Başbakan Yanına Apo’yu Alsın da Gelsin!..
Şükrü Alnıaçık
Artık alıştığımızdan mıdır nedir, başbakanın elini ağzına götürüp de düdüğü çalmasından bir gün sonra Adalet Bakanlığının Devlet beyle ilgili harekete geçmesi, bize Zeki Müren’in “beklenen şarkısı” gibi geldi. Böylece kulağımızın pası açıldı, beynimizdeki “yüce divanın” duvarına bir taş daha koyduk.
Hafta başında sosyal medyada vatandaşlar, aslında pratik olarak gayet başarılı bir tepki eylemine imza atmıştı. Eylemin sebebi, Sağlık Bakanlığı’nın, “Türksüzlük, Türkiye’sizlik ve Cumhuriyetsizlik” özlemini aynı anda gidermek isteyenleri sevindirmekten başka hiç biri amaca hizmet etmeyen tasarrufuydu. Yeni logolarda TCharflerinin silinecek olması aslında gereksiz ve çok da önemi olmayan idari bir yenilik gibi görünüyordu. Ancakvatandaşın bu tür alıştırmalara artık karnı toktu. Duyarlı insanlar, ciddi bir tepki göstererek, Facebook profillerini”TC Ahmet Şahin, TC Mehmet Yılmaz..” şeklinde değiştirdiler. Bazıları da resimlerini TC yaparken daha duyarlı olanlar da profillerine “Türk” ismini, ön ad olarak eklediler. “TC” isimli profil sayısı üç gün içinde 10 milyon rakamına dayandı.
Biz vatandaşa göre biraz daha “huylu” olduğumuz için bunun, “Türk” Kimliği yerine “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” kimliğini yerleştimek için yapılmış bir sosyal operasyon olabileceğini düşünmeye başladık ve aşağıdaki noktalara dikkat çekmeye çalıştık. Bu hassasiyetimizi burada
bir kez daha yinelemekte yarar görüyoruz:
“TC” ismi konusunda aşırı bir duyarlılık içindeyiz. Bu normaldir; ancak 1920’deki “Türkiye” Büyük Millet Meclisi ve 1923’teki “Türkiye” Cumhuriyeti” isim tercihleri, aslında “Türkiye coğrafyası“nda yaşayan ve kendini Türk hissetmeyenleri de kapsamak adına yapılmış milli bir “tenzilat,” idari bir tedbirdir.
Bu yüzden mesela, Kuzey Kıbrıs’ta yeni bir Devlet kurunca, adına coğrafyaya değil, üzerindeli hakim “ulus“a öncelik vererek Kuzey Kıbrıs “Türk” Cumhuriyeti dedik. “Türkiye Kıbrısı” veya “Kıbrıs Türkiyesi” de diyebilirdik.
Eğer 2002 sonrası gayri-milli dönüşüm sürecinin rövanşını alacaksak ki alacağız. O zaman devletin adı, önüne veya arkasına bir şey gelse de gelmese de “Türk Cumhuriyeti” olarak düzeltilmelidir. Birlik ve beraberlik adına tercih ettiğimiz “Türkiye Cumhuriyeti” tenezzülünün bazılarına yaramadığı anlaşılmaktadır.
Çok yüksek bir kazanım değildir yani “TC” ismiyle bu kadar bütünleşmek… Biz “Türk’ü” istersek, “Türkiye’de” dururlar. “Türkiye” bizim tezimiz olursa bu Bizans artıkları “Anatolia” isterler.
AKP “Türkiye“den rahatsız değildir. Tam tersine “Türk” yerine “TC vatandaşı” kimliğini benimsetme çabası içindedir. TC, bir milli kimlik değil, tenzilatlı bir resmi kimliktir. Dikkatli olalım!..
Şimdi şu fezleke konusuna dönme ve biraz da parti içi muhalefete ve hariçten gazel okuyan “ön kibarcıklara” seslenmek istiyorum. Hareketi kendince yetersiz bularak öteden beri, “hükümetin elinde Devlet beyle ilgili belge mi var? Kaset mi var? Ne var?..” Diye yandaş toplamaya çalışan sığırcıklara bu fezleke en güzel cevabı vermiştir.
“Var evet!.. O’nun 2011’de yaptığı namus, şeref ve haysiyet çağrısına karşı yazılmış bir fezlekesi var. Rahatladınız mı?”
Bir dava adamına yapılabilecek en büyük zulüm, onun binbir risk alarak taşımaya çalıştığı dava sorumluluğunu görmezden gelerek ona boş ve asılsız iftiralar atmaktır. Ülkücü ahlakında bulunmayan bu tavır, camiaya dışardan gelmiştir. Siyaset öyle bir alan ki, kimin kimle neden ve nasıl anlaştığını veya savaştığını anlamak ilk bakışta kolay olmuyor.
Tarih ise bize daha samimi görünüyor ve Tarih bize şunu söylüyor. Türk milleti, alacalu günlerde bütün çekişmelerini, kızgınlık ve kırgınlıklarını bir tarafa bırakarak toprağına, vatanına, ülkesine sahip çıkar. Namusuna, haysiyetine, ilkesine sahip çıkar. Tarihine, mukaddesatına, Ülküsüne sahip çıkar.
Eğer bir adam memlekette olanı biteni, MHP’nin tarihi önemini ve MHP’nin üzerinde oynanan oyunları kavrayamamışsa ve hala bu değerlere sahip çıkmıyorsa hemen yanından uzaklaşın.
Eğer o adam, Devlet Bahçeli’nin MHP’ye kazandırdığı karizmatik duruşun yaşanan “Turuncu Devrim” karşısındaki en büyük engel olduğunun farkına varamamışsa onun için artık yapabileceğiniz hiç bir şey yoktur. O artık ideolojik bir atık, siyasi bir kayıptır.
Bu “fezlekeli hücum“dan sonra hiç şüphesiz, Ülkücülerin MHP Genel Başkanına olan saygı, sevgi ve sadakatleri bir kat daha da artacaktır. Lidere uzanan ellerin ve dillerin akibeti konusundaki hassasiyetin her geçen gün daha da artacağından ve günü geldiğinde gereğini yapacağından asla şüphemiz yoktur.
Bir Genel Türk Tarihi mezunu olarak bu kanaatimi, en uzaktakinden en yakındakine kadar her Ülkücü, her MHP’li her Türk için iddiayla beyan ediyorum. Bu saldırılar bizi birbirimize daha da yaklaştıracak, saflarımızı daha da sıklaştıracaktır. Şimdi “hürriyet kasidesi” zamanıdır.
Başbakan yanına Apo’yu alsın da gelsin.
Dönersek kahpeyiz millet yolunda bir azimetten…