Şüphesiz ki, Cumhurbaşkanlığı makamının gerek eski ve gerekse yeni sâhibinin geldikleri ocak, aynı “Milli Görüş”olup millilik tarafını hiç görmediğimiz Necmeddin Erbakan’ın “Selamet Partisi”dir. Bizim gençliğimiz rahmetli Erbakan’ın mülevves ve inandırıcı olmayan ve hatta bir o kadar da yapmacık söylemlerini dinlemekle geçti. Fakat AKP kurulduktan sonra gerçekten milliyetçi olmasa da, Erbakan’ın milli değerlere sahip olduğunu anlayarak onu çok arayacak zamanlarımız oldu. Meselâ Erbakan Kaddafi’ye teslim oldu ama hiçbir şekilde etnik bölücülere teslim olması düşünülemezdi. Şimdi geride bıraktığı “Saadetçliler”in AKP’den uzak durması, bunların Hoca’ya ihanetlerinden ziyade zikredilen mesele ve birçok konularda duyarlı olduklarından ileri gelmektedir. Necmeddin Erbakan’ın hiçbir şekilde Amerika’nın kucağına düşmesi de mümkün değildi. Çünkü söylemlerini ciddiye almasalar da, onun İslami görüşlerinden batılılar nefret ediyor ve korkuyorlardı.
AKP’liler, “Fazilet Partisi”nden ayrıldıkları zaman Erbakan “Bunlar hiçbir şey yapamaz, çocuktur ve milli görüşü bilmezler” kabilinden lâflar etmişti. İşte sanki böyle bir tecrit ve tenkit, Gül ve Erdoğan için referans olmuştu. Esas mukallitlik, adamların ciddi duruşlarının arkasında gizli olan ikinci kişiliklerinde saklıymış da, bunu sonradan öğrendik. Bu yönleri ile sadece bizi değil “Fethullah Hoca”yı da yanılttılar ve şimdi kanlı kinli düşman oldular; beddua ve dualar bile aralarını düzeltmeğe kabil değildir.
Abdullah Gül, uzunca bir süre “Cumhurbaşkanlığı” yaptı. O güne kadar bilmediği ve tanımadığı “Makam”ınkendisine ve ailesine çekidüzen verdiği gerçek. Şimdi yüzünden tam bir devlet adamlığı ve tecrübesi ilk bakışta seziliyor. Arkasına dönüp de, Abdüllatif Şenergibi hatalarını görüp onun erdemini gösterebilecek mi bilemiyoruz ama son konuşmaları ve serzenişlerini dikkate alırsak, işin ciddiyetinin farkında olduğu açıkça bellidir. Hele eski “First Leydi”nin beyanlarına bakılırsa ağzına kadar doludur. Doğrusu “Bekâra avrat boşamak kolaydır”, işte böyle tecrübeler ve makamlar insanlara çok şeyler öğretir. Hele “Türk Devleti” gibi devasa bir çınarın tepesinde elbette dünya daha rahat görülür. Çok şey daha tez öğrenilmesi gerektiği halde, Abdullah Gül, Şener gibi davranmamış ve kazığı yedikten sonra ancak eğriye yüz çevirmiştir. Ve şimdi tamamen tasfiye olduğu kurucusu olduğu partinin seyircisi durumuna gelmiştir.
“Uç Doğu Karadeniz”in kazığını daha başkaları da yedi ama onlar şimdi ortaya çıkmak yerine kapı kulluğunu tercih ediyorlar. Başbakan’ın böyle bir “Kapıkulluğu”nu “Osmanlı Makamı” addederek, ne kadar taşıyacağı çok belli değildir. Fakat yaptığı ve yapacağı işte bugüne kadar bir gram inisiyatif kullanmadığı düşünülürse “Emanetçiliğin” sırıtacağı da bir gerçek. Başbakan’ın “Akademisyen” dostları, onun çok da riayetkâr biri olmadığını söylüyor. Babası da MHP menşeli imiş. Eğer baba genetiğinden biraz huy geçmişse şüphesiz tezahürünü göreceğiz. Şimdi daha cicim günleri; belki de ülkeyi birçok belalardan böyle genetik bir sızıntı kurtarabilecektir.
Hâlâ umutluyuz; acaba makamda Karadeniz’li ne olur? Yüksek tepede biraz daha realist düşünür mü, yoksa tamamen kendini bırakır mı? Gönlümüz realist düşünmesinden yanadır. Ruhundaki isyankârlığı, biraz da devletin varlığı yönünde göstermesi için yine de dua ederiz. Çünkü devlet hepimizindir. Ve acaba şu “Fors”tan etkilenir mi?
Sağlıcakla kalın.