El- Kaide:
Bugün dahi El-Kaide diye uykuları kaçıran İslâmi Örgüt esasında çok halis niyetlerle ortaya çıktığı sanılmıştır. Sovyetlerin Afganistan’ı işgal ettiği 1979’dan bir yıl önce bir İslâmi fikir hareketi olarak Vehbabi-Selefi görüşleri esas alarak ortaya kendini göstermiştir. Kurucusu, Usame Bin Ladin adlı Suudi Arabistanlı zengin bir aileden gelen ve kendisi de varlıklı olan bir kişidir. Örgütün fikir babası Ladin’in El-Ezher’den hocası olan Filistin Müslüman Kardeşler Lideri, Tefsir Dr. Abdullah Azzam’dır. ”Kaide”bilindiği gibi “Temel” demektir.
El-Kaide esas şöhretini Sovyetlerin Afganistan’ı işgalinde Afgan direnişçilerinin yanında yer almakla yapmıştır. Usame Bin Ladin’e böyle bir hedefi ABD’nin gösterdiği iddia edilmiş ve kendisinin de burada yetiştirildiği, fakat sonradan hayatında çok belli olmayan Marksist görüşlere meylettiği belirtilmiştir. Usame Bin Ladin, hocası Abdullah Azzam dâhil dünyanın çeşitli ülkelerinden komutan ve militan olarak yüzlerce kişiyi Afganistan’a taşımış ve bütün servetini bu uğurda gayet idealist duygular içerisinde harcamıştır. Onun teröre dönüşmeyen ve “Siyasal İslâm” hedefleri olmayan ve sadece Müslümanları sömürülmekten kurtarmayı amaçlayan görüşlerine hiçbir diyecek yoktur. Usame Bin Ladin’in Afganistan mücahitleri ile dayanışması, İslâm dünyasında belirgin bir heyecan yaratmış, çeşitli Müslüman ülkelerde açılan 50 kadar temsilcilik marifetiyle binlerce gönüllünün harekete katılması sağlanmıştır. Bu gönüllüler, Filistin kamplarında Abdullah Azzami tarafından sağlam bir eğitimden geçirilmişlerdir.
1988’de Sovyetler Afganistan’dan çıktıktan sonra, Ladin’in de, iddialara göre ABD çemberinin dışına taşarak bölgede ve dünyada terör eylemlerine yönelmesi onun ve örgütünün sağduyulu Müslümanlar nezdinde itibar kaybetmesi ile sonuçlanmıştır. Zaten Afganistan’ın dışında Ladin ve Kaide’nin bundan sonraki sansasyonel eylemlerini terörizm dışında izah etmek kesinlikle mümkün değildir.
Usame Bin Ladin Sovyetler Afganistan’dan çekildikten sonra o daha bir süre burada kalmış ve örgütü tamamen kendine bağlamış ve veri tabanı olarak “El-Kaide” adını, yeni yapının adı olarak duyurmuştur. Afganistan savaşından sonra Usame ile hocası ve fikir babası Abdullah Azzam’ın arası açılmış,1989’da Azzam ve iki oğlu Peşaver’de bir bombalı saldırıda öldürülmüşlerdir. Bu tarihten sonra ABD ile tamamen karşı-karşıya gelen Ladin kendine vatan bulamamış, gittiği Suudi’den sınır dışı edilmiş, yeniden döndüğü Afganistan’da etnik savaşın tarafı olmak istemediği için sırtında taşıdığı Kaide örgüt çantası ile birlikte Sudan’a geçmiştir. Sudan’da bulunduğu süre içinde Yemen, ABD Dünya Ticaret Merkezi, Ürdün Prensi Abdullah, Benazir Butto, Somali’de ABD helikopteri, Mısır Lideri Hüsnü Mübarek’e suikast gibi eylemlere karışan El-Kaide Ladin’in buradan da kovulmasına sebep olmuş, Usame tekrar 1996’da Afganistan’a dönmüştür.
Bin-Ladin Afganistan’a bu dönüşünde, ülkeye Taliban tamamen hâkim olmuş, hatta Cumhurbaşkanı Necibullah’ı linç ederek öldürmüştür. Şimdi köktendinci iki İslâmi oluşum, aynı coğrafyada buluşmuş oluyordu. Taliban Afganistan’ın iç durumunu dizayn ederken, El-Kaide ise artık bu topraklara tam yapışarak uluslararası korkunç bir örgüt haline gelmiştir. 1996’da Bin Ladin, kutsal yerlerden ABD’yi çıkarmak ve Suudi iktidarına son vererek, dünya devrimcilerine bünyesini açmış ve açıkça Amerika’ya cephe almıştır. Sanıyoruz ki, Ladin’in Marksist yüzü bundan sonra ortaya çıkmıştır. Çok ilginçtir ki, ABD her şeye rağmen 1997’de Kaide’yi “Terörist Örgüt” listesine almamıştır. 1998 yılı ortaları Bin Ladin’in Amerikan hedeflerine saldırı yılı oldu: 7 Ağustos 1998’de El-Kaide, Kenya ve Tanzanya ABD elçiliklerine eylem düzenledi, buna karşılık Amerika, Afganistan Kaide kamplarına füze saldırı bulunmakla yetindi. 12 Ekim 2000 günü Kaide üyeleri tarafından Aden Körfezi’ndeki Amerikan gemisine düzenlenen saldırıda 17 personel hayatını kaybetti.
11 Eylül 2001 günü ise El-Kaide militanları, belki tarihin en büyük saldırısı olarak Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon hedeflerine muazzam saldırılar düzenlemişlerdir. Saldırı çok büyük mal ve can kaybına sebep olmuştur. 15-20 Kasım 2003’de ise İstanbul’da iki Sinagog, HSBC bankası ve İngiliz Konsolosluklarına yapılan saldırılarda 57 kişi hayatını kaybetmiştir. Aynı saldırılar İspanya’da da tekrarlanmış ve hedefin sadece ABD değil bütün batı olduğu işareti verilmiştir.
El-Kaide, 2000’lerden itibaren tamamen “Siyasal İslâm”a yönelmiş, batı ile hareket eden veya başta ABD olmak üzere Batı’nın yanında hareket İslâm ülkelerinden yabancıları çıkarmak ve İslâmi idareler tesis ederek “Halifeliği” yeniden diriltmek yoluna girmiştir. Açık veya kapalı görüşleri ile bu dönemde El-Kaide İslâm ülkelerinde dinî istismar eden ve samimi olarak İslâm’ın horlandığına inanan örgütlerden ve Arap Baharı ile sallanan ülkelerin bunalımlı insanlarından kuvvetli destek görmüştür. Böylece örgüt içinde örgütler oluşturulmuş, hatta batıya karşı Irak, Suriye, Filistin, Mısır, Libya gibi ülkelerin idarecileri ile temaslar sağlamıştır. Amerikalı uzmanlar Kaide’nin olgunlaşmış yapısını; ”Çekirdek Kadro”, bu gurupla bağlantısı olan fakat değişik ülkelerde yaşayan şiddet yanlısı“Radikal Guruplar” ve merkez guruptan ayrı fakat ”El-Kaide İdeolojisini benimseyenler” olmak üzere üç guruba ayırmışlardır. Dolayısıyla El-Kaide’nin sınırlar ötesi bir örgüt olduğunu rahatlıkla ifâde edilebilir hale gelmiştir.
El-Kaide’nin başlangıç ideologlarından biri de Ayman El-Zahiri’dir. O da zengin bir aileden geliyordu. Üçlü arasında liderlik problemleri yaşandığı üzerinde çok şeyler yazılmıştır. Lâkin bun doğru olduğunu tespit etmek güçtür. 01 mayıs 2011 günü Bin Ladin’in öldürüldüğü gün, onu Ayman’ın ihbar ettiği iddiaları net bir şekilde doğrulanamamıştır.
Saddam hayatta iken ABD, sürekli olarak El-Kaide ile ilişkilerini ortaya sürmüş, hatta biyolojik silâhların onların marifetiyle üretildiği iddia edilmiştir. Bu son iddiayı doğrulamak mümkün olmamıştır. Fakat Ladin’in Saddam’ın Irak Sünni Müslümanları üzerinde izlerinin bulunduğunu rahatlıkla ifâde edebiliriz. ABD ve bazı yandaş ülke yazarlarının aksine, Ladin’in Saddam’ı sevdiği bile söylenemez. Çünkü El-Kaide’nin ısrarlı bir Arap Milliyetçiliği yüzü en azından Ladin’in hayatında görülmemiştir; liderliği ve ideolojik görüşleri tamamen zamanın Arap liderlerinin çok üzerindedir. Bu gerçeği ispat edecek oldukça çok materyal mevcuttur.
El-Kaide, Afganistan’da Taliban ile tam bir tesanüt içerisinde yıllarca çalıştı. Usame Bin Ladin’in öldürülmesinden sonra Irak başta olmak üzere, İslâm ülkelerinde görülen yerli El-Kaide örgütleri, bu sebeple sadece Taliban bağlantılı onların metotlarını kullanarak yardımlarını sağlamaktadır. Meseleyi bu yönden görmek bizi doğru sonuçlara götürür.
(Yarın: Irak’ta Işid ve El-Nusra)