DOLAR 32,4504 % -0.15
EURO 34,8290 % -0.66
STERLIN 40,7959 % -0.56
FRANG 35,5088 % -0.41
ALTIN 2.438,67 % 0,10
BITCOIN 62.913,92 -2.161

KÜLHAN

Yayınlanma Tarihi :
KÜLHAN

KÜLHAN

Halim KAYA 

Adnan İslamoğulları’nın daha önceden yazmış olduğu “Bizimkisi Bir Ocak Hikâyesi” kitabıyla tanıdım. Daha sonra yazdığı “KUYU” kitabını okumasam da aldım ve kütüphaneme koydum. Ancak Külhan” adlı romanını görünce önce hamamla ilgili isminden dolayı almak istemedim ancak okuyanların anlattıklarından sonra alıp okumaya karar verdim.

Adnan İslamoğulları’nın “Külhan” kitabı Keş Dağında şehit olan daha doğrusu Türkiye’nin gireceği türbülanstan çıkmasına etki edebilecek kişilerin başında geldiği için türbülanstan çıkmasını istemeyen iç ve dış güçler tarafından şehit edilen Muhsin Yazıcıoğlu’na ithaf edilerek başlamış, böyle yaparak da ülkücü vefa adına büyük bir örneklik teşkil etmiştir. 

Külhan kitabı 2023 yılında İstanbul’da Adnan İslamoğulları’nın diğer iki kitabı gibi Ötüken Neşriyat A.Ş. tarafından yapılmış olup 431 sayfadan müteşekkildir. Ancak kitap öyle yoğun sayfalardan ibaret halde ve ince küçük puntolarla basılmış ki sanki şu enflasyon ortamında kitabın maliyetini düşürerek pahalı olmasını engelleyerek daha fazla okuyucuya ulaştırmak düşünülmüş.

Kitaba Ankara’dan Hamamönü Mahallesi ve Taceddin Dergâhı ile civarından müthiş bir tasvirle başlamış ve sanki sokakları sözle ifade ederek resmetmiş. Taceddin Dergâhı Adnan İslamoğulları’nın o günleri resmederek gözümü önüne serdiği şekliyle tarihten bir kesit olarak önem arz ederken İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy’un Ankara’da Milletvekili iken kaldığı ve Milli Marşımızı kaleme aldığı anları da tasvir ederek anlattığı için de ayrı bir anlam ederken Ülkücü Harekette karakteriyle tebarüz ederek Taceddin Dergahi haziresinde yer alacak bir ruh yapısına sahip olan siyasetin ahlak timsali şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun defni ile daha da anlamlanmıştır.

Tabi okurken Adnan İslamoğulları tarafından yapılan tasvirlerden dolayı önce Hamamönü’nün artık gösterişten uzak konakları ile ülkücü hareketin bağı ne derken Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşını yazmasının hikâyesini alıp Fena fi’d-Devle ve Fena fi’l-millet tabirleri üzerinden sözü 12 Eylül’de yargılanan Ülkücülere getiriyor. İlk Mahkeme günü Ülkücülerin Lideri Alparslan Türkeş’in Mahkeme salona girerken daha önce salona getirilmiş olan bütün ülkücülerin ayağa kalkıp hep birlikte İstiklal Marşını okuyarak Mahkeme Heyetini de Alparslan Türkeş önünde ayağa kalkmak zorunda bırakmaları ve cezaevine döndüklerinde İstiklal Marşı okudukları için işkence görmelerine bağlamış. Cezaevinde Fena Fi’d devle ve Fena fi’l millet olmuş Ülkücülere yerli yersiz İstiklal Marşı okutularak terbiye edilmek adına işkence edimlerini ve buna direnen Ülkücülerin İstiklal Marşını dayatanlara karşı gösterdiği direnci birleştirmiş. Ayrıca buna 12 Eylül ihtilalinin sebepleri arasında gösterilen MSP’nin Konya mitinginde İstiklal Marşı okunurken bir kısım zevatın oturarak (S:19) İstiklal Marşını protesto etmesi de ayrı bir tezat olarak önümüze konulmuş. Bu üç İstiklal Marşını yazan, istiklal Marşını Okuyan, İstiklal Marşını okumayan ve oturanlar olayları üzerinden İstiklal Marşı alet edilerek ilgililere devlet adına zülüm edilmiş, karşılaştıkları direnç ve tutum devlet adına bunu organize eden zinde güçlerin hoşuna gitmediğini Adnan İslamoğulları “Külhan”da ifade etmiştir. İstiklal Marşını yazan kişinin, İstiklal Marşını Okuyanların, İstiklal Marşını işkence aleti olarak kullananlara direnerek okumayanların, İstiklal Marşı okunurken oturanların hepsi aynı kefeye konulup da cezalandırıldığı bir tezadı gözümüz önüne sermiştir.

Yukarıdaki giriş ile romanda 12 Eylül ile irtibat sağlandıktan sonra artık ihtilalin hizmetkârlarının takibinde yaşanılan kış aylarının buz kesen havasında köşe bucak kaçanların yakalanmamdan birbirleri ile haberleşmek için kurmaya çalıştıkları irtibatlarını anlatan, gizli en az bilgi vererek en fazla bilginin alınmaya çalışıldığı Ankara günleri. Kaçak Ali Başkan, Ağabey, Yusuf Sancaktar ve diğerleri Ülkücülerin yardım ve cezaevindekilerin mahkemelerdeki savunmalarını organize etme çabaları. Kaçak Durumdaki Ali Başkan bana Ali Uzunırmak’ı, Ağabey de Galip Erdemi hatırlatıyor. Galip erdemin Ankara’daki MHP davası Hukuk Bürosunu çekip çevirmesinin yanında dışarıdakilere, kaçaklara güvenli bir ortam hazırlama, iaşe ve diğer maddi manevi ihtiyaçlarını giderme faaliyetlerinin yanında bir de içerdekilerin mahkemelerini takip ve savunmalarının organizasyonuyla ilgilendiğini ülkücü olup da bilmeyen yoktur. O meşhur mektup hikâyelerini de tabii ki.  Yusuf Sancaktar’ın kim olduğunu anlamak için herhalde bundan önce yazılan “KUYU” romanını okumak gerekiyor. Çünkü Kuyu romanın kahramanı da Yusuf Sancaktar, ben de Kuyu romanın kahramanın adının Yusuf Sancaktar olduğunu tesadüfen romanımızın yazarının yazdığı eserlerini tanıma çalışması sırasında öğrendim. Aslında şimdiye kadar okuduğum yazarların yazdığı kitapları hep sıralı okumaya dikkat eder, aralarındaki kronolojik sırrı ve olay takibini sağlıklı bir şekilde hafızama kaydetmeye çalışırdım. Ancak bu sefer böyle olmadı yazarın ilk kitabı “Bizimkisi Bir Ocak Hikâyesi” kitabını okumuş ancak ikinci kitabı ‘KUYU’dan haberim olmasına rağmen yazarın ilk kitabıyla ve yazarla arasında bir irtibat kuramamış, dolayısıyla da kitabı alıp okuyamamıştım. Bu yüzden Kuyu’dan önce farkında olmadan mecburen Külhan’ı okumaya başlamış oldum. Bu okuyuş sırası da Yusuf Sancaktar karakteri ve kimliği hakkında tahmin yapmamı zorlaştırdı. KUYU romanını okumak artık bize Faz-ı ayn oldu.

Adan İslamoğulları kendisinin de ne kadar derin bir kültüre sahip olduğunu gösteren ve okuyucuya romana serpiştirip yedirerek vermek istediği farklı bilgileri tıpkı Hitlerin işkencelerin nasıl yapılması gerektiği bilgisini aldığı Doktor Mengele hakkında verdiği bilgileri işlediği gibi işliyor. Hatta öyle bir irtibat kurarak meseleyi 12 Eylül’e bağlıyor. ”Bütün totaliter rejimler gibi 12 Eylül yönetiminin de özel doktorları var. İşkenceciye taktik veren, işkence sonucu ölüme intihar teşhisi koyan, işkence gören mahkûma sağlam raporu veren veya hastalık, yaralanma ve ölümü doğal sebebe bağlayan özel doktorları var 12 Eylül darbecilerinin. Bekir bağ ismini duydun mu, duymadın tabi ki. Çünkü senin kulakların mazlumların değil muktedirlerin sesini duyar!” (S:41) diyerek 12 Eylül darbecilerin de işbirlikçisi doktorlarında kirli çamaşırlarını ortaya döküveriyor. Bekir Bağ, darbecilerin savcısı Nureddin Soyer tarafından işkence yapılarak Mamak cezaevinde öldürülen Ülkücü şehittir. 

12 Eylül 1980 darbesinden sonra işkence ile alınan ifadeler sonucunda başlayan davalarda parasız ve sahipsiz kalan ülkücüleri savunmak için Ankara’da oluşturulan ve gönüllü avukatların savunmaları hazırladığı Akıl Dükkânı denilen büroda çalışan uzun yıllar ara vermiş olduğu avukatlığa sırf ülkücüleri savunmak için geri dönen Ağabey Galip Erdem yalnız değildi. Aynı büroda gönüllü olarak bulunan ve ülkücülerin davalarını bila bedel ücretsiz alan ve savunan Av. Şerafettin Yılmaz (S:45) da fedakârca çalışıyor, Galip Erdem gibi cebinden para harcıyordu.

Ülkücüler ifadelerinin alındığı zaman akla hayale gelmeyecek işkenceler yapan Askeri Savcı Nurettin Soyer ve ekibinden sonra tutuklu halde mahkemeleri süren ülkücülere işkence etmenin diğer yoları da aranmaya başlanmış ve Ülkücü ve Komünist mahkûmlar “karıştır barıştır” (S:45) metoduyla aynı koğuşlara koyularak tartışma çıkaracak ortam hazırlayıp daha çok işkence etmenin sebeplerini yaratmanın hesaplarını yapıyor. Bu psikolojik işkence metodu az gelmiş olacak ki bu seferde “cezaevlerindeki mahkûmlara tek tip elbise giydirme” (S:46) metodunu uygulamaya koymuşlardır.

Av. Şerafettin Yılmaz ile uçakta İstanbul’a giderken yan yana iki koltukta gitmeleri dolayısıyla karşılaşıp usulen merhabalaşmaları sırasında aralarında cereyan eden konuşma sırasında Av. Şerafettin Yılmaz’ın Nurettin Soyer’e söylediği “Davayı, tepelerindeki Darbe Konseyi’nin talimatlarıyla yürüttüklerini, yargılamalar sonunda Alparslan Türkeş dâhil sanıkların büyük çoğunluğunun berat edeceğini mahkeme heyetine hitap edercesine boca ettiği” (S:47) sözlerinden sonra Nurettin Soyer hukuk tarihinin en kara ifadeleriyle “Türkeş de elindeki iddianameyi yüzümüze sallayarak aynı şeyi söylüyor savunmasında. Fakat yaptıkları eylemleri Türkeş’in emriyle yaptığını söyleyen sanık ifadelerini gördüğünüz zaman ve sanıklar bunu mahkeme huzurunda da ifade ettikleri zaman Türkeş’i ipe gönderip göndermeyeceğimizi, davanın mesnetsiz ve iddianamenin asılsız olup olmadığını göreceksiniz. Oradan Türkeş de dâhil hiç kimse çıkmayacak.” (S:47) şeklinde cevap verir. Bu cevap gösteriyor ki daha gerekli deliller toplanıp şahitler dinlenmeden sanıklar hakkında verilecek hüküm belirlenmiş ve bu hükmü verebilmenin yolları aranıp deliler bu hükmü destekler şekilde toplanmış, sanıkların ifadeleri işkence altında bu hükmü çağıracak şekilde alınmıştır. Yargılama yapılmadan hüküm verilmiştir. Yapılan her şey prosedürü tamamlamak içindir. Ama hesap yapanların en iyisi Allah’tır ki O’nun hesabı bütün hesapları boşa çıkartır. Nitekim Ülkü Ocakları ve MHP davasında da boşa çıkarmıştır. Darbecilerin bütün çabalarına rağmen mahkemeler kendilerinin istediği şekilde sonuçlanmamıştır.

Adnan İslamoğlulları’nın yazdığı “Külhan” romanı hatıratlardan sonra mahkeme safhalarını anlatan ilk romandır. Belki romanın tamamı bu safhalara ayrılmamış, sadece bir bölümünde mahkeme safhası işlenmiş ama ilk olarak bir roman konusunda işlenmesi Külhan’dadır .

Devletim dediği ülkenin yönetenlerince yargılanmış ve yargılanmakta olanları, 1944 Milliyetçilik Davası sanıkları ile 12 Eylül 1980 Ülkü Ocakları ve MHP davası sanıklarını karşılaştırır Adnan İslamoğulları. “1944 kadroları devleti tanıyor, bunlar tanımıyor. 1944 kadroları devletin içindeydi, bunlar dışında. 1944 kadrolarının devletin içinde uzayan kolları vardı, bunların tırnağı ile yoktu. 1944 kadroları kendilerini savunacak avukata ihtiyaç olmaksızın savunma yazacak hukuki ve ideolojik donanıma sahiplerdi, bunlar kahir ekseriyeti hukuktan, kanundan bihaberdi. Fakat bütün bunlara bedel bir hasletleri vardı samimiyetleri.” (S:56)  Şu soru geliyor insan bu karşılaştırmayı okuyunca. 1944 Türkçülük ve Turancılık Davası sanıklarından daha gerimi gitmişti ülkücüler yukarıda sayılan bu hallere düşmüşlerdi? Verilebilecek tek cevap ülkeyi komünist yapmak isteyen dış güçler ile yerli işbirlikçileri ülkücü gençlerin okullarını bitirip iş güç, meslek sahibi olmalarına fırsat vermediler. Daha on sekizini doldurmamış çocukları sırf vatanını, milletini, dinini diyanetini seviyor, savunuyor diye okullara sokmadılar. Fazlaca ısrarlı olanları katlettiler. Bütün olup bitenlere rağmen ülkücü kalmakta ülkü olmakta ısrar edenleri de 12 Eylül Darbesiyle sorgusuz sualsiz suçlu ilan ederek zindanlara doldurup düzmece yargı oyunlarıyla yok etmeyi denediler. Ülkücülere yapılan işkencelerin bazılarını da “elektrik işkenceleri, falakalar, askıya almalar [Filistin askısı] çırılçıplak vaziyette atılan dayaklar, psikolojik işkenceler, yakınlarının işkenceye alınmaları veya bununla tehdit edilip ifade imzalamaya zorlanmaları, önce gözaltına alıp sonra delil oluşturma, işkencede öldürüp cenazesini bile ailelerine çok görme, kimsesiz ve başucunda bir taş olmaksızın ailesinin bilmediği bir ere defnetme”  (S:61) şeklinde sıralamaktadır.

Adanan İslamoğulları daha önce duymadığımız yorumlar ve açıklamalar ile Ülkücü Hareketin maruz kaldığı haksızlığı izah devam etmektedir. Hep duyduğumuz “anarşi bıçak gibi kesildi” ve “ihtialin olgunlaşmasını bekledik” ifadesinin haricinde ihtilalin liderinin söylediği “asmasaydık da beslese miydik?” ifadelerinden sonra darbe liderinin darbe öncesi elindeki kolluk gücü ile darbe sonrası elindeki kolluk gücünün aynı olduğunu “11 Eylül’de sahip oldukları güç ile 12 Eylül’de sahip oldukları güç aynıydı. Tek fark gücü 12 Eylül’de kullanmaya kara vermeleriydi.” (S:62) ifadeleriyle yorumlamış ve darbecilerin ifade yanlışlarını göstermiştir. 

Ankara’dan otobüsle Defne ile birlikte yolculuk yaparken Yusuf Sancaktar şoförün ihtilal bildirilerini söyleyen radyoyu kapattırıp muavinine arabesk bir kaset verip teybe koymasını istemesi ve kasetin çalmasıyla otobüs yolcularının teypte çalan Müslüm Gürses’in “İtirazım var” şarkısı üzerinden yaptıkları kültür tartışması ve Arabeskin sanat yönünün zayıflığı, batılılaşmaya bir engel gibi görüp genel bir mevzuu tekrar Türk milliyetçilerine ve sanat anlayışına getirip Ahmet Kabaklı’nın Tercüman gazetesinde 1981 yılında İstanbul Açık Hava Tiyatrosunda Bolşoy Balesinin gösteri yapmak için gelmesini ve Kuğu gölü Balesini izlemek için gelenlerin eli boş dönmesin ancak Golşoy Balesi elemanlarından Balerin Galina Alekseevna’nın Amerika Birleşik Devletleri Konsolosluğuna sığınması üzerine yazdığı “Mutlu bir azınlığın komik İstanbul Festivali ilk defa bir hayra yaradı ama Türk milletinin değil de tesadüfen Rus sanatkârının gönlünü okşadı.” (S:74) şeklindeki yazı üzerinden Türk Milliyetçilerinin sanattan anlamadığı hatta yüz yılın başındaki Türk Milliyetçilerinde daha geri olduğu ifade edilerek eleştirilmiştir. “Milliyetçi aydınlar, teorik olarak da olsa sanatın bizzat kendisiyle değil, dine, ideolojiye ve siyasete değen taraflarıyla ilgilendikleri için yalanlardan ve sahteliklerden kurtulamıyordu.” (S:75) diyerek de milliyetçilerin sanata bakışlarının gerekçesini ortaya koyuyordu. Tabi ki çatışmalı bir ortamda memleketine göz dikmiş bir düşmanın sanatını medh-ü sena edemezlerdi. Milliyetçilikleri de buna engeldi. Ben güzele güzel demem güzel güzel benim olmadıkça, sözü aslında günlük hayat içinde kullanılan bir söz olsa da tam da buraya uygun düşüyor. Güzel önce milli olmalıydı. Medeniyetlerin bir dinin ortak ürünü olduğunu söylüyor Prof. Dr. Yılmaz Özakpınar. Ve medeniyetlerin aşağısı yukarısı, küçüğü büyü olmaz bütün medeniyetler denktir, eşittir. Kendi mantığı içinde bakılmalıdır medeniyetlere. Böyle olunca da musiki de milli ve dini olmasının bir mahzuru yoktur. Ancak başka medeniyetlerden de insanoğlu ancak barış zamanında kendisini ve ülkesini güvende hissettiği zaman kültür ve medeniyet unsuru alır. İnsanların müzik zevklerini milli ve dini örf ve adetlerin etkisindeki anlayış besleyeceğinden kimin hangi müzikten zevk aldığı eleştirilemez. Kaldı ki 12 Eylül’den sonra Bayburt’a götürülen Klasik Müzik sanatçılarının verdiği konser için zamanın gazeteleri Bayburt Bayburt olalı böyle işkence görmedi manasında manşetler atmıştı.

Romanın başından beri Roman kahramanı Yusuf Sancaktar’ın acaba roman yazarı Adnan İslamoğları mı diye düşünüp sonra şüpheye düştüğüm oldu. Ancak Yusuf Sancaktar’ın Bursa da çıkan bir yerel gazete olan “Hâkimiyet” gazetesinin sokak aralarında okuyucuya dağıtımından ve kendi evlerine bırakılmasından bahsetmesi, bir Uludağ Üniversitesi mezunu ve 12 yıllık bir Bursa hayatını tecrübe etmiş beni, Bursa da doğmuş ve Bursa’da ikamet ettiğini bildiğimiz romanımızın yazarı Adnan İslamoğulları olduğuna kesin olarak inandırdı. Sonra tereddütleri tamamen ortadan kaldırmak için bu büroda hizmeti geçmiş bir ülkücüye sordum. Ve Ali Uzunırmak, Suat Başaran, Adnan İslamoğları’nın aranan ve kaçak durumda olan ülkücülere Sivas Yurdunu merkez alarak yardım ettiklerinin bilgisini aldım. O zamanlar Ali Uzunırmak’ın kaçak olduğunu ve nihayet Bizim Ocak dergisinin de mahkemesinin bitip beraat etmesi gerektiği yönde haber yaptığı zamanı zaten hatırlıyordum.

Ülkü Yolu” adlı kitabı yazan Namık Kemal Zeybek’in hanımı kaçak olduğu halde sahte kimlik ile Mamak askeri cezaevinde görülen davalara izlemek ve arkadaşlarını görmek işçin korkmadan mahkeme salonuna gelen Yusuf Sancaktar tutuklu arkadaşları götürülürken kapı aralığından geçenleri göstermesi için askerden rica etmiş ve askerin kapıyı aralaması ile geçenler ile selamlaşarak bakmaya başlamış iken bütün hakların kendilerinin olduğuna inanan diğer insanları sıradan görme anlayışının mümessili ola Namık Kemal Zeybek’in hanımı Yusuf Sancaktar’ın askerden ricası ile sağlanmış bu imkânı kendisi kocasını görmek için kullanmaya çalışmış ve “Benim kocam orada sen arkadaşlarınla selamlaşmayı ver.”  (S:118) diyerek kendinden başkasına fırsat vermemenin ve bencilliğin dik alasını göstermiştir. 

Yusuf Sancaktar Ülkücü camianın 12 Eylül 1980 darbesinden sonra bütün genel merkez ve taşra teşkilatlarının yönetici ve aktif ülkücülerinin tutuklandığı, tutuklanmayanların da kaçak duruma düştüğü ve yargılandığı halde darbe yapanları meşrulaştırıcı konuşmalar yaparak kendi yapmak istediklerinin de darbecilerin yapmak istediği olduğunu, hatta Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış Etlik’teki ağabey aslında ülkemizde ki olayların emniyet ve asayiş bakımından adli vaka nev’inden olduğunu ve adli sükûnetin sağlandığını (S:122) ifade ederek darbecilere şirin göründüklerini, hatta MHP avukatlarının bile Türk silahlı kuvvetlerinin hiyerarşi içinde yapmış olduğu darbeyi gönülden kabul ettiklerini (S:122), 12 Eylül darbecilerinin işkence yapmak için Komünist polis ve savcıları ülkücüleri soruşturmak için ülkücü polis ve savcıları da komünistleri sorgulamak için verdiklerini herkesin bildiği bir gerçekti. Lakin insanların ülkede sükûneti sağlamak için darbe yaptığını söyleyenlere konduramadığı ancak Adnan İslamoğlulları’nın kabul edilebilir bir mantık dâhilinde yaptığı iddialı yorumda ki Darbeciler karşı fikirlerdeki insanları birbirlerine işkence yaptırarak hem birbirlerine karşı düşmanlıklarının ve kinlerinin artmasını hem de kendilerine yapılan işkence ve zulümden darbecileri sorumlu tutmamalarını sağlamayı (S:123) mı amaçlamışlardı?

Bütün ülkücü entelijansiyanın Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış Etlik’teki abi’nin muhtemelen Muharrem Şemsek’in söylediği darbenin “Yeni dönemin icaplarına tabi ve meşru yol” (S:123) olduğuna inandıklarını, Necmettin Hacıeminoğlu’nun bile “[Türklerin] idarecileri, kendi anayasalarını hazırlarken ne başka ülkelerden ne de vatandaşlarından akıl danışmaya ihtiyaç duymalıdır.” (S:123) diyerek darbeyi tasvip edip darbecilere akıl verdiğini ima ederek eleştirip bir muhasebe yapmaktadır. Bu söylenmiş olanları darbenin en şiddetli zamanında aslında konuşmak istemediği halde önde olduğu insanlar adına bir şeyler söylemek durumunda olanların camiayı selamete ulaştırmak, başına geleceklerden uzak tutamasa bile şiddetini azaltıp ıstıraplarını hafifletmek babından söylenmiş sözler olarak bakmak gerekir. Sonra her söylediği kanun olanlar ile zıtlaşarak kendisi hakkında adalet dilemek de akıllıca bir davranış olmasa gerektir. Ama kendini kurtarmaktan başka düşüncesi olmayan MHP eski milletvekili İhsan Kabadayı’nın 12 Eylül’den önce askeri müdahale çağrıları yaptığını savunmasında ifade ettiğini ve darbecilere “bizim ümidimiz sizsiniz, fertler dara düştüğünde Allah’larını hatırlarlar, milletler de sıkıntılı günlerinde ordularını ararlar” (S:124) dediğini, bakanlık yapmış olan Agah Oktay Güner’in de 1977 seçimlerinde Niğde de halka yaptığı konuşmada “Bu kadar ülkücü şehide bu kadar oy mu alınır.” diyerek ülkücü şehit sayısı ile alınan oy sayısı hesabı yaptığını ancak darbeciler için de “12 Eylül’den sonra kurulan hükümet döneminde bizim siyasi fikrimizin büyük bir bölümü uygulama şansına kavuşmuştur.” (S:124) ve “Fikri İktidarda kendisi zindanda” (S:124) ifadeleri gibi sözler dediğini, bu dedikleri sayesinde darbecilerin himmetine nail olarak tahliye olduğunu da hafızalara kazımak gerekir.

Adnan İslamoğulları cezaevinde ülkücülere yapılan insanlık dışı işkenceleri “kafesler, sıra dayakları, mazgaldan uzatılan ellere inen coplar, uykusuzluk, aç ve susuz bırakma, Filistin askısı, tenasül uzuvlarından ve parmak uçlarından elektrik verme, çelik dolapta elektrik verme, falaka, vücutta açılan kesikler, açılan yaraya tuz basma, tazyikli su sıkma, kasap askısı, şişe ve cop işkencesi, çırılçıplak bir vaziyette ıslak bir masaya yatırıp elektrik verme, yakınlarını sorguya getirip gözleri önünde işkenceye tabi tutma ve istedikleri ifadeleri kabule zorlama, her türlü hakaret ve küfür” (S:130) şeklinde sıralamaya çalışarak işkence metotlarının normal insanların aklına gelmeyecek envaiçeşidini aktarıyor.    

Türk İslam Ülküsüne inanmış insanların idealleri ve fikirlerinin buyurdu hayat tarzına zıt sevgilisi kız ile Türk ve İslam ahlakına mugayir bir şeklide aynı evde nikâhsız yaşama, zaman zaman içki içmek (S:132), istihbarat elemanlarıyla temas (S:133) vs. gibi bazı davranışların normal görüldüğü, başkalarında görülen istihbarat ile ilişkili olma gibi eksiklikleri eleştirirken aynı davranışı roman kahramanı Yusuf sancaktarın kendisinin sergilediği durumlarda bu davranışlar sessiz geçilmiştir. Baştan beri Külhan romanında roman kahramanlarının hayatı üzerinden yukarıda sayılan hayat tarzları işlenmiş ve ülkücü olduğunu söyleyenler tarafından böyle davranışların da sergilediği anlatılmaya çalışılmış ancak düşündüğü gibi yaşamama konusunda roman kahramanının kendisine bir eleştiri getirilmemiştir. Hatta istihbarat irtibatı iması ile başına bir şey gelmediği için eleştirdiği ülkücüleri var iken, roman kahramanı Yusuf Sancaktar’ın da istihbarat tarafından korunup başına bir iş gelmesinin önlendiğini söylemektedir. Yusuf Sancaktar’ın annesinin kuzeni Berrin Hanımın eşi Muzaffer Bey’e gelen “Tahsin Albay, Onunla çalışma odasında görüştü. Gittikten sonra ‘Yusuf’un emniyeti sağlandı, başına bir şey gelmeyecek ihtilladen dolayı,” dedi.(…) İzmir’de [Yusuf Sancaktar] emniyete alındığında da Mehmet Selim Efendi’nin isteğiyle yakın ahbabı olan bir bakanı arayıp serbest bırakılmanı istemişti. ” (S:271) Daha ne beklenebilir ki, ölümü pahasına vatana hizmet aşkı ile yanan ülkücü milliyetçilerden, vatan uğruna gönüllü çıktıkları savaşta istihbarat ihtiyacının da bizzat milliyetçiler tarafından karşılanmasından başka. Ülkücüler ya istihbarata maruz kalmışlardır Hicabi Koçyiğit misali ya da memleket menfaatine istihbarat toplamak zorunda kalmışlardır niceleri gibi      

Kendisinin badem bıyığı ile İslamcı, hanımının ağzındaki puro ve elindeki viski ile çağdaş, izlediği ekonomik politikalar ile de liberal olan Turgut Özal dönemimi Özalizm olarak adlandıran (S:142) Adan İslamoğulları dört eğilimi oluşturan sosyete sosyalizmini, İslamcı ve milliyetçileri işbirlikçilikle, dört eğilimin dördüncüsü olan liberallerin de çalıp çırpmakla   suçlamaktadır (S:143). Özalizmin parolasının da “Bırakınız çalsınlar” ve “Benim memurum işini bilir” olduğunu bu parolalar ile de özelleştirme ve devletten ihale alarak zenginleşmek, rüşvetin yaygınlaştığını Süleyman Demirel’in Nurcularla iş birliği yaparak Nur Süleyman, Nakşî Özal sayesinde İslamcıların devlet kademelerinde yer aldığını ve “dindar sermaye de hortumlarını devlet hazinesine bağlamış, dindar televizyonlar, dindar bankalar, dindar okullar ve dindar finans kurumları oluşturmaya başlamışlardı.” (S:143

Aydınlar Ocağının Kenan Evren’den ilham aldığını ve milliyetçilik anlayışını “Ama biz bu ülkeyi karşılıksız sevdik” diyerek müesses nizama payanda ettiğini “Türk Milliyetçiliğinin herhangi bir partinin davası olmadığı, Türk milliyetçilerinin bütün partilerde görüşlerini hâkim kılmaya çalışmaları gerektiği”ni (S:144) savunmakla suçlarken sonraki dönemlerde Adnan İslamoğulları ve diğer bazı muhterem zatın kendilerinin de MHP dışında ANAP, BBP, DOĞRUYOL gibi her partide milliyetçi siyaset yapma akımına uyduğunun da farkında değildir.

12 Eylül mübarek bir hareketti Muharrem Ergin’e göre, bu harekâtın başında Kenan Evren’in bulunması da Allah’ın bir lütfuydu.” (S:145) diyerek tabuları yıkmaya devam ediyor, dev diye bildiğimiz insanların dar zamanda yaptıklarıyla aslında dev olmadıklarını ortaya koyarak camia içinde yükselmiş oldukları mevkilerden apoletlerini sökerek indiriyor.

Üniversitelerden eleman devşiren PKK ile mücadele bağlamında Yusuf Sancaktar organize ettiği bir buluşmada Urfalı Hamit, Kerküklü Türkmen abi, Yıldız Yüzbaşı istihbaratın önemi üzerinden yapılacakları konuşup kararlaştırırken Yıldız Yüzbaşı istihbarat hakkında tarih örnekler vererek önemini anlatmış ve neredeyse bir devletin var olması ve yaşamasının tek sebebi olarak güçlü bir istihbarat ağının kurulmuş olmasın göstermiştir (S:189 -190). Urfalı Hamit’in “Savaş hiledir” Hadisi Şerifi ile istihbarat muhabbetini İslam tarihine getirmesi ile de Yıldız Yüzbaşı Peygamberimiz Hz. Muhammed’in Ebu Bekir’in oğlu Abdullah’ı Mekkeli Müşriklerin arasına casus olarak soktuğundan tutun da sahabelerin ileri gelenlerinden Amr bin As’ın istihbarat çalışmalarından Emeviler ve Muhammed bin Ebusüfyan’ın Filistin’in başkenti Kayseyra’yı fethederken Yahudi bir casusun yardımını almasına kadar İslam tarihinden istihbarata örnekleri vermektedir (S:192). Bu da aslında istihbaratın kendi lehine olursa, düşman hakkında bilgi getiriyorsa kötü olmadığını alametidir. 

Urfalı Hamit ile yaşadıklarını anlatıyor Yusuf Sancaktar ve bir zamanlara İslami cemaatler arasında yaygın olan Üniversite öğrencisi kız ve erkek çocuklarının aralarında aileden habersiz kıydığı nikâh sonucu birlikte yaşamaları ve bunu zina etmemek için yapmaları toplumsal bir yaraydı. Okul bitince herkes memleketine gidiyor ve olan kıza oluyordu. “Ailelerinin bilmediği ve asla onaylamayacakları bir ilişkileri vardı ve bu ilişkilerini fakülteden bir arkadaşlarının n kıydığı sözüm ona bir nikâhla fiili evliliğe dönüştürüyorlar ve böylelikle günah işlemedikleri için rahat ediyorlar.” (S:201) Nikâh yetkisi olmayan bir kişi tarafından ve hiçbir kayıt altına alma işlemi yapılmadan, kimseyi bağlamayacak bir şekilde afak şekilde yapılıyor. Hatta bu nikâh şekli İmam Hatip Liseleri seviyesine kadar inmiş diyor Yusuf Sancaktar. Neden inmesin ki bu durumu tasvip edip onaylayan cemaatler kendilerine adam devşirmek veya devşirdikleri adamları ellerinde tutabilmek için bu olaya destek verip öğrenci evlilere maddi desteklerde sağlıyorlardı.

Medine Vesikası, Türkiye’deki cemaatler arasında yaşanan rekabet ve savaşın ve Güneydoğu’daki terörün reçetesi olmaktan fersah fersah uzaktı Yusuf’a göre” (S:202) Medine Vesikasının Medine’de yaşayan Beni Kurayza Yahudileri iddia edilen bu toplumsal uzlaşmaya uymaya mecbur tutamamış bir zaman sonra savaşta ihanet etmeleri üzerine Medine’yi terk etmek zorunda kalmışlardı. Adnan İslamoğluları diğer savaşları da Medine vesikasının engelleyemediğini, hatta Hz. Hüseyin’in katledilmesine de engel olmadığını ifade etmektedir. Bu nikâh işini mubah görenlerin “temsil ettiği kitlelerin Türk düşmanlığı ve Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığı en az PKK kadar şiddetli bir düşmanlıktı. Görülmemiş bir hesapları vardı Türkiye Cumhuriyeti ile. TE CE derken gözlerindeki kini saklamıyor[lar]dı.” (S:203

İslamcılığın, Türk sağı ile arasındaki en temel ayrım ise Kürt meselesine bakışlarında ortaya çıkıyordu. İslamcı hareketlerde Kürt yoğunluğu diğerlerine oranla çok daha fazlaydı.” (S:203) Adnan İslamoğulları tarafından yüzde yüz isabetle yapılmış bir tespit. Erol Güngör’ün de İslamcıların İslam’ı özgürce ifade edemedikleri etnik farklılıkları için talep edecekleri haklarını maskeleyerek Türkiye Cumhuriyetine bir saldırı kapısı olarak gördüklerine dair bir yorumu da vardı.

Adan İslamoğlulları Yusuf Sancaktar üzerinden ülkücülerin yapmış olduğu mücadeleye bir iç muhasebe ettirirken Kürt İslamcı Hamit ve Ayşe üzerinden de İslamcıların laik düzende muta nikâhı gibi nikâh kıyarak yaşadıkları çarpık İslami hayatlarıyla bir sorgulama ve muhasebe yaptırmakta, dağdaki PKK’lı son sınıf öğrencisi iken dağa çıkan Urfalı Hamit’in amcaoğlu Hoca kod adlı PKK’lı terörist Rıfat ve PKK’lı Komutan üzerinden de Kürt ayrılıkçı bölücü hareketini sorgulama ve muhasebesini yaptırarak sanki Türkiye’nin son kırık- elli yılının topluca bir muhasebesini yapıyor.

Adan İslamoğlulları Urfalı Hamit’e Muta nikâhlı karısı Ayşe’ye sordurduğu “Nikâhın şartlarından biri nikâhı kamuoyuna ilan etmek değil mi?  Annen, baban, kardeşlerin biliyor mu evli olduğumuzu? Ankara’ya gelecekleri zaman neden bu evde değil de arkadaşlarının evinde kalıyorsun ve beni neden hala tanıştırmadın ailenle?” (S:237)  sorularla İslami anlayışlarındaki çarpıklığı ortaya koyarken ayrıca Urfalı Hamit’e karsı Ayşe’ye “Herkesin özgürce dini inancını yaşamasını hedefliyorsunuz ya, peki herkesin özgürce dini inancını yaşamama ve hatta bir dini inanca sahip olmama hakkına saygı duymayı da hedefliyor musunuz?” (S:240) sorusunu sordurarak başkalarının dini yaşamına saygı göstermediklerinin yanında kendi içlerinde bile yaşama müdahale edildiğini göstermeye çalışmıştır. Urfalı Hamit’in karısı Ayşe ile tartışırken nikâh mevzundan başka kendisi ile her hangi ortak bir noktalarının olmadığından bahsetmesi ve Ayşe’nin de İslamcı cenahın Patiye Kafiren Kürdistane dediği PKK toplantılarına gitmesi hususunda Urfalı Hamit’e  “Ne işin var orada? Ben sana bizim toplantılarımıza gel diyorum ama bir kez bile gelmedin” (S:241) sorusu ile Urfalı Hamit ile Ayşe’nin aslında ayrı dünyaların insanı olduğu ancak Yusuf Sancaktar’ın dediği gibi serbest seks yapabilmek düşüncesiyle nikâh kıydıklarını, ayrıca Ayşe’nin niyetinin Urfalı Hamit’i kendi cemaatine kazandırmak olduğu sonucunu çıkarabiliriz.

Yıldız Yüzbaşıyı bulmuşlar, kafasına sıkılmış” (S:280)  Romanımız kahramanı Yıldız Yüzbaşı ordu içinde ancak kendi adına istihbarat toplaması ve PKK içine kendi bildiği ve görevlendirdiği elemanlar sokması, nihayet kafasına sıkılıp infaz dilmesi ile Yüzbaşı Cem Ersever’i çağrıştırmaktadır. Eğer bu roman yazarının yaşanmış bir olayı alarak roman içinde kurgulaması değilse doğrudan doğruya Yıldız Yüzbaş, Yüzbaşı Cem Ersever’dir diyebiliriz. 

Romanda Başkan olarak yer alan Muhsin Yazıcıoğlu’nun ve ekibinin MHP’den ayrılık sebeplerini bağladığı PKK poşusu ile yemin eden milletvekillerine rağmen SHP azınlık hükümetine Alparslan Türkeş tarafından destek verilmesi (S:279) ve bir il Ülkü Ocakları Başkanının görevden alınması ve görevden alınış (S:281) sebebinin kendisine söylenmemesini, Başkan ve arkadaşlarının Ülkü Ocakları faaliyetlerine alınmaması, faaliyetlere alan Ülkü Ocakları başkanlarının görevden alınması Adnan İslamoğullar’ına göre MHP’deki ayrışmanın başladığının işaretleridir. Hatta romanda daha önceki sayfalarda Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının MHP’ye girmek istemedikleri de ifade edilmişti, bu “Cezaevlerinden çıktığımız gibi bizi partiye kendisi davet etti, girmek istemedik, ısrar etti. Bizim niyetimiz aktif siyasete girmek değildi,  vakıfta kalmaktı oysa. Şimdi de varlığımızdan rahatsız. Bu ne perhiz ne lahana turşusu kardeşim, anlamıyorum bir türlü, anlayanınız var mı?” (S:281) şeklinde Muhsin Yazıcıoğlu, roman kahramanı Başkan ağzından aktarılan ifadeler bile ayrılığın ta cezaevlerinde başladığının işaretidir. Aksine kendisini bir yere mensup hisseden birinin davete ihtiyacı olmazdı. Dergâh Dergisi baskını diye verdiği olay sırasında aktardığı “Son sayılarında dozu artırmışlardı. Tağut ve tuğyan gibi kavramlarla Türkeş’e örtülü eleştiriler yöneltiyorlar, lidere olan sadakati sorguluyorlar, sorgulamasının zeminini oluşturuyorlardı.” (S:285) cümleler ile de özetlemişti Başkan’ın niyetini, ama hiç kimse kendi evinde evlatları tarafından babalığının tartışılmasını kabul etmezdi. Ama “Kaldı ki Bizim Dergâh’ın son sayılarında doz iyice artırılmış, zalim sultana biat edilmeyeceğinden hareketle Türkeş ağır bir dille eleştirilmişti.” (S:286) gibi ifadelerle Başkan merkezli Muhsin Yazıcıoğlu bakış açılı anlatımlar dışına çıkıp onların da eksikliklerinden ufak da olsa söz eder. Bursa Ülkü Ocakları mensubu olmamız ve teşkilattaki görevlerimiz dolayısıyla Bursa Cezaevinde yatanlar tarafından çıkarılan ve bizim de Bursa Ülkü Ocağı olarak dışarıdan bazı destekler sağladığımız “Biz Dergâh” dergisi ve bu derginin ayrılmasından sonra İstanbul merkezli çıkarılan ve Bursa irtibatlarının Bursa Ülkü Ocaklıların sağladığı “Yazı” Dergisi çerçevesinde oluşan olayları az çok biliyoruz. Belki oluşan bu tartışmalı ortamdan kendimizi korumanın en büyük sebebi lider bağlı bir teşkilat yönetimine sahip olmak ve en büyük şansımız da Mahmut Metin Kaplan ağabey gibi Türk İslam Ülküsüne mensubiyeti gönülden ve sağlıklı oluşmuş Ülkücü ağabeyimizin olması idi.

Bizim Dergâh dergisi baskını olarak anlatılan olayda roman yazarı Adnan İslamoğulları tarafından mescit kapısına geldiğini söylediği mermi için kalabalıkların “mescide de kurşun sıktılar.” (S:290) ifadeyi “Gelenler mescit olduğu için sıkmamışlardı şüphesiz” (S:290) ifadesiyle ve bu baskında yaralandığı için hastaneye kaldırılan Emir Kuşdemir’in kafasından kabza ile vurularak (S:289) yaralanmasını Bizim Dergâh etrafından toplanmış olan Başkan taraftarları tarafından taşrada yıllardır “kafasına mermi sıkılarak yaralanmış” olarak anlatmalarını da düzelterek vermiş olması dolayısıyla peşin hükümlü olmanın, olayı anlamadan dinlemeden sade kendilerine yontarak sunmanın yanlışlığını göstermektedir.

Adnan İslamoğulları Kosova’dan göçen bir ailenin memleket hasretini ve yeni yerleştikleri toprakları vatan yapan, çocukları Yusuf Sancaktar’ı vatana feda edecek kadar derinlere tesir eden sevgileriyle yaşanmış bir hayatı bu ülkede doğmuş oğullarının inandığı ülkücülük fikri mensuplarının ateşle kavrulan hayatlarını Külhan romanında iç içe anlatarak Balkan Bozgunu sonucu ve 12 Eylül darbecilerinin zulüm çemberinden geçerek çifte kavrulmuş bir ailenin dramını bilinir kılmıştır.

Onlar yalnız o üçüncü taraf karşısında mı kaybetmişti?” (S:360) diye sorduğu aslında birbiriyle mücadele eden Komünistler ile Ülkücülerin üzerinden devlet silindir gibi geçerken Milli Görüş çizgisinde ki kişiler memleket adına hiçbir tutum sergilemeden kendi keselerini doldurarak zenginleşmiş olduklarını ve karate salonlarında karate öğrenerek de geçişin “Kanlı mı Kansız mı olacak” dediği zamana kendilerini hazırladıklarını, sıranın gelmesiyle de Erbakan ve günümüz iktidarı ile yaklaşık 26 altı yıl milletin değerlerine uzak 28 Şubatçıların hazırladığı zemin de iktidar olmalarını kastederek sorumlu tutsa da asıl sorumlu liderlerine bağlı kalamayarak bölüne bölüne kuşa dönmüş bir siyasi hareket bırakan ülkücülerdir. Bu bölünmüşlük dolayısıyla elde edilemeyen iktidar nedeniyle  önce ülkücü kadroların, sonra ülkücülerin daha en geniş manada Türk milletinin kaybettikleri ya da sahip olamadıklarından, yaşadıklarından çektiklerinden sorumludurlar.

Külhan romanı yazarı Adanan İslamoğulları’nın mensup olduğu arkadaş grubu çevresinden dolayı sadece gerçekte Muhsin Yazıcıoğlu olan roman kahramanı Başkan ve arkadaşları ile dava büyüklerinin düşünce ve bakış açısıyla yazılmıştır. Alparslan Türkeş ve ona destek verenlerin düşünce ve bakış açısına birkaç sayfa ile değinmesi için hiç değinmemektedir desek yeridir. Bir nevi Muhsin Yazıcıoğlu’nun partisi etrafında gelişen olaylarla örgülenmiş, roman kurgusu ve anlatım dili olarak hatasız bir roman olmuş.     

Adnan İslamoğulları’nın “Külhan” romanı eğer okunup da milliyetçi ülkücü camia arasında fırtına yaratmıyorsa inanın ki Ülkücü Milliyetçi camia ya dejenere olmuş ya da okuduklarından kendisine bir hisse çıkarmayacak kadar milliyetçi duyguları kaybetmiş ve milliyetçiliği sadece üzerine yapışmış içi boşaltılmış kuru bir lakap olarak görmektedir. Bu roman başta roman yazarı ve ben olmak üzere silkinip yeniden kendimizi etrafını cami ağyarını mani olarak tarif etmemizi istemektedir.

Adnan İslamoğlulları’nın yazmış olduğu “Külhan” romanı 12 Eylül Darbesi ve darbecileriyle bir hesaplaşma romanı olmasının yanında belki de en önemli özelliği ülkücü yöneticilerin ve camianın darbeye karşı tutumlarıyla bugüne kadar üstü örtülen bir muhasebesidir. Hatta daha da ileri giderek Adanan İslamoğulları’nın kendi kendisini hesaba çekip muhasebe ettiği bir roman olmuştur.                

      

YORUM YAP

Bağdar Caddesi Escorthamile pornobodrum escortbahis siteleri yenigaziantep escortgaziantep escortmaltepe escortbostancı escortanadolu yakası escortizmir escortdeneme bonusu veren sitelerhttps://www.tedxpenn.com/escort ankaraankara escorthttps://greenhousecraftfood.com/ataşehir escortBetofficeMebbistrendyol indirim koduPusulabetCasibomslot siteleri https://en-iyi-10-slot-siteleri.comstarzbet adamsah.netdeneme bonusucasibomstarzbetpiabetstarzbet girişstarzbet girişbahsegelbahsegelklasbahisankara kombi servisimersin günlük kiralık evbetturkeyBelge istemeyen bahis siteleritipobetgrandbettingtruvabetbahiscasinotarafbetbahiscommariobetbetistmarkajbetbetinematadornetcasibombelugabahisbetebet1xbetasyabahiscasinovalediscountcasinoelexbetfavoribahisbahiscombahiscombelugabahisbelugabahisbetistbetistceltabetceltabetklasbahisklasbahismariobetmariobetrestbetrestbettarafbettarafbettipobettipobetcasibomcasibomcasibomcasibomstarzbetsahnebetlimanbetredwinmatadorbetmatadorbetbetkombetkomcasibomsancaktepe çilingircasibomcasibomcasibomcasibom7slotsbahigobahis1000bahisalbaymavibaywinbetexperbetkanyonbetkolikbetkombetlikebetmatikbetnisbetonredbetorspinbetparkbetperbetroadbetsatbettiltbetturkeybetvole24wincratosslotelitbahisfavorisenfunbahisgorabethilbetikimisliimajbetintobetjasminbetjetbahiskralbetligobetlordbahismarsbahismeritkingmilanobetmobilbahismostbetmrbahisneyinenoktabetnorabahisoleybetonbahisonwinorisbetparmabetperabetpiabetpinuppokerbetapusulabetredwinrexbetromabetsahabetsavoybettingbetkombahis siteleriblackjack siteleriCasinoBonanzacasino bonanzadeneme bonusurulet sitelerisweet bonanzacasino sitelericasino sitelericasino sitelerisupertotobettulipbettumbetpadisahbetvdcasinovenusbetwinxbetbonusgaziemir çilingirtarafbetparibahisvdcasino girişmarsbahis7slotsasyabahisbahis1000bahisalbahsegelbaywinbetebetbetexperbetkolikbetmatikbetonredbetorspinbetroadbettiltbetturkeybetvolecasibomcratosslotdumanbetelitbahisextrabetfunbahisgorabetgrandpashabethilbetimajbetjasminbetkalebetkralbetlimanbetmaltcasinomarkajbetmatbetmilanobetmobilbahismostbetgirisneyinenorabahisonwinpalacebetparmabetperabetpokerbetaredwinrexbetrokubetsahabetsavoybettingtarafbettruvabettumbetxslotartemisbitbaymavibetebetbetkolikbetkombetperbettiltceltabetimajbetklasbahisligobetlimanbetmariobetmatbetneyinesahabetbetturkeyBeylikdüzü Escortistanbul escort bayancasibomSahabetportobetSekabetTipobet
escort Bağcılar escort Bahçelievler escort Bakırköy escort Bayrampaşa escort Beylikdüzü escort Güngören escort İstiklal escort Kadıköy escort Sultanbeyli escort Üsküdar escort Avsallar escort Mahmutlar escort Oba escort Mecidiyeköy escort Ölüdeniz escort Güllük escort Kültür escort Ataşehir escort Avcılar escort Başakşehir escort Esenler escort Esenyurt escort Fatih escort Gaziosmanpaşa escort Kartal escort Küçükçekmece escort Maltepe escort Pendik escort Sultangazi escort Ümraniye escort Adapazarı escort Yalıkavak escort güvenilir casino siteleri Yalova escort Muğla escort Aydın escort Çanakkale escort Balıkesir escort Tekirdağ escort Manisa escort Trabzon escort Kahramanmaraşescort Kütahya escort Osmaniye escort Sivas escort Tokat escort Çorum escort Yozgat escort Isparta escort Elazığ escort Ordu escort Edirne escort Erzincan escort Zonguldak escort Rize escort Uşak escort Kırşehir escort Erzurum escort Giresun escort Amasya escort Sinop escort Niğde escort Bolu escort Karaman escort Kırıkkale escort Bayburt escort Ardahan escort Gümüşhane escort Artvin escort Çankırı escort Bartın escort Sinop escort Bilecik escort Karabük escort Burdur escort Nevşehir escort Kıbrıs escort Kırklareli escort Kastamonu escort Düzce escort Aksaray escort Adıyaman escort Afyon escort Arnavutköy escort Bebek escort Beşiktaş escort Beykoz escort Beyoğlu escort Büyükçekmece escort Çatalca escort Çekmeköy escort Eyüpsultan escort Kağıthane escort Sancaktepe escort Sarıyer escort Şile escort Silivri escort Şişli escort Taksim escort Zeytinburnu escort Aliağa escort Balçova escort Bayındır escort Bayraklı escort Bergama escort Beydağ escort Bornova escort Buca escort Çeşme escort Çiğli escort Karşıyaka escort Fehiye escort Marmaris escort Gaziemir escort Dikili escort Menderes escort Menemen escort Torbalı escort Atakum escort Çerkezköy escort Yenişehir escort Bodrum escort Toroslar escort Tarsus escort Silifke escort Mezitli escort Erdemli escort Anamur escort Akdeniz escort Melikgazi escort Elbistan escort Lüleburgaz escort İzmit escort İlkadım escort Çorlu escort Battalgazi escort Yeşilyurt escort Milas escort Ceyhan escort Çukurova escort Kozan escort Sarıçam escort Seyhan escort Emirdağ escort Sandıklı escort Merzifon escort Suluova escort Taşova escort Altındağ escort Batıkent escort Çankaya escort Çubuk escort Etimesgut escort Haymana escort Kahramankazan escort Keçiören escort Kızılcahamam escort Mamak escort Polatlı escort Pursaklar escort Sincan escort Ulus escort Yenimahalle escort Aksu escort Alanya escort Belek escort Demre escort Döşemealtı escort Elmalı escort Finike escort Gazipaşa escort Kaş escort Kemer escort Kepez escort Konyaaltı escort Korkuteli escort Kumluca escort Lara escort Manavgat escort Muratpaşa escort Serik escort Side escort Didim escort Efeler escort Nazilli escort Söke escort Altıeylül escort Ayvalık escort Bandırma escort Bigadiç escort Burhaniye escort Dursunbey escort Edremit escort Erdek escort Gömeç escort Gönen escort Havran escort İvrindi escort Karesi escort Kepsut escort Susurluk escort Büyükorhan escort Gemlik escort Görükle escort Gürsu escort Harmancık escort İnegöl escort İznik escort Karacabeyescort Kestel escort Mudanya escort Mustafakemalpaşa escort Nilüfer escort Orhangazi escort Osmangazi escort Yıldırım escort Biga escort Çan escort Gelibolu escort Karahayıt escort Merkezefendi escort Pamukkale escort Keşan escort Aziziye escort Palandöken escort Yakutiye escort Odunpazarı escort Tepebaşı escort Araban escort İslahiye escort Karkamış escort Nizip escort Nurdağı escort Oğuzeli escort Şahinbeyescort Şehitkamil escort Yavuzeli escort Bulancak escort Espiye escort Görele escort Altınözü escort Arsuz escort Antakya escort Defne escort Dörtyol escort Erzin escort Hassa escort İskenderun escort Kırıkhan escort Kumlu escort Payas escort Reyhanlı escort Samandağ escort Eğirdir escort Yalvaç escort Foça escort Karabağlar escort Kemalpaşa escort Kiraz escort Kınık escort Konak escort Narlıdere escort Ödemiş escort Tire escort Urla escort Safranbolu escort Akhisar escort Alaşehir escort Kırkağaç escort Salihli escort Sarıgöl escort Şehzadeler escort Soma escort Turgutlu escort Yunusemre escort Akkışla escort Bünyan escort Develi escort Kocasinan escort Talas escort Yahyalı escort Gazimusağa escort Girne escort İskele escort Lefke escort Lefkoşa escort Başiskele escort Çayırova escort Darıca escort Afşin escort Dulkadiroğlu escort Göksun escort Onikişubat escort Türkoğlu escort Kızıltepe escort Mut escort Dalaman escort Gümbet escort Datça escort Kavaklıdere escort Köyceğiz escort Menteşe escort Turgutreis escort Ula escort Yatağan escort Fatsa escort Altınordu escort Ünye escort Düziçi escort Kadirli escort Ardeşen escort Akyazı escort Arifiye escort Erenler escort Geyve escort Hendek escort Karasu escort Kaynarca escort Sapanca escort Derince escort Dilovası escort Gebze escort Gölcük escort Kandıra escort Karamürsel escort Kartepe escort Körfez escort Akşehir escort Beyşehir escort Bosna escort Ereğli escort Karapınar escort Meram escort Selçuklu escort Gediz escort Simav escort Tavşanlı escort Doğanşehir escort Bafra escort Çarşamba escort Boyabat escort Kapaklı escort Süleymanpaşa escort Erbaa escort Niksar escort Turhal escort Akçaabat escort Of escort Ortahisar escort Yomra escort Armutlu escort Çiftlikköy escort Çınarcık escort Akdağmadeni escort Boğazlıyan escort Sarıyaka escort Sorgun escort Alaplı escort Çaycuma escort Devrek escort Ereğli escort Kilimli escort Kozlu escort