MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, 15 Temmuz gecesi CHP’li milletvekillerinin Meclise gelerek darbeye karşı durduklarını, Yenikapı Ruhu da böyle bir millî birlik ve tesanüt anlayışının eseri olduğunu hatırlatarak, “CHP’nin OHAL kararları ve KHK’lerle ilgili son günlerdeki mızıkçılığının, eski problemli konumuna geri dönmesinin arkasında CHP yönetim kademesinde bulunan bazı kişilerin, “Kandil’de ikamet eden ırkçı ve bölücü vatan hainleri” ile birçok konuda benzer görüşlere sahip olması yatmaktadır” dedi.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, ”Türkiye, 15 Temmuz’da bekasına ve bütünlüğüne yönelik ciddi bir darbe teşebbüsüne maruz kalmış ancak milletin topyekûn dayanışması ve müteyakkız olması sayesinde bu büyük badire atlatılmıştır. O meşum günün gecesi Türkiye, MHP Lideri Sayın Bahçeli’nin tabiriyle âdeta ipten alınmıştır.
Tehlikeyi gören halk tankların önüne çıkıp kalkışmaya göğsünü siper etmiş, her şeyi göze alarak tehlikeyi savuşturmuştur. 15 Temmuz’dan itibaren sadece halk değil, Türkiye’nin kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri de topyekûn millî dayanışma içine girmiştir. PKK’nın siyasi temsilcisi olan HDP’ninse bu resme iştirak etmediği ve bölücü örgütün sözcülüğünü yapmayı sürdürdüğü herkesin malumudur” dedi.
”CHP, ANA MAĞDURİYET BORAZANCILIĞINA BAŞLADI”
”15 Temmuz gecesi CHP’li milletvekilleri Meclise gelerek darbeye karşı durmuşlar, parti örgütü de bu konuda net tavır içine girmiştir. İşte Yenikapı Ruhu da böyle bir millî birlik ve tesanüt anlayışının eseri olmuştur.
Bu fotoğrafta yer alan CHP’nin, Türkiye’nin içinde bulunduğu olağanüstü şartları kısa sürede unutarak 15 Temmuz’dan hemen sonraki tutum ve konumundan çark etmesi manidardır” diyen Yalçın, ”CHP’nin OHAL kararları ve KHK’lerle ilgili son günlerdeki mızıkçılığının, eski problemli konumuna geri dönmesinin arkasında CHP yönetim kademesinde bulunan bazı kişilerin, “Kandil’de ikamet eden ırkçı ve bölücü vatan hainleri” ile birçok konuda benzer görüşlere sahip olması yatmaktadır.
CHP yıllardır gerek Meclis’te gerekse siyasetin diğer platformlarında sözde demokrasi, barış, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi kavramları kalkan yaparak bölücülerle aynı dili kullanmıştır. Terör baronları ve bazı CHP yöneticilerinin temel hak ve özgürlüklerle insan hayatına hangi ölçülerde önem verdikleri, kimin hayatının kendilerince önemli, kimlerin hayatının değersiz olduğu birçok olayda ibretle görülmüştür.
Şu sıralar CHP, şehitlerimizi ve beka mücadelemizi bir kenara bırakıp milletimize zorlu tehdidi ve unutulmaz acıları yaşatanların lehine “ana mağduriyet borazancılığı”na başlamıştır.
Şurası açıktır ki OHAL’e dayalı olarak çıkarılan KHK ile bölücü terör örgütü PKK tarafından yönetilen, hizmetlerinin tamamını bölücü örgütün emrine sunan belediyelere kayyum atanması; CHP yönetimini rahatsız etmiştir” açıklaması yaptı.
”İNSANIMIZA MERHAMETSİZCE KURŞUN ATAN KATİLLERE ACIMAK; YALNIZ CHP’Yİ DEĞİL, DEVLETİMİZİ VE MİLLETİMİZİ ACINACAK DURUMA DÜŞÜRÜR”
Yalçın, ”CHP; sadece PKK’ya hizmet veren, milletin imkânlarını bölücü örgüte tevzi eden belediyelerin hamiliğine soyunmamış; aynı zamanda milletin dişinden tırnağından artırarak aldığı silahlarla millete kurşun yağdıran hainler güruhu FETÖ/PDY’nin de koruyuculuğuna zımnen namzet olmuştur. Üstelik bu himaye politikalarını insan hakları ve mağduriyetler bahane edilerek ortaya koymaktadır.
Oysa bölücülere ve ihanet şebekelerine acımanın, onları insan hakları ve demokrasi gibi gerekçelerle masumiyet icazeti çıkarmanın bedelini yine milletimiz ödeyecektir. Merhamet, adalet ve hukukun sınırı maksatlı siyasi mülahazalarla değil, Türk milletinin bütünlüğü ve devletimizin bekası ölçüsünde belirlenir. İnsanımıza merhametsizce kurşun atan katillere acımak; yalnız CHP’yi değil, devletimizi ve milletimizi acınacak duruma düşürür.
CHP; halkın üzerine tanklarla gidenleri, helikopterlerle ateş açma emri verenleri, TBMM’yi bombalayanları, 240’tan fazla demokrasi şehidini ve onların acılı ailelerinin yaşadığı dramları, özellikle son bir yılda terörle mücadelede verilen şehitleri, hâlen bertaraf etmek için güvenlik birimlerimizin insanüstü gayretle mücadele verdiği bölücü tehdidi unutmuş görünmektedir” dedi.
ANAYASA NE DİYOR?
Yalçın, şunları söyledi: ”Türkiye henüz bölücü ve ayrılıkçı tehditler sarmalından tam kurtulamamışken, milletçe tesanüte fevkalade ihtiyaç varken CHP’nin millî mutabakat zeminini terk ederek eski konumuna dönmesi karşısında tarafımızdan MHP adına uyarı niteliğinde bir açıklama yapılmıştır. AA tarafından bu konuda yapılan haberin daha mürekkebi bile kurumadan CHP yöneticilerinden alelacele mukabil bir açıklama gelmiştir.
CHP’nin OHAL dönemlerindeki KHK’leri Anayasa Mahkemesi’ne götüremeyeceğine dair açıklamamız; sanıldığının aksine iyice araştırılmıştır. Konuyla ilgili hukukçu görüşüne başvurulmuş, benzer tartışmalar ve geçmişte örnekler titizlikle incelenerek basına verilmiştir. Burada bütün mesele; Anayasa’nın yorumundaki farklılıklardan, hatta maksatlı yorumlanmasından kaynaklanmaktadır.
Anayasa’nın 148. Maddesi aynen şöyledir:
“Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasa’ya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler(Ek İbare: 7.5.2010 5982/18) ve bireysel başvuruları karara bağlar. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak olağanüstü hâllerde, sıkıyönetim ve savaş hâllerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.”
Görüldüğü üzere Anayasa’nın ilgili hükmü gayet sarihtir. Doğrudur, Anayasa Mahkemesi kanun hükmünde kararnamelerin Anayasa’ya şekil ve esas bakımından uygunluğunu denetler. Ancak Anayasa’nın 148. Maddesinde bunun istisnası da belirtilmiştir. Bu istisna; olağanüstü hâller, sıkıyönetim ve savaş hâlleridir.
Anayasa’nın 121. ve 122. maddelerine göre çıkarılan KHK’lerin Anayasa Mahkemesi’nin denetim alanı dışında kalabilmesi için yalnız isimlerinin farklı olması ve düzenlenmelerinin değişik usul ve esaslara bağlı tutulması yetmez. İçeriklerinin de olağanüstü hâl ve sıkıyönetimin gerekli kıldığı konularla sınırlı tutulması gerekir. Bu dönemde çıkarılan KHK’lerin de Anayasa’nın çizdiği sınırlar içerisinde çıkarıldığı ortadadır. Türkiye sadece olağanüstü şartlarda değil, resmen savaş durumundadır.
”LEVENT GÖK’ÜN AÇIKLAMASI, TAMAMEN TRİBÜNLERE YÖNELİKTİR”
Hiç şüphesiz ana muhalefet partisinin, Anayasa Mahkemesi’ne “iptal davası” dilekçesi verme hakkı vardır. Ancak Anayasa Mahkemesinin; OHAL’ in gerekli kıldığı konularda, Anayasanın 15, 91. ve 121. Maddelerine uygun olarak düzenlenmiş KHK’lere karşı açılacak davayı Anayasa’nın 148. Maddesi ve AYM’nin “Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun” gereği; “yetkisizlik” yönünden reddedeceği açıktır.
CHP Grup Başkanvekili Levent Gök’ün, KHK’lerin Anayasa Mahkemesi’ne götürülemeyeceği yolundaki açıklamamızı eleştirerek “MHP’nin parti süresi içinde Anayasa Mahkemesi’ne pek başvuruda bulunmadıklarını biliyoruz. Bu konuda pek pratikleri yoktur. Üzüldüğüm nokta Semih Yalçın beni arasaydı, Anayasa Mahkemesi’nin emsal kararlarını kendisine verir ve onların kamuoyuna yanlış bilgi vermesini önlerdik.” şeklindeki sözleri; açıkta yakalanıp durumu çamur atarak kurtarmaya çalışan ana muhalefet partisinin hâlipürmelalinin izharıdır.
Levent Gök’ün açıklaması, tamamen tribünlere yöneliktir. Sayın Gök’ün sözünü ettiği Anayasa Mahkemesi emsal kararları da tarafımızdan incelenmiştir. KHK’lar hakkında benzer konuda 90’lı yıllarda AYM’de alınan kararın gerekçe ve hüküm kısımlarının buram buram siyaset koktuğu, tutarsızlıklarla ve çelişkilerle dolu olduğu görülmüştür. AYM üyeleri, o dönemde Anayasa’nın kendilerine vermediği bir yetkiyi “paralel yetki” ihdas ederek kullanmışlar, bölücüleri Meclise taşıyan bir siyasi partinin hesaplarına hizmet etmişlerdir.