b)Yarınki Türkmenler:
Bugün açıklanmış olan 2008 rakamlarına göre Türkmeneli’nde 3 milyon Türkmen yaşamaktadır ki; bu rakamlar dünya tarafından kabul edilmiş asgari rakamlardır. ABD hep mezhep gözlüğü kullandığı için sadece Sünni Türkmenleri bu sayıya dâhil etmekte 800.000 civarında olan Şiî ve Bektaşî Türkmenleri, Sünnîlerle aralarında bir takım Sun’i meseleler olduğu için Türkmen saymamaktadır. Ayrıca Süleymaniye, Erbil, Dohuk gibi bugün Barzani’nin Kürt sayılan bölgelerde gasp edilen topraklarını kurtarmak için Kürt görünenler olduğu gibi, Kerkük kırsalı ve dağ yörelerinde Talabani’nin Soranilerine kendini benzetenler vardır. Ayrıca Telafer, Tuzhurmatu, Karatepe, Kıfri gibi Bağdat istikametinde bulunan Şii Türkmenlerin mezhep kimliği soy kimliğinin önünde geldiğinden ve gerek İran gerekse Şiî Maliki iktidarının imkânları ile en azından Türkmenlerle değil Arap Şiîler ile hareket edenler de Türkmen demografik yapısının dışındadır. Tam bunun karşıtı olarak El-Kaide paralelinde hareket eden köktendinci IŞİD ile birlikte çalışan ve Türkiye’den de yardım gören “Milli İslam Ordusu-Sahabelerin Askeri Örgütü-Mücahid Ordusu-Muhammed’in Ordusu-Telafer Devrim Tugayı-Yerli Sünniler Ordusu” gibi irili ufaklı Türkmen örgütleri de Türkmen kimliğini terk etmemelerine rağmen kendilerini kurtaracak “Milliyetçilik” yerine “Ümmetçilik”e yapıştırılmışlardır.
Türkiye’de gerek basın gerekse halk katında Türkmenlere karşı çok yoğun bir ilgi var. Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar yayılmış ve konuya karşı çok duyarlı olan “Ülkücüler”, Temmuz 2014 başında Türkmenlere ilk yiyecek, giyecek, ilâç gibi ihtiyaçları yanında Türk Milleti’nin nakdi yardımlarını da ulaştırmışlardır. Hemen hemen her gün büyük gazetelerde usta yorumcular adeta kendilerini Kerküklü gibi düşünerek yorumlar yapmakta ve röportajlar neşretmektedir. Medya, iş çevreleri, vakıflar, dernekler, siyasî partiler, üniversitelerde de bir hayli Türkmeneli menşeli Türkmen şahsiyetler bulunmaktadır. Bunların çalışmalarının faydalarını saymakla bitiremeyiz. Ama ne yazık ki son 10 yıldan beri ülkenin politikalarını oluşturanlar bu çalışmalara ayak uyduramamaktadır. İktidar ve devlet içerisinde, Türkiye’de hiç olmayan mezhep telâkkilerini, Türkmeneli’nde asgariye indirecek kabiliyette insan ve devlet adamı varken, kendileri de mezhep çukuruna gömülmektedirler. Amerika karşısında hariciye hataları ortalığı karartmıştır; mutlaka devlet siyasetine geleneksel ölçülerde bir ıslah şarttır. Türkiye’nin her şeyden evvel jeopolitik ve ekonomik yönden en yakın akrabalarından vazgeçmesi mümkün değildir. Bu gerçek Osmanlı’da da, Cumhuriyet döneminde de hiçbir şekilde göz ardı edilmemiştir. Engin Türk siyasetinin ABD tarafından desteklenen Sun’i politikalarının kalıcı olarak yer bulması mümkün değildir.1916 Sykes–Picot tıpkı Sevr gibi çoktan tarihin çöplüğüne gömülmüştür.
Strateji üzerinde çalışan uzmanlar, Türkiye’nin 900 km’lik hududunun diğer tarafında cereyan eden hadiselere “Türkiye’nin Ortadoğu Dansı” adını vermişlerdir. Ne yazık ki, Milli Mücadele’den sonra fiili duruma kadar Misak-ı Milli’ye ter döken Türkiye’nin, tamamen uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan “Türkmeneli” haklarımız bazı yazar-düşünür-siyaset adamların tarafından “Musul-Kerkük Hayâli” olarak değerlendirilmektedir. Böyle düşünenleri yarınki Türkiye’nin Türklük şuuru ile yoğrulmuş nesilleri elbette affetmeyecektir.
Komplo teorileri üreticisi olarak tanınan eski MİT’çi Prof. Mahir kaynak deşifre olup yazı yazmağa başladığı günlerden beri Türkiye’nin “Türkmeneli Milli Dâvâsı”nı vurgulamaktadır. Ona göre, ”Avrupa Birliği, terör örgütlerini kullanarak, Güneydoğu’muz’u Biz’den, Irak’ın kuzeyini Irak’tan ve İran’ın Kürt Eyaleti’ni de İran’dan kopararak, bu bölgeleri birleştirip burada kukla bir Kürdistan Devleti kurmak istemiş fakat 2003 yılında ABD ve İngiltere, Avrupa Birliği’nin bu planına karşı bir hamle olarak Irak’ı işgal etmiş ve Avrupa Birliği’nin Kürt bölgesindeki petrollere ulaşma hayali suya düşmüştür.” görüşlerinde hiçbir yanlışlık yoktur.
Türkiye’nin geleneksel dış politikasının Musul ve Kerkük’ün alınmasına dayandığını bilmeyen yoktur. Bu hususun her ne kadar hakkı verilmiyor ve devlet katında alt plânlara konmuşsa da bölgede Amerikan politikaları da iflâs etmiş ve Anadolu dâhil “Türkmen Dünyası”nda ABD’den şiddetle nefret edildiği bir ortama gelindiği gerçektir. Rusya’nın daha tutarlı hareketleri konusunda yine Prof. Kaynak, ”Rusya Avrupa Birliği karşısında enerji alanında ipleri tamamen eline aldığı için, Türkiye’nin Kürt Bölgesi’ndeki enerjiyi Avrupa Birliği’ne pazarlamasında, Türkiye’nin Musul ve Kerkük başta olmak üzere Kürt coğrafyasında ve Suriye’nin kuzeyinde egemenlik kurmasında bir sorun görmüyor.” demektedir.
Bir uzaman gözü ile bakın Prof. Mahir Kaynak Türkiye’ye olması gerekenleri nasıl tavsiye ediyor:
“Türkiye eğer Milli çıkarlarını bahane edip Musul ve Kerkük’ü işgal ederse, Küresel güçle uluslararası alanda Türkiye’yi sıkıntıya sokabilir. Türkiye’yi NATO’dan çıkarmaya, ekonomik ambargo uygulamaya kadar pek çok zarar verebilirler. Bu sebeple Türkiye olarak biz, Musul ve Kerkük’ü meşru yollarla nasıl işgal edeceğimizin ve daha sonra Musul ve Kerkük’ü nasıl Türkiye sınırlarına katacağımızın hesaplarını yapmakayız.1926 yılında İngiltere ile yaptığımız Ankara Antlaşması’nda Türkiye’ye meşruiyet kapışı açan çok önemli bir madde var.
– Musul Vilâyeti, Irak’a ait olacak.
Bu şu demektir; eğer Musul, Irak Devleti’nden ayrılma noktasına gelirse, Türkiye Musul’a askeri müdahalede bulunabilir. Çünkü Türkiye, Musul ve Kerkük’ten, Musul’un Irak toprağı olması şartıyla geri çekilmişti. Kerkük, Musul’un bir ilçesiydi. Tıpkı Yalova’nın İstanbul’dan ayrılması gibi Kerkük de Musul’dan ayrılıp il oldu. Yani Antlaşmanın yapıldığı tarihlerde Kerkük Musul’un bir ilçesi olduğu için, bugün Kerkük’ün toprak bütünlüğünün bozulası da yine bize meşruiyet sağlamaktadır.
Türkiye’nin Musul ve Kerkük’ü almasının artıları ve eksilerinin ne olduğu konusu ise herkes tarafından bilinmektedir. Kürt bölgesinin enerjisini Türkiye kontrol edecek ve burada planlanan Kürdistan hayali suya düşmüş olacak. Enerji ile birlikte güçlenen Türkiye, hem Rusya ve İran’a olan bağımlılıktan büyük ölçüde kurtulacak hem de bu bölgeyi endüstri merkezi haline getirip gerek Avrupa’ya gerekse Doğu Afrika’ya enerji pazarlayacak. Türkiye neden Musul ve Kerkük’ü sınırlarına katmalıdır?
Bir bölgeyi, ülkeyi, coğrafyayı distribütörler vasıtasıyla özellikle ekonomik olarak kontrol etmenin riskleri çok yüksektir. Türkiye eğer Irak’ın kuzeyi ile Musul ve Kerkük’ü iş adamları, asker, medya patronları ve siyasiler yoluyla uzun süre idare edemez. Bölgede Küresel Güçlerin baskısı var ve bu baskı sonucu tüm iş adamları, askerler, medya patronları ve siyasiler en fazla yıl içinde tasfiye edilebilir. Ve nihayetinde yıllarca harcanan emek boşa gitmiş olur. Çünkü Musul ve Kerkük, kâğıt üzerinde Irak toprağıdır. Ve Türkiye, bu tasfiyeye karşı hiçbir hak talep edemez. Türkiye bu sebeple, Musul ve Kerkük’ü çok geçmeden topraklarına katmalıdır.
Türkiye Musul ve Kerkük’ü Ne Zaman Sınırlarına Katabilir? Türkiye ABD ile ittifak kurduğu için, özellikle dış politikasını ABD’ye endekslemiş durumdadır.
Bu sebeple Türkiye, 2016 yılının Kasım ayında gerçekleşmesi planlanan ABD Başkanlık seçimlerini beklemektedir. Çünkü ABD’de Demokrat Parti tekrar iktidara gelirse Amerika’nın
Obama sonrası politikaları devam edecek ve Amerika içindeki Neoconlar yani Yeni Dünya Düzenini Eski Düzenle devam ettirmek isteyen Amerika içindeki Muhafazakâr Hristiyan-Anglo Saksoncu kesim, biraz daha darbe yiyecek. Yani Türkiye kalkınmaya devam edecek. Eğer Amerika’da 2016 seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti iktidara gelirse her şey yeniden alt üst olacak ve belki de birkaç sene de Dünya yeniden en başa dönecek. Masonlar, Küresel Güçler güçlenmeye devam edecek. Türkiye, ABD’deki 2016 Başkan lık seçimlerinde Demokrat Parti’nin iktidara gelmesini umuyor ve Demokrat Parti iktidara geldiği takdirde Türkiye, 2017 en geç 2018’de Musul ve Kerkük’e müdahale edebilir. Daha sonra Musul ve Kerkük referandum ile Türkiye sınırlarına katılabilir. Unutmayalım ki, Türkiye’nin en büyük düşmanı, içindeki düşmanlarıdır.”
İşte bu kadar! Yani, en geç 100.esaret yılında Türkmeneli’nin yüzü gülecektir. Dua ediyoruz!
Son