Necdet ÖZKAYA
Müslüman kendine, yani İslam’a, Kur’an’a, Hz. Muhammed’e dönebilseydi milyonlarca hırsızlıkları, yolsuzlukları, rüşveti görmezden gelemezdi.
Haram yiyip haramzadeleri desteklemezdi. Yalan söylemez, “çalmaya çalıyor da, çalışıyor, iş yapıyor” demez, diyemezdi. Allah’tan korkar, kuldan utanırdı.
“Ar damarı çatlamış” diyoruz. Nasıl çatlamasın, bunların arsızlığı bırakın ar damarlarını, sabır taşını dahi çatlatır.
“Hırsızlık yapıyor, ama namazını kılıyor, eşi örtülü, kapalı yani tesettürlü. Böyle düşünen biri, İslam’a, Dinimize hakaret ettiğinin farkında mı? Değilse gafil, yoksa Allah’ın Dinine bühtan ediyor! Buna da günah işleme özgürlüğü diyor.
Halis Müslüman vicdanını şaşırtmak, fitne, fesat ve haramdan uzak durması gereken Müslümanları yoldan çıkartmak ve hırsızlık sanki İslam’ın gereği olmuş!
“Hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvetle elde edilen kazançlarla imam hatip lisesi, cami, öğrenci yurtları yapılıyorsa, bunda dince sakınca yoktur” anlayışına, sözüm ona âlim geçinenlerden “fetva!” alıyorlar.
Fetvayı cebine koyan devletlu, artık ne Allah’tan korkuyor, ne de kuldan utanıyor. Çünkü kullar nice yıldır, alın teri, el emeği, göz nuru olmaksızın çeşitli yollarla yemeğe alıştırıldı. Boğazına haram lokma giren veya cebine beleşten para konulan kimse de, kendisi de, yardımlar yapan, yaptıran kimseye benzemekten memnun oluyor, seçen ve seçilen olarak birbirleriyle sarmaş dolaş oluyorlar. Alan da veren de razı oldukları için araya kimsenin girmesine izin vermiyorlar.
Eğer aralarına biri bir yol bulup girmişse, vay geldi başına! “Hain, terörist, örgütçü, çete lideri!” daha neler neler… Biri ortalığa çıkıp bütün hiddet ve şiddetiyle içeriye sızana karşı bağırıp çağıracak, öteki de var gücü ile onu alkışlayacak. Alkışlar arttıkça, hiddet ve şiddette artacak!
“Vatana ihanet eden kimsenin arkasında hangi odaklar varsa, onların hepsiyle hesaplaşacağız. Bu odakları darmadağın edeceğiz.”
Dinleyenler koro halinde “yaşa! varol!” diye alkışlayıp bağırıyorlar.
Fetvacı âlim ve âlimler uyandırdıkları bu şamata ve gösteriler karşısında çok gurur duyar, bu gürültüler arasında fetvalarının insanlar tarafından unutulacağına emin oldukları için rahat ve huzur içinde hayatlarını yaşamaya devam etmektedirler. Ama anlamlı ve güzel bir atasözümüz var: “âlim unutmuş, kalem unutmamış.”
İzzet Molla’nın âlimlerle ilgili dilden dile dolaşan meşhur bir beyti vardır:
Meşhurdur ki zulm ile olmaz cihan harap,
Eyler onu müdâhane-i aliman harap.
Müdâhane, dalkavukluk, riyakârlık, ikiyüzlülük anlamına gelmektedir.
Dalkavukluk, riyakârlık, ikiyüzlülük İslam ahlakının şiddetle reddettiği davranışlardır. Davranış bozukluğu giderek yaygınlaştığı bir dönemi birlikte yaşıyor ve görüyoruz.
İslam’ın özü olan samimiyet ve doğruluk ayaklar altına alınmış, yerlerde sürünürken, namaz kılmak, oruç tutmak, Hac’ca defalarca gidip gelmek Hesap Günü’nde kimseyi kurtaramayacaktır. Onun için hem kendimizi, hem cemiyetimizi kurtarmak için tek yol titreyerek İslam’a dönmektir.
Bunun adı, tecdid-i iman yani iman yenilemektir.