Ali BADEMCİ
Bugünkü yazımız uzun olacak; dünkü “Her Türk Biraz Akılsız Mı?” yazımıza bir hayli açıklama gönderen arkadaşlar oldu; bunlar benim çok değer verdiğim insanlar. Birçoğu da Alevi Dedesi ve marksizmin en ileri uçlarında bulunmuş kişiler. En büyük itirazları yazıların ülkücü kimlik altında ifâde edilmesi ve bu açıdan değerlendirmelere yer verilmesidir. Bir de göze çarpan diğer önemli konu AKP karşıtlığının abartılı seviyeye götürülmesi ve bunun sebebiyet verdiği duygusal görüşler. Alevi kardeşlerimiz ve marksist dostlarımız HDP’ye oy verdiklerini saklamıyorlar; bizler de bu hususa bir şey dememiştik. Belki bu görüşteki insanlar HDP’nin silâhlı örgüt karşısında konumunu dengeler diye düşünmüştük. Fakat kısa zamanda gördük ki Marksist ve Aleviler PKK’lılaşıyor ve bu yönü ile cepheyi büyütüyorlar. Şahsen Aleviler’in PKK emellerine hizmet etmesine çok üzülürüm; çünkü yazılan mesajlarda da ifâde edildiği gibi yazılarımızın birçok ülkücü olmayan şahıs tarafından okunduğunu biliyoruz. TV’lere yasak getiren AKP’liler bile “Bu nasıl adam hem Turancıyım hem de ümmetçiyim diyor.” derlermiş! Hâlbuki bunda hayret edilecek bir şey yok; elbette İslâm ümmetinden, Türk Milletindeniz! Fazla duygusal ve siyasi olmanın çok anlamı yoktur.
Gelelim esas meseleye; Aleviler de PKK’lılar gibi “Operasyonlara” karşı; fakat millete ve Hükümete verdikleri, rahatsızlık karşısında başka yol kalmadığı da bir gerçektir. Kürtler bile zorbalık ve ayrılıkçılık istemiyor; bizler bile “Ne olacaksa olsun noktasına” gelmiştik. Evet silâhtan başka seçenek yokmuş! Sevgili arkadaşlarımız AKP’yi zorla DEAŞ’çı yapmak eğilimindeler; yani bu partiye rey veren bizim insanımız değil mi? Bülent Arınç’ın nasıl günah çıkardığını HaberTürk arşivinden seyretsinler; yani hepimizin çocuklarının meydana getirdiği TSK’da mı IŞİD’çi! Bunları geçin ve biraz hizaya gelin! Marksist Alevi dedesi Rıza Aydın bakın neler yazmış, sıkılmadan lütfen okuyun, aynen alıyorum:
“Ali Baba erenler merhaba! Bu gün bir vesile ile şöyle yazdım: Arkadaşlar ben kendilerini Türk Milliyetçisi olarak gören derken MHP dışında kalan geniş bir kesimi de kasdetmiştim, bu ayrımda haklı olduğum anlaşılıyor. Önce sevgili Şenol ile Hayrullah cana şunu söyleyim. Suriye’de Baas Yönetimi’ni hiç benimsemem; yıllarca hapislerde çürütülen sosyalistin olduğunu bilirim, bu yüzden asla Esat’çı değilim, olmam eşyanın tabiatına aykırıdır. Ama sevsek de sevmesek de Esat Suriye’nin halk oyuyla seçilmiş Cumhurbaşkanı’dır. Suriye’ye dış güçlerin desteği ile hiç de milli olmayan bir saldırı vardır. Suriye’ye emperyalist odakların saldırttığı güçlere Özgür Suriye Ordusu deyip, Suriye’nin resmi güçlerine de Esat Güçleri demenin yanlış olduğunun anlaşılması için bunu yazdım. Hayrullah can ile bunu bir ara konuşmuştuk. Sevgili Şenol’un yazdıklarına gelince. Bugün AKP’nin güttüğü siyasetin sonucu Suriye’de Irak’ta IŞİD ile savaşan güçlerle uğraşılıyor. ABD güçleri bile IŞİD güçlerini bombalayınca solcular demokratlar memnun oluyor ama AKP böyle yapmıyor; AKP’nin yaptıklarına karşı bir güvensizlik var. Ali Bademci’nin yazısı üzerinde daha uzun uzadıya durmak gerek ama burada şu kadarını söyleyim. Ali Bademci doğal olarak Türkiye’deki Marksist kliklere yabancı olduğu için MLSPB kısaltmasını genel bir ad gibi kullanmış. Bu konuda kısaca durum şu: 12 Eylül öncesinde sol içinde en kalabalık kitle Mahir Çayan‘ın görüşlerine eğilimliydi. İşte bu kitleyi kazanmak içinde adını Mahir Çayan’ın sözlerinden alan bir çok küçük guruplar vardı. İşte bu guruplardan biri kendisini Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği diye adlandırdı. Bu gurubun gücü de, sol içindeki albenisi de saygınlığı da çok azdı. Ali Bademci bunları sanki bütün sosyalistlerin birliği gibiymiş gibi yazmış. Yazılanların tümünü böyle tek tek inceleyip yanlışlığını anlatmak gerekir. CHP’de marksist yok ama marksizmi bilen var mı bunda da kuşkuluyum. Büyük bir lâf ettiğimi biliyorum ama bu konuda kuşkuluyum. Ben genelleme yaparken bile literatüre ters yanlış bir şey söylememeye aşırı özen gösteriyorum. Konuyu tefekkür edercesine düşünmek gerekir. MLSPB, Çayanist küçük bir guruptur, bunlar legalde DK (Devrimci Kurtuluş) adını kullanırlardı. Bu gurubu Şemsi Özkan diye bir adam kurmuştu. Şemsi Özkan poliste konuşanı öldüreceğiz diye bir ilke öne sürdü sonra kendi konuştu, 12 Eylül’de itirafçı olduğu söylendi. Bu yapıya aklı başında sol hep kuşku ile baktı. Bunların içlerine istihbarat elamanı çok sızdı diye düşünülür. Şahsen bunlar bana hep karanlık gelirdi. Sen kendi konumunu iyi kavramalısın. Ali Bademci bir parti çığırtkanı değil. Sağcının da solcunun da okuduğu belki solcunun daha çok okuduğu bir yazarsın. Yazarken Ülkücüye hoş gelecek sözler yerine, solcu aydının da okuduğunda değer vereceği bir konumda olduğunu bilerek düşünerek yazmalısın. Seni üç sağcı okuyorsa beş tanede fikir adamı solcu okuyor. Durumunu böyle düşün. Sol içinde içinde istihbarat elamanının çok olduğu kuşkulu yapılar var.12 Eylül öncesinde en kalabalık gurup Mahir Çayanı savunan guruplardır. Dev-Yol sözde Mahir Çayanı savunuyordu ama silahlı propaganda mantığından uzak durdu, kitlesel çalışma yaptı, derneklerde sendikalarda örgütlendi. Taner Akçam ‘Suriye bize silahlı gerilla mücadelesi yapın dedi biz kabul etmedik; Apo bunu kabul etti’ diye yazdı Bu konuda Kemal Burkay’ın anılarını da oku bu konu var. Cem Evi, Cami, Kilise, Havra ibadet yeridir Ölen bir kişi ölünce onu ailesi sahiplenir, ailenin inandığı bir dini kuruluşa getirip onu oradan kaldırır. Mesela, Ali Bademci’nin bacısının oğlu PKK’lı ya da mafyanın üyesi olsa, ölse köye gelse bacının oğlunun cenazesini camiden kaldırmaz mısın? Alevi de ölen çocuğunu Cem Evi’nden kaldırıyor polisin Cem Evi’nde cenaze namazı kılınmasını engellemesi yanlış. Ali Bademci bunu eleştirmeli. Bu yazımda solun kısa tarihini kimin nerden nasıl ayrıldığını kısaca yazmıştım. Bu yazım bir çok açıdan harika bir yazdır. 12 Mart’tan sonra, yani Deniz Gezmiş, Mahir Çayan İbrahim Kaypakkaya ölünce onların mirasını savunanlar bölündü; Çayanı savunanlar önce bir gurup Sovyetler Sosyal Emperyalist diye ayrıldı. Bunlar önce Militan Gençlik diye bir dergi çıkardılar; sonrada Halkın Yolu adlı bir dergi çıkardılar. İlkay Demir, Necmi Demir, Ömer Güven bu gurubun önemli tanınan adamlarıydı. Sonra bu gurup Doğu Perinçekciler’e yaklaştı. Mahir Çayan’ın Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Cephesi, Çayancı bir gurup Çayan’ın Kemalizm ve Kürt sorununa bakışını eleştirme temelinde Kurtuluş – Kurtuluş Sosyalist Dergi etrafında örgütlendi bunlar kendilerine Kurtuluşcu dediler. Sol bunları KSD’ci diye andı. Mahir Çayan, Mustafa Kaçaroğlu bunların tanınan insanlarıdır. Mahir Çayanın görüşlerini doğruydu diye ayrılan en büyük gurupsa Önce Devrimci Gençlik dergisi sonrada Devrimci Yol dergisini çıkartan Dev Yol diye bilinen Oğuzhan Müftüoğlu ile Nasuh Mitap’ınin başını çektiği guruptur. Dev Sol diye bilinen gurup, 1978 de Dev -Yol İstanbul gurubunun ayrılmasına doğru ben Dev Sol davasından yargılandım hapis yattım. Dev Sol zaman içinde parti oldum deyince Türkiye sözü yerine Devrimci sözünü koydu böylece: Türkiye Halk Kurtuluş Partisi – Cephesi (THKP-C) yerine Devrimci Halk Kurtuluş Partisi – Cephesi (DHKP-C) yapısı adı ortaya çıktı. MLSPB: Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği, Mahir Çayanı savunan Kasabalılar diye bilinen Manisa’nın Turgutlu ilçesinde ki devrimci gençlerin kurduğu solda kıymeti harbiyesi olmayan bir guruptur. Ben bu küçük gurupları eleştirirken dikkatli bir dil kullanırım sorduğun soruların kısa cevabı bu kadar yeterlidir sanırım selamlar.”
Okuyucu da inşallah bizim gibi aydınlanmıştır. Yalnız bizim yazılarda bu kadar sol derinlik elbette yoktur. Bunları bilmek için Rıza gibi ya içinde yaşamak yahut da istihbaratçı olmak gerekiyor. Bizler Alevilerin ve Türk marksistlerin PKK’lı olmasına katlanamıyoruz. İşin özeti budur. Okuyucunun başımız üstünde yeri vardır; elbette hepimiz kan kardeşiyiz; bizim için bu ölçü yeterlidir. Sonra ben hep savunurum; Türkmen Aleviliği başlı başına bir ideolojidir, ne marksizm ne de Kürt şovenizmine yapışmasına gerek yoktur.
İnşallah şimdi de ülkücüler sosyalizm yapıyorsun diye kazan kaldırmazlar! Saygı ve sevgi ile efendim.