Ali BADEMCİ
On üç yıllık AKP iktidarının, baş mimarının Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olduğunu tekrar etmeye gerek var mı bilmiyorum; bunun da ötesinde onun AKP’de hâkimiyetini “Tek Adamlık” olarak görenlerin oranı da neredeyse yüzde yüz! Belki de bu ülkede icraatı en fazla tartışılan Cumhurbaşkanı, Başbakan hatta parti Genel Başkanı mutlaka kendileridir. Suruç olayından sonra eski icraatına sanki bir çizgi çekerek karşımıza yeni bir Tayyip Bey gelmiştir! İnsan sormadan edemiyor: Tayyip Bey nereye?
Ülkede çok tuhaf şeyler oluyor; dün zanlı olarak içeri alınan yüksek rütbeli TSK mensupları, şimdi terfii ettirilerek mes’ul makamlara getiriliyor! Sayın Cumhurbaşkanı ve AKP iktidarlarının IŞİD meselesini daha baştan itibaren çok ciddi görmediklerini biliyoruz, ki parti kurmaylarından Bülent Arınç bir TV programında bunu itiraf etti. Gerçekten bugün IŞİD saflarında 700 Türk vatandaşından bahsediliyorsa bunların tamamının AKP’li olmadığını söylemek mümkün değildir. Bu örgüte yönelik operasyonların merkez üssünün de Konya olduğunu hatırlatmaya gerek görmüyoruz. Basın yanlış hedef gösteriyor; şu andaki tutumu ile PKK ve HDP’ye karşı olmakta, Tayyip Bey milliyetçileri ve MHP’yi çoktan aşmıştır.
Yazılanlara göre IŞİD ve PKK operasyonlarının AKP’yi tek başına iktidara taşımak olduğu iddia ediliyor; bunu hiçbir şekilde doğru kabul etmek mümkün değildir. Operasyonları tam olarak haklı gören MHP’lilerin bu partiye kayacağı düşüncesi de sakattır. Çünkü kayacağı kadar kaymıştır; IŞİD dolayısiyle marksist veya CHP’lilerin de AKP’li olması katiyyetle mümkün değildir. Bunun tersini düşünürsek, şartlar ne olursa olsun AKP Doğu ve Güneydoğu’da bir miktar daha kan kaybedecek belki bir kısım Kürt seçmeni CHP’ye oy vermeyi tercih edecektir. IŞİD’i, tasvip edenler ise kesinlikle AKP’nin yüzüne bakmayacaktır. Cemaatin durumu da aynıdır.
Kamuoyu ister inandırıcı bulsun istese bulmasın artık bu noktadan sonra ne PKK ne de IŞİD operasyonlarından dönüş mümkün değildir. Özellikle ve tam olarak IŞİD için ABD ile mutabakat sağlanmıştır. PKK için Avrupa ve ABD ile ne ölçüde ve hangi seviyeye kadar bir anlaşma yapıldığını elbette bilmiyoruz. Fakat en azından “Silâhlı güçlerin ülkeyi terketmesi” ve “Örgüt”ün silâh bırakması mutabakatın içinde gibi görülmektedir.
Bir yandan PKK ce KCK kalleş saldırılara devam ediyor, diğer yandan da HDP boş barış çağrıları yapmaya devam ediyor. Kürt siyaseti katiyyen teröristlere karşı çıkamıyor. Fakat HDP Eşbaşkanı Demirtaş Avrupa’ya, Baydemir ise Kandil’e icazet almak ve akıl danışmak için gidebiliyorlar! Bunu nasıl açıklayabiliriz? Güvenlik kuvvetlerini şehid edenlerin tamamının HDP’li olduğunu herkes biliyor; fakat menfur hadiselerden bu partiyi kimse sorumlu tutmuyor! En başta medya da böyle! Eskiden münferid siyasi bir hâdise olduğu zaman hemen adamın siyasi görüşünü sorarlar ve sorumluluğu da ilgili kuruma yüklerlerdi. Şimdi ne oldu da bu tavır değişti?
Güneydoğu’da akan kanların sorumluluğunda HDP’nin hiç mi payı yoktur? Bunu nasıl düşünebiliriz? Düşünmüyorsak neden bir takım medyanın etkisinde kalıp doğruyu söylemeyip da söyleyenleri suçlu ilân ediyoruz! HDP siyasetçilerine devlet ne dereceye kadar hâkimdir veya böyle bir şey var mıdır? Görünenlere göre adamlar elini kolunu sallaya sallaya gezen devletten maaşlı ve sivil görünümlü terör mensuplarıdır. Elbette Yüksekdağ gibileri de “Azmettirici”dir. Yasalar bu tip insanları daha suçlu olarak değerlendiriyor?
Cidden anlayamıyoruz ve millet olarak ülkede dönenleri izah edemiyoruz; siyaseten ne yaptığımız, ne iş tuttuğumuz gibi meseleler karanlıktır. Halbuki en azından canını verenlerin bunları bilmesi gereklidir. Hele bir de yarın bir gün başlanan iş uyarım bırakılırsa vay milletin haline!
Esen kalın.