Zühal Topcu: “Cumhurbaşkanı aslında kendisi için bir kaçış odası yaptırdı Beştepe’ye; yolsuzluktan, hırsızlıktan, hesap vermekten kaçınmak için. Ancak er ya da geç, beytülmale el uzatmanın, ihaleye fesat karıştırmanın, ihale havuzlarının hesabını bu yüce millet soracaktır. Bunu da bildirmek istiyoruz.”
Dün TBMM’den geçen akademik personele zam öngören tasarı TBMM Genel Kurulu’nda milletvekillerinin görüşlerinde sunuldu. Genel Kurulda görüşülen tasarı ile öğretim üyeleri, araştırma görevlisi, öğretim görevlisi, okutmanlar, uzmanlar, çeviriciler, eğitim ve öğretim planlamacılarının özlük haklarında artışlar öngörülüyor.
Tasarı üzerinde MHP Grubu’nun görüşlerini aktaranMHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Prof. Dr. Zühal Topcu, maaş iyileştirmelerinin, açlık ve yoksulluk sınırları göz önünde bulundurulduğunda yetersiz kaldığını savundu. Topcu’nun Genel Kurul’da yapmış olduğu konuşma şu şekilde:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
651 sıra sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AKP iktidarının son yıllarında özellikle eğitim alanında “çok sesli, çok başlı gürültü” olarak ifade edebileceğimiz seslerin çok fazla çıkmaya başladığını görüyoruz. Öncelikle, şunu sormak istiyoruz: Bu kadar çok sesliliğe rağmen, Bakanlar Kurulunda Millî Eğitim Bakanlığı adı altında bir Bakanlık olmasına rağmen ve eğitimde içinde çıkılmaz bir hâl baş göstermişken Millî Eğitim Bakanını görememekteyiz, acaba gören var mıdır? Nabi Hocam size söylemiyorum, Millî Eğitim Bakanına söylüyoruz. Acaba, millî eğitimden kim sorumludur? Öncelikle, bunu öğrenmek istiyoruz. Biraz önce ifade ettiğim gibi, eğitim alanında herkes konuşuyor. Dün bir üniversite açılışında Sayın Cumhurbaşkanı şu sözleri sarfediyor: “Önce Genel Başkan olarak ardından hem Genel Başkan hem Başbakan olarak on iki yıl boyunca Başkanlığını yaptığım o hükûmetler için 4 öncelik belirledik. Bunlardan bir tanesi eğitim, diğeri sağlık, öbürü adalet, öbürü de emniyet. Bu alanlarda kararlı adımlar attık. Hamdolsun sürekli ilerledik ve büyümesi noktasında verdiğimiz sözleri tek tek yerine getirmeye başladık. Bu sözümüzün arkasında durarak bu 4 alanda Türkiye’yi gerçekten çok farklı yerlere ulaştırdık.” Acaba “farklı yerler” denirken nereye ulaştı bu Türkiye? Somut veriler var elimizde, eğitimin geldiği nokta, adaletin, emniyetin geldiği noktalar var. “Sağlık alanında” deniyor ama “randevu alınır” deniyor, randevuyu alamıyoruz. İlaçlara bakıldığında gizli ücretlendirme var, maaşlardan gizli kesintiler var.
Şimdi, bunları kimse dile getirmeyince, sürekli olarak kora tarafından ortak bir “Yeni Türkiye”yle ifade edilmeye çalışılırken gerçekten birtakım şeylerin şu anda uygulanan olumsuz görüntülerini kapatma çabaları her bir ağızdan yapılmaktadır. Gerçekten, ülkemiz şu anda çok farklı bir yerdedir. Ama nerede? Eskiden olduğundan çok daha kötü durumdadır. Acaba, ülkemizdeki yandaş kesimler mi bu farklı yerlere ulaştı sormak istiyoruz.
Uluslararası Saydamlık Örgütü’nün Türkiye’yle ilgili diğer bulguları şöyledir: Türkiye, küresel rekabet liginde 142 ülke arasında 43’üncü. Yargı bağımsızlığı endeksinde 142 ülke arasında 88’inci. Rüşvet verme endeksinde 28 ülke arasında 19’uncu. İnsani gelişme endeksinde 187 ülke arasında 92’nci. Basın özgürlüğü endeksinde 179 ülke arasında 148’inci sıradadır. Yolsuzluk liginde de, Türkiye, Avrupa’da yolsuzluğun en yüksek görüldüğü ülkeler grubunda yer almaktadır.
On iki yıllık iktidarın yaptıklarını mukayese ettiğimizde, uluslararası sınavlarda Türkiye’nin sıralamasının ne olduğunu artık biliyoruz. Bunlar da sürekli olarak basın yoluyla, kitle iletişim araçlarıyla tokat gibi bizim yüzümüze çarpmaktadır. Özellikle, üniversite mezunlarımız arasındaki işsizlik oranlarının en yüksek düzeyde olduğunu biliyoruz.
AKP’nin iktidarda olduğu on iki yıl boyunca kurulan 58’inci, 59’uncu 60, 61 ve diğer hükûmetler sırasında okudukları hükûmet programlarında verdikleri sözlerin hiçbirini yerine getirmediklerini görüyoruz. Bugün, özellikle buraya çıkmadan önce bütün Hükûmet programlarını bizzat okuduk. En son Sayın Davutoğlu tarafından okunan Hükûmet programına da baktığımızda bu programların hiçbirinin ayaklarının yere basmadığını ve hâlâ böyle birtakım fantezilerini paylaşmak için icraat alanı oluşturduğunu görebiliyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanının öncelikli olarak belirlediği alanlarda yani eğitim, sağlık, adalet ve emniyet alanlarında problemler kartopu etkisiyle büyümüştür ve Hükûmet bu problemlerin altında kalmıştır.Özellikle eğitimdeki problemler artık içinden çıkılmaz bir hâl almıştır. Üniversiteye giden öğrencilerin yurt problemleri, eğitim kalitesi, YÖK sorunu, ÖSYM sınavlarındaki soru çalmalar, haksızlıklar, adaletsizlikler, özellikle TEOG sınavlarındaki başarısızlıklar, müdür atamalarında yapılan yandaşlıklar, daha sayabileceğimiz birçok hatalar var ve özellikle dershanelerin kapatılmasından sonra şu anda okullarda açılan hafta sonu kursları veya işte, halk eğitim merkezlerinde açılan kurslara olan talebin azlığı, sınıf sayılarındaki rakamların giderek yükselmesi yani bütün bunlara baktığımızda, hakikaten, önceki verilerle şu andaki verileri mukayese ettiğimizde çok kötü bir sonuçla karşı karşıya kaldığımızı da söylemek istiyoruz.
Bugün, özellikle, 4 Kasım 2014 günü Keçiören’de Mustafa Necati Ortaokulunun Müdür Yardımcısı Hayri Özkan, 8’inci sınıf öğrencisi tarafından tabancayla yaralanmıştır. Öğretmenimiz şu an yoğun bakımda yatmaktadır hastanede. Şimdi biz buradan müdür yardımcısına acil şifalar diliyoruz ama artık şiddetin, okullardaki şiddetin -artık, diğer boyutları söylemiyoruz- bu hâle geldiğini, öğretmeni silahla varabilecek, canına kastedebilecek boyutlara geldiğini söylemek istiyoruz. Daha önce de söylemiştik, okullardaki uyuşturucu kullanımlarını, bonzaideki artışları, gençliğin sürüklendiği durumları da burada vurgulamak istiyoruz.
Bugün üzerinde konuşacağımız üniversite öğretim elemanlarının maaşlarının iyileştirilmesine yönelik kanun tasarısının çok daha iyi şartlarda olmasını, yapılmasını istiyoruz aslında. Tabii ki maaşlarda yapılacak iyileştirmeler bizleri memnun edecektir ama bunun da ülke gerçekleriyle örtüşmesi gerekmektedir. Bu iyileştirmelerle bir profesör maaşı 5 bin liraya, doçent maaşı 3.657, yardımcı doçent 3.300, araştırma görevlisi 3.200 liraya yükselecektir. Sendikalar ve birçok sivil toplum örgütleri tarafından yapılan açlık ve yoksulluk sınırlarının belirlendiği gösterge çalışmalarında elde edilen veriler, bu maaş iyileştirmelerinin yeterli olmadığını bize göstermektedir. Açlık sınırının 1.205 TL, yoksulluk sınırının da 3.926 TL olduğu ülkemizde akademik personel nasıl çalışmalar yapacak ve ülkemizi dışarıda nasıl temsil edecektir?Bunları 4 kişilik aileyle beraber düşündüğümüzde bu ailenin geçiminin sağlanabilmesi için gerçekten sihirli bir güçlerinin olmasını da düşünebiliriz. Ayrıca, bu ödemelerden damga vergisi dışında kesinti yapılmayacağı için de bu ödenmesi planlanan yükseköğretim tazminatının emekliliğe yansımayacağı da görülmektedir.
Bir de, akademik teşvik ödeneği bulunmaktadır. Bu ödemeler 2016 yılında yapılacak ve 2015 yılındaki bütün çalışmaları kapsamaktadır. Burada bir muğlaklık söz konusudur. Kriterler nedir? Bu kriterler kimler tarafından değerlendirilecektir? Kesinlik yok. Kriterlerin işlemesi yönetici insafına mı bırakılacaktır? Bunları da soruyoruz, bunların netleştirilmesi lazım.
Yükseköğretim tazminatının emekli keseneğine dâhil edilmemesi ve dolayısıyla, akademik personelin emekli maaşlarının artırılmaması büyük bir eksiklik olarak karşımızda durmaktadır.
6666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bazı memurlara 1.500 liraya varan ek ödemeler yapılmakta ve adalet mensuplarına da yine bu miktarda ek maaş zamlarının yapılması düşünülmektedir. Bu artışlar akademisyenlerin emekli maaşlarına da yansıtılmalıdır. Özellikle bu ay içerisinde hem elektriğe hem doğal gaza gelen zamlarla ve özellikle enflasyonun da yükselmesiyle kullanım mallarındaki, ihtiyaç mallarındaki artışlarla beraber bu zamların büyük bir çoğunluğunun da gittiğini söyleyebiliriz. Biliyorsunuz, muharrem ayı içerisindeyiz ve aşure kaynatılıyor evlerde, 10 kişilik bir aşurenin hesaplanması gündeme getirildiğinde geçen yılla bu yıl arasında kaynayan aşurenin yüzde 57 oranında zamlandığını da söyleyebiliriz. Özellikle bu ay içerisinde elektriğe ve doğal gaza da zammın geldiğini söyleyebiliriz.
Emekli deyince şu anda ülkemizde 10,5 milyon emeklimiz bulunmaktadır. İktidar, emekliye verdiği hiçbir sözü yerine getirmemiştir. Onların maaşlarına yapılacak zamlar da onların açlık sınırı altında yaşam mücadelesi vermelerini engelleyemeyecektir. Emeklilerin maaşlarının, hayat standartlarını düzeltecek şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Emeklilerle aynı zor yaşam şartlarında mücadele veren asgari ücretle çalışanlar için de durum hiç parlak görülmemektedir. 15 milyona yakın asgari ücretlinin olduğu ülkemizde AKP iktidarının hâlâ kelime oyunlarıyla insanları oyaladığını görmekteyiz. Hâlen, en son Hükûmet Programı’nda Sayın Davutoğlu, asgari ücretin reel olarak yüzde 76 oranında artırıldığını belirtirken gerçek yaşamdan uzak ve hamaset kokan laflardan vazgeçmeyeceklerini de ortaya koymuştur. Açlık sınırının 4 kişilik aile açısından 1.205 lira olduğu belirtilirken ülkemizde 891 lira alan bir asgari ücretli çalışanın ne yapması lazım? Ölmesi gerekiyor herhâlde. Bu insanları buna mahkûm edenlerin utanması lazım.
Sayın Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından Türkiye’nin en büyük kamu kuruluşu olarak ifade edilen Millî Eğitim Bakanlığının lokomotifi ve aktif öğesi olan öğretmenlerin maaşlarının da yeni bir düzenlemeye ve iyileştirmeye ihtiyacı olduğunu buradan belirtmek istiyoruz. 2015 yılının ocak ayında 2.136 TL olan öğretmen maaşı yapılacak olan yüzde 3’lük zam ile 2.220 lira olacaktır. 58’inci Hükûmet Programı’nda bulunan “Öğretmenlik mesleğinin toplumda hak ettiği itibarı yakalayabilmesi için öğretmenlerin niteliklerinin yükseltilmesine paralel olarak çalışma şartları iyileştirilecektir.” ifadesinin ne kadar suni, yüzeysel, samimiyetsiz olduğu da ortaya çıkmıştır. On iki yıllık AKP iktidarının öğretmenlik mesleğine ve eğitime verdiği önemi de bu uygulamalar gözler önüne sermektedir.
“TEOG’da hata iyi niyetimizden.” denerek hataları kabul etmeyen, eğitim camiasını yalnızca niceliksel olarakifadelendirirken 22 milyon öğrenciye nasıl hizmet götürüleceğini izah edemeyen Millî Eğitim yöneticilerimiz var.
En vahimi de, bir yılda 25 bin öğretmenin çeşitli gerekçelerle doğu ve güneydoğudan nakillerini aldırdıkları ve çalışmak istemedikleri, devletin ve kamu görevlilerinin sokağa çıkamadığı paylaşımları var. Aynı zamanda, bunu, Sayın Cumhurbaşkanının dün bir üniversitenin açılış töreninde yaptığı konuşmada da bir doktorun kendisiyle yaptığı konuşmada belirttiğini görebiliriz. “Şehre inemiyoruz Hakkâri’de Yüksekova’da. Onun için hastaneye lojman yapın.” şeklinde ifadeleri var.
Şimdi, bunları bile bile, kamu görevlilerinin sokağa çıkamadığı ve atadığınız kamu görevlilerinin görev yerine gidemediği bir Türkiye’de yaşıyoruz. Bunu nasıl izah edeceksiniz? Bunların izahı gerekiyor.
Sokağa çıkan sivil kıyafetli kamu görevlisine sahip çıkamıyorsak, onlar gündüz göz göre göre sokaklarda şehit ediliyorsa, bu iktidarı hâlâ nasıl sürdürebiliyoruz ve bu insanların yüzüne nasıl bakabiliyoruz?
Bütün bu alanlarda bu kadar sorun varken, insanlar bu ülkede yaşam mücadelesi verirken ve Soma’daki kazada 301 işçimizi kaybediyorsak, en son Ermenek’te 18 çalışanımız su altında kalabiliyorsa maden içerisinde ve bunları da kaybedebiliyorsak, adının “Ak” olduğu belirtilen ama çok tartışma götürür bir saray fantezisi iktidarın asıl amacına yönelik birçok gerçeği de gözler önüne sermiştir.
Maliye Bakanı Sayın Şimşek, artık ismine ne denirse densin, “kara kaçak saray” mı deniyor, “ak saray” mı deniyor yani maliyetinin 1 milyar 370 milyon Türk lirası olduğunu açıklamıştır. Aynı zamanda, demin yine bu kürsüden bahsedilen bir de “uçan saray” var. Onun maliyetinin ise 436 milyon Türk lirası olduğu belirtilmektedir. Bu kadar aç insan varken ve gittikçe de Türkiye’nin ekonomik sorunları kartopu etkisiyle, bu milletin, özellikle çalışanın, asgari ücretle çalışanın sırtına binmişken bu sarayları nasıl yaptırıyoruz ve bu saraylarda nasıl kalacağız ve bu uçaklara nasıl binip gideceğiz? İnsanın biraz bunları değerlendirmesi ve karşıdaki o asgari ücretle çalışanın gözlerinin içine bakamaması gerekiyor.
Şimdi, bu maliyetlerle ilgili bir hesaplamayı sizlerle paylaşmak istiyorum: Kara kaçak sarayın maliyeti 1 milyar 370 milyon Türk lirası, uçağın maliyeti de 436 milyon Türk lirası, toplam maliyet 1 milyar 806 milyon Türk lirası. Peki, ülkemizde 2014 asgari ücretin net tutarı ne kadar? Net asgari ücreti, işte 800 küsurdan hesapladığımızda, bunların maliyetiyle 2 milyon 135 bin kişinin aylığına bedel bu verilen paralar, harcanan paralar. Türkiye’de öğrenci başına yıllık ortalama 1.614 Amerikan doları harcama yapıldı. Bu rakamın üniversitede 4.648, mesleki ve teknik ortaöğretimde 2.293, genel ortaöğretimde 1.531, ilköğretimde 1.130 dolar olduğu belirtiliyor.Cumhurbaşkanının bu sarayı ve uçağıyla yıllık ortalama 504 bin öğrencinin yıllık maliyeti karşılanabilmektedir.
Yapılan yeni okul maliyeti göz önünde tutularak, maliyeti 2 milyon 200 bin TL’den 820 tane 28 derslikli okul inşa edilebiliyor bu parayla. Bakın neleri kaçırıyor bu ülke, birkaç kişinin ihtirası yüzünden neleri kaybediyoruz, nasıl bu ülkenin alın teriyle kazanılan paraları çarçur ediyoruz, heba ediyoruz.
Maden kazalarında ölüm oranlarının 1,5 milyar nüfuslu Çin’de bile Türkiye’den daha az olduğu ve sadece son on yılda maden kazasında ölen işçilerin sayısının ise en az 354 olduğu düşünülürse maden ocaklarında yaşam ve kaçış odalarının önemi ortaya çıkar. Madenlerdeki kaçış odalarının fiyatı 80 bin dolardan yani 160 bin liradan başlıyor. Saray ve uçak maliyetiyle tam 11.287 kaçış odası ve… Yaygın olarak kullanılan 40 kişilik yaşam odalarının fiyatı ise 200 ile 250 bin dolar. Bu kara saray ve bu uçak parasıyla 4.515 yaşam odası yapılabiliyordu, bunlara harcanan parayla.
Bu iktidar tarafından madencilerimiz “işin fıtratı” diye yerin altında ölüme terk edilirken Sayın Cumhurbaşkanı aslında kendisi için bir kaçış odası yaptırdı Beştepe’ye; yolsuzluktan, hırsızlıktan, hesap vermekten kaçınmak için. Ancak er ya da geç, beytülmale el uzatmanın, ihaleye fesat karıştırmanın, ihale havuzlarının hesabını bu yüce millet soracaktır. Bunu da bildirmek istiyoruz.
Teşekkür ediyorum dinlediğiniz için.