimajbetjasminbetkalebetkralbetlimanbetmaltcasinomarkajbetmatbetmilanobetmobilbahismostbetgirisneyinenorabahisonwinpalacebetparmabetperabetpokerbetaredwinrexbetrokubetsahabetsavoybettingtarafbettruvabettumbetxslotartemisbitbaymavibetebetbetkolikbetkombetperbettiltceltabetimajbetklasbahisligobetlimanbetmariobetmatbetneyinesahabetbetturkeyBeylikdüzü Escortistanbul escort bayancasibomSahabetportobetSahabet GirişSahabet
escort Bağcılar escort Bahçelievler escort Bakırköy escort Bayrampaşa escort Beylikdüzü escort Güngören escort İstiklal escort Kadıköy escort Sultanbeyli escort Üsküdar escort Avsallar escort Mahmutlar escort Oba escort Mecidiyeköy escort Ölüdeniz escort Güllük escort Kültür escort Ataşehir escort Avcılar escort Başakşehir escort Esenler escort Esenyurt escort Fatih escort Gaziosmanpaşa escort Kartal escort Küçükçekmece escort Maltepe escort Pendik escort Sultangazi escort Ümraniye escort Adapazarı escort Yalıkavak escort güvenilir casino siteleri Yalova escort Muğla escort Aydın escort Çanakkale escort Balıkesir escort Tekirdağ escort Manisa escort Trabzon escort Kahramanmaraşescort Kütahya escort Osmaniye escort Sivas escort Tokat escort Çorum escort Yozgat escort Isparta escort Elazığ escort Ordu escort Edirne escort Erzincan escort Zonguldak escort Rize escort Uşak escort Kırşehir escort Erzurum escort Giresun escort Amasya escort Sinop escort Niğde escort Bolu escort Karaman escort Kırıkkale escort Bayburt escort Ardahan escort Gümüşhane escort Artvin escort Çankırı escort Bartın escort Sinop escort Bilecik escort Karabük escort Burdur escort Nevşehir escort Kıbrıs escort Kırklareli escort Kastamonu escort Düzce escort Aksaray escort Adıyaman escort Afyon escort Arnavutköy escort Bebek escort Beşiktaş escort Beykoz escort Beyoğlu escort Büyükçekmece escort Çatalca escort Çekmeköy escort Eyüpsultan escort Kağıthane escort Sancaktepe escort Sarıyer escort Şile escort Silivri escort Şişli escort Taksim escort Zeytinburnu escort Aliağa escort Balçova escort Bayındır escort Bayraklı escort Bergama escort Beydağ escort Bornova escort Buca escort Çeşme escort Çiğli escort Karşıyaka escort Fehiye escort Marmaris escort Gaziemir escort Dikili escort Menderes escort Menemen escort Torbalı escort Atakum escort Çerkezköy escort Yenişehir escort Bodrum escort Toroslar escort Tarsus escort Silifke escort Mezitli escort Erdemli escort Anamur escort Akdeniz escort Melikgazi escort Elbistan escort Lüleburgaz escort İzmit escort İlkadım escort Çorlu escort Battalgazi escort Yeşilyurt escort Milas escort Ceyhan escort Çukurova escort Kozan escort Sarıçam escort Seyhan escort Emirdağ escort Sandıklı escort Merzifon escort Suluova escort Taşova escort Altındağ escort Batıkent escort Çankaya escort Çubuk escort Etimesgut escort Haymana escort Kahramankazan escort Keçiören escort Kızılcahamam escort Mamak escort Polatlı escort Pursaklar escort Sincan escort Ulus escort Yenimahalle escort Aksu escort Alanya escort Belek escort Demre escort Döşemealtı escort Elmalı escort Finike escort Gazipaşa escort Kaş escort Kemer escort Kepez escort Konyaaltı escort Korkuteli escort Kumluca escort Lara escort Manavgat escort Muratpaşa escort Serik escort Side escort Didim escort Efeler escort Nazilli escort Söke escort Altıeylül escort Ayvalık escort Bandırma escort Bigadiç escort Burhaniye escort Dursunbey escort Edremit escort Erdek escort Gömeç escort Gönen escort Havran escort İvrindi escort Karesi escort Kepsut escort Susurluk escort Büyükorhan escort Gemlik escort Görükle escort Gürsu escort Harmancık escort İnegöl escort İznik escort Karacabeyescort Kestel escort Mudanya escort Mustafakemalpaşa escort Nilüfer escort Orhangazi escort Osmangazi escort Yıldırım escort Biga escort Çan escort Gelibolu escort Karahayıt escort Merkezefendi escort Pamukkale escort Keşan escort Aziziye escort Palandöken escort Yakutiye escort Odunpazarı escort Tepebaşı escort Araban escort İslahiye escort Karkamış escort Nizip escort Nurdağı escort Oğuzeli escort Şahinbeyescort Şehitkamil escort Yavuzeli escort Bulancak escort Espiye escort Görele escort Altınözü escort Arsuz escort Antakya escort Defne escort Dörtyol escort Erzin escort Hassa escort İskenderun escort Kırıkhan escort Kumlu escort Payas escort Reyhanlı escort Samandağ escort Eğirdir escort Yalvaç escort Foça escort Karabağlar escort Kemalpaşa escort Kiraz escort Kınık escort Konak escort Narlıdere escort Ödemiş escort Tire escort Urla escort Safranbolu escort Akhisar escort Alaşehir escort Kırkağaç escort Salihli escort Sarıgöl escort Şehzadeler escort Soma escort Turgutlu escort Yunusemre escort Akkışla escort Bünyan escort Develi escort Kocasinan escort Talas escort Yahyalı escort Gazimusağa escort Girne escort İskele escort Lefke escort Lefkoşa escort Başiskele escort Çayırova escort Darıca escort Afşin escort Dulkadiroğlu escort Göksun escort Onikişubat escort Türkoğlu escort Kızıltepe escort Mut escort Dalaman escort Gümbet escort Datça escort Kavaklıdere escort Köyceğiz escort Menteşe escort Turgutreis escort Ula escort Yatağan escort Fatsa escort Altınordu escort Ünye escort Düziçi escort Kadirli escort Ardeşen escort Akyazı escort Arifiye escort Erenler escort Geyve escort Hendek escort Karasu escort Kaynarca escort Sapanca escort Derince escort Dilovası escort Gebze escort Gölcük escort Kandıra escort Karamürsel escort Kartepe escort Körfez escort Akşehir escort Beyşehir escort Bosna escort Ereğli escort Karapınar escort Meram escort Selçuklu escort Gediz escort Simav escort Tavşanlı escort Doğanşehir escort Bafra escort Çarşamba escort Boyabat escort Kapaklı escort Süleymanpaşa escort Erbaa escort Niksar escort Turhal escort Akçaabat escort Of escort Ortahisar escort Yomra escort Armutlu escort Çiftlikköy escort Çınarcık escort Akdağmadeni escort Boğazlıyan escort Sarıyaka escort Sorgun escort Alaplı escort Çaycuma escort Devrek escort Ereğli escort Kilimli escort Kozlu escort