Ali BADEMCİ
Dağınık bir tarihimiz, yabancılaşması hızlanmış kültür unsurlarımız gözlerimiz önünde; bunların üzerine hangi siyaset bina edilebilir? O sebeble kurtarıcı diye her tuttuğumuz dal elimizde kalıyor! Son ikiyüz yılda nice düşünceler, reçeteler, ideolojiler eskittik de, yeni yeni coğrafyanın farkına varmaya başladık! “Jeopolik”in önemini ve temel taşı olduğunu daha tartışmaya bile başlamadık! Mutlaka hiçbirimiz tam donanımlı insanlar değiliz; lâkin kim derse desin bazı şeyleri kendi çapımızda görüyoruz ve cesaretle yazıyoruz! Ülkede milliyetçi ilim adamı ve bu çizgide siyaset sosyolojisi tabana vurmuştur! Bu işi salt düşmanlıklarla izah edemeyiz! Demek ki bizler de hayat yok; ondan sonra bizlere istikbal verilmiyor diye ortalığı çamurluyoruz! Dünyadan medet umacağımıza önce kendi tarifimizi kendimiz yapmalıyız! Bu dünyada uçan kuşlar bile bizi ilgilendiriyor! Böyle düşünmedikten sonra milliyetçiliğin de anlamı kalmaz.
ASYALI MIYIZ?
Türk tarihinin ne zaman ve nerede başladığı maalesef hâlâ tartışılmaktadır. Filolog ve arkelogların insanlığın sosyalleşme ve siyasileşmesine takdir ettikleri tarihin milyon yıl rakamları ile ifâde ettiklerine çok aldırmayın. Ulusların ortaya çıkışı ve siyaset yaşlarını 4000 yılın üzerine çıkarmak mümkün değildir; en azından tarih ve sosyoloji çalışmalarında varılan sonuçlar budur. 20 yıl evvel A. Toynbre 4004 rakamını bulmuştu; siyaset bilimi bu rakama itibar ediyor. İnsanların yaratılışlarının çok eski olması, dünyanın yaşı gibi hususlar tamamen ayrı ayrı konulardır! Efsaneler gerçeği ifâde etmez; bunlar netice itibariyle masal ile hikâye arasındadır! Çünkü efsaneleri yazılı belgeler değil de insan hafızası taşıdığı için elbette önemlidir; el ve kafa değiştire değiştire bir takım değişiklilere uğrayarak “İdea” hâlini alması da çok tabiidir!
Çürümüş ve çürütülmüş bir görüş olmasına rağmen evvelki asırlarda Avrupalılar oryantalistler marifetiyle kendilerini açıklayabilmişlerdir. Bugün onların dil teorileri de çökmüştür. Rönesanstan itibaren batının çalışmaları her şeyin onlar aracılığı ile halkedildiği şeklindedir! Asya kavimleri barbardır, fakat İranlılar Avrupalı ve medeni, Çinliler dünya medeniyetinin kurucusu idi! Halbuki İran tarihi bir takım muhayyel savaşlar tarihi, Çin tarihi ise önlenemeyen “köylü” isyanlarından ibarettir! Çin imparatorluk tarihi hiçbir zaman Çinliler’in yekpare iktidarlar ve hanedanlar tarihi değildir! Kendi kaynaklarına göre milât yıllarından itibaren Türkler bir unsur olarak devlet ortaklarıdır ve icra sahası 500 yılı geçen Tang Hanedanı devrinde bu husus daha belirgindir.
Tang Hanedanı devrini iyi tetkik edemezsek Göktürkler’i ve onların zamanımıza kadar ulaşan “Yazıtları” da anlayamayız! Çünkü Göktürkler devri Türk ve kültür tarihinde bir elektrifikasyon dönemi, tam olarak uluslaşma ve siyasileşme sürecidir! 40 yıl “Yazıtlar”ı ders olarak okutan hocalar ölünceye kadar bu sağlam metinleri çözemedikleri ve anlayamadıkları, izahta güçlük çektikleri taraflar olduğunu yazmışlardır. Ard arda gelen Göktürkler-Uygular-Kırgızlar dönemini de sosyal ve siyaset yönleri ile tam çözebilmiş değiliz! Çünkü bu dönem İslâm’ın ortaya çıkışı, kendini ortaya koyuşu, ilk hamlede İran üzerinden Asya’ya yayılış yıllardır; ki az çok yazılı belgelere dayanmaktadır. Araplar Maveraünnehir’e adım attığı zaman, Çin kaynaklarına göre, onlarla Çin arasında 16 devlet, 88 İl Devleti,111 Özerk İlçe ve 126 Askerî Vilâyet bulunmaktadır. Tobalar, Türgişler, Karluklar sadece bu oluşumlara değil Çin yönetimine de sarkmışlardır. Talas Savaşı’nda Arap ve Çin ordularının en ön saflarında savaşanlar işte bu Türklerdir; tıpkı Cengiz Han-Harezmşah çarpışmalarında olduğu gibi!
Günümüz Asyası’nda Türkler uluslararası siyaset dışıdır; Ruslar Avrupalı değil Şarklı olduklarını kuvvetle iddia ederken, Çinliller Asya’nın bir Çin milliyeti kıtası olduğunu devlet görüşü olarak benimsemişlerdir! O zaman sormak gerekmiyor mu, Türkler nerededir? Cevap basit; Sibirya ile Mançurya arasında gidip gelmişlerdir; vatanları mı o da belli değildir! Maveraünnehir’e Arap istilâları da bizde doğru dürüst değerlendirilememiştir; kimine göre Türkler’in jenosidi, kimine göre Araplar’in büyük zaferi! Türk jenosidini savunanlar İslâm düşmanlığı, Arap zaferini göklere çıkaranlar “Siyasi İslâm” peşinde; günümüzde ikisi de aynı kapıya çıkıyor!
Türkler’in kültür olarak batılı, etnisite olarak doğulu olduğu gerçeğini değiştiremeyiz! Her âlim Türkler olmazsa Avrupa’nın Çin’in eline geçeceğini, her tarihçi Hazarlar karşı koymasaydı Hristiyanlığın olmayacağını ilmen ortaya koymaktadır. Yeni felsefeler siyaset bilimcileri tarafından bu şekilde değerlendiriliyor! Küreselleşmenin uluslaşmayı ortadan kaldıracağı düşüncesiyle her devlet ve millet tedbir alıyor, milliyetini daha sağlam esaslara oturtuyor! İletişim imkânlarından yeteri kadar faydalanamıyorz! İşte Mübarek Ramazan ayındayız her gün yüzlerce İslâmi hamaset ifâde eden içi ve dışı boş mesajlar-mailler alıyoruz; sil sil bitmiyor; yani Araplar’ın kaybettiği ve köleleştiği Araplığı bizler mi kurtaracağız! Kendini kurtaramayan fert-âile-halk-millet hiçbir şeyi kurtaramaz! Önce millet sonra ümmet; Hz.Peygamber de “Ehl-i Beytim” diyerek öncelikle kendi milletini vurgulamıştır.
Dağınık bir tarihimiz, yabancılaşması hızlanmış kültür unsurlarımız gözlerimiz önünde; bunların üzerine hangi siyaset bina edilebilir? O sebeble kurtarıcı diye her tuttuğumuz dal elimizde kalıyor! Son ikiyüz yılda nice düşünceler, reçeteler, ideolojiler eskittik de, yeni yeni coğrafyanın farkına varmaya başladık! “Jeopolik”in önemini ve temel taşı olduğunu daha tartışmaya bile başlamadık! Mutlaka hiçbirimiz tam donanımlı insanlar değiliz; lâkin kim derse desin bazı şeyleri kendi çapımızda görüyoruz ve cesaretle yazıyoruz! Ülkede milliyetçi ilim adamı ve bu çizgide siyaset sosyolojisi tabana vurmuştur! Bu işi salt düşmanlıklarla izah edemeyiz! Demek ki bizler de hayat yok; ondan sonra bizlere istikbal verilmiyor diye ortalığı çamurluyoruz! Dünyadan medet umacağımıza önce kendi tarifimizi kendimiz yapmalıyız! Bu dünyada uçan kuşlar bile bizi ilgilendiriyor! Böyle düşünmedikten sonra milliyetçiliğin de anlamı kalmaz.
Muhabbetle.