Ali Bademci
Ülkemiz ve milletimiz azgın bir siyaset mühendisliğinin saldırıları altındadır. Bir avuç insan, sun’i gündem yaratıp içini boş lâflarla doldurmanın ve siyâsete hâkim olmanın gayreti içindedir. Ne yapılırsa yapılsın bu çemberin dışına çıkmak kabil değildir; üstelik sık sık oyunlara gelinmekte ve altında bocalanılmakta, düzgün ve makul davranışlar sergilenmemektedir.
On yıldan beri ülke siyaseti İslâmcılık sanılan bir politika ile oyalanmaktadır. Meselâ, Suriye politikası tutarlı yanları olsa da, baştan beri yanlıştır. Her ne kadar Türkiye diktatörlüğe karşı çıkmakta haklı olsa da, Suriye’deki azınlık iktidarını tanımakta yanılmıştır. Çünkü Suriye’de mezhep yönünden azınlık olan insanların sayısı kadar Hatay-Adana-Mersin illerinde ve kıyı şeridinde yaşayan vatandaşımız vardır. Ne yaparsanız yapın, özellikle Hatay’da bu kesimin ülkemiz imkânları ile yetişmiş olanlarını Esad’dan ayıramazsınız. Birçokları da el-Muhaberat emrinde ve Esad’ın yanı başındadır. Suriye bunlardan fevkalâde seviyede faydalanmaktadır; bunu önlemeniz kesinlikle mümkün değildir.
Suriye’ye yönelik mezhep gözlüğünün de reçetesi yanlıştır; çünkü bu ülke yönetimine muhalif olanların tamamı, Şafiî olduğu içinVehhabilik, dolayısiyle Selefiliğe daha yakındır. Arap Milliyetçiliği’nin bu tarihi-dini-kültürel yönü bizim siyaset adamlarımız tarafından düzgün görülememiştir. Güney İllerimizde bulunan 1 milyonun çok üzerindeki Suriyeli Arap’ın hangisine sorarsanız, Selefi olduğu cevabını alırsınız. Bu mültecilerin Haleb-İklip-Hama-Hums-Şam veya başka yerden olması çok önemli değildir. Bu duruma göre, bu insanlarla IŞİD’in temeli olan el-Kaide ile ne kadar farklı düşünceleri vardır? İkisinin de eylemleri farklı da olsa hedefleri aynı değil mi? Zaten şu sıralarda unutulan el-Nusra da el-Kaide’nin uzantısıdır. Bu sebeple, Türkiye’nin kimleri eğit-donat faaliyeti içinde olduğunu anlamak mümkün değildir. PYD gibi bir örgüt dahi Esad’ın yanında olmaktan vazgeçmeyip onlardan faydalanmaya çalıştığı halde Türkiye’nin mütekâmil bir devlet olarak hesabının ne olduğunu maalesef ABD’de de anlayamamaktadır. Suriye Kurtuluş Ordusu hangi unsurlardan meydana gelmektedir, inançları Selefi mi değil mi bilmiyoruz! Herhalde bunlar da en az Şerif Hüseyin kadar Arap Milliyetçisi’dir ve tarihimiz bunlara güvendiğimiz için kaybettiğimizi ispatlayacak örneklerle doludur.
Irak ise bambaşka bir siyaset iklimidir; Türkiye’nin şu nüfus hesaplarını mutlaka yeniden gözden geçirmek lâzımdır. Bağdat’a yakın yerlerde Tatar ve Moğol olarak tanınan ve Türkmen olmayan Türkî unsurların Şiî olduğunu ve elimizde her şeyden evvel Osmanlı Devlet Arşivi dolayısıyla sağlam demografik bilgiler bulunmaktadır. Bunlar Bağdat Hükümeti ile birlikte hareket etmektedirler. Musul çevresinde sayıları 500 bini geçen Türkmen Alevilerin çoğu da böyledir ve ITC ile fazla ilişkileri yoktur. Elimizde kala kala Sünni-Hanefi Kerkük Türkmenleri kalmaktadır ki, burayı da doğru dürüst anlayabilmiş değiliz. Irak’ta, Kürt’ten az bir Türkmen nüfusu olmadığı Osmanlı kayıtlarından haberdar olan herkesin bildiği bir gerçektir. Süleymaniye ve Erbil de bile Kürt hesap edilen ve korkudan böyle görünen bir hayli Türkmen mevcuttur. Fakat meseleye mezhep gözlüğü ile bakarsanız mutlaka bu hesaplarda bugünkü gibi yanılır ve milletin hakkını haramzadelere peşkeş çekersiniz.
Musul’dan ne için ve nasıl çekildiğimiz bellidir; Mondros üzerine Ordumuz bir kurşun yemeden buradan çekilmiş ve Lozan antlaşmasına göre Irak Devleti lehine İlimiz Musul ve onun ilçesi olan Kerkük’ü terk etmişiz. Kerkük’e hiçbir nüfus bindirmesi Lozan’ın maddesini değiştiremez; istediği kadar Kürtler tapu dairelerini yaksınlar, Kerkük’ü Kürdistan’a ilhak edemezler. Lozan’ın Türkiye’ye müdahale hakkı verdiğini, yani geri alma hakkının saklı olduğunu hatırlamalıyız. Bağdat’ı ele geçirip Irak Devleti’ne sahip olamayan IŞİD için de aynı şey geçerlidir. Hatta IŞİD’in, Irak Devleti’ni oradan kaldırıp Şam ile birleşik bir devlet kurması da mümkün değildir. Bu konuda Kürtlerden yardım dilenmenin de anlamı yoktur. Aslında çoktan Türkiye’nin Musul’a müdahale etmesi gerekiyordu.
Hak ve hukukumuza devletimizin adam gibi sahip çıkması gerekiyor. Böyle bir teşebbüste kimseden korkmaya gerek yoktur. Türkiye’nin mutlaka Suriye’yi de arkasına alması şarttır.
Sağlıcakla kalın.