Ali Bademci
Atatürk zamanında “Türkçülük” dünyadaki bütün Türkler’e göre tarif edilirdi. Fakat İsmet Paşa’dan itibaren, özellikle II.Dünya Savaşı ortamında Stalin’in Sovyet baskıları yüzünden Atatürk devri Türkçü’lerine sırf siyasi sebeplerle”Turancı-Irkçı-Faşist-Pantürkist” gibi suçlamalar ortaya çıkıp iktidar da bu görüşlerin yanında bulunup meşhur “1944 Irkçılık-Turancılık” dâvâsı ortaya çıkınca çok değerli birçok milliyetçi fikir adamı “Anadoluculuk” diye yeni bir milliyetçilik şekli ortaya koydular. Bunların ilk temsilcileri Mehmet Kaplan ve Mümtaz Turhan gibi kıymetli bilim adamlarımızdı, son temsilci de rahmetli Erol Güngör’dür. En önemliler olarak yukarıdaki mümtaz kişileri ortaya koyduk ama benzer olarak daha birçok ağabeyimizi sayabiliriz. Aslında sosyolojik olarak Türkçülük gibi Anadoluculuk’un da sağlam bir tarifi yaplmamıştır. Çok ilgi çekicidir yaşadıkları zamanlarda bu insanlar ile Atatürk devri Türkçülüğünde ısrar eden zevat arasında öyle çok büyük ve göze batan tartışmalar da yaşanmadı. Hatta bunlardan birçoğu birbirinin öğrencisi ve hocası durumundaydı. Ara sıra Atsız Bey bunlara yönelik tamamen hamasi, biraz da sitemle karışık “Hadi Be Anadolucu” dediğini biliriz de “Git oradan Turancı-Faşist” diye cevap aldığını pek hatırlamıyoruz. Belki arşivler taransa ve o zaman her iki guruba da yakın bulunanlar dinlense belki değişik şeyler bulunabilir, ama, Türkçüler’le Anadolucular arasından derin bir düşmanlık olduğunu hiç sanmıyoruz. Meselâ bizler iki kesimi de okurduk, Türkçüler’in yanındaydık ; lâkin diğerlerinin de Türk milliyetçiliğinde yerlerini doldurmanın mümkün olmadığı kanaatindeyiz.
Baştan beri Türk milliyetçiliğinin siyasetteki adlandırması olan Ülkücülük, siz adına ister Pantürkizm ister Turancılık deyin, Türkçülüğü dünya Türklüğüne göre tarif edegelmişlerdir. Biraz da sanki kavram kargaşalığı ve ölçüzsüzlük buradan gelmektedir. Evinde oturup bol keseden ahkam keserek “Turancıyım “ demek çok kolay, hatta başka şeyler ve sıfatlar da bulabilirsiniz; lâkin ilmî bir yazı olarak şunu kağıda dökün, hatta kaynaklandırarak tez haline getirin derseniz bocalar kalırlar ve işte o zaman çamur işleri başlar. Çünkü bu kuru iddialar genellikle “Hocalar” dan geliyor; madem kıvırmaya gerek olmadan bir misal olmak üzere “Turancı” sıfatını kullanacaktık da neden bir öğrencinize ders olarak verip de üzerinde çalışmadınız; şöyle uluslararası hakemli bir dergide bu görüşleri savunmadınız! Çünkü bu görüşlerle ancak heyecanlı gençler kandırılabiliyor, ancak hocasına secde ettirilmesi sağlanabiliyor. Yani bizde sadece “İlâhiyat gericiliği” değil, akademik gericilik de vardır ve bunun sağı solu yoktur. O zaman evinde savunduğun görüşleri siyasette savunamazsın; onun için bizde siyasette doğru dürüst Türkolog ve tarihçi de göremezsiniz; tabii birkaç istisna dışında! Siyasette hudutsuzluk diye bir şey olamaz, siyaset müessesesinin çevresi siyasi hudutlarla işaretlenmiştir. Bu sebeble bugün ve tarihin birçok devrinde olduğu gibi birden fazla Türk devleti, birden fazla Türk Milleti anlamı ile sonuçlanmıyor. Bu sebeble Turancılık siyasette çok anlam taşımıyor ve günlük siyasette de anlatımı da pek zordur. Zaten doğru dürüst anlamı da inanın ki bilinmiyor. Lakin yine de “Turancıyız” diyebiliriz bunun kimseye zararı olamaz, kendimizi tatmin ederiz. Hele hele bu deyimin tartışılarak birimizi suçlamamız katiyyetle mümkün değildir! Mesela bana göre bugünkü sosyal medya aracılığı ile dünyadaki bütün Türkler’in birbiriyle anlık temas kurması “Turancılık”ın te kendisidir. Bana da neden bu tartışmalı konulara giriyorsununuz diye eleştiri getirmeyin! Elbette fikirlere ve düşüncelere pek hürmetkarız, fakat bazı kutsal değerlerde aşırılıkları öne çıkararak şahsiyetimizi ispatlayamayız; bunun yolu tefekkürdür. “Kızıl Elma” da “Turancılık” gibi sadece bir kültürel motiftir ve karşılıkları ancak destanlarda ve efsanelerde bulunabilir. Ciddi ciddi “Ben Şamanım” diyen bilgisizlere de şahsen şaşıyorum; Şamanlık iste Türk kültürünün sadece bir elementidir ve her kültür tezahürümüz içinde ufak tefek izleri vardır. Öyle bir din yerine ikame falan edemezsiniz !
1980’den sonra Türkiye siyasetine Türk milliyetçiliğini tarif için Özal tarafından yeni bir görüş ileri sürüldü; makam-mansıp peşinde bir anda ANAP’lı olan bazı eski milliyetçiler de bunu kabullendi: Anadolu bir mozaiktir; yani Türk değildir; çünkü yüzyıllardan beri bu topraklarda yaşayan insanlar işte X. asırdan itibaren Türklüğe dönüşmüştür. O zaman dünyada yaşayan milletler için vatan sözkonusu değildir ve insanoğlu yaratıldığında hayvanlar gibi seyyar gezen insanlar, bulundukları toprağın rengini sürekli olarak değiştirmişlerdir. İşte muzır fikir budur; çünkü Türkler Anadolu ve Orta Doğu’ya geldikleri zaman buranın durumu yerli- yabancı, Hırstiyan-İslâm kaynaklarında yeteri kadar açıklanıyor ki bu yukarıdaki görüşleri destekleyecek bilgi bulunmadığı gibi, aksine dil bulguları ve arkeolojik kazılar sadece bu bölgede değil dünyanın birçok farklı coğrafyasında “Türk” yaşamış olabileceğini ortaya koymaktadır. Osmanlı’nın Yeniçeri’den ibaret olduğunu sanan ahmak zihniyet ne ne kadar budala ise, Padişah analarının Kösem ve Hürrem’den ibaret olduğunu bir magazin bilgisi olarak kullananlar da o derece yanlış kanaat sahibir. Çok benzememekle birlikte tarihte her millet ve din için kullanılan siyasi evlilikler ile bizim “padişah” analığının çok farkı yoktur. Bu sebeble hiçbir Osmanlı padişahının Türklüğü inkâr ettiğini söyleyemediğimiz gibi, babasının anası Türk olan kendisi ise Türk olmayan bir anadan doğmuş olan olan Şah İsmail’i Türklüğün dışına atabilir misiniz?
Zamanında da çok tenkid edilmiş olan “sentez” düşüncesi de çok sağlam olmadığı gibi maalesef ucubeden başka bir şey değildir. ”Türk Milliyetçiliği” zaten bir sentezdir, için de elbette İslâm unsuru da vardır; fakat bunun yanında birer kültür unsuru olarak diğer inançlarımız da bulunmaktadır. Fakat elbette Türklüğün büyüme ve hükümran bir millet olma asırları İslâm’la gerçekleşmiştir. En azından bu devirler bilgili, belgeli, medeni müesseseleri olan bir uzun dönemdir. Çünkü İslâm’dan evvel Türk tarihinde daha açıklanmamış birçok husus vardır; hatta bu husus dünyada varlığını sürdüren bütün milletler için geçerlidir. Bu sentez işi ilk ortaya çıktığında herhangi tartışma yaratmamıştı; çünkü siyasi bir slogan ve siyaseten söylenmiş bir deyimdi. ”Mozaikçilik” gibi muzur amaçları da bulunmuyordu. Ancak şimdi kendini ispat edemeyen zavallılar ağalık koltuğunda başkalarını “Sentezci” diye itham ediyorlar. Bunun muhatabı doğrudan doğruya ister kabul edelim ister etmeyelim siyaset kurumudur. Bu bakımdan itibar edilecek bir şey değildir.
Kendi aramızda ve çok iyi niyetlerle bazı şeyleri tartışacaksak, daha tutarlı, daha bilgili ve daha akıllı olmak zorundayız. “Millet gidiyor aya biz kalıyoruz yaya” hesabı hareketi küçültecek davranışlarda bulunmamalıyız. Türkiye’nin geldiği bugünkü ortamda MHP düşmanlığı Türk Milliyetçiliğine de Türkçülüğe de ihanettir. O çoktan miadını doldurmuş “Şununla olmuyor istemezük” isyanlarını oynamanın zamanı geçmiştir. Bu harekette ya varız veya yokuz, çamura yatıp demelenmenin, kişilik boşluklarını herşeye karşı olmakla doldurmaya kalkmanın akılla izah edilir tarafı yoktur. Lütfen geniş açıklamalarla bana da aynı hikayeleri anlatmaktan vazgeçin; hiçbir şeyi cevapsız bırakmam lakin bu konuda çok tepkiliyim. Partili filan da değilim, kaç defa sordum kaydımı da bulamadılar, fakat yine de MHP’liyim ve reyimi vermeye, fakat arkasını da takip etmeye devam edeceğim; bazıları varsın yine de “Muhalif “, bazıları da “taraftar” demeyi sürdürsün.
Muhabbetle