Ali BADEMCİ
Elbette siyasi partiler devlet meselelerinde taraftır; iktidar önerilerine “Evet” de diyebilir “Hayır” da! Bunun çok irdelenecek tarafı yoktur; lâkin böyle bir yola çıkılırken siyasetin tabanında bütünlük sağlanması gerekmiyor mu? Şu anda böyle bir bütünlük görülmediği gibi ayrışma devam ediyor! Dış siyaset gibi iç siyasete de partiler veya düşünceler arasında karşılıklı bir duruş olması gerekmiyor mu? 15 Temmuz ülke için bir imtihandır; acaba milliyetçilik sözkonusu yola çıkarken devlette hasıl olan alan açıklığına dahil edilecek mi? İşin bu kadar derinliği hesap edilmiş midir? Hiç sanmıyoruz; ha Mehmed Ali, ha Ali Mehmed!
ÜLKÜCÜ DURUŞ
Hiç merak etmeyin siyaset yapmayacağız; biliyorum siyasi yazıları çok seviyorsunuz ama, artık yeter; beceremediğimizi anlamamız ve erkekçe itiraf etmemiz gerekiyor. Ülkücülüğün yeni fikirlere değil, yeniden şekillenmeye ve organize olmaya ihtiyacı vardır. Bu işi siyasetin ve siyasi yolların başarması mümkün değildir. Daha temiz, daha duru, daha asil bir duruş sergilememiz gerekiyor! Öncelikle, şu veya bu sebeble, fakat mutlak olarak başkalarının hesabına ortaya konan resimler yüzünden, birbirimizle kavga etmeyeceğiz, kesinlikle birbirimize küsmeyeceğiz, birbirimizi kıskanmayacağız; düzgün, delikanlı, mert, sempatik bir duruş sergileyeceğiz; işte bunun adı “Ülkücü Duruştur!”
Elbette her siyasi hareketin hedefi iktidardır; fakat iktidar kişilerle değil fikirler ve düşüncelerle renklenir! Siz istediğiniz kadar harekete iyi isimler verin, idare edenler sizler olmadıkça daima kaybedersiniz! Hiçbir siyasi hareket, ne derece kitleleşirse kitleleşsin, arasına yabancıları almıyor; en azından benzerleri ile iş tutuyor da, bal ile biberi karıştırıp yemek yapmıyor! Cumhuriyet tarihimizde milliyetçilik en yaşlı hareket olduğu halde çocuğu yaşındaki “Milli Görüş” onu sollamış defalarca iktidar olmuştur; hadi geçmişi bırakın da 15 yıldan beri aralıksız iktidardır! “FETÖ”içinde hakikatten şuurlu ülkücü bulamazsınız, çünkü aralarına almazlar; o sebeble kadrolarını çocukluktan yetiştirdiler. Öyle değil mi? Hangisinde kavga veya münakaşa var söyler misiniz? Üstelik kendi ideolojilerinin hedefleri doğrultusunda yetişmiş kadroları bulunmaktadır; ya ülkücülerin!
12 Eylül 1980 İhtilâli ülkücüler için bir imtihandı; hiç ders alındı mı? Elbette yiğitler toprakta maksatlılar zevk-ü sefada! Tertemiz insanları mafya mı kullanmadı, devlet mi kullanmadı, siyasetçiler mi kullanmadı? Bırakın Amerika ve Rusya’yı da, önce yaşadığınız çevreye bakın! Cezaevi gören ve kendine ülkücü diyen bir takım insanlar bar-saz-kulüp- kumarhane sahibi olmadı mı? Böyle işler ülkücülükte var mıydı? Kellesi beş para etmeyenlerin menfaatlerini korumak için birbirini öldürenler oldu? Bu muydu ülkücülük? Parayı bulan, yanına beş on garibanı takan “Baba” olmadı mı? Onlar âciz insanları güçlü sandılar ve menfaatlerine âlet oldular! O, beş on adamın gürültüleri ile büyük servet tutanlar oldu! Yalan mı?
Ülkücüler iktidar istedi, az veya çok Allah verdi; fakat herkes kendi hesabına çalıştığı için menfaatçılar öne çıkarken garibanlar ve idealistler dışlandı! Öyle bir duruma gelindi ki ülkücüler yine ülkücüyüm diyenler tarafından hor görüldü! Mahalli ve Genel seçimlerde liste başlarına menfaatçılar ve şaibeliler yerleştirildi! Ülkücü hareketin dışında hangi siyasi harekette böyle bir, güya kadrolaşma görüldü! Bırakın ülkücü şahısları seçmeyi, yerden biter gibi gelen ve en azından eyyamcı olan şahıslar arasında bile “Bu şundan iyidir” diye tercihler bile yaptık! Özellikle Mahalli seçimlerde ülkücü düşünce listelerinde ülkücü katilleri boy gösterdi! Allah size daha ne için versin!
Kadro diyoruz da hani nerede? Ülkücülerin kaçta kaçı milliyetçiliği tarif edebilir? Veya yüzde kaç kişi düşüncelerini yaşayan, geliştiren, okuyan şahıslardan meydana gelmektir? Fikir eserleri ve yazıları okunmuyor, lakin siyasi polemiklerde okunmalar ayyuka çıkıyor! Bırakınız kadro olmayı ülkücüler “Camia” olmayı bile çoktan unuttur. Şöyle bir bakıyorsunuz da her işin içinde ülkücüler var ama önde giden yok! Bayrağı göndere çektikten sonra oretalıkta kimseyi göremiyorsunuz! Ülkücü hala ölmeyi biliyor ve bu işi seve seve yapıyor! Fakat onlara itibar cenaze kaldırılıncaya kadar, ondan sonra ne lafını eden oluyor ne de ilgilenen! Yakın zamana bakın Ermeni’den PKK’ya kadar bu örnekleri fazlasiyle göreceksiniz!
Ülkücü siyaset yeni bir yola çıkıyor; hedef tesbitinde hangi ülkücü ile danışma yapıldı, hangi milliyetçi ilim adamından fikir soruldu! Bir gün sabah kalktık ve baktık ki ülkede sistem değişikliğine ihtiyaç varmış! Devlet olunmadığına göre bu eksiklik nasıl görülmüştür? Elbette sisteme öncelikle hükümetlerin ihtiyacı vardır! Muhalefette olan ülkücü siyaset birden bire nasıl oldu da kendini iktidar yerine koydu! Amacı “Beka Meselesi” gibi çok geniş açılımı olan bir deyimle izah edebilir miyiz? Geleneklerinde daima çürük çıkmak olan “Milliyetçi Siyaset” acaba ne gibi şeyler elde edecektir? Bu husus düşünülmüş müdür? “Devletin yanında olmak” gibi bir düşünce siyasetin mensuplarına karşı sorumluluktan kurtarır mı?
Elbette siyasi partiler devlet meselelerinde taraftır; iktidar önerilerine “Evet” de diyebilir “Hayır” da! Bunun çok irdelenecek tarafı yoktur; lâkin böyle bir yola çıkılırken siyasetin tabanında bütünlük sağlanması gerekmiyor mu? Şu anda böyle bir bütünlük görülmediği gibi ayrışma devam ediyor! Dış siyaset gibi iç siyasete de partiler veya düşünceler arasında karşılıklı bir duruş olması gerekmiyor mu? 15 Temmuz ülke için bir imtihandır; acaba milliyetçilik sözkonusu yola çıkarken devlette hasıl olan alan açıklığına dahil edilecek mi? İşin bu kadar derinliği hesap edilmiş midir? Hiç sanmıyoruz; ha Mehmed Ali, ha Ali Mehmed!
Hoşçakalın.