Ali BADEMCİ
Yaşadığımız zamanda hâlâ çok şeyin farkında olamıyoruz; İslâmiyet’ın değerini kavrayabilmiş değiliz; dinin kalkınmaya engel olduğunu savunan budalalar var! İlmiye sınıfımız dünyaya açılmayı “İngilizce” bilmek şeklinde anladığından düşünce ve kültürümüzü umursamıyoruz; ilim olarak hâlâ dışa kapalı bir toplum olmayı aşamadık! Siyasetçi bilgisiz, aydınlar şaşkın, halk hâlâ ellerini açmış şamanların yağmur duasını yapıyor! Elbette öyle olunca; tutmayı, kavramayı, ele-avuca almayı bilmeyince “İslâm Ateşi” evvelâ Müslümanları yakıyor! Dolayısiyle İslâm dünyası cayır cayır yanıyor! Dünyanın hiçbir ülkesinde bir sistem veya düşünce kendine bu kadar düşman üretemez! Okuması yazması olmayan bir şarlatan çıkıyor da kimin yazdığı belli olmayan fetvaları milyonlarca insan tarafından alıcı buluyor! Hepsinden ötesi böyle bir adam dünyanın en güçlü ordularından birini ele geçiriyor ve kendi insanına bomba yağdırıyor! Bizler de bu dünyada müslüman ve aydın geçiniyoruz!
İSLÂM ATEŞİ
Marksizme göre “Din”afyondur; işte “Tarihi Materyalizm” de budur! İlginçtir ki bu afyon Hıristiyanlığı ihya ettiği hâlde İslâmiyet’e hayat hakkı tanımamıştır! Esasında marksizmi ortaya çıkaran “Kapitalizm” de öyledir! Baktığımız pencereye göre değerlendirilebilecek “Din”in afyon gücünde bir uyuşturucu olduğu daha ziyade siyasetle, “Siyasi Dincilik”le ilgilidir! Şark tefekküründe dinin siyasete iştiraki yoktur; hiçbir “Şaman-Buda-Mani” din adamının aynı zamanda devlet adamı olduğunu söyleyemezsiniz! Elbette dinin siyasete nüfuzu Hıristiyanlıkla başlamıştır; lâkin bu dinin papazlarından da devlet adamı yoktur! İnsan hayatında “Din” duygusunu İsa’nın doğumu ile sınırlandırırsak evvelki dinlerin konumunda da fiili siyasetin hakimiyetinden söz edemeyiz; ancak kiliselerin devlet adamları üzerindeki nüfuzları söz konusudur!
Kim ne derse desin Hz. Muhammed hem Peygamber, hem de Arap devlet adamı ve başkanıdır! “İmam” deyimi bile gerçek anlamını devlet adamlığından almaktadır. İslâm tarihi baştan sona kadar böyle bir sürecin canlı şahiddiir, ki “Kureyşî” ve “Haşimî” mücadelesini de başka türlü izah edemeyiz; ki hâlâ “İslâm” görünümlü Arap Milliyetçiliği bu kisve altında barınmaktadır! Abbasiler’in inkırazını nasıl değerlendireceğiz; Selçuklu-Harzemşah-Cengizoğulları-Osmanlı-Emir Timur’un bu konudaki düşüncelerini pek iyi biliyoruz! İmkân nisbetinde “İslâm” din adamları ve imamlara bırakılmış, böylece zaman zaman ortaya çıkan ateş hafifletilmiş, fakat kalıcı huzur sağlanamadığında “İlhan Hülagü” Halife’nin kafasını bedeninden ayırarak temel taban Türkler’in huzurunu sağladığı gibi, İslâmiyeti de kurtarmıştır! Hasan Sabbah kalelerinin çöküşü aslında İslâm tarihinde huzurun milâdıdır! Bilmeden Sabbah’ı “Dağın Efendisi” sanıyoruz; o dağın eşkıyasıdır!
Avrupa “Kapitalizm” renkleri içinde İslâm yoktur; ona bir antitez olarak ortaya çıkan “Marksizm” de öyledir! Bunların ikisinin de aynı olduğu ortaya çıkan sonuçlardan daha rahat görülmektedir! Marksizmin ilk uygulamasını gördüğümüz Rusya Çarlığı’na bu ideolojiyi ihraç edenler Avrupalı Hıristiyanlar olmasına karşılık, Rusya’da ilk benimseyenler Müslümanlar ve Museviler’dir! Belki hoşa gitmeyecektir ama Hıristiyan komünizminden başka anlamı olmayan “Bolşevizm”i Rusya’da ilk kabul eden Müslüman unsurlar bizim “Nakşi “ dediğimiz, Rus literatürde “Vaizciler” olarak adlandırılan tarikat mensuplardır! Rusya’da müslümanlar arasındaki tabii gerçek “İslâmiyet”, ”Milliyetçilik”i orta direk, “komünizm” ise sistemdir! Meselâ üçüncü dünyacı Sultan Galiyev’in hocası Molla Nur Vahidov böyledir ve iç savaşta Ruslar’dan fazla gayret göstererek Çekler’in Kazan’ı işgalinde kırklı yaşlara gelmeden canını fedâ etrmiştir! Ne için elbette birlikte sahipliği kabul ettiği vatanı ve İslâm için! Bizde henüz bu düşünceler tartışılmamaktadır; çünkü üretilmiş ve belli bir siyasi ideolojiye entegre olmuş düşünceleri aydınlarımız hemen kabulleniyor! Ya Maoculuk ya Rusçuluk, olmazsa “Hoş geldin Avrasyacılık!”
Haçlı Savaşları’ndan sonra dünyada Müslüman olmayan bütün devletler ve milletler sedece İslâmiyet’le mücadele etmişlerdir! Avrupa merkezli bütün ideolojiler, ekonomik sistemler, küresel gücün yeni mücadelelerinin yönü hep böyledir! İslâm tefekkürü ile mücadeleye gözle alamayanlar şimdi aynı işi sulandırarak ve metodoloji ile yapıyorlar! Haçlı saldırısı yedi yüzyıl sonra 1. Dünya Savaşı’nda yeniden denendi; elbette çok büyük zararlar oluştu; fakat bunların zaman içinde telafisi mümkündü! Lâkin o yolu da bırakmadılar ve Afganistan’da başlayıp Afrika’da biten büyük islâm kuşağında, İslâmiyet’in en büyük düşmanı “Siyasi İslâmcılığı” hâkim hale getirdiler!
Yaşadığımız zamanda hâlâ çok şeyin farkında olamıyoruz; İslâmiyet’ın değerini kavrayabilmiş değiliz; dinin kalkınmaya engel olduğunu savunan budalalar var! İlmiye sınıfımız dünyaya açılmayı “İngilizce” bilmek şeklinde anladığından düşünce ve kültürümüzü umursamıyoruz; ilim olarak hâlâ dışa kapalı bir toplum olmayı aşamadık! Siyasetçi bilgisiz, aydınlar şaşkın, halk hâlâ ellerini açmış şamanların yağmur duasını yapıyor! Elbette öyle olunca; tutmayı, kavramayı, ele-avuca almayı bilmeyince “İslâm Ateşi” evvelâ Müslümanları yakıyor! Dolayısiyle İslâm dünyası cayır cayır yanıyor! Dünyanın hiçbir ülkesinde bir sistem veya düşünce kendine bu kadar düşman üretemez! Okuması yazması olmayan bir şarlatan çıkıyor da kimin yazdığı belli olmayan fetvaları milyonlarca insan tarafından alıcı buluyor! Hepsinden ötesi böyle bir adam dünyanın en güçlü ordularından birini ele geçiriyor ve kendi insanına bomba yağdırıyor! Bizler de bu dünyada müslüman ve aydın geçiniyoruz!
Muhabbetle.